Kişinin özgüveni, severek yaptığı aktivitelerden keyif alma becerisi, enerjisi, üretkenliği, uykusu, iştahı, yaşama sevinci, düşünme ve düşündüklerini uygulama kabiliyeti gibi çok boyutlu bir davranış kümesine karşılık gelen duygudurum, biz farkında olmadan işleyen bir mekanizma.
Kalbin ileyişi nasıl nabızla takip ediliyorsa, insan beyninin işleyişi de duygudurumla takip ediliyor.
Beynin sinyal ileti sistemleri düzeyindeki işleyişi optimum olduğunda duygudurumumuz da optimum oluyor.
Keyifle uyuyup uyanıyor, yaşama sevinci ile güne başlıyor, gün boyu üretiyor, sevdiklerimizle an ve anı biriktiriyoruz.
Bu işleyişte sıkıntı olduğunda ise uyukularımız bozuluyor, iştahımız, kendimize bakımımız, üretkenliğimiz, yaşamdan ve sevdiklerimizden zevk alma becerimiz etkileniyor.
Özetle, ‘optimum beyin işlevi’, ‘optimum duygudurum’; ‘optimum duygudurum’ da ‘optimum yaşam’ demek.
SPOR DA İYİ GELİYOR
Alerjik çocuklar da farklı değil, aynı yakınmalarla sağlık kuruluşlarına başvuruyor ve Kovid-19 tanısı alıyor.
Dünyada ve ülkemizde çocuklar Kovid-19’u nasıl geçiriyor?
Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk İmmünolojisi ve Alerji Hastalıkları Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Demet Can anlattı:
The Lancet Child&Adolescent Health’de yayınlanan bir çalışmanın sonuçlarına göre Kovid-19’lu okul çağındaki çocuklar genellikle hafif seyirli ve kısa süreli bir hastalık geçiriyorlar.
Pek az çocukta hastalık süresi 2 aya kadar uzayabiliyor.
Bu çalışmaya 5-17 yaş arası 75 bin 529 çocuk dahil edilmiş.
İnsanlığın varoluşundan bu yana önemini koruyan kavramlardan biri sağlık olmuştur. Diğer yandan çoklu ilaç kullananların sayısı günümüzde bir hayli artmıştır. İlaçlar genelde hastalıkların ağrı, ateş ve kaşıntı gibi belirtilerini tedavi etmekte kullanılırlar. Sağlığımızı düzeltmek için bundan daha fazlasının gerektiğini öğrenmeye başladık. Sağlıklı olmak için ihtiyacımız, hastalıkların altta yatan nedeninin tespit edilmesi ve iyileşme için bir değişim içine girmektir. Sağlığımız için gerekli çabayı göstermek, bedenimize karşı sorumluluğumuzu yerine getirmek demektir. Peki, bedenimize karşı sorumluluklarımız nelerdir?
Doğal olanı taklit edebilirsek, doğamız gereği sağlıklıyız. Bizi iyi hissettiren şey bedenimizin doğal işleyişidir. Bedenimizin ihtiyaçları arasında sağlıklı beslenmek, uygun miktarda ve kalitede su tüketmek, düzenli ve doğru uyku uyumak, yeterli hareket etmek, oksijen almak, güvenli sosyal etkileşim, hafızamızı düzenli kullanmak gibi alışkanlıklar yer alır. Günlük yaşantımızda bedenimizin ihtiyaçlarına yanıt verebildiğimiz kadar iyiyizdir. Vücudumuzun aktif olarak işleyen biyolojik bir sistem olduğunu bilmeli ve gereksinimlerini karşılamak için özveride bulunmalıyız.
