Paylaş
“Kalimera İlie”ye asıl “Bella Ciao” eşlik ediyordu Atina’da.
Benim kuşağımın benim geçtiğim yollardan geçenleri, gençlik yıllarında “Bella Ciao”yu heyecanla söylerlerdi: “O partigiano, portami via/ O bella ciao, ciao, ciao/ o partigiano, portami via/ che mi sento di morir”...
Ruhumuza iyi gelirdi, İtalyan işçilerinin, genç partizanlarının söylediği o anonim halk şarkısı. Po Ovası’ndaki tarım işçilerinin hançerelerinden yükselerek İtalyan dağlarında faşistlere karşı söylenen bu şarkı, on yıllardır, dünyanın “enternasyonalist” ruha sahip tüm devrimcilerinin ve solcularının repertuarındadır.
“Beni dağlara gömmelisin/Hoşçakal sevgilim, hoşçakal, hoşçakal, hoşçakal/ Beni dağlara gömmelisin/ Bir çiçeğin gölgesine” dizeleri, gençlik romantizmi ile damarlarda daha hızlı akan kanı, ulusal kimliğin en olduğuna bakılmaksızın alevlendirirdi.
Atina meydanlarında Syriza’nın zaferinde “Bella Ciao”nun söylenmesi anlamlıdır. Syriza’nın kimliğini anlatır. Çoktandır kaybedilmiş olan bir kimliğin ve ruhun geri dönüşünü...
“Ege Denizi kararınca/ Dağlar uykuya dalar/ Yine ıssız adalarda/ İsyan ateşi yanar”...
Bu da benim kuşağımın benim geçtiğim yollardan geçenlerinin ezberden bilip söylediği ve İkinci Dünya Savaşı’nın Yunan partizanlarına ait olan şarkısının dizeleri.
Syriza’nın gençleri kendi köklerine ait bu şarkıyı biliyor olmalılar.
Kendi kökleri diyorum, zira Yunanistan, birçok insan gibi, benim için de, her dönemde değeri değişmez birkaç isim olagelmiştir. Manolis Glezos, Apostolos Santas, Mikis Theodorakis, Manos Hacıdakis...
İnsanı Yunanistan’ın sağlam kalmış köklerine ve derin ruhuna taşıyacak bu “sembol” isimleri bilmeden, Yunanistan’ın nasıl bir mücadele arka plânından bu günlere doğru yol aldığı hakkında bilgi sahibi olmadan, Syriza’yı anlamak da mümkün değildir.
Atina’nın eteğine yaslandığı İmmetus dağına her baktığımda, Hacıdakis’in Nazi işgaline karşı yazdığı şarkının melodisi canlanırdı zihnimde. Büyülü notaların bestecisiydi Manos Hacıdakis. O notalar belleğimde, İmmetus’ta Nazilere karşı toplanmış kahraman Yunanlı direnişçileri seyreder gibi olurdum.
Akropolis’e kafamı çevirdiğim her anda, Manolis Glezos ile Apostolos Santas şekillenirdi gözümün önünde. “Öykü”lerini bildiğim için.
Naziler, 1941 yılının Nisan ayında Atina’yı işgal edip, gamalı haçlı dev bayraklarını Akropolis’e astıklarında Santas 19, Glezos 18 yaşındaydı. Kadim Yunan tarihinde Thermopylai Geçidi’nde işgalci Perslere karşı Spartalı komutan Leonidas’ın ortaya koyduğu fedakârlık destanıyla ateşlenmiş ruhlarıyla, 30 Mayıs günü ellerinde karanlıkta yol göstermeleri için bir meşale ve birer de bıçak, mağaralardan geçip, gizlice Akropolis’e tırmanmışlar ve koca bayrak direğine tırmanıp, Nazi bayrağını indirmişlerdi.
Atina, üzerindeki Nazi bayrağı inmiş Akropolis’e uyanmış ve Glezos ve Santas, çoktan anti-Nazi direnişi tutuşturmuşlardı.
Gıyaplarında ölüm cezasına çarptırıldılar. Yunan direniş hareketine katıldılar. İhanete uğrayıp yakalandılar. Hapis yattılar. Almanlar, Nazi bayrağını yakanların onlar olduğunu öğrenememiş olduğu için hayatları kurtuldu. Savaştan sonra da, bu kez iç savaş sırasında sağcı-milliyetçilerin elinde, işkencelerden ve yine cezaevlerinden ve sürgünlerden geçtiler. Daha sonra Yunan askeri cuntası zamanında, 1960’larda bir kez daha.
