Ancak ne yazık ki yaşamı birlikte paylaştığımız hayvanlardan her geçen gün uzaklaşıyoruz. Hatta sadece uzaklaşmıyor, onlara zarar veriyoruz. Bu üzücü tabloyu her sabah ve akşam köpeğimle yaptığım sahil yürüyüşleri esnasında görüyor ve hayretle izliyorum. Ki yıllarca evde kedim olduğu için eve gelmeyen arkadaşlara, kedim 15 yıldır değil bir defa sokağa çıkmak, henüz musluk suyu bile içmemiş ve aşıları tam olmasına rağmen ‘çocuğumuz var şimdi tüyler ona zarar verir, biz sana gelmeyelim sen bize gel’ tekliflerine, ‘gelirim ama kedini odaya kapatır mısın?’ sorularına alışık olduğum halde bu denli tepki gösterilmesine hiç te alışık değilmişim.
İnsanların fobilerine fazlası ile saygı duyan ve korkularını anlayışla karşılayan biri olmama rağmen bu aşırı tepkilerden ve anlamsız davranışlardan ben köpeğimi korumaya çalışıyorum. Çocuklarına ‘ay köpek! sakın dokunma!’ diyerek onları korkutan anne babalar, elinden çekip zorla hayvandan uzaklaştırmaya çalışanlar ve yetişkin oldukları halde tasmalı ve minik bir köpeği bile görünce çok fazla reaksiyon veren büyüklerle dolu bir toplumda yaşıyoruz. Şimdi okuyanların çoğu ‘ama sokaktaki her köpek senin köpeğin gibi değil’ diyecekler. Evet tabii ki her köpek aynı evcillikte değil. Konu zaten hayvanların ne kadar evcil olduğu değil, önyargılı olunması ve daha hayvan size değil bir şey yapmak, yaklaşmamışken tepki vermek ve zarar verme eğiliminde olmak. Tabi bu sadece köpeklerle alakalı bir durum da değil. Aynı şekilde kedilere su atan, tekmeleyen, kediyi daha yüz metre ileriden görünce ciyak ciyak bağıran, oturduğu yerden atılmasını talep eden kocaman bir insan topluluğu var. Yine masasına gelen kuşlara çok sert tepkiler verenler ve onların varlığından duydukları rahatsızlığı çirkin bir dille etrafa duyuranlar da oldukça fazla.
Bir de duyarsız davranışlarla hayvanlara çok fazla kötülük yapanlar var. Örneğin sahilde balık tutanların yere attığı oltaları yutan kaç köpek gördüm kısa bir zaman diliminde. Bir arkadaşımın köpeği yedi tane iğnesi olan bir olta yuttu. Tam ona üzülüp çare bulmaya çalışırken benim köpeğim üç tane iğnesi olan başka bir olta yuttu. Biri diline diğer ikisi boğazına saplanan iğneleri narkozla uyutup ameliyatla çıkarttılar. Ben ağlamaktan perişan oldum o günlerce yemek yiyemedi. Her dışarı çıktığımızda acaba yine olta yutar mı korkusu ile ödüm patlıyor. Balık tutanlara ‘lütfen oltaları yere atmayın, hayvanlar yutuyor’ demekten bir hal oldum. Bunun denize atılan plastiklerden ölen balinalar, sokağa atılan martıların yemek sanıp yedikleri ve ölümlerine yol açan sakızlardan ve buna benzer olaylardan hiçbir farkı yok.
Kentselleşmenin sonucu olarak yaşadığımız hayatı bu minik canlılarla birlikte geçirmek durumunda olduğumuzu, onların hayatta kalmaları için bizlere ihtiyaçları olduğu gerçeğini artık kabullenme zamanı. Hiçbir hayvan ister kedi ister kuş ister köpek isterse de başka bir tür, durduk yere kimseye zarar vermez. Ya insanlardan zarar görmüştür ya da aç veya susuzdur. Evet onları sevmek, beslemek ya da dokunmak zorunda değilsiniz. Ama bu derece acımasızca davranmak zorunda da değilsiniz. Siz sevmiyorsunuz diye başkalarını korkutmak sizin hakkınız değil. Lütfen biraz empati kurun. İnançlı ve vicdanlı olun.