GIDALAR EN EKTİLİ İLACIMIZ
İklim değişikliği ve Kovid-19 salgınının da etkisiyle sağlıklı olmak hepimizin ortak hedefi oldu. Ormanları küle çeviren benzeri görülmemiş sıcak hava dalgaları, hayatımızın bir parçası olan Kovid-19 önlemleri sağlığımızın ne kadar önemli olduğunu fark etmemizi sağladı. Çözemediğimiz bir şeyden kaçınma davranışının hepimizi yorduğu ortada. Virüsler, hava kirliliği, maskelerdeki kimyasallar gibi maddelere karşı bağışıklık sistemimiz daima bir savaş veriyor. Bağışıklık sistemini iyileştirmenin anahtarı ise bağırsaklarımızda gizlidir. Bağışıklığı yöneten organ olan bağırsaklarımızın içinde yer alan ekosistemi belirleyen temel faktör nasıl beslendiğimizdir. Gıdaları tükettiğimizde sadece besin ya da besinlerle birlikte vücut işlevlerini bozabilecek kimyasalları almamız mümkündür. Gıdaların kalitesi arttıkça içerdiği zararlı madde miktarı azalacak, besleyiciliği artacaktır. Günümüz tıbbında gelinen noktada gıdalarımız en etkili ilacımız haline gelmiştir.
Beslenmede doğrular kişiye özgüdür. Ancak genel bazı prensipleri uygulamak herkesin sağlığını olumlu etkiler. Mümkünse doğal yapısı bozulmamış, işlenmemiş, yetiştirildiği hali korunmuş gıdalar almak, kolları sıvayıp bu gıdaları mutfakta doğru yöntemle pişirmek ve saklamak sağlıklı kalmanın kolay yoludur. Genetiği değiştirilmiş tahılların yerine alternatiflerine yönelmek sindirim sorunları yaşayanlarda olumlu etki sağlayabilir. İşlenmiş ya da yüksek ısıya maruz kalmış yağların tüketimi yerine kavrulmamış kuruyemişler, soğuk sıkım yöntemiyle üretilmiş bitkisel yağların tüketimi vücudun çalışmasına en büyük katkıyı sağlar. Sebzeler öğün atlamadan her sofrada önümüzde olmayı hak eder niteliktedir. Sebzelerin doğru şekilde yıkanarak bol miktarda tüketilmesi hücrelerimizin günlük birkaç kez ihtiyaç duyduğu toprak mineralleri ve faydalı metalleri sağlayacaktır. Çeşitli baharatların tüketilmesi tazeliği ve kalitesiyle ilgili detaylara dikkat edildiği sürece doğru tercihler arasındadır. Aslında sistemimiz düzenli ve doğru miktarda baharat tüketmeye ihtiyaç duyar. İsabetli bir baharat tercihi gününüzü enerjik ve zinde geçirmenizi sağlayabilir. Süt ürünleri ve yumurta oldukça besleyici gıdalar olsa da bir kısım insanda kronik sağlık problemlerini tetikleyebileceği dikkate alınmalıdır. Et tüketiminde orantılı olunmalıdır. Doğasına uygun biçimde yetiştirilmiş hayvanların tercih edilmesi önemlidir. Kimse aç karnına tatlı gıdalar yemek istemez, çünkü tatlıya hücrelerimizin bir ihtiyacı yoktur. Çevremizde gördüğümüz insanların çoğunluğu kan şekerinde düzensizliğin yarattığı sıkıntılara alışmış durumdadır. Tatsız şekeri halihazırda bol miktarda tükettiğimizin farkında olmamız ve tatlı şekeri bir lüks olarak görmemiz akıllıca olur.
PEKİ, BESİN DESTEĞİ ÜRÜNLERİ!
Günümüzde kadınlar iş yaşamında oldukça aktifler ve sayısız başarıya da imza atıyorlar.
20 yılı aşkın zeytincilik sektöründe hizmet veren zeytin üreticisi ve profesyonel zeytinyağı tadımcısı (oleolog) Pelin Omuroğlu size kısa ama öz bir zeytinyağı notu hazırladı.
Bakın neler anlatıyor Omuroğlu...
Eylül ve ekim ayları Akdeniz havzası için zeytin hasat zamanıdır.
Özellikle sofralık işleme için zeytin çeşidine ve bölgeye göre farklılık gösteren bu dönem, aynı zamanda erken hasat zeytinyağı üretimi için de en ideal periyottur.
Arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkarılan 5 bin yıllık zeytinyağı tarihine sahip Klazomenai Antik Zeytinyağı İşliği ve Urla Yarımadası’na ait erkence zeytin varyetesi için bölgenin en önemli mirası diyebiliriz.
