Kilo sorununuz mu var? Çözümü başkalarında değil, kendinizde arayın. Sorununuz 3-4 kiloluk geçici bir yağlanmaysa tabii ki yola size özel bir diyet uygulayarak başlayabilirsiniz. Ama problemin boyutları biraz daha büyükse, lütfen önce, “Neden kilo aldım ve vermede neden zorlanıyorum?” sorularının yanıtlarını arayın. Endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanı Dr. Sinan Altıner, kilolardan kurtulmak için yapılması gerekenleri maddeler halinde anlattı:
1. Daha uzun aralıklarla daha az sayıda öğün yemek (aralıklı oruç), insülin salgılama sıklığını azaltacağı için birçok insanda kilo verdirmekte veya korunmasında etkili oluyor.
2. Yemenin zamanlaması kalori miktarı kadar önemli. Metabolizmanın çalışması günün erken saatlerinde (yaklaşık öğleden sonra saat 15.00’e kadar) daha verimli ve hızlı olduğu için günün daha erken saatlerinde beslenmek özdeş oranda kaloriyi akşam yemeğinde tüketmeye göre kilo açısından daha olumlu sonuçlar verebilir.
3. Yemekleri yediğiniz tabakların büyüklüğü ve tabağa ne kadar yemek koyduğunuz da kalori tüketimini etkiler. Daha küçük tabaklarda, küçük çatal ve kaşıkla yemek, her lokmayı 32 kez çiğnemeyi hedeflemek ve bir lokma bittikten sonra bir sonraki lokmayı almak en doğru yöntem.
4. Egzersiz ve spor yalnızca kilo vermek için değil, kemik erimesini önlemek için de son derece önemli. Kemikler tıpkı kaslar gibi çalıştırıldığı sürece güçlü kalır.
5. Tükettiğimiz şeker pankreasımızın insülin salgılaması ile yağ hücreleri tarafından toplanır ve yağa dönüştürülür. Ayrıca bağımlılık yapabilir.
6. Karbonhidrat tüketiminin aşırı kısıtlandığı ketojenik diyetin birçok potansiyel yararı bulunuyor. Ancak ketojenik diyet bir doktor ve diyetisyen denetiminde uygulanmalı.
Ento Kulak Burun Boğaz Cerrahi Tıp Merkezi’nin kurucularından Opr. Dr. Ümit Filiz, horlama hakkında bilmediklerinizi anlattı:
ERKEKLERDE DAHA FAZLA
“Horlama aslında uykudayken üst solunum yollarında gelişen tıkanıklığa bağlı hızlanan hava akımının çevre dokuları titreştirmesiyle oluşan ses demek. Sadece Türkiye’de yaklaşık 15 milyon kişinin horladığı düşünülüyor. Toplumdaki kadınların yüzde 24’ünün, erkeklerin ise yüzde 40’ının düzenli olarak horladığı saptanmış bulunuyor. Yüksek sesle horlayan insanların yaklaşık yarısında ciddi sorunlara yol açabilen uykuda solunum bozuklukları görülüyor. Bunlardan en sık ve önemli olanı ise tıkayıcı uyku apnesi olarak adlandırılıyor.”
TIKAYICI UYKU APNESİ
“Uyku sırasında tekrarlayan üst solunum yolu tıkanması veya daralmasına bağlı atakların ve eşlik eden kan oksijen seviyesinde azalmanın geliştiği bir klinik tablo. Bir gecelik uykuda saatte ortalama beş defadan fazla ve 10 saniyeden uzun süren nefes durması geliştiğinde klinik olarak tıkayıcı uyku apnesi tanısı konulur. Sıklığının yüzde 1-5 olduğu bildiriliyor. İzmir’de 2.5 milyon insan olduğu düşünülürse, 25-125 bin arasında tıkayıcı uyku apneli hasta olduğu tahmin ediliyor. 65 yaş üzerindeki erişkinlerde kadınlarda yüzde 9, erkeklerde yüzde 24 olarak saptanmıştır.”
KALP SAĞLIĞINA DİKKAT
Bu taramalara kısaca “check-up” deniyor. İmkanı olan herkes bu taramalardan yılda bir defa geçiyor. Neticede sağlığının ne durumda olduğunu anlayıp, bazı tehlikelere karşı önlem alıyor. Karataş Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Radyoloji Uzmanı Dr. Ümit Derundere “Check-up şikayet yokken yapılır” diyor ve şöyle anlatıyor;
* Hocam, ama benim hiçbir şikayetim yok ki...
Son yıllarda duyduğum en çok ve en dikkatimi çeken cümle. Bu cümleyi neden? Ne zaman? Kim söylüyor?
