KARŞIYAKA ve Göztepe stadlarının ihalesi Ankara’da yapılıyor. Yerler İzmir’de, ihale Ankara’da.. Devlet işi diyeceksiniz, sanki İzmir bu devletin yeri değil mi? Neden bu şehri ilgilendiren bir ihale Ankara’da yapılır ki?
İktidar bunu bir seçim yatırımı olarak gördüğü için İzmirlilere pek danışmadan, imar planlarına bakmadan, bir oldu bitti havasında yapmaya çalışıyor bu stadları. Gerek Göztepe’nin, gerekse Karşıyaka’nın göbeğindeki eski spor alanlarında yapmayı tercih ediyor bu sözüm ona “cep stadlarını”. Oysa belediyenin imar planlarında şehirlerde yapılacak stadların yerleri belli. Buna göre yapılması gerekirken; ulaşım, erişim ve dolaşım açısından sorun yaratacak veya mevcut sorunları arttıracak noktalara stat yapımı için diretilmesi düşündürücü. Karşıyaka için Örnekköy’de metro ve karayolu bağlantılarının daha medeni bir şekilde sağlanabileceği, otopark imkanlarının daha kolay çözümlenebileceği alanlar mevcut iken, Karşıyaka’da bulunan bir açıkhava spor alanının stada çevrilmesi pek mantıklı olmasa gerek.
Göztepe Gürsel Aksel Stadı’nın mevcut yeri de zaten şehrin göbeğinde sıkışmış olmaktan şikayet edilen bir alan. Bu nedenle yapılacak yeni yatırımların gerek o spor kulübünün yararına, gerekse erişim, ulaşım bakımından daha doğru bir alana yapılması gerekmez mi?
Planları delerek iş yapmak nereye kadar gider hep birlikte göreceğiz.
Ayrıca bu açıkhava spor alanları ‘kent peyzajı’ açısından da önemli bir olgu. Zaten binalar ile doldurularak daraltılan açık alanları ile nefes alması gereken şehirlerimizin, beton yığını bir stadla yok edilmemesi gerekir. Zaten çeşitli vesilelerle küçük küçük yok edilen bu alanları korumayı ve gelecek nesillere taşımayı görev olarak görmeliyiz.
Kadının adı yok, müzesi var
YEREL seçimler yaklaşıyor, belediye başkan adayları arasında kadınlar maalesef bir elin parmakları kadar az. Yani kadının yine listelerde ve dolayısıyla yönetimde adı yok.. İzmir Konak’ta kadının adını koymak için önemli bir eser ortaya çıkarıldı. Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan, ilçedeki kültürel noktalara bir yenisini daha ekleyerek Türkiye’nin ilk “Kadın Müzesi”ni kurdu. Konak Belediyesi Kadın Müzesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli başarılara imza atmış, ilklerin yaratıcısı olmuş, gurur duyduğumuz kadınlarımızın, anılarından ve hikayelerinden oluşuyor.
MANİSA birbiri arkasına sanayi bölgelerini devreye sokarken; maalesef şehirde konut yetersizliği hat safhaya tırmandı. Yeni imar alanlarının zamanında açılmaması nedeniyle kiralık ve satılık konut fiyatları İzmir, İstanbul ve Ankara ile yarışır hale geldi. Avrupa’nın en iyi, en yatırım yapılabilir bölge olma gururunu taşıyan MOSB ve yeni gelişen diğer bölgeler; maalesef çalışan ve işveren açısından oldukça sıkıntılı. Özellikle servis araçlarıyla İzmir’den getirilen işgücünün maliyeti de hatırı sayılır miktarda. Dünyanın bugün içinde bulunduğu rekabetçi ortamda bu maliyetler, tolere edilebilir oranları çoktan aşmış durumda.
Manisa’ya yatırım yapan sanayici ve işadamlarının ortak sıkıntısı genelde iş yaratmakta değil işçi bulmakta yatıyor. Yatırımcının neredeyse kuyruk oluşturduğu, teşvik politikaları ve coğrafi konumu nedeniyle bölgede bir adım öne geçme imkanı yakalayan Manisa, maalesef kalifiye işgücü bulmakta zorlanıyor. Organize bölgelerin birbiri ardına ortaya çıktığı ve dev fabrikaların neredeyse ‘şehir içinde şehir’ yapısı taşıdığı bölgeye, acil konut yatırımı ve altyapı gerekiyor.