Yakalananlara da onun bakımını üstlenenlere de zor günler geçirtir. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Yaka, inme rahatsızlığıyla ilğili şunları paylaştı:
İnme (felç) bir nörolojik acildir. İki türlü olur: Damar tıkanıklığına bağlı iskemik inme ve kanın damar dışına çıkmasına bağlı hemorajik inme (beyin kanaması).
HER 10 HASTADAN 8’İ İSTEMİK
Toplumdan topluma görülme sıklığında bazı farklılıklar olmakla birlikte her 10 inme hastasının 8’i iskemiktir. İnme nörolojik bir acildir, çünkü inme geçirmekte olan bir kişi derhal nöroloji uzmanının olduğu bir hastaneye yetiştirilebilirse damar açıcı tedaviyle iyileştirilebilir. Uygun tedavi penceresi inme semptomunun ortaya çıkmasından itibaren ilk 4.5 saatlik zaman dilimidir. Damar açıcı tedavi ise intravenöz trombolitiktir. İlk 4.5 saat geçmişse hasta için en uygun diğer tedaviler uygulanır. Ancak en yüz güldürücü tedavinin en erken dönemde uygulanan olduğu unutulmamalıdır. Hastanın kaldırılacağı hastanenin bir inme merkezi olması önemlidir.
Hastanın yanında bulunan kişi veya kişilerin inmeyi tanıması hastanın sağ kalma şansını ve/veya sekelsiz iyileşme ihtimalini artıran ilk adımdır. Bir çalışmada yüz-kol-konuşma testiyle büyük oranda inme hastalarının tanındığı ortaya konmuştur. İngilizce bir kelime olan FAST kelimesi ile yaygın olarak tanınan bu değerlendirme şu kelimelerin baş harfleri ile oluşturulmuştur. F (Face-Yüz), A (Arm-(Kol), S (Speech-Konuşma) ve T (Time-Zaman). Anlamına gelince... Yüz: Hastayı gülümset, ağzının bir tarafında kayma var mı? Kol: Hastanın kollarını yukarı kaldır, biri daha aşağıda kalıyor mu? Konuşma: Hastayı konuştur, hiç konuşamıyor mu ya da anlamsız, saçma mı konuşuyor? Ya da seni hiç anlamıyormuş gibi mi davranıyor? Bu soruların yanıtları ‘Evet’ ise kişi felç geçiriyor olabilir. Zaman: Zaman beyindir. Uygun tedavi uygulayabilecek nöroloji hekimine ulaşmakta zaman kaybedilirse iyileşebilecek olan bir hasta hayatı boyunca felçli kalma riskiyle karşı karşıya demektir. Hasta zaman kaybedilmeden bir inme merkezine yetiştirilmelidir.
BEYİN İSKEMİYE KARŞI HASSAS
Beyin iskemiye karşı çok hassas bir organdır. Beynin birim zamanda ne kadar kan alması gerektiği bellidir. Bir damar tıkandığında, beslenemeyen beyin bölgesinin merkezindeki çekirdek bölgede kan akımı kritik bir seviyenin altına indiğinde çekirdek bölgede kalıcı hasar meydana gelir. Bu bölgenin çevresinde kollateral damarların sağladığı kan sayesinde perifere doğru gidildikçe artan kan akımı alanları vardır. Kan akımının azaldığı ancak kalıcı hasarın henüz oluşmadığı bu bölgelere kurtarılabilir doku denir. İşte akut dönemde damar açıcı tedavilerin amacı bu kurtarılabilir dokuyu tekrar ihtiyaç duyduğu kanı sağlayarak kurtarmaktır. Zaman içinde kurtarılabilir dokunun kalıcı hasar bölgesine dönüşeceği gerçeği inmeyi bir nörolojik acil yapmaktadır.
“Bel, kas-iskelet sistemi ağrılarının en sık görüldüğü yerdir. En çok hastaneye başvuru sebeplerinden biridir. İş gücü kaybının en sık nedenidir. Toplumun yaklaşık yüzde 80’i aktif yaşamlarının bir döneminde bel ağrısı çeker. Hastaların yüzde 90’ı iki ila üç ay içinde iyileşir. Hastaların yüzde 70’inde üç ve daha fazla tekrarlar. Bel ağrılarının yüzde 10’u kronikleşir. Bel ağrısı, genellikle vücut biyomekaniğinin zayıf olması, tek yönlü tekrarlayan yüklenmeler, bedensel aktivitenin ihmal edilmesi sonucu kas tonusunun yetersiz olması nedeniyle gelişen zorlanmalar sonucu oluşur.
