İNSANLIK NEREDEN GELDİ, NEREYE GİDİYOR?

Işık ve sevgi ile içindeki insanlık ölmemiş, ışığını hala hissedebilen herkese merhaba...

Haberin Devamı

Son dönemde insan türlerinin tarihine merak saldım. İnsanın kendi varoluşuna bakması, insanı bambaşka farkındalıklara götürüyor. Anladığım kadarı ile tabii, yanlışım varsa lütfen benimle paylaşın. O zaman hep beraber keşfedelim; İnsanlık nereden geldi ve nereye gidiyor?

Bu bilgi ile karşılaştığım zaman gerçekten beni çok etkiledi ve pekçok farkındalık elde etmeme neden oldu. O yüzden sizlerle paylaşmak benim için çok değerli...

Tarih öncesi dönemlerde, Dünya’da şimdi ki modern insanlığın ortaya çıkmasında bizlerin DNA’larımızda çok ilginç bir gizem saklı. Modern İnsan olan günümüz insanı bizler yani Homo Sapiensler (Latincede, "akıllı insan, bilge insan, düşündüğünün üstüne düşünebilen insan" demektir) ve insanlık tarihimiz Afrika’daki siyahi insanların ortaya çıkmasıyla başlamıştır.

Haberin Devamı

İlk modern insanlar olan şimdiki Afrikalı siyahilerin yani Homo Sapienslerin Afrika’dan Asya ve Avrupa’ya göçerlerken bu bölgelerde yaşayan, anatomik olarak modern insana daha az benzeyen Neanderthal ve Denisovanlar ile karışması ile şimdiki Avrupa ve Asya ırkları ortaya çıkmıştır. Sibirya, Orta Asya, Akdeniz ve Belçika bölgesi başta olmak üzere birçok Asya ve Avrupa bölgelerinde yaklaşık 200 bin yıl önce ortaya çıkmış ve günümüzden 20-30 bin yıl önce de nesli tükenmiş olan mağara adamı diyebileceğimiz, beyaz tenli, renkli gözlü insansı bir tür olan Neanderthaller Afrikalı siyahi modern insanlar olan Homo Sapiensler ile bir dönem eşleşmiş olduklarından şimdiki Avrupa ve Asyalı modern insanların genlerinde halen %2 -%15 arasında Neanderthal geni bulunmaktadır.  Birde Çin taraflarında, Avusturalya ve Yeni Gine başta olmak üzere Avrupa ve Asya’da Homo Sapienslerden farklı bir şekilde evrimleşmiş diğer bir tür daha olan insansı Denisovanlarla da karşılaşan modern insan Homo Sapiensler onlarla da karışmıştır. Ancak Neanderthal ve Denisovanlar dünya üzerinden tamamen silinmiş fakat bizlerin DNA’sında az da olsa genlerini bırakmışlardır. Kısaca, günümüz insanı olan modern insan yani Homo Sapiensler Afrika kavimleridir, Neanderthaller ile karışan grup Avrupa, Ortadoğu ve Asya ve Denisovanlar ile karışanlar ise şimdinin uzak doğu kavimleridir. Afrika siyahisi olmayan hiçbir insan %100 Homo Sapiens değildir. Ne ilginç değil mi?  Yani şu noktaya gelmek istiyorum; Şu anda dünyanın hakimi olan ırklar ne yazık ki aslında kendilerinden daha Homo Sapiens olan yani en modern insanlığın başladığı ırk olan Afrika siyahilerinden kendilerini üstün görmektedirler. Yıllarca bu insanları köle olarak kullanıp büyük bir tarihi insanlık ayıbı işlemişlerdir. Amerika kıtasında Maya halkının, kızılderililerin katledilmesi, Avustralya yerlilerinin yaşadıkları, Hindistan’dan, uzak doğuya kadar milletlerin himaye altına alınması, tüm bunlar büyük bir saldırganlık ve yırtıcılık göstergesidir.  Afrika zaten insanlığın doğum toprakları ama tamamen sömürge haline getirilmiş durumda. Afrika’da insanlar aç diye bütün Dünya üzülüyor. Dünya’nın en zengin toprakları Afrika’da; pırlanta, zümrüt, altın madenleri, her türlü zenginlik olmasına karşın fakirlik ve açlık kol geziyor. Demek ki toprakların ne kadar zengin olursa olsun, heryerden zümrütler, pırlantalar fışkırsa da bilinç yönetimi herşeyi belirliyor. Tabii neden bunu yaşıyorlar?  