Hasbelkader check-up yaptıran ve herhangi bir organında tümör başta olmak üzere herhangi bir hastalık tespit ettiğimiz hastaların ifadeleri...
* Neden kişi buna inanmak istemiyor?
- Önceleri tıp teknolojisi bu kadar ileri değilken biz doktorlar hastalıkları özellikle kanseri ileri evre (evre 3-4 ) tespit ederdik
- Hastalar da şikâyeti yokken hastaneye, doktora gelmezdi. Hal böyle olunca şikâyeti olan hasta eğer kanserse zaten evre 3-4 idi. Yani nerdeyse çogu ameliyat edilemez durumdaydı.
Sağlıklı bir yaşama sahip olabilmek için öncelikle vücudumuzu ve ihtiyaçlarını iyi tanımalıyız. Yenişehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü Doktoru, Bulaşıcı Hastalıkları Önleme Derneği (BUHASDER) Başkanı Prof. Dr. Şükran Köse, sağlıklı yaşamın şifrelerini anlattı:
Beslenme, uyku düzeni, günlük en az 30 dakika yürüyüş gibi temel ihtiyacımız olan değerleri aksatmadan, geçiştirmeden düzenli bir şekilde karşılamalıyız. Bu gereksinimlerimizi yerine getirmeye çalışırken karşılaşacağımız belli başlı zorluklar var. Bunların başında; günümüzde artan yoğunluklar, gelişen teknoloji, değişen alışkanlıklar ve adeta gizli bir salgın hastalık durumuna gelen stres yer alıyor. Bunların her biri kendi içinde sağlıklı bir şekilde yaşamına devam etmeye çalışan insanlar için ayrı ayrı ve bir arada farklı sorunlar barındırıyor. Sağlıklı bir yaşam hem kişisel hem de çevrenizin mutluluğu için çok önemlidir. Şimdi bu sağlıklı yaşama sahip olabilmek için önerilere göz atalım.
Sağlıklı beslen, pişman olma;
Bedeniniz, aklınız ve ruhunuz için dinlenme ve egzersiz olmazsa olmamız;
Sağlığınıza En iyi Yatırım, Sağlıklıyken Yapılan Yatırım...
Kişisel temizlik ve çevre temizliği, sağlıklı yaşamın destekçisi;
Çünkü siz ne kadar sağlıklı kalırsanız kalın yaşlanma sürecinde karşılaşabileceğiniz önemli bazı göz sorunları var ve bunlar yaşlılığın doğal neticeleri değil, sizin gözlerinize gösterdiğiniz ilgiyle bağlantılı hastalıklar. Yaşa bağlı makula dejeneresansı, katarakt, diyabetik retinopati, glokom, kuru göz, blefarit, göz kapağı düşüklüğünü ve ileri yaşlarda göz problemlerinin tedavi ve korunmasını Kaşkaloğlu Göz Hastanesi Kurucusu Prof. Dr. Mahmut Kaşkaloğlu şöyle anlatıyor:
ÖNEMLİ SAĞLIK SORUNU
Yaşam süresi arttıkça görme kaybı önemli bir sağlık sorunu oluşturuyor. Doğal yaşlanmayla birlikte yakını görememe, hassasiyet azalması, renkleri iyi ayıramama, daha fazla ışığa gereksinim duyma yakınmaları da artar. Halk arasında sarı nokta hastalığı olarak bilinen yaşa bağlı makula dejeneresansı, katarakt, şeker hastalığına bağlı diyabetik retinopati, göz tansiyonu hastalığı glokom, göz yaşı eksikliğine bağlı kuru göz, blefarit ve göz kapağı düşüklüğü oldukça sık görülür. Şimdi bu hastalıklardan sırasıyla tıbbi isimleriyle bahsedelim:
- Yaşa bağlı makula dejeneresansı: 50 yaş üzerindeki erişkinlerde en önde gelen görme kaybı nedenidir. Akdeniz tipi beslenme ve sigara kullanmama, makula dejeneresansından korunmada önde gelen iki faktör.
- Katarakt: İleri yaşlarda çok sık görülen ve tedavisi en başarılı rahatsızlıktır. Ameliyattan başka tedavisi yoktur. Ameliyat kısadır ve hastanede kalınması gerekmez. Sigara kullananlarda, kötü beslenenlerde ve diyabetlilerde daha sık görülür.
- Diyabetik retinopati: Şeker hastalarında gözün sinir tabakası olan retinadaki kan damarları hasar görür. Erken teşhis ve tedaviyle şeker hastalığına bağlı körlük önlenebilir. Ayrıca şeker kontrolüne dikkat edilmesi gerekir.