KİMLER RİSK ALTINDA?
İş ve sosyal yaşamda hareketsiz olanlar (masa başı işi vb.), ağır yük kaldıranlar, tekrarlayan öne eğilmeyi gerektiren iş yapanlar, uzun süreli araç kullananlar, bel ve karın kasları zayıf olanlar, fazla kilolular, vücut biyomekaniği ve duruş bozukluğu olanlar, hamileliğin son aylarındakiler, halter gibi riskli sporlarla uğraşanlar, sigara içenler (sigara disklerin beslenmesini bozar), stres ve ruhsal gerginlik yaşayanlarda bel ağrısı görülme sıklığı artar. Bel ağrısı, kasların zorlanması ve tek taraflı yüklenmeler, postür bozukluğunun yanı sıra kireçlenmelere, bel fıtığı gibi disk patolojilerine, anklozan spondilit gibi romatizmal hastalıklara, travmatik nedenlere, kemik erimesine, enfeksiyöz durumlara, tümörlere, iç organ patolojilerinin yansıyan ağrılarına bağlı gelişebilir.
YÜRÜYÜŞ
Ayrıca her yıl uluslararası konferanslar düzenleyerek kamu kuruluşlarıyla araştırmacılar ve teknolojiyi geliştiren özel sektörün bir araya gelmesini sağlıyor. EENA tarafından düzenlenen Avrupa Acil Hizmet Konferansı bu yıl Letonya’nın başkenti Riga’da, “Fark Yaratın: Yenilik Yapın–İletişim Kurun–İlham Verin” sloganıyla 6-8 Ekim’de yapıldı. İlham verici ve yenilikçi oturumlarla dolu üç gün boyunca kamu güvenliği için yeni projeler ve fikirler, aralarında Airbus, Google, ATOS, Microsoft, Motorola ve Huawei gibi dünya çapında firma temsilcilerinin de bulunduğu oturumlarda tartışıldı.
HEPİNİZ KAHRAMANSINIZ
Konferans ve fuara ülkemizi temsilen İzmir’den Acil Afet Ambulans Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Turhan Sofuoğlu ve İzmir Demokrasi Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zeynep Sofuoğlu katıldı. EENA Başkanı Dr. Demetrios Pyrros, 2020 ve 2021’in acil servis profesyonelleri için en zorlu yıllar olduğunu ve insanların sağlığını korumak için hayatlarını ortaya koyan bu kişilere büyük saygı duyduklarını söyledi. Bu nedenle Kovid-19 pandemisi sırasında Avrupa’nın dört bir yanından gelen acil hizmetlerde çalışan yetkililerin çalışmalarını EENA’nın 112 Üstün Hizmet Onur Madalyası’yla ödüllendirmeye karar verdiklerini kaydeden Dr. Pyrros, onur madalyalarının genellikle hükümetin en yüksek ve en prestijli nişanı olduğunu hatırlattı, “Çünkü sizler bizlerin günümüz kahramanlarısınız. Sizler cesaretin, dayanıklılığın ve özverinin vücut bulmuş halisiniz” dedi.
LEYEN’DEN KUTLAMA
Hizmet ödülü alanlar arasında Türkiye’den Dr. Turhan Sofuoğlu da yer aldı. Dr. Sofuoğlu, Kovid-19 pandemisi süresince verdiği hizmetler karşılığı Avrupa Acil Çağrı Numarası Birliği’nin 112 Üstün Hizmet Onur Madalyası’yla ödüllendirildi. Konferansın açılışına video ile katılan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ise katılımcılara şu sözlerle seslendi: “Avrupa Komisyonu olarak virüse karşı mücadelede ön saflarda yer alan herkesi katkıları için kutluyorum. Biz Avrupalılar acil servislerimize bu yıl geçmişe göre çok daha fazla şey borçluyuz. Tüm hayatınız toplumlarımıza bir hizmettir. Birliğimiz sadece minnetle değil, politika ve eylemleriyle de yanınızdadır. Bu hak edilmiş ödül için teşekkür ve tebrikler.”