Bir atasözümüz vardır: “Taşıma suyla değirmen dönmez”. Manisa’nın da köklü imar değişikliklerine ihtiyacı gözönünde bulundurursak bunu, “Taşıma işçi ile sanayi dönmez” olarak değiştirebiliriz.
Bisikletli yaşamda önemli adım
İZMİR bisiklet ile ikinci buluşmasını Alsancak Limanı’ndan, İnciraltı Kent Ormanı’na kadar kurulan yeni parkuru ile tamamladı. Bir süredir özellikle Kordon başta olmak üzere bisiklet kullanımı üzerine yapılan girişimler meyvelerini veriyor. Geçtiğimiz yıllarda Karşıyaka Yalı’da başlatılan uygulama yavaş yavaş genişliyor. Tamamlandığından İzmir’in iki doğal yaşam alanı arasında uzun bir bağlantı sağlanmış olacak. Kuzey’de “Doğal Yaşam Parkı”ndan Güney’de “Kent Ormanı”na kadar kesintisiz bir bisiklet parkuru İzmirlilere hizmet edecek.
İzmirliler bisiklete hasret kalmış gibi.
Özellikle tatil günlerinde bisiklete olan talebin hızla arttığı İzmir, Avrupa’da birçok şehirde olduğu gibi bisikleti bir ulaşım aracı haline sokabilmesi halinde farklı bir kimlik daha kazanmış olacak. Ayrıca, bisiklet ile yolu paylaşabilmek ise, trafikte saygı ve hoşgörü kavramları açısından İzmir’e ayrı bir yaklaşımı da beraberinde getirecek.
Kordon’daki Atatürk Müzesi’nin hikayesini yaklaşık bir sene önce sizlere aktarmış ve uzun süredir tadilat dolayısıyla kapalı olduğunu yazmıştım. Halen Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bulunan müzenin 2013 sonunda açılacağı belirtilmişti. 2013 bitti, müze tam kapandı.
Şimdi etrafına Orta Amerika’nın gecekondu mahallelerini andıran teneke bir duvar yerleştirildi. Nasıl bir tadilat yapılıyorsa içeride sürdükçe sürüyor...
Tadilat süresinden çok daha kısa bir zamanda şehrimize birkaç tane 60 katlı dev gökdelenler inşaa edenler oldu, ama bir müze tadilatı bir türlü tamamlanamadı.
Bir zamanlar İzmir Belediyesi’ne ait olan müzenin tekrar İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından gerekirse satın alınarak ziyarete açılmasını öneriyorum. Bu müze, bazı çevrelerin müzesini bile görmeye dayanamadığı Mustafa Kemal Atatürk’ün hatıralarının, İzmirliler ile buluştuğu tarihi bir yapı olarak tekrar ziyarete açılmalı.
Savarona’ya talip olanlar nerede?
Atatürk’ün yatı olarak bilinir Savarona. Amerikalı William Francis Gibbs tarafından tasarlandı ve 1931 yılında Emily Roebling için 4 milyon dolara inşa edildi. Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne devredilen yat bir süre için Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın okul gemisi olarak da kullanıldı. Bundan 25 yıl önce emekliye ayrılarak hurdaya çıkarılmasına karar verilen ‘Afrika Kuğusu Savarona’; denizlerin sevdalısı armatör Kahraman Sadıkoğlu tarafından kurtarıldı. Kurtarıldı diyorum; çünkü hurdaya çıkarıldıktan sonra yok edilmesine aylar kala 49 yıllığına kiralanarak yoğun bir tadilata girdi. Sadıkoğlu, Savarona için masrafdan kaçınmadan 45 milyon dolar harcayarak 425 uzman ve zanaatkâr ile çalışarak yatın tüm güzelliğini ortaya çıkardı. Baştan yaratılan eser dünyanın en üst standartlarında lüks yat sınıfının gözbeği haline geldi... Savarona dünya sosyetesinin cazibe merkezi Fransız Riviyerası’nın kataloglarına bile kapak yapılırken; son 25 yıldır bandırasındaki Türk Bayrağı’nı gururla Akdeniz başta olmak üzere dünya denizlerinde dalgalandırdı.