Ve her ne olursa olsun, bunu neden yaşıyorlarsa, onlara bunu yaşatanlar neler yaşayacaklar? Ve başka bir diğer soru ise Dünya’nın zor durumda yaşayan ülkelerine yardım eden ülkeleri de gelecekte nasıl güzelliklerin beklediği. Herşeyin bir döngü içinde olması ile beraber, her ektiğimizi biçeceğimizde bir gerçektir. Hani derler ya iyilik yap denize at, işte o misal. Bizim ülkemizde fakirlik, yokluk, zorluklar da var. Ben de yaşamadım mı? Evet, yaşadım. Çok büyük zorlukların içinden geçtim. İyi ki de yaşamışım, hepsinden çok şey öğrendim. Tabi, insanların yaşadıkları bu zorluklardan, acılardan neler öğrenmeyi seçtikleri de çok önemli. Bazı insanlar zorluklar yaşayınca, dolandırılınca veya maddi zorluklarla karşılaşınca insanları sevmeyi, onlara güvenmeyi bırakıyorlar. Kendilerini sevgiye kapatıyorlar. Sevginin olmadığı yerde neşe, neşenin olmadığı yerde sağlık olmaz. Ben her ne yaşarsam yaşayayım, insanları sevmekten, güvenmekten vazgeçmedim. Elbette sağlam adımlarla ilerleyin. Ama insanlara kalbinizi kapatmayın. Sevgide kalın. Sevgiden yürüyün. Ben insanlığın hala evrimleştiğine inanıyorum. Çok uzak değil, beslenme alışkanlığımız değiştiği için son yüzyıllarda çene yapımızın, ağzımızın genişliği bile değişti. Şu an Dünya’da yaşanılan hızlı, iletişim ve bilgi akışından dolayı beyinlerimizin daha farklı bir kapasiteye geçeceğine inanıyorum. Tabii ki en önemlisi sevgiye ve beraberinde insanlığın bilgeliğine doğru ilerlememiz. İnsani bilinç ile Nearderthallerin, Denisovanların ve Homo Sapienslerin zamanından bu zamana, yırtıcılıktan, saldırgan tavırlardan başka bir boyuta, anlayışa, hoşgörüye ve sevgiye ilerlediğimize inanıyorum. Bazen insanların çok yırtıcı olduğunu tamamen içgüdüsel olarak bağırarak, saldırdığını, kadınlara ve Dünya’ya zarar verdiğini görüyorum. Bu noktada Neanderthal genler oldukça ağır basıyor galiba. Sadece o değil, insanlar şu an ilerlediğimiz ışık çağında bütün bu karanlık yanları daha çok görmeye başladı. Ve bence evrende, yüksek bilince doğru, artık ışığa doğru daha fazla ilerlediğimiz için evrensel sistemden gelen yeni akımlar bizlerin içimizde ki karanlığı daha fazla dışarı çıkartarak bizleri özgürleşmeye doğru götürüyor. Tabi bu süreçte karanlığın ele geçirdikleri ise elimine oluyor. Bir varlığın ne kadar yüksek bir bilinç olduğunu, o varlığın nasıl diğer varlıklarla barış içinde olup bir bütün oluşturduğundan anlayabiliriz. Örneğin; eğer vücudumuzdaki hücrelerin her biri birbirleri ile savaş halinde olsaydı bir insan bütününü oluşturabilecek bir yetisi olmayacaktı. Eğer benim karaciğer hücrem kalp hücrelerime savaş açsa idi bir insan olarak ben sağlıklı olamazdım ve hatta ve hatta var olamazdım dahi. Vücudumuzdaki ahenge bakın her bir hücremiz görevlerini layıkıyla yerine getiriyor ve her bir hücremiz bir diğeri ile iş birliği içerisinde çalışarak tüm yaşam fonksiyonlarını yerine getiriyor. Hücrelerimiz bir araya gelerek bir organımızı oluşturuyor. Örneğin midemizin dokusunu oluşturan hücrelerimizden tutun da kas hücrelerimiz ve sindirimde bize yardımcı olan ve bizi zararlı organizmalara karşı koruyan tüm faydalı flora bakterilerimize kadar, tüm yaşam birimleri koca bir ekosistem oluşturmakta. Midemiz, bağırsaklar ve diğer birçok sindirim bezleri, ağız, yemek borusu ve tüm bu diğer organlar ile birlikte sindirim sistemimizi oluşturmakta. Bütünlüğü görebiliyor musunuz? Bu aslında hücrelerin evrimsel süreçte ne kadar yüksek bir bilinçte olduğunun göstergesidir. Biz insanlar da hep beraber insanlık denilen bütünü oluşturmaktayız ve tüm canlılar ile birlikte canlılar alemini ve tüm canlı ve cansız varlıklar ile birlikte Dünya’yı oluşturmaktayız. Bu durumda insanların birbirlerine olan öfke, nefret ve savaş gibi algılarının ne kadar ilkel bir durum olduğunu görüyoruz. O zaman yüksek bir bilince gelmek için öncelikle birlik beraberlik ve hoşgörüyü deneyimleyip sağlıklı bir bütün oluşturma yolunda ilerlemek bizim yükselişimiz olacaktır.