SOFUOĞLU DA KONUŞTU
Sonbaharın gelmesiyle birlikte leke tedavisi dönemi de başlar. Dermatoloji kliniklerinin kozmetoloji birimlerine başvuran hastalar arasında yüzde leke yakınması en fazla oranı oluşturur. Yüzdeki kahverengi lekeler farklı nedenlerle oluşabilir. Her kahverengi leke aynı hastalık olmayabilir. Dolayısıyla her kahverengi lekenin farklı tedavisi olabilir. Yüzdeki kahverengi lekeler nedeni ne olursa olsun kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiler, hatta bazen bu nedenle hastanın sosyal izolasyonuna-eve kapanmasına yol açabilir.
Kahverengi lekenin tanısını koymak amacıyla dermatologların kullandığı cihazlardan biri Wood lambası, diğeri de dermoskoptur. Bu cihazlarla tanıda nadiren zorluk yaşandığında bir sonraki aşamada o lekeden biyopsi yöntemi ile örnek alınır. Yüzde en sıklıkla rastladığımız kahverengi lekeler efelidler (çiller), lentigolar (güneş ya da yaşlılık lekeleri), seboreik keratozlar, melazma-kloazma (gebelik maskesi) ve benler şeklinde sıralanabilir. Ben bu yazıda melazmayı anlatacağım.
NEDİR, NEDEN OLUR?
Melazma yüzde en sık görülen açık-koyu kahve, bazen mavi-gri renk değişiklikleridir. Bu lekeler en sık alın, yanaklar, burun üstü ve dudak üstü alanlarda ortaya çıkar. Gebelikte ortaya çıkarsa ‘kloazma’ adını alır. Olguların çoğunda doğum sonrası 1-5 yıl içinde düzelmekle birlikte, bazen kalıcı olabilir. Hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Hastalar mutsuz, depresif ve toplum içinde utanma gibi birçok duygu durum içinde olabilir. Uzun süren tedavi süreci hastalarda bıkkınlığa yol açabilir. Görülme sıklığı güneşle temasın en fazla olduğu yaz aylarında artarken, güneş ışınlarının azaldığı kış aylarında ise azalır. Melazmaya neden olan birçok faktör var. Bunların başında hormonal faktörler yer alır. Adet düzensizliği, kıllanması olan kişilerde, doğum kontrol ilacı kullananlarda daha sık görülür. Melazmaya neden olabilen diğer faktörler ise güneş ışınları, ışığa duyarlandırıcı ilaç kullanımı, sigara, tiroid bezi hastalıkları, psikosomatik rahatsızlıklar, bazı kozmetik kremler ve makyaj ürünleridir.
TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Yüzde mevcut olan kahverengi lekelerin tedavisi kolay değildir. Tedavi süreci uzun ve yorucudur. Hastaların hastalıkları konusunda bilgilendirilmesi çok önemlidir. Tedavi etkinliğinin önceden tahmin edilmesinde önemli faktörlerden biri de melazmanın klinik tipidir. Klinik tipin tedaviden önce tespit edilmesi gerekir. Melazma klinik tipleri epidermal, dermal ve bunların her ikisini de içeren mikst tip melazma olarak ayrılır. Bu klinik tipler doktorun muayenesiyle tahmin edilebileceği gibi, bazı yardımcı aletlerle de saptanabilir. Melazma süresi tedaviye iyi yanıt vermede önemlidir. Hastalık ne kadar eski ise tedaviye yanıt o kadar zordur. Melazmada en iyi sonuç alınan tek bir tedavi yöntemi yoktur. Her hastanın dermatolog tarafından değerlendirildikten sonra uygun olan tedavi seçeneği ya da seçeneklerinin başlanması en doğru olanıdır. Tedavi yöntemleri bazen tek, bazen kombine, bazen de ardışık şeklinde birbirini takip etme şeklinde uygulanabilir. Lokal kullanılan kremler, kimyasal soyma işlemi, yoğun atımlı ışık, lazer tedavisinin yanı sıra radyofrekans, PRP (trombositten zengin plazma), mezoterapi de melazmada kullanılır.