Bütün bunların İzmir ile ne ilgisi var diyebilirsiniz?
BU tuzak, bildiğimiz tuzaklara benzemiyor. Bunun adı ‘orta gelir tuzağı’... Gelişmekte olan ekonomilerin gelişmiş olmak için harcadıkları çabalarının bir noktasında içine düştükleri kısır döngüye verilen isim bu. Bilindiği üzere gelişmişlik bir ülkenin kişi başına düşen gelir ile belgeleniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kişi başına düşen milli geliri 10-11 bin dolar arasında oynuyor. Hedef bunu 20 bin doların üstüne çıkarmak. Ama bu yükselişte çok ciddi bir tuzak var. Ekonomiler 15-17 bin dolar arasında sıkışıp kaldıkları zaman orta gelir tuzağına düşmüş olarak değerlendiriliyor. Çünkü bu noktada duraklayan veya buraya demir atan ülkeler gerekli sıçramayı bir türlü yapamıyor. Türkiye istatistiksel olarak büyümesini sürdürüyor olarak gözükse de bugün yaratılan büyüme ülkemizin bu sıçramayı yapmasına yeterli değil. Diğer bir değişle yüzde 4-4.5 yıllık büyüme hızı Türkiye’yi çok ileri götüremiyor. Peki, bunu aşmak ve daha fazla büyümek için ne yapılmalı? Aslında tek bir kelime yeterli: ‘Reformlar’...
Türkiye’nin reformlara ihtiyacı var. Anayasa ve hukuk reformu, eğitim reformu, iş barışı reformu, partiler kanunu ve seçim reformu ilk adımda sayabileceğim reformlar. Bu değişimin doğru yapılması halinde Türkiye’nin ihtiyacı olan büyümeye direkt katkı yapacağı biliniyor. Bu reformlar önümüzdeki yıllarda ihtiyacımız olan yüzde 6 ve üstü büyümenin temelini oluşturacak.
Fakat AKP iktidarı maalesef reformların üstüne bu sene için bir perde örterek birçok kesime göre 2015 seçimlerinden sonra açmak üzere rafa kaldırdı. Diğer bir değişle ülkenin çok değerli iki, hatta üç yılını boşa harcamaya karar verdi. 2000’li yıllarda Kemal Derviş tarafından yapılan ve mevcut iktidar tarafından sıkı bir disiplinle uygulanan reformlar nedeniyle ortaya çıkan tablonun devamı şimdilik başka bahara kaldı diyebiliriz. Zaten devletin içinde bu kadar çete, gizli güç, alternatif yapılanma falan varken bu işlere zaman ayırılabilineceğini de zannetmiyorum.
Konaklama için ‘özel fiyat’
BİRKAÇ gün önce, İzmir’de yapılan fuarlar süresince konaklama fiyatlarının çok yüksek olmasından yakınıldı. Fuarlar ve kongreler süresince konaklama tesislerinden özel indirim uygulanması istendi. Yıllarca yurtdışında katıldığım fuarlar süresince otellere ‘özel fiyat’ ödemek zorunda kalmış bir kişi olarak ben de İzmir’de fuarlar ve kongreler süresince ‘özel fiyat’ uygulanmasından yanayım. Ama özel fiyatlar aşağı değil, yukarı eğilimli olmalı. Zira dünyanın herhangi bir yerinde yapılan tüm fuarlar süresince hiçbir şehir fiyatını aşağı indirmiyor. Tam tersi, yüzde 100’e kadar varan fiyat artışları ile fuar katılımcılarını ağırlıyor. Yani şehir para kazanıyor. İzmir’de son yıllarda konaklama tesisleri hızlı bir artış trendinde. Bunda fuarcılığın payı oldukça yüksek. ‘Yeni Fuar Merkezi’ ile bu talebin çok daha artacağı da ortada. Konaklamada ‘özel fiyat’ dönemi için İzmir altyapısını hazırladı diyebiliriz.