Hep diyorum ve her zaman demeye devam edeceğim ister inanın ister inanmayın dünyayı sevgi ve merhamet kurtaracak ve bunu er ya da geç anlayacaksınız!
Bükre İkizer
Günümüz koşullarında tatil yapmak belki de eski zamanlara göre çok daha önemli. Devamlı telefonların çaldığı, e-postaların yığıldığı, müşterilerin ilgi beklediği, patronların istedikleri raporların yetiştirilmeye çalışıldığı günümüzde, parlak ve tazelenmiş hissederek günlük hayattaki işleyiş içinde keyifli ve yüksek enerjiyle her detayla daha iyi başa çıkabilmek için bir mola vermek belki de en gerekli ihtiyaç.
Hayatı sadece uyumak, çalışmak ve aynı şeyleri tekrar etmek şeklinde yaşamamak, oturduğunuz yerde sonu olmayan ve sıkıcı bir programı izleme rutininden çıkmak için kısa ama düzenli tatiller planlayarak dengeli ve keyifli zamanları arttırmak sizin elinizde. Dışarıda tadını çıkarmak için geldiğimiz muhteşem bir dünya var. İnsanların tüm hayatlarını evde ve rutin işlerin karmaşası içinde geçirmesi gerçek anlamda bir trajedi. Değişik insanlarla tanışarak, farklı kültürlere misafir olarak, ilham verici yerlerde bulunarak değişime kapı açmak şart. Yapılan bir tatil planının katacağı motivasyon günlük hayatınızı çok iyi etkileyeceği gibi size farklı bakış açıları ve kişisel zenginlik katacaktır.
Peki tatil neden bu kadar önemli?
Tatil gülümsemektir. Gülümseme ruh halinizi aydınlattığından, hayatınızı aydınlatır. Gülümseme kişiden kişiye geçer ve mutlu olup gülümseyen insanlar mutluluk yayarlar. Mutluluk mutluluk getirir. Mutlu olan insanların duruşları, yaydıkları enerji ve hayata karşı duruşları harika olur.
Tatil iyi vakit geçirmektir. Yoğun geçen hayat içinde herkesin kendine ait bir zamanda tazelenmesi gerekir. Kimi bunu deniz kenarında ya da havuz başında güneşlenirken, kimi ormanlık bir alanda gölgede dinlenip kitap okurken, kimi de değişik kültürleri keşfetme heyecanı yaşarken başarabilir. Her ne yapıyor olursa olsun tatil yapan kişinin sevdiği şeyleri yaparak iyi vakit geçirmesi ve endişelerini geride bırakarak rahatlaması enerji dolması demektir.
Tatil kaliteli zamandır. Eşinizle, çocuklarınızla, sevgilinizle, arkadaşlarınızla geçireceğiniz kaliteli zamanlar tatilde çoğalır. Dikkat dağıtıcı etkenler olmadığından tatil konuşmak için çok iyi bir zaman dilimidir. Kendinizle, ilişkinizle, gelecek planlarınızla ya da yaşamınıza katmak istediğiniz yeniliklerle ilgili konuları konuşmak bu süreçte çok daha rahat ve kolaydır.
Tatil harekettir. Araştırmalar çoğu insanın tatilde günlük hayattan çok daha fazla hareket ettiğini gösteriyor. Sadece yüzmek ya da yeni gidilen bir yeri keşfetmek için yapılan kısa bir yürüyüş bile günlük rutin içinde evden arabaya, arabadan ofise yürümekten çok daha fazla hareket demektir. Hem de bunu güneşten D vitamini alarak yaptığınızı düşünsenize. İyi bir gece uykusu, temiz hava, sağlıklı bronzluk, rahatlama ve kahkaha. Daha ne olsun?
Hayata kattığı olumlu etkiler açısından önemli ve sağlıklı bir ruhsal yaşam için çok gerekli olan hobi, iş hayatının ve içinde bulunulan günlük hayat şartlarının stresinin içinde her gün aynı sarmalda dönüp dururken, stresli alanlardan uzaklaşmak, sosyal olmak, farklı becerileri ortaya çıkartmak açısından faydalı etkilerde bulunur.
