Buket Adanç

A ve C vitamini deposu hünnap nelere faydalı?

26 Ekim 2018
Hem bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor hem de kanserden koruyor.


Diyet yaparken en çok sıkıntı yaşadığımız noktalardan bir tanesi, sürekli aynı besinleri tüketiyor olmamız. Oysa doğa bize karşı öyle cömert ki mevsimine göre sayısız sebze ve meyve seçeneği sunuyor. İşte size hem lezzetli hem de faydalı bir ara öğün seçeneği: Hünnap.

Kökeni Suriye olarak bilinen hünnap, Nisan-Mayıs ayları arasında, sarı renkli çiçekler açan, hoş kokulu, 4-5 metrelik bir ağacın, kırmızı kabuklu lezzetli meyvesidir. Türkiye’de Marmara, Batı ve Güney Anadolu’da yetişir. Hünnap önce Çin’de sonrasında ise Asya ülkelerinde alternatif tıp aracı olarak kullanılmıştır.


HÜNNABIN FAYDALARI

    Hünnap düşük kalorili bir besindir. Bol miktarda A ve C vitamini içerir. Ayrıca kalsiyum, magnzeyum, fosfor ve özellikle potasyum açısından zengindir.Özellikle potasyum açısından çok zengin olması kalp sağlığı açısından önemlidir. Ayrıca etkili bir antioksidandır. Antioksidanlar hücre hasarına sebep olan maddeler ile savaşarak kansere karşı koruyucu etki gösterirler.Hünnap, içerdiği potasyum ve magnezyum sayesinde kas kasılmalarını engeller ve özellikle sporcular tarafından tüketilmesi önerilir.


    Yoğun miktarda A ve C vitamini içeren hünnap, bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesine katkıda bulunur. Ara öğünlerinizden birine gönül rahatlığı ile ilave edip soğuk algınlığı ve gribe karşı kalkan oluşturabilirsiniz.Sinir sistemi üzerinde direkt etki gösteren nadir meyvelerden biri olan hünnap, antidepresan özelliği gösterir.Hünnabın iyi bir antioksidan olması cilt ve saç sağlığı açısından da önemlidir. Düzenli tüketimi cilt hastalıklarına neden olan unsurları ortadan kaldırabilir. Özellikle Çin’de yaygın olarak güneş yanıklarına ve kızarıklıklara karşı kullanılan hünnap, kuru ciltlerin tedavisinde etkilidir.


    Hünnap, lifli yapısı nedeniyle sindirim sistemi sağlığını korur. Özellikle bağırsak hareketlerini artırdığı için kabızlık sorunlarına karşı kullanılır.Kalsiyum ve fosfor açısından zengin olan bu lezzetli meyve; kemik, diş ve kas sağlığı açısından önemlidir.Hünnap içerdiği niasin sayesinde kan dolaşımının düzenli olmasına katkı sağlar. Özellikle dolaşım bozukluğu ve selülit problemi yaşayan kişiler düzenli tükettiklerinde olumlu sonuçlar alır.Hünnap, anemi (kansızlık) tedavisinde kullanılır. Damarlarda oksijen taşıyan kan hücrelerinin sağlığını korur.Alerjik hastalıklara karşı bünyeyi kuvvetlendirir. Göz hastalıklarından koruyucu özelliği vardır.

Not: Hamilelik ve emzirme döneminde ne kadar güvenliği olduğu konusunda fazla bir bilgi olmadığı için aşırı tüketilmemesi önerilir. 

Diyet yaparken en çok sıkıntı yaşadığımız noktalardan bir tanesi, sürekli aynı besinleri tüketiyor olmamız. Oysa doğa bize karşı öyle cömert ki mevsimine göre sayısız sebze ve meyve seçeneği sunuyor. İşte size hem lezzetli hem de faydalı bir ara öğün seçeneği: Hünnap.