Tramvay güzergahı
İZMİR Tramvayı görücüye çıktı. Güzergahla ilgili son değişikliklerden sonra tekrar düğmeye basıldı. Şair Eşref Bulvarı’ndaki dut ağaçları kurtuldu. Tramvayın Üçkuyular-Göztepe-Konak arasındaki güzergahının sahil kesimi yerine Mithatpaşa’dan gitmesi kente yapacağı ticari katkı bakımından daha verimli olabilir. Bu saatte bu yazılır mı diyeceksiniz? Ama bunu daha önce de dile getirmiştim. Özellikle son yıllarda büyüyen bir açıkhava çarşısı görünümü kazanan bu cadde üzerinde yapılacak düzenlemelerle kısıtlı araç trafiği ve yaygın araç park alanları yaratılabilinir. Tramvayın yolu araçlarla paylaştığı bir sistem çarşıdaki ticari hareketliliğe daha fazla katkı sağlayacaktır. Hazırlaması kolay değil ama işlerinin uzmanı şehir plancıları ve mimarlar için alternatif üretmek çok zor olmasa gerek. İzmir için çok önemli ve kalıcı bir yatırım tramvay. Bu nedenle güzergah üzerinde yapılacak çalışmalar için biraz daha sabrımız olmalı.
Bugün yeni bir seneye başlıyoruz. 2014 yerel yönetimlerde seçim yılı. İzmir ise önümüzdeki seçimlerde en büyük mücadelenin yapılacağı illerin başında geliyor. İktidar, en kuvvetli adaylarından biri olarak ulaştırma eski bakanı Binali Yıldırım’ı seçim sathına sürerken; İzmir’de yerel yönetimin iktidarı CHP ise, üçüncü dönem için yine İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile yola çıkıyor.
Bilindiği üzere mevcut hükümet güven ve yolsuzluk bakımından son haftalarda ciddi sorunlar yaşamakta. Bu sorunların üstünü örtercesine yapılan operasyonlar, bu amaçla ifa edilmediği açıklanmış olsa da; vatandaş tarafından endişe ve üzüntü içinde izleniyor.
Önümüzdeki yerel seçimler görünüşe göre yolsuzluk ile dürüstlüğün savaşı olacak gibi.
İBB Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun tartışmasız tüm kesimler tarafından kabul edilen en önemli meziyeti ise dürüstlüğü ve doğruluğu... İzmir şehrine yıllar boyunca kazandırdıklarının en başında sağlam bir finansal yapı öne çıkarken; Başkan Kocaoğlu’nun dürüstlüğünden kimse bir an için bile şüphe duymuyor. Uygulamalarındaki çevrecilik ve geniş açılı yaklaşımlar da İzmir’in sürdürülebilir gelişmesinde önemli rol oynamakta.
Diğer tarafta İzmir için çok büyük bir kazanç olabilecek iktidarın en çalışkan bakanı, ülkemizde son yıllarda yaşanan ulaşım devriminin mimarı Binali Yıldırım var. Binali beyin şahsında yıllarca ortaya koyduğu projeler ve yapılan çalışmalar ile yarattığı bu olumlu tablo maalesef son aylardaki gelişmeler ile gölgeleniyor. AKP İktidarının son 6-7 ayda yaptığı uygulamalar, halkın taleplerine karşı verdiği tepkiler ve anayasal haklarını kullanan vatandaşlara karşı uygulamakta çekinmediği aşırı şiddet ve sistematik yıldırma politikaları; ülkemizde ve batı dünyasında ciddi soru işaretlerinin oluşmasına neden oluyor.
İlk bakışta 2014 yılının ilk aylarını çetin bir seçim mücadelesi içinde geçeceğini görüyoruz. Tabii her seçimde olduğu üzere adayların birçok projeleri gündeme gelece. Bu projelerin neredeyse 7 bin yıllık tarihe sahip olan şehrimizin, belkide bir yedibin sene daha varolmasını sağlayacak nitelikte olmasını arzu etmez misiniz?
Çılgın projelerin ortaya atıldığı bir seçim sürecinden çok, gelecek nesiller için saklanan ve yaşam standartlarının her proje ile yükseltildiği ve kolaylaştığı sürdürülebilir bir İzmir için yola çıkılmış olması daha uygun olmaz mı?