Hobilerin çoğu, yaratıcılık gerektirir. Yaratıcılığın geliştirilmesi ise doğrudan işyerine ve normal hayata pozitiflik olarak aktarılır. İş dünyasında yaratıcılık son derece önemlidir. Bu sebeple iş görüşmelerinde insanlara her zaman eğlenmek için ne yaptıkları sorulur. Çünkü hobileri onların kişiliği, yaratıcılığı ve tutkusu hakkında çok iyi fikirler verir. Özel hayatta da bu aynı denklemde ilerler. Tanıştığınız kişiye ilk önce neleri yapmaktan hoşlandığını sorarsınız. Hayal dünyasını anlamaya ve sizinkine ne kadar yakın olup olmadığını anlamaya çalışırsınız.
Hobiler yaptığınız şeyleri yapmaktan hoşlanan insanlarla iletişim kurmanın yollarını da sunar. Sosyalleşmenin en keyifli ve verimli yollarındandır. Aynı şeylerden hoşlanan ve belli bir amaç için çaba harcayan yeni insanlarla tanışmak, daha büyük gruplarla bir araya gelmek ve bir konu hakkında fikir alışverişinde bulunmak için fırsatlar yaratır. Yeni bir yere taşındığınızda, tatile gittiğinizde hobileriniz sayesinde kolayca arkadaşlıklar kurabilirsiniz.
Yapmaktan hoşlandığınız bir şeye odaklanmak, stresi azaltmak için birebirdir. Çünkü zihninizi zevk aldığınız şeye odaklarsınız ve stresten uzaklaşırsınız. Bir miktar fiziksel aktivite gerektiren hobiler aynı zamanda vücudunuzda stresi azaltmaya yardımcı olan kimyasal değişiklikler de yaratır, ancak hobiniz fiziksel aktivite gerektirmiyor olsa bile, yine de faydalıdır. Stresten kaçmak ve hoşunuza giden bir şey yapmak, zihni gençleştirir ve gelecekteki zorluklarla başa çıkmak için daha iyi hazırlanmanıza yardımcı olur.
Hobiler güven yaratır. Çünkü bir şeyde iyi olmak ve yeni bir şey öğrenmek çok faydalıdır. Kişiyi çok yeterli ve üretken hissettirir. İş ve sosyal hayatta roller ve sorumluluklar o kadar çok değişir ki, sıklıkla yeni şeyler öğrenmekle karşı karşıya kalırsınız. Hobinizi gerçekleştirirken kendinizi zorlamaktan edindiğiniz güven, heyecan ve yeterlilik yeni şeyler öğrenmeye hazırlanmanıza yardımcı olacağından hem iş hem özel hayatta öğrenmeye açık olmanıza olanak sağlar.
Hobiler aynı zamanda kişisel gelişim kaynağıdır. İnsan ilişkilerini yönetme, öğrenmeye olan açıklık, sabır, emek ve özveri gibi özelliklerinizi geliştirdiğinden kişisel gelişiminize fayda sağlar.
Bir hobiniz yoksa veya yeni bir şeyler denemek istiyorsanız,
An’a dair fotoğrafları ile sosyal medyada fotoğrafa farklı bir bakış açısı getiren ünlü fotoğrafçı Sefa Yamak, 4 Nisan 2019 tarihinde 25. Yılını anlamlı etkinliklerle kutlayan Anadolu yakasındaki bir alışveriş merkezinde gerçekleşen açılış davetiyle Hindistan/Nepal temalı 20 özel fotoğrafını #untitledportraits by @sefayamak projesiyle fotoğraf severlerin beğenisine sundu.
Seçkin davetlilerin yoğun ilgisiyle açılan sergiden elde edilecek gelir dezavantajlı bölgelerde yaşayan 7-13 yaş arası çocukların sosyal becerilerini ve benliklerini keşfetmelerini ve geliştirmelerini amaçlayan SosyalBen Vakfı’na bağışlanıyor.
Günümüzde hepimizin bildiği ve her an hissettiği ekonomik sebeplerden dolayı sosyal sorumluluk projelerine önem verilmesi çok daha anlamlı hale geldi. Çocuklar, hayvanlar, şiddet, doğa ve çevre kirliliği gibi birçok konuda bilinçlenmeye çalışan Dünyamızın böyle iş birliklerine ve destekçilere çok ihtiyacı var. Böyle projelerin hayata geçiyor olması çok sevindirici ve ilham verici.