Kökeni Suriye olarak bilinen hünnap, Nisan-Mayıs ayları arasında, sarı renkli çiçekler açan, hoş kokulu, 4-5 metrelik bir ağacın, kırmızı kabuklu lezzetli meyvesidir. Türkiye’de Marmara, Batı ve Güney Anadolu’da yetişir. Hünnap önce Çin’de sonrasında ise Asya ülkelerinde alternatif tıp aracı olarak kullanılmıştır.

Not: Hamilelik ve emzirme döneminde ne kadar güvenliği olduğu konusunda fazla bir bilgi olmadığı için aşırı tüketilmemesi önerilir. 

Yazının Devamını Oku

Demirin bitkisel kaynağı: Yer elması

16 Ekim 2018
Patates desen değil, kereviz desen hiç değil! Bu sebzeler ile en büyük ortak özelliği kök sebze yani toprağın altında yetişiyor olması... Neden mi söz ediyoruz? Demirin bitkisel kaynağı olan yer elmasından…

Yer elması; ay çiçeğigiller familyasından olan, nişasta içeriği yüksek bir sebzedir. Protein bakımından oldukça önemlidir. Diğer kök sebzelerle karşılaştırıldığında daha fazla protein içerir. Ayrıca sülfür içeren önemli amino asitler torin, metionin, homosistein ve sitein açısından da zengindir. Bu amino asitlerin en önemli özelliği bağ dokularının esnekliğini sağlamaktır.

Demir içeriği yüksek besinlerden biridir. Yer elmasında bulunan demir miktarı kırmızı ete yakındır. Üstelik yer elması yağ içermez ve bir kâsesinde yalnızca 109 kalori vardır. Yani demir eksikliği (anemi) problemi yaşayanlar için oldukça sağlıklı bir demir deposudur.

Yer elması içerisinde bulunan inulin miktarı nedeniyle sindirim fonksiyonlarına takılmadan geçer, bu bağırsak sağlığı açısından oldukça önemlidir. Sporcu beslenmesinde oldukça önemlidir çünkü potasyum açısından zengindir. Postasyum kasların sağlıklı çalışması için önemli bir mineraldir. Yer elması, muz ile karşılaştırıldığında daha fazla potasyum içerir. Bu nedenle kaslarını çalıştıran kişilerin menülerine yer elmasını ilave etmeleri önerilir.

İyi bir lif kaynağı olduğu için kolesterol seviyesini düzenler ve dolayısıyla kalp sağlığını korur.

Demir açısından zengin olan yer elması; bakır ve C vitaminlerini de bolca barındırır. Bu nedenle saç sağlığı açısından da mucize besin diyebiliriz. Çünkü demir saçlara oksijeni ileterek sağlıklı saç kökleri oluşmasına yardımcı olur, bakır saç büyümesini destekler ve C vitamini de kolajen sentezinin bir parçasıdır. Yani bu vitamin ve mineralleri bir arada bulunduran yer elması iyi bir saç dostudur.

Yer elması, magnezyum açısından da zengindir. Magnezyum vücudun sinir sistemi, enerji metabolizması ve arınma kısmında görev alır. Yani denge sağlayan önemli minerallerden biridir. Ayrıca magnezyum kan şekerini dengeleyerek insülin direnci gelişmesini engeller.

İnsülin içeren yer elması enerji metabolizması konusunda da görev alır. Kan şekerini düzenleme ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirme konusunda destek olur.

Yazının Devamını Oku

Hindistan cevizi yağı gerçekten ‘saf zehir’ mi?

10 Eylül 2018
Son yıllarda Hindistan cevizi yağının faydaları ön plandaydı ve bizler de menümüzde bu yeni keşfettiğimiz yağa yer vermeye başladık. Ancak geçenlerde Harvard’lı bir profesörün “Hindistan cevizi yağı saf zehirdir” açıklamasıyla akıllar karıştı. Peki, Hindistan cevizi yağı söylendiği kadar zararlı mı? Beslenme ve Diyet Uzmanı Buket Adanç, konuyla ilgili düşüncelerini paylaştı.

Bir beslenme uzmanı olarak hiçbir besini tek başına mucize veya zehir olarak değerlendirmemeye çalışıyorum. Bu sebeple sizlere Hindistan cevizi yağının hem faydaları hem de zararları hakkında ayrıntılı bilgi vereceğim. Önce olumludan taraflarından başlayalım.