İZMİR Büyükşehir Belediyesi Kordon’da yenileme çalışmalarına başladı. Sahil şeridinde yapılan kıyı yenileme projesinin yanı sıra Pasaport’tan limana doğru olan araç yolu ve kaldırımlar üzerinde de yenileme devam ediyor.
Öncelikle elektrik direklerinde bir yenilemeye gidilerek aydınlatma konusunda yeni teknoloji kullanımı tercih edildi. Alanın genişliği nedeni ile daha önce kullanılan sistemler yeterince etkili olamıyordu. Geçen akşam dikkatle baktığımda direk sayısında bariz bir artma olmasına rağmen aydınlatma konusunda hala sıkıntı olduğu dikkatimi çekti.
Yeni LED teknolojisinin kullanıldığı bu sistem için bir uzman dostuma danıştım. Sorunun kullanılan lenslerden kaynaklandığını vurgularken; yatay yönlendirmenin başarılı olduğu, ama üst ve alt sıralara yanlış lens uygulanması nedeni ile ışığın direk altında hapsolduğunu belirtti. Farklı lens uygulamaları ile ışığın direk boyuna oranla 2.5- 3 katına kadar yansımasının sağlanabileceğini belirtti. Uzmana göre LED teknolojisi çağın LEGO sistemi gibi. İyi ve doğru kullanıldığı zaman inanılmaz aydınlatma yapabilme imkanını sağladığı gibi belediyenin parasını ödemesine rağmen bu teknolojiden en üst düzeydi yararlanamaması da çok düşündürücü.
Kaldırım kurtuldu yollar doldu
Kaldırım yenilemelerinde, bu alanların sadece yayalar tarafından kullanımı için kesin tedbirler alınıyor. Araçların üzerine park etmesi nedeniyle kırılan, çöken veya bozulan kaldırım taşları düzenlenip veya yenilenip tekrar yerlerine düzgün şekilde yerleştiriliyor. Araçların kaldırımları tekrar park yeri olarak kullanmaması için demir bariyerler monte edilerek buraya geçiş engelleniyor. Bu uygulama nedeniyle şimdi de araçlar kaldırımdan indi, yol kenarına park etme başladı. Tabii bunu yaptıran yine buradaki işyeri sahipleri. Trafik ekipleri ise zaten aylardır Kordon’a uğramıyor bile. Büyük bir başıboşluk içinde istiyen istediği yere aracını bırakmaya devam ediyor. Trafik tıkanmış, tıkanmamış hiç kimsenin umurunda değil. Trafiğin engellediğini bile bile buraya park etmenin bir sorun olmadığını düşünenlerin içinde yaşadıkları topluma ve kendilerine saygıları herhalde yok.
Burada en radikal çözüm herhalde yolun ortasına da plastik bariyer sopaları koyarak akışın devamlılığın sağlamak olacak. İzmir gibi her fırsatta batıya ne kadar dönük olunduğu dile getirilen bir şehirde; böyle bir uygulamaya ihtiyaç duyulması bile utanç verici... Yapılan düzenlemelerin biran önce denetimlerle bir sistem içine oturtulması en doğru çözüm olur.
Behçet Uz Çocuk Hastanesi
İZMİR Büyükşehir Belediyesi ekonomi ve finans alanında Türkiye’nin en başarılı yönetimlerinden birine sahip. Başkan Aziz Kocaoğlu’nun sık sık dile getirdiği üzere yatırımlar ya bütçeden karşılanarak ya da borçlanarak yapılıyor. Finansal olarak getirisi olmayan yatırımların hepsi Büyükşehir’in bütçesinden karşılanıyor. Paran yoksa yapma, oluncaya kadar bekle ve yap prensibi...
Diğer taraftan, finansal getirisi olacağına inanılan yatırımlar ise gelirlerine paralel olarak ortaya çıkarılan borçlanma takviminin kullanılması suretiyle yapılıyor. Gelirin varsa borçlanabilirsin ve borcunu da zamanında ödersin prensibi...