İnsanları uzaktan fotoğraflamak yerine, onlarla sohbet esnasında fotoğraflamayı tercih eden fotoğrafçı, ‘Fotoğraf Dünya’nın her köşesinde anlaşılan tek dildir’ mottosu ile her mesafeden insana aynı duygunun nasıl taşınacağının yolunu muhteşem renkleri, kültürel özellikleri, dokuları yansıttığı fotoğrafları ile bizlere gösteriyor.
Yüzümüzü güldüren, çocukları sevindiren böyle anlamlı, çok büyük özveri ve titizlikle hazırlanmış, davetlilerin her birine çok özel hissettiren, şık ve kaliteli bir organizasyona şahit olmak, sihirli fotoğrafların büyülü denizine dalmak şahaneydi. Birilerinin hayatına dokunmanın çok ta zor olmadığını insanlığa hatırlatan Sefa Yamak, gönülleri ve gönüllüleri minicik kalpler için bir araya getirdi.
Hem katılımcıların hem de sosyal medya üzerinden ünlülerin ve fotoğraf severlerin destekleriyle hızlı bir başlangıç yapan sergi 21 Nisan 2019’a kadar devam ediyor. Vaktiniz olursa mutlaka uğrayın ve sihirli fotoğrafların büyüsünde minik kalplere dokunun.
Ot festivalinin kapıda olduğu şu günlerde sokaklar kıpır kıpır. Dükkanlar bakımda, oteller açılışa az kala son dokunuşlara ev sahipliği yapıyor, sokaklar tertemiz, insanlar güler yüzlü ve yüksek pozitif enerjisi ile Alaçatı tam takım yaza hazır ve heyecanla ziyaretçilerini bekliyor.
Kiminle konuşsanız samimi, içten ve doğal. Sizi gerçekten keyifle karşıladıklarını ve orada olmanızdan ne kadar memnun olduklarını gittiğiniz ilk andan ayrıldığınız ana kadar hissediyorsunuz. Uzun yıllardır orada yaz kış ikamet eden yerli halkın bu şirin kasaba ruhuna olumlu etkilerini açıkça görüyorsunuz. İşletme sahiplerinin ve sonradan oraya taşınanların çok kıymet verdiği, saygı duyduğu bu değerli Alaçatı sakinlerinin, evlerinin önünü, bahçelerini ve sokaklarını sevgi ile görücüye çıkartmalarına hayran kalıyorsunuz. Herkes bir bütün, bir kocaman kalp olmuş.
İşletmeler birbirlerini kötülemek yerine, ‘komşumuz’ diye bahsettikleri diğer işletmelerin farklı özelliklerini, iyi oldukları detayları açıkça sizinle paylaşıyorlar. Bir yerde bir şeyler yiyip içtiğinizde ‘bir an önce bitirse de yenisini sipariş etse’ ya da ‘bir kahve için oturacağına kalkıp gitse daha iyi’ hissi uyandıran yaklaşımlarla karşılaşmadan rahat rahat oturup keyif yapabiliyorsunuz. Hizmet sektörüne yakışan çalışanlar her yerde karşınıza çıkıyor ve işlerini aşkla yapıyor olmaları gözünüzden kaçmıyor.
Hava zaten mis. İnsana yaşam enerjisi veren güneş size devamlı gülümsüyor. Sizin de ruhunuz dans ediyor. Rüzgar zaten Alaçatı’nın olmazsa olmazı. An itibari ile biraz sert esiyor olsa da cayır cayır yanan yaz günlerinde tatil için en çok tercih edilen yerlerin başında gelmesinin ana sebeplerinden biri.
Dikkatimi çeken bir diğer nokta da (ki benim için oldukça önemli bir konu) sokak hayvanlarının sevgi ile bakılıyor olması. Hem evcil hem de bakımlılar. Birbirleri ile ahenk içinde keyifle yaşıyorlar ve insanların onlara gösterdikleri ilgi, sevgi ve merhametten kaynaklanan rahatlıkları yüzünüzde kocaman gülümsemelere sebep oluyor. Yolda yürürken yanınıza gele n bir köpekle sokaklarda birlikte gezip otel kapısında bir sonraki yürüyüş için buluşmak üzere selamlaşıp ayrılabiliyorsunuz.
