Paylaş
6 ay (bazen 3 ay) kazandığıyla 12 ay yaşamaya çalışır işletmeler.
Hıncal Uluç’un dün yazdığı gibi Bodrum’da çok pahalı yerler olmasına da itiraz etmem.
Benim Bodrum’daki itirazım, standardın olmamasına ve kazıkçı zihniyete...
15 gün önce Türkbükü’nde Ship A Hoy’da bir şişe Grey Goose votka açtırdı arkadaşım.
650 lira...
Geçen hafta sonu yine aynı yere gitti ve bir şişe Grey Goose söyledi...
Hesap gelmiş; 900 lira...
“Geçen hafta aynı votkaya 650 lira ödedim, ne bu” diye itiraz etmiş.
Yanıt:
“Sezonun en yoğun haftaları başladı. Bu hafta çok kalabalık, o yüzden böyle.”
Şimdi sorarım; hangi mantıkla açıklanabilir bu fiyat farkı?
Borsa gibi talebe göre fiyatlar yükselip-alçalabilir mi bir işletmede?
Böyle bir zihniyet olabilir mi?
Ozan Doğulu odayı boşaltmayınca
Bir çarpıcı örnek daha vereyim.
Türkbükü’nde tam da Hıncal Uluç’un istediği gibi bazı otellerin gecelik fiyatı çok yüksektir.
Bunlardan biri olan Maki Otel’de geceliği 600 Euro’ya oda kiralamış arkadaşım.
Saat 13.30 civarı işlemini yaptırıp, odasına çıkmak istemiş.
Resepsiyondaki görevli mırın-kırın etmiş, “Kusura bakmayın oda hazırlanıyor, bu arada size bir yemek ısmarlasak” demiş.
Müthiş bir nezaket değil mi? Öyle...
Yemeğini yemiş arkadaşım, saat 15.00 gibi odasına çıkmaya yeltenmiş.
Yine bir mırın-kırın hali resepsiyonda...
“Kusura bakmayın odanızda Ozan Doğulu kalıyor, henüz çıkış yapmadı. Saat 19.00 gibi odayı boşaltacak. Sizi biraz daha bekletebilir miyiz?”
Arkadaşım dedi ki;
“Paranla rezil olmak istiyorsan Türkbükü’ne gideceksin...”
Şimdi Hıncal Abi’ye sorsam;
St. Tropez’de geceliğine 600 Euro verdiğin bir otelde başına bu gelir mi?
S. Tropez’yle Bodrum arasındaki en büyük fark, işletmeci zihniyetidir.
Orada hizmette de, fiyatta da standart vardır, bizde ise kazık!
Yerel yönetimlerin vizyonsuzluğunu saymıyorum bile. Onu haftalardır yazıyorum.
Bu arada St. Tropez’nin en popüler mekanlarından Nikki Beach’te aynı votka ne kadar biliyor musunuz? 180 Euro...
Cannes’da festival zamanı aynı votkayı 200 Euro’ya içersiniz.
Yani bizimkiler hem derslerini çalışmıyor hem de şişmanlar herkesten.
Behzat Ç.: Biz işimizi yaparız
Behzat Ç. ekibi bu aralar sürekli Cihangir’de...
Ankara polisiyesi Cihangir kafelerine taşındı yaz sezonunda.
Geçen gün öğle saatlerinde de Erdal Beşikçioğlu, dizinin savcısı Canan Ergüder ve arkadaşları Journey’de oturuyorlardı.
Erdal’a “Hayırlı olsun” dedikten sonra “Nedir bu dava meseleleri, dizi TVEN’de ne zaman başlıyor” diye sordum...
Behzat Ç. gibi yanıt verdi:
“Biz işimizi yaparız, gerisine karışmayız. TVEN ne zaman nerede yayınlar, ben bilmem.”
Uzmanı da aynı fikirde!
“Türk pop değil, Türk kof müziği” dedim...
Bunun nedenini de aynı aranjörlerin hep aynı şarkıları yapmasına bağladım...
Kalitenin çok düştüğünü söyledim.
Şarkıcılar, aranjörler, yapımcılar hepsi kızdılar bana...
Sonra hafta sonu Medyatava’da Batur Fatih İlan’ın Naim Dilmener’le yaptığı söyleşiyi okudum.
Bakın ne diyor Naim;
Aynı ritim üzerine aynı sözler, aynı melodiler, aynı düzenlemeler... Müzik diye adlandırmanın dahi ayıp kaçtığı şeyler.
Günümüz Türk popunu, dışarıda yapılan popla karşılaştırırsanız, bizimkinin lafı dahi edilemez.
Dışarıdan birileri, günümüz popu için “Bu da müzik mi” dese, haklı olur. Tabii baskın olan türden bahsediyorum; Bengü ve benzerlerinin temsil ettiklerinden.
Gülşen, Murat Boz, Hadise hep aynı albümleri yapıyorlar. Çok var bunlardan; bir ordu kadar çoklar. Say say, eleştir eleştir bitmezler.
Bu müzikle, bu şarkılarla, bu sözlerle, bu ritimlerle Serdar Ortaç’ın var olması hayret verici bir şey.
Ben demiyorum vallahi, uzmanı diyor!
Paylaş