Apostolos Santos, 2011 yılında 89 yaşında iken öldü. Ondan daha hareketli bir siyasi yaşam sürdürmüş olan Manolis Glezos, gazetecilik yaptı. 1950’lerde iki sol-komünist gazetenin (Rizospastis ve Avgi) genel yayın müdürü idi. Altı kitap yazdı. 1958’te Uluslararası Gazetecilik Ödülü’nün yanısıra 1959’da Dünya Barış Konseyi’nin Joliot-Curie Ödülü’nü, 1963’te Lenin Barış Ödülü’nü kazandı.
Manolis Glezos, uzun parlamenterlik yıllarından sonra, 2002’deki seçimlerde radikal-sol Syriza’nın “atası” sayılan Synaspismos (Koalisyon) listesinin başını çekti. 2012 yılında Atina’da bir protesto gösterisinde polisin attığı bir gaz bombasının kapsülü ile yüzünden yaralandığında 87 yaşındaydı. İki yıl sonra bir başka gösteride yine gaz bombası yedi ve 89 yaşında gözaltına alındı.
Aynı yıl, dört ay sonra yani Haziran 2012’de Syriza’dan milletvekili seçildi. 25 Mayıs 2014’te Yunanistan’daki diğer her adaydan daha fazla oy alarak, Syriza listesinden Avrupa Parlamentosu’na seçildi. Avrupa Parlamentosu’na seçilen en yaşlı milletvekili sıfatını aldığı sırada 91 yaşındaydı.
Yaşı şimdi 92 ve evet; Manolis Glezos, Syriza’lı!
Manolis Glezos’u, yeryüzündeki tüm enternasyonalistler ve anti-faşistlerin saygı duyduğu, Yunanistan’ın bu değerli oğlunu Syriza’nın seçim zaferinden ötürü yürekten kutluyorum.
Tabii, Syriza’nın lideri ve Yunanistan’ın yeni başbakanı Alexis Tsipras’ı da. Ayrıca, ona, 2013 yılında Gezi’ye gösterdiği dayanışmadan, Gezi sırasındaki “Bizi deniz ayırıyor; onur birleştiriyor” şeklinde Syriza sloganından, en önemlisi son seçim kampanyasında “Berkin Elvan kardeşimizdir” pankartlarını –Türkçe dahil- taşıtmış olmasından ötürü teşekkür ediyorum.
Türkiye’nin başbakanının annesini meydanlarda yuhalattığı Berkin Elvan’a, Yunanistan’ın meydanlarında sahip çıkmış olduğu için özellikle...
Syriza’ya ve Tsipras’a, Kobani ile dayanışma için Suruç’a 2014 yılının Kasım ayından heyet göndermesinden dolayı da teşekkür ediyorum. Ekim 2014’te, müjde verircesine, “düştü, düşecek” diyerek, Kobani’nin IŞİD’in eline geçmesini arzulayan Türkiye’nin cumhurbaşkanının aksine, Kobani direnişine ve Kobani’nin kurtuluşuna inanmış olduğu için.
Syriza’nın zafer gününde aklıma 1980 yıllarının Yunan seçimleri geldi. Tümünü izlemiştim. Yanya’dan Dedeağaç’a, Sakız’dan Kavala’ya, İskeçe’den Girit’e; kâh Mitsotakis’le birlikte Nea Demokratia, kâh Andreas Papandreu ile birlikte Pasok konvoylarıyla yol alarak, Stelyo Berberakis’le birlikte gidip gelerek, Yunan topraklarında ayak değmedik yer bırakmamıştık.
Ana memleketim Selanik’e, rahmetli Sadık Ahmet ve diğer bağımsız Türk adaylara destek vermek için Gümülcine’nin tüm köylerine defalarca gitmiştim. Sol mitinglerde yine Manos Loizos ve Mikis Theodorakis çalardı.
1987’de Mikis Theodorakis’in elinden “Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü”nü Pire’de almıştım. 1988 seçimlerinde, Batı Trakya köylerinde Sadık Ahmet ile dolaştım diye, merkez-sol Pasok iktidarı, beş yıl boyunca beni Yunanistan’a sokmadı.
Hesapladım ki, Alexis Tsipras, o sıralarda daha 10-14 yaşındaymış ve daha siyasi hayatına gençlik örgütünde bile başlamamıştı. Bugün o da, Manolis Glezos da, Syriza’da. İki yaş büyüğü Selahattin Demirtaş, Tsipras’ı “Yolun açık olsun kardeşim” diye selamladı.
Ertesi gün Kobani kurtuldu.
Syriza yarın ne olur? Yunanistan nasıl bir yola girer?
Bilmiyorum. Göreceğiz. Heyecanın yerini nasılsa akıl alacak. Almak zorunda.
Ama, bugün, öncelikle yapılması gereken, Syriza’yı, Tsipras’ı, Glezos’u, Yunan halkını kutlamak.
Hem, umutları karartılmak istenen bir ülkede, umutları ayakta tutmak için uğraşan insanlara Syriza’nın zaferinin çok iyi geldiğini gayet iyi biliyorum...
Paylaş