Güzellikler kasabası Alaçatı’ya giderseniz, Dünya standartlarında hizmet veren deniz mahsulleri restoranında mutlaka yemek yiyin. Pastanesinde tatlı kahve seansları düzenleyin. Kafelerinde keyif yapın, kitap okuyun, bir şeyler atıştırın. Mutlaka pazara gidin, çok keyifli. Yürüyüşe çıkın. Sokaklarda fotoğraf çekin. Değişik restoranlarda farklı mutfakların lezzetlerini deneyimleyin. Sevdiklerinizle muhteşem anılara yelken açın. Sevgi ve huzurla kalplerinizi gülümsetin. Tabi bir de dondurma yiyin! Tatlı yiyip, tatlı tatlı tatil yapın.
Bükre İkizer
Küfür etmeden, taklit yapmadan, komiklik olsun diye saçmalamadan hayata dair gerçek hikayelerini doğal, açık, samimi ve şaşkınlıkla kendi penceresinden yorumlayarak izleyenlere keyifli bir akşam yaşatmasına bizzat şahit oldum.
Hepimizin hayatında şüphesiz her gün birçok gelişme oluyor. İçindeyken fark edemediğimiz ancak dışına çıkıp baktığımızda başımıza gelen olayların hayatlarımıza olan etkilerinin, öğretilerinin, hissettirdiklerinin anılarımızda nasıl da büyük bir mizah birikimi oluşturduğunu gösterdi bize. Ve yine tesadüf diye adlandırılabilecek birçok olayın aslında birbirine bağlı olduğunu ve bir bütüne hizmet ettiklerini oldukça sade, yalın ve komik bir dille anlatırken hem gülümsememize hem de hayatlarımızdaki benzer hikayelere geri gidip kahkahalarla gülmemize vesile oldu.
Özenle seçilmiş, değerli ve farklı mesleklerden kişileri bir araya getiren deneyimli ekip çalışanlarının özverili, ilgili ve samimi ev sahipliğinin gözlerden kaçmadığı, İstanbul’un ilk ve en sevilen alışveriş merkezlerinden birinin yirmi beşinci yıl etkinlikleri kapsamında, kalitesi detaylarında saklı, şık, lezzetli kokteyl organizasyonuyla başlayan ve ardından rahat koltuklarda keyifle izlediğimiz sahne performansı ile hepimizin yüzünde tatlı birer gülümseme bırakarak güzel anılarımıza kaydedilen bu gece, hayata dair anların ne de anlamlı olduğu vurgulanarak sonlandı.
Bazen heyecanlandı, bazen dili sürçtü, bazen kendi yaptığı espriye kahkahalarla güldü. Ama önemli olan her anında kendisi oldu. Başkaları olmaya çalışırken bocalayanlardan farklı olduğu için orada o sahnede olduğunu gösterdi.
Mizah denince mutlaka ki herkesin aklına farklı şeyler geliyor. Yaşadığım ve gezdiğim ülkeleri göz önünde bulundurduğumda, açık ara mizah anlayışı fazlası ile gelişmiş bir toplum olduğumuzu görüyorum ve bunu çok kıymetli buluyorum. Şüphesiz çok başarılı ve deneyimli mizah ustalarımız var. Sevdiğimiz hali hazırda çok güldüğümüz, hayatlarımıza neşe katan bu değerli insanlara bir yenisinin daha eklenmesi beni ve oradaki herkesi pek memnun etti. Kendisini çok tebrik ediyorum.
Gündelik olağan sorunlarda yoğrulan ve bunu bilinç dışlarında değişmez bir kader gibi algılayarak herkesi yanlarına, yani dibe çekebilmek için elinden gelen her şeyi yapan büyük kitleye inat, siz de olan olaylara farklı bakmanıza sebep olacak, düşünce ile kaderlerinizi değiştirebileceğinizi gösterecek ve bunun mümkün olduğunu kendi hayatlarından örneklerle sizlere kanıtlayabilecek kişileri keşfedin. Gösteri, sinema, tiyatro, söyleşi, sergi gibi vizyonunuzu genişletip, hayata bakışınıza dokunacak mümkünse sanal olmayan etkinliklere katılın. Üşenmeyin! Mutluluk anda ve o anı yakalamak için harekete geçin. Dün gece bizlerin yaptığı gibi mutlu anlarınıza yenilerini ekleyin.