- Glokom: Göz tansiyonu olarak bilinen glokom, göz içindeki basıncın artması sonucu görme sinirinin hasar görmesine neden olur. En kısa zamanda tedavi edilmediği takdirde görme kaybına neden olur.
- Kuru göz: Gözyaşınız gözünüzü yeterince nemlendirmediğinde ortaya çıkan duruma kuru göz denir. Tedavide başlıca ilaç suni gözyaşı damlaları olup punktum tıkaçları diğer bir alternatiftir.
Ekol Hastanesi Alternatif Tıp Uzmanı Dr. Asuman Özkan, “insan sağlığı için en önemli elementlerden biri olan ozon gazının vücut için en yararlı şekilde kullanılması sonucu ortaya çıkan tedaviler bütünü olduğunu ifade ederek, ozon terapi ile amaç hastalıklı ya da zarar görmüş olan bölgelere oksijen girişinin artırılarak bölgenin sağlıklı dolaşım seviyesine ulaşmasıdır” dedi.
Ozonun, yaşamımız için çok önemli olan oksijen molekülünün üç atomlu şekli olduğunu belirten Uzm. Dr. Özkan, “Atmosferde bulunan oksijenden, çeşitli reaksiyonlar sonucu oluşan ozon, tıbbi kullanım için, özel cihazlar tarafından elektriksel aktivasyonla, saf tıbbi oksijenden üretilmektedir” bilgisini verdi.
EN İYİ VİRÜS ÖLDÜRÜCÜ
Ozon tedavisinin fizyolojik ve biyokimyasal etkileri hakkında bilgiler veren Uzm. Dr. Asuman Özkan, şöyle anlattı: “Beyaz kan hücrelerinin üretimini artırır, interferon düzeylerinde artış sağlar, tümör nekroz faktörünün (TNF) üretimini artırır, bakterilerin çoğunu düşük konsantrasyonlarda bile öldürür, bütün mantar çeşitlerine karşı etkilidir, bilinen en iyi virüs öldürücüsüdür, antikanserdir, atardamarların daralmasına yol açan plakları okside eder (yakar-eritir), alyuvarların esnekliğini artırır. Sitrik asit siklusunu aktive ederek, hücrelerdeki enerji üretimini artırır, antioksidan enzimleri daha etkin hale getirerek yaşlanmayı durdurur, vücutta birikmiş petrokimyasalları yıkarak vücutta var olan plastik benzeri atık maddeleri temizler, tıbbi kullanımda ağrı kesici etkisi vardır, metabolizmayı hızlandırır, detoks etkisi vardır.”
KULLANILDIĞI DURUMLAR
Ozon tedavisinin kullanıldığı durumlar hakkında bilgiler veren Özkan, “Zayıflama, sellülit tedavisi, antiaging (yaşlanma geciktirme), detoks, vücut direnci artırma, alerji, hipotiroidi, diyabet hastalığına bağlı angiopatiler, yara tedavisi, romatizmal hastalıklar, oto-immün hastalıklar, fibromiyalji, periferik dolaşım bozuklukları, stres yönetimi, karaciğer enflamasyonu (Hepatit A, B, C), herpes enfeksiyonları, kronik yorgunluk gibi durumlarda kullanılmaktadır. Ozon tedavisi sağlıklı yaşam için hayatımızın içine dahil edilmesi gereken önemli bir tedavi şeklidir” diye konuştu.
Alerji tedavisi sabır, deneyim ve bilgi ister. İlkbahar, polenlerin de etkisiyle solunum sistemi alerjileri ve alerjik cilt sorunlarının en çok görüldüğü mevsim. Bu güzel bahar günlerini öksürük, aksırık, burun tıkanıklıkları ya da nefes darlıklarıyla geçirmek, olur olmaz kaşıntılar ve cilt döküntüleriyle uğraşmak istemiyorsanız, bu yazıyı dikkatle okumanızda fayda var.
BAHAR NEZLESİNE DİKKAT
Çocuk doktoru Yılmaz Bay, bahar nezlesi, yani mevsimsel alerjik nezleyi şöyle anlattı:
“İlkbaharın gelmesiyle birlikte alerjik hastalıklarda genelde bir artma eğilimi gözlenir. Bunlar içinde halk arasındaki deyimleriyle saman nezlesi, alerjik nezle, bahar nezlesi gibi isimlerle adlandırılan; tıptaki adıyla alerjik rinit denilen hastalık en sık gözlenenidir. Genelde bitkilerin üreme mevsimi olan ilkbaharda polen yapımı oldukça fazladır. Artan bu polenler insanlarda alerjik nezleye neden olur. Hastalığa bahar nezlesi denmesinin nedeni de işte bundan dolayıdır.
