Paylaş
"Niçin? Nasılsa bizim hükümetimiz var. Hükümet boşluğu hissetmiyorum mu demek istiyorsun?" diye üsteledim.
"Öyle sayılır" diye karşılık verdi, "Bağımsız olmak istiyoruz. İkinci bir Saddam'a ihtiyacımız yok bizim. Salih Mutlaq ikinci bir Saddam..."
Salih Mutlaq meclis üyesi bile değil ama Türkiye'nin oluşumunda büyük rol oynadığı İyad Allavi listesinin koç başlarından, Arap milliyetçisi Sünni Arap şahsiyet. Eski Baas'çı ve Ahmet Davutoğlu'nun Türkiye'de ağırladığı sürekli konuklardan. Bir Türkiye müdavimi.
Serkhil, "Halepçe Anıtı"nın sorumlusu. Halepçe'de 16 Mart 1988'de Saddam'ın kimyasal silahlarla giriştiği "soykırım"da 9 yaşındaymış. Annesi ve babasını da 5000'den fazla insanın can verdiği, Hiroşima ve Nagasaki ile kıyaslanan o saldırıda kaybetmiş, 2000 civarında insanın yattığı üç toplu mezar ile anne ve babasının da ismi yazılı 1100 mezarın yer aldığı kabristanı gezdirirken, girişteki tabelaya gözüm takılıyor:
"Baasçıların Girmesi Yasaktır"!
"Yani" diyorum, "Salih Mutlaq Irak Başbakanı olsa bile buraya giremez..."
Gülümsüyor, "Hayır!"
Milliyetçi günahların sergilendiği anıt
Halepçe, göz alan Havraman dağlarının eteğinde, altında uzanan Şehrizor ovasının dibinde, kimyasal silahlarla lekelenmesine tezat halinde oksijeni bol havasıyla şirin bir Kürdistan kasabası. İran-Irak Savaşı'nda İran'a 45 kilometre yakında bulunmasının bedelini çok ağır ödemiş. Bağdat'taki Arap milliyetçi rejiminin günahları çok etkileyici "Halepçe Anıtı"nda sergileniyor.
Anıt-Müze'de katliamdan iki gün sonra buraya ulaşan ve katliamı fotoğraflarıyla dünyaya duyuran arkadaşımız Ramazan Öztürk'ün Nikon kamerası, kimyasal silah saldırısını imzalayan Saddam'ın bakanı Ali Hasan el-Mecid'in imzayı attığı tükenmez ve Abu Tahsin'in plastik terliği de sergileniyor.
Abu Tahsin'i bilmememe şaşırıyorlar, "Hani 9 Nisan 2003 günü Bağdat'ta Saddam'ın heykeline tırmanıp, terliğiyle kafasına vurarak yıkmaya çalışan..."
Irak'ta zulüm rejiminin yıkıldığını simgeleyen o anı hatırlıyorum.
Anıt-Müze'nin her gün ziyaretçileri oluyormuş. Benim dolaştığım sırada birkaç saat ötedeki Bağdat'tan gelen Japonya Büyükelçiliği mensupları vardı. Bir de yanıma at kuyruklu genç bir adam yaklaştı ve Türkçe, beni orada "görmekten çok memnun olduğunu" söyledi.
- Nereden geldiniz?
- İsviçre'den, Bern'den...
- Türkiye'nin neresindensiniz?
- Dersim!
Kürtler ‘Evet’ demedikçe hükümet kurulamıyor!
"Sokak yazarlığı" gereği, Irak'ta sekiz ayı aşkın süredir devam eden ve dünya rekoru kıran "hükümetsizlik durumu"nun son demlerini "Halepçe sokakları"ndan, "Irak içinden" seyrediyorum. Gelgelelim, Irak'ta hükümetsizlik, Irak Kürdistanı'ndan pek anlaşılmıyor; çünkü Irak Kürdistanı'nda hükümet var ve "hükümet boşluğu" en azından burada, en uç noktalarda, İran sınırının dibindeki Halepçe'de bile yaşanmamış.
Kürtlerin gücü o noktaya ulaşmış ki, onlar "Evet" demedikçe Bağdat'ta Irak hükümeti de kurulamıyor.
Kürtler bu durumlarından "iftihar" duyduklarını da gizlemiyorlar. Önceki gece Süleymaniye'de en üst düzey yetkililerden biri, "Davutoğlu geçen gün Bağdat'a gitmeden önce Erbil'e geldi. Bağdat'a Erbil'den geçti" dedi ve ekledi:
"Eskiden öyle miydi?!"
Öyle miydi?
Değildi tabii. Kürtlere ilişkin bir çok şey değişiyor.
Her yerde...
Paylaş