Dünya’da her an birçok güzel şey de oluyor, onları görmezden gelmeyin!
Bükre İkizer
Zayıflamak başlı başına bir sorun olmakla birlikte, zayıfladıktan sonra kilo almamak daha büyük bir sorun. Diyet programları ile ilgili şahsi fikrim, beslenme kişinin biyolojik özelliklerine göre düzenlenmesi gereken bir konu olduğundan, genel diyetlerin kesinlikle işe yaramadığı.
Aslına bakarsanız diyet başlı başına yanlış bir yaklaşım. Günümüz koşullarında kilo kontrolü, egzersiz ve sağlıklı beslenme üzerine bilgi edinilebilecek birçok alternatif varken, hiçbir şeyden faydalanmamak kilo verileceğine inanılmaması ve değişime gösterilen dirençten başka bir şey olamaz. Gerçekten kilo vermek istiyorsanız, diyet programlarını araştırmayı bırakın. Ve işe kendinize bazı sorular sorup dürüst cevaplar vererek başlamayı deneyin:
Ana soru: Hem fiziksel hem ruhsal anlamda kendimi görmek istediğim gibi miyim? Olduğum halimle kendimden memnun muyum?
Cevap ‘DEĞİLİM’ ise aşağıdaki sorularla devam edin.
1. Kendime bunu neden yapıyorum?
2. Acıktığım için mi, dürtüsel mi yemek yiyorum?
3. Evet yemek yerken çok mutluyum ama bir anlık mutluluk mu, devamlı mutluluk mu?
Kafada bere, elde eldiven, boyuna en az iki tur dolanıp bir daha açılmamak üzere gemici düğümü ile mühürlenmiş atkı ile burnundaki havucu eksik okula giden Michelin bebekleri. Yani biz. Hele o atlet yok mu? Giymeden çıkarsan kesin çarpılırsın.
Oh çok şükür sonunda ergen oldun. Büyüdün. Peki bundan kurtuldun mu sanıyorsun? Aaa olur mu hiç? ‘Evladım terliksiz yere basma, ilerde çocuğun olmaz’ diye diye zulme ve geleceğe dair korku salmaya devam. E tabi bütün hayatımız böyle geçince her esintide üşütür olduk. Biraz sakin. Virüs almadığınız sürece soğukta kalsanız da hasta olmazsınız. Sadece üşürsünüz. ‘Çok biliyorsun sen’ dediğinizi duyar gibiyim ama ciddiyim. Yıllarca İngiltere’de yaşamış ve henüz doğan bebeklerin bile incecik ceketle aralık ayında sokağa çıkartıldığına ve hasta olmadıklarına yüzlerce defa şahit olmuş biri olarak bunu söylüyorum. Soğukta hasta olacağınıza inanırsanız hasta olursunuz.
Kimseyi dinlemeyin. Canınız ne kadar kalın veya ince giyinmek istiyorsa o şekilde giyinin. Size ‘aaaa üşümüyor musun?’ diye soranlar büyük ihtimalle kendileri üşüyorlardır. Cevabınız ‘sen üşüyorsun sanırım, istersen üzerine bir şey giy’ olsun ki esas onlar üşütmesinler.
Ama tabii ki mevsimin ve bünyesel özelliklerin göz önünde bulundurulması şart. Superman değiliz nihayetinde. Size tavsiyem, ısınmaya başlayan havalarla bir anda yaz moduna geçip fazla ince giyinmeyin. Bünyenizi zorlamayın. Aynı şekilde henüz kış bitmedi diye de sıcak havalarda kalın giyinmeyin. Mevsim geçişlerinde, sıcak olunca çıkartılabilir ve soğuk olunca giyilebilir olması açısından farklı katmanlar halinde birkaç parçayı üst üste giyin. Akşam üzeri havanın soğuyacağını göz önüne alarak taşımayı sevmeseniz bile yanınıza kalın bir ceket alın. Ayaklarınızı, belinizi ve boynunuzu sıcak tutun. Yaza çok az kaldı. Dayanın…
Bükre İkizer
INSTAGRAM: Bükre İkizer