GENETİK FAKTÖR ÖNEMLİ
Bahar nezlesi ; çocuklarda 4- 5 yaş dolaylarında başlar, 12- 15 yaş dolaylarında görülme sıklığı en yüksek düzeye ulaşır. Polenle karşılaşan her çocukta alerjik nezle görülmez. Doğuştan genetik olarak alerjiye yatkınlığı olan çocuklarda (atopik bünye) alerjik nezle görülme olasılığı çok daha yüksektir. Toplumdaki her 5 çocuktan birinde alerjiye yatkınlık vardır. Hastalık genelde polen mevsiminin başlangıcından 1- 2 hafta sonra başlar ve polen mevsiminin bitişinden 1- 2 hafta sonra sonlanır. Mart-Haziran ayları alerjik nezlenin en sık görüldüğü aylardır. Bahar aylarındaki bu bitki polenleri ayrıca halk arasında kurdeşen denilen; deriden kabarık, kenarları kızarık, ortası soluk kaşıntılı deri lezyonlarına da neden olabilir. Yine böcek ısırması ve böcek sokmaları da buna benzer deri lezyonlarına neden olabilir.
Matrix Ritim Terapisi bu gerçekten yola çıkar. Hücrelerin ritmik titreşimleri mikroskopla incelendiği zaman kısmen senkron olarak titreştiği ve tüm yaşam boyunca devam eden kooperasyon halindeki ritimlerin ortaya çıktığı gözlenir. Herhangi bir hastalıkla birlikte, ritimlere bağlı bulunan metabolik süreçlerin değişikliğe uğraması hatta kaybolmaları halinde Matrix Ritim Terapisi’nin, bunları tekrar aktive edip kendi sağlıklı ritimlerine kavuşturduğunu söyleyen Doç. Dr. Mustafa Erşin anlattı;
15 YILDIR TÜRKİYE’DE
“Matrix Ritim Terapisi Almanyada Erlangen Üniversitesi’nde Prof. Dr. Ulrich Randoll tarafından hücre biyolojisi alanında yapılan bilimsel araştırmaların sonucunda geliştirilmiştir. İskelet kaslarının ve sinir sistemimizin kendilerine özgü fizyolojik titreşimlerini, özel bir mekano-manyetik rezonatörle harekete geçirip tekrar dengeler. Matrix adında bir alet ile ritmik mikro esnetme yoluyla hücrebiyolojisi bazında etki ederek, tüm hücre yenilenmesinin ve hücresel bazdaki iyileşmenin bağlı olduğu hücresel mikro süreçleri tekrar dengelemektedir. Dünyada 20 yıldır uygulanan frekans terapileri başlığı altında çok eskilere dayanan bu tedavi yöntemi Türkiye’de de 15 yıldır uygulanmaktadır. Başlangıçta özellikle kırık iyileşmesi, yara iyileşmesi konularında kullanılmaya başlanmış ve iyileşmeyen yaraların iyileşmeyen kırıkların iyileşmesini hızlandırmak için uygulanmıştır.
HANGİ TÜR HASTALIKLARDA
Hücresel olarak canlanma yaptığımız sistemin kendi rejenerasyon sistemi veya başta bağışıklık sistemi olmak üzere dolaşım sistemi sinir sisteminin dengelenmesiyle her türlü hastalıkta kullanıyoruz. Hatta sağlıklı insanların bile günlük hayatta yorgunluklarını gidermek için kullanılabilecek bir yöntem.
Kas ve kemik iskelet sisteminde oluşan ağrıların giderilmesi oradaki beslenme bozukluklarına bağlı oluşan yaraların iyileşmesi veya kırıkların iyileşmesinde kullanıyoruz. Ağrı giderici özelliği, hayat konforunun artırılması, spazmların çözülmesi, yani romatizmal hastalıkların çoğunda görülen semptomların azaltılmasını sağlar. Ağrılı bölgeye bu sistemi uyguladığınızda ağrıyı direk olarak gideren bir yöntem olarak ortaya çıkıyor. Ama bu yöntem hiçbir zaman ağrının üzerini örterek veya ağrı kesiciler gibi hissetmemeyi sağlayarak değil, ağrıya sebep olan olayların çözülmesini sağlıyor. Ağrının giderilmesi hücrelerin içinde biriken atık maddelerin atılmasıyla sağlanır. Direk etki alanları romatizmal hastalıklarda oluşan ağrılardan başlayarak akut, gelişmiş tramvatik ağrılara veya yara iyileşmesine bağlı sızlama, yanma cinsindeki ağrılara kadar uzanıyor.”