Paylaş
Önce CNN Türk ekranında “I, Barack Hussein Obama..” (Ben, Barack Hussein Obama..) sözcükleriyle başladığı yemin törenini izlemiş ve stüdyodan “Inauguration Speech”i, -Tahta Çıkış konuşması diyebilir miyiz?- yorumlamıştım. Ardından eve koştum ve CNN International, BBC, Euro News gibi televizyon kanallarındaki naklen yayını saatler boyu izledim.
Bizim televizyon kanalları “Inauguration Speech”ten sonra normal yayın akışlarına geçmişlerdi. İç politikanın siyasal kutuplaşmaya yakıt veren ne kadar konusu varsa ekranlardaydı.
Ertesi sabah, çok kişinin NTV’de Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınıp bırakılan eski bir YÖK başkanı, CNN Türk’te kullanım süreleri çoktan dolmuş birtakım isimlerle yapılan Ergenekon konulu programlarından haberdar olduğunu gördüm. Söz konusu programları izleyip izlemediğim sorulduğunda, “Dün gece tarih yazılıyordu. Ama o söz ettiğiniz programlarda değil. Ben, yabancı kanallarda Obama’nın Kongre binasından Beyaz Saray’a Pennsylvania Caddesi'ndeki 3 kilometrelik zafer yürüyüşünü, ardından Beyaz Saray’ın önüne kurulmuş küçük tribüne gelişini ve saatler boyu onu selamlayarak yapılan geçit törenini izledim. Hem çok öğretici hem de çok heyecan vericiydi” karşılığını verdim.
Özel günlerde büyük gösterilere meraklı ve bu işi pek iyi beceren Amerika’nın tarihinde bile görülmemiş muazzam bir bir manzaraydı 20 Ocak 2009 Washington manzarası.
*** *** ***
Bu gerçeği özellikle çok iyi bilebilecek bir konumdayım. Zira, 1.5 yıl o şehirde, Washington’da yaşamış ve gerek çalıştığım düşünce kuruluşu gerekse evim Pennsylvania Caddesi üzerinde ya da hemen yanı başındaydı.
Ama daha önemlisi, 1999’u 2000’e bağlayan gece yarısına Mall’da binlerce kişinin arasında girdim. Şu Lincoln Anıtı’nın önünde başlayıp Beyaz Saray’ın hizasında obelisk şeklinde dikilmiş Washington Anıtı’nı da kapsayarak Kongre'ye doğru uzanan yeşil alanda.
Başkan Bill Clinton, Lincoln Anıtı’nda, Lincoln’ün heykelinin hemen önünde, -geçen pazar gecesi Obama’nın konuşma yaptığı, büyük kutlama konserinin verildiği yer- gece yarısı, saat 12’ye 5 kala kısa bir konuşma yapacaktı ve yeni bir “millenium”, “21. yüzyıla” orada, Mall’da giren insanlar arasında yer alacaktık.
Hava yine şu son 20 Ocak’taki kadar olmasa da Washington’ın o dayanılmaz rutubetiyle insanın içini titretecek ölçüde soğuktu ve “tarih anı”nı yakalamak için insanlar çok önceden Mall’da konuşlanmaya bakıyorlardı. Lincoln Anıtı’na hayli yakın ve aradaki havuzun önünde konuşlanabilen talihli insanlar arasında sanıyordum kendimi. “Tarih”i takvim yaprağıyla değiştiren “tarihi anda” orada olacaktım. Oldum.
20 Ocak günü televizyon ekranından Mall’un manzarasını görünce, o “tarihi an”ın tarihe karıştığını da anında görüverdim. The Mall, tarihi boyunca öyle bir mahşeri insan seli görmedi. Üstelik dondurucu soğukta. 2 milyon insandan söz ediliyor. Washington ahalisi değil, zaten Washington’ın nüfusu o kadar değil. Bir kıta büyüklüğündeki ülkenin her yanından gelenler. “Galiba 21. yüzyıla gerçekten giriş anı şu saatler” düşüncesini içimden geçirdim. Birkaç saat önce yazdığım yazıya attığım başlığın isabetli olduğu duygusuna vardım.