İzmir Büyükşehir Belediyesi yatırımlarında borçlanabilmek için uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından derece (rating) alıyor. Önceki gün uluslararası derecelendirme kuruluşlarından biri olan Fitch Ratings tarafından yapılan açıklamada İzmir Büyükşehir’in kredi notunun AA+ olduğu açıklandı. Son yılların yükselen değeri olarak sık sık gündeme gelen Türkiye Cumhuriyeti ekonomisinin aynı kurumdan aldığı derece BB+.
Diğer bir değişle İzmir Büyükşehir’in kredi notu ülkenin kredi notunun kat kat üstünde. Prensip olarak bir ülkenin kuruluşunun veya belediyesinin ülke notunun üstünde kredi derecelendirmesi alması çok zor ama yaptığı uygulamalar ve gelir-gider yönetimi ile İzmir bunu başarmış durumda.
Bu gelişme kesinlikle bir günde oluşmadı. Başkan Kocaoğlu’nun liderliğinde geçen 10 yıllık dönemde İzmir Büyükşehir Belediyesi borç ödemede birçok ili geride bırakarak açık ara liderliğe oynadı. Bunun vatandaşlar için anlamı, “Büyükşehir Belediyesi, İzmirliler’den gelen her türlü talebi karşılayacak yatırım gücüne sahip olduğu gibi dünyadaki en ucuz faizle borçlanmaya hak kazanmıştır” demektir.
DEVLET Demir Yolları 3. Bölge Müdürlüğü’nün ev sahipliği yaptığı Alsancak Garı, her köşesinde ayrı bir tarih hazinesi saklayan yapılar zincirinden oluşuyor. Bir süre önce Alsancak Stadı yakınında yıkılan depo duvarları ile ilgili yazmıştım. DDY 3. Bölge Müdürü Selim Koçbay, yıkılan duvarlar ve uygulamaya koydukları proje ile ilgili bilgi vermek istediğini belirtince, kendisini bu tarihi mekanda ziyaret ettim. Alsancak Garı’nın idari binalarının her köşesi inşaatı döneminde özenle hazırlanmış. 150 yıl önce yapılan uygulamalar bugün bile görenleri hayrete düşürecek nitelikte. Ama bu detayların günümüze kadar orijinal şekilde korununabilmiş olması da çok büyük bir başarı. İki oda arasına oturtulmuş çini sobalar, sonsuz vidalarla açılan vasisdaslar ve kaldırdığın veya indirdiğin noktada duran sürgülü pencereler. Bugün bu uygulamaları yeniden yapmaya çalışmak bile çok zor diyebileceğimiz detaylar.
Selim Bey, yıktıkları depo ve mescit duvarının 1950-60’lı yıllarda yapılan tuğla ve briket bölümlerden oluştuğunu, orijinal taş duvar bölümlerinin ise korunduğunu belirtirken, bu proje için Anıtlar Kurulu ve diğer tüm yetkili mercilerden hem onay, hem de görüş alarak yapıldığını anlattı. Burasının bir bölümünün mescit olarak kullanılmakta olduğunu belirtirken, ayrıca geri kalan depo alanın da sanatsal aktiviteler için planlandığını söyledi.
Farklı bir projeEğer buraya yolunuz düşerse ortaya çıkan çatı detaylarının kum püskürtme ile temizlenerek orijinal şekline getirilmekte olduğunu görebilirsiniz. Bu çalışmalar, İzmir için çok ayrıcalıklı bir mekan hazırlamakta olduğunun da müjdesi.
Diğer bir proje kapsamında DDY 3. Bölge Müdürlüğü sınırları içindeki mevcut 25 tarihi istasyon, gar ve depo binası da yenileniyor. Bu projenin en önemli ayağı, bazı eski depo ve istasyon binalarının restore edilerek sanat ve kültür aktiviteleri için yerel belediyeler ile ortak kullanıma açılmaları. Böylece küçük yerleşim birimlerinde farklı aktivitelere ev sahipliği yapacak binaların oluşması sağlandığı gibi, aynı zamanda demiryolları tarihimizin küçük hazineleri de kurtarılmış oluyor. Bu açılım kamunun malını, kamu ile paylaşmanın en güzel örneği değil mi?