Ayrıca;

Kan basıncının dengeli olmasına yardımcı olur,
Yağ oluşumunu yavaşlatır,
Kontrollü tüketildiğinde kalp damar hastalıklarına karşı koruyucudur,
Vücudun toksinlerden arınmasına yardımcı olur,
İştah kontrolüne yardımcı olur.

Yazının Devamını Oku

Süt şifa mı yoksa zehir mi?

3 Temmuz 2018
Çocukluğumuzdan bu yana sağlıklı beslenmenin en önemli simgelerinden birisi olan süt hakkındaki tartışmalar günden güne artıyor. Süt kimi uzmanlar için kalsiyumun vazgeçilmez kaynağı, kimileri içinse zehrin ta kendisi. Diyetisyen Buket Adanç Özdamar; son yıllarda yapılan araştırmalardan yola çıkarak, süt hakkındaki bilimsel gerçekleri aktardı.

Son yıllarda yapılan araştırmaları taradığımda; sütün insanın sindirim sistemine zararı olduğundan, zehir etkisi yarattığına ve hatta DNA kodlarını bile değiştirdiğine varan çalışmalar yapılmış ancak hiçbirisi kanıtlanmamış. Bu nedenle sizlerle sütün artılarını ve şüpheli de olsa eksilerini aktaracağım.

Süt; iyot, demir, çinko, folik asit, B12, B6, E ve A vitaminlerinin önemli bir kaynağıdır. Dolayısıyla beyin gelişimi ve beynin rutin fonksiyonlarının devam edebilmesi açısından önemli bir besindir. Özellikle çocukluk döneminde en çok ihtiyaç duyulan araşidonik asit, linoleik asit gibi esansiyel yağ asitleri içeriği sayesinde zekâ gelişimine katkıda bulunur.

Kalsiyumun en önemli kaynaklarından birisi olan süt, kemik sağlığı açısından oldukça değerli bir besindir. 200 ml sütte; 250 mg kalsiyum bulunur. Yani günde 2 bardak süt tüketmeniz, kalsiyum ihtiyacınızın yarısını karşılar. Kemik gelişiminin en yoğun olduğu çocukluk ve ergenlik döneminde yeterli kalsiyum alımı olmadığı takdirde, kemik kaybı olarak adlandırılan osteoporoz kaçınılmaz hale gelir.

Proteinin iyi kaynaklarından birisi olan sütün içerisinde kalsiyum, fosfor gibi kan basıncını dengede tutan mineraller bulunur. Yani süt bu özelliği ile hipertansiyonu dengeler, dolayısıyla kalp ve damar hastalıklarına karşı korur.

İçerisinde 40’tan fazla besin ögesi bulunan süt, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.

Melatonin, triptofan ve B grubu vitaminleri içeren süt kaliteli bir uyku süreci yaşamanıza destek olur.

İçerisinde bulunan CLA sayesinde spor sonrası yağ yakımını hızlandırır. Ayrıca içerisinde bulunan kazein ve whey proteinler sayesinde sporcularda su kaybını engeller, kas kütlesinin artmasına katkıda bulunur.

Yazının Devamını Oku

Sevilen meyve erik her derde deva!

27 Nisan 2018
Kansızlığı gideriyor, bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor...

    Gülgiller familyasından olan erik; A, B ve C vitamini, bakır, potasyum, fosfor ve demirin iyi bir kaynağıdır.İçeriğindeki B vitamini sayesinde sinir sistemini güçlendirir, kansızlığı giderir.İçeriğindeki potasyum, böbreklerin çalışmasını destekler.

    Yüksek miktarda lif içerdiği için bağırsakların çalışmasını sağlar. Özellikle kabızlık durumunda kuru erik tercih edilmelidir. Bağırsakları çalıştırması nedeniyle düzenli tüketimi sonucu kolesterol seviyesinde düşüş, bağırsak kurtlarının tedavisi ve kolon kanserine karşı koruyucu olarak