Televizyon ekranının önemli bir avantajı var. Çok geniş alanları, çok insanı, çok sayıda yüz ifadesini, hem “olay yeri”ni hem aynı anda dünyanın birçok yerinin o sırada izlediğiniz “olay”la ilişkisini seyredebiliyorsunuz.
20 Ocak gecesi, bir yandan Colin Powell’dan Quincy Jones’e uzanan insan yelpazesinin neler hissettiğini dinlerken ekranda töreni izlerken Fransa’da, -evet Fransa’da- heyecan ve mutluluk gözyaşı döken insanları da görüyordum.
En önemlisi, saatler boyu izlediğim törende gördüğüm en önemli şey, içten bir yurttaş katılımıyla müthiş bir sivil canlılığın ortaya konduğu görkemli törenlerle birlikte “Amerikan Rüyası’nın geri dönüşü” idi.
Amerika’yı Amerika yapan ve bu nedenle dünyanın hâlâ en çekici göçmenler ülkesi haline getiren “demokratik idealleri”ni, “fırsatlar ve özgürlükler ülkesi” ve bir “açık toplum” olmasını ifade eden “idealler”in, “Başkan Barack Obama” diye üç sözcüğün telaffuz edilmesiyle yeniden canlanışını gözlüyor olmak, başlıbaşına bir heyecan vesilesiydi.
*** *** ***
Başkan Obama, dün kendi yönetiminin üst düzey yetkililerinin yemin töreninde, “Çok uzun bir süredir bu şehirde çok fazla gizlilik oldu” diye bir saptama yaparak, Washington’da bu durumun değişeceğini ve kendi başkanlık döneminin “köşe taşları” olarak, “saydamlık ve hukukun üstünlüğü”nü vurguladı.
Bu arada kafamı kaldırıp “Türkiye’de ne oluyor”a şöyle bir baktım. Bir süre önce Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınıp, Genelkurmay Başkanı'nın müdahalesi, Başbakan'la yaptığı beklenmedik görüşme sonucunda serbest bırakıldığı kuşkusu yayılan eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, bir televizyon kanalında konuşmuş. 2001-2003 yılları arasında MGK Genel Sekreterliği yaptığını, Ergenekon diye bir örgütten haberdar olmadıklarını hissedilir alaycı bir dille söylemiş. “Ergenekon diye bir şey yoktur” demeye getirmiş.
JİTEM diye bir şey olmadığı da yıllardır söyleniyor. Milyonlarca insanın bildiği, binlercesinin onlarca, yüzlerce yakınının katili olarak suçladığı bir yapı da yok varsayılıyor. Bu arada Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarının eşleri, Tuncer Kılınç gözaltına alındığı vakit onun eşini ziyarete gitmişlerdi. Bu kez hepsi birden, olmayan JİTEM’in komutanı olduğu iddia edilen ve emrindekiler tarafından bir dizi faili meçhulü gerçekleştirmekle suçlanan ve bu yüzden intihar ettiği ileri sürülen emekli Binbaşı'nın eşini ziyarete gitmişler.
Bir de haber: Başbakan ile Genelkurmay Başkanı her perşembe düzenli olarak görüşeceklermiş.
Ankara, böylece “saydamlaşacak” mı, yoksa daha da bir “garnizon başkenti” görüntüsüne mi bürünecek? Bilmiyoruz.
Bildiğimiz; şu yukarıda yansıttığımız 20-21 Ocak Ankara tablosunun, iç karartıcı sıkıcılığı.
Bu tabloya bakarken Obama’nın yemin töreni konuşmasındaki şu cümle aklıma geldi, ferahladım: “Dünyanın çeşitli yerlerinde, toplumlarının hastalıklarının sorumluluğunu Batı’nın üzerine yıkan liderlere sesleniyorum! Bilin ki halkınız hakkınızda ne yıktığınız değil, ne inşa edeceğinize ilişkin hüküm verecektir. İktidara yolsuzluk ve aldatma ile ve muhalefeti susturmak ile yapışanlar, bilin ki tarihin yanlış tarafındasınız...”
Şu son cümleyi, gerek Amerikan halkı ve gerekse de dünya halklarının çok önemli bir sayısının muazzam desteğini elde etmiş bir Amerikan Başkanı’nın ağzından bugünün Türkiyesi'nde duyduğunuz vakit, siz de ferahlamaz mıydınız?
Paylaş