Haberin Devamı

Yani sevgiyi seçelim ve sevgide merkezlenelim. Bütün kişisel gelişim öğretilerinde sevginin, affetmenin, mutluluğa yönelmenin ve yargısızlığın öneminden bahsediliyor. Gelecekte belki de bildiğimiz herşeyin ötesini, hayallerimizde bile düşünemeyeceğimiz bir noktayı deneyimliyor olacağız. Bundan çok uzak değil 200 yıl önce şuan ki arabalardan, uçaklardan, sağlık alanında yapılanlardan, televizyon, bilgisayar, telefon, Ay’a ayak basmaktan, Mars’a uydu yollamaktan ve internetten bahsedilse o kişiyi cadılıktan dolayı suçlayarak idam ederlerdi. Herşeyi bir tarafa bırakın Avrupa’da ve Amerika’da kölelik daha 1920’lerde ortadan kalkmış. 100 yıl bile olmamış inanabiliyor musunuz? Daha 97 yıl önce Dünya’da hala kölelik varmış ve bu normalmiş. 1800’lü yıllarda bütün Dünya’da yasaklanmaya başlamış, Amerika, Avrupa ve Osmanlı da buna öncülük eden ülkelerden. Dünya’ya ilk akıllı insanlığın yayılmaya başladığı toprakların insanları Afrikalılar, bütün Dünya’da hayvan muamelesi görüyormuş.  Belki o zamanlar birisine onlar insan, gelecekte Amerika’nın Başkanı da siyahi bir kişi olacak deselerdi kafasından o kişiyi orda vururdular. Muhtemelen o zaman kimse bunu düşünemezdi bile.

Haberin Devamı

Papa aslında cennet ve cehennem diye bir kavramın olmadığını söylerken, Budistlerin başı Dalai Lama Dünya’da ki bütün dinlerin birleşerek etik kurallar çerçevesinde yep yeni bir oluşum başlatmaları gerektiğini söyledi. Özetle Dünya bambaşka bir noktaya doğru gidiyor. Peki bu noktada siz hangi noktadasınız? Evren sizi hangi özgürlük noktasında görüyor? Ve sizin zihinsel özgürlüğünüz yaşamınızda ki özgürlüğünüzü belirliyorsa bunun için neler yapabilirsiniz?

Ufak bir düzeltme yapmak istiyorum. Geçen gün yayınlanan Tıp Bayramına yönelik yazımı okuyan değerli bir üniversitede öğretim üyesi Doktor bir hanımefendi benimle paylaşmış bende sizinle paylaşmak istiyorum:

Haberin Devamı

İlk tıp bayramı 14 Mart 1919’da, işgal altındaki İstanbul’da, tıp öğrencileri tarafından kutlanmış; bu doğru, ancak hekimlerin neden 14 Mart’ı kutladığı kısmında bugünkü anlamda ilk tıp okulunun açılması diyebiliriz: 14 Mart 1827‘de II. Mahmut zamanında İstanbul’da batılı anlamda tıp eğitimi veren  ilk tıp okulu olarak Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire eğitime başlamış.

Okurlarımın benimle paylaşım içinde olmalarından, isteklerde bulunmalarından, düzeltmeler yapmalarından ve bana sorular sormalarından çok mutlu oluyorum. Hayat paylaşınca bir başka güzel...

Bugünkü yazımı hazırlarken, bana konu hakkındaki derin bilgileri ile yardımcı olan çok sevgili Ezgi Oğuz’a teşekkürlerimle…

Sizi seven bir Can...

Yazarın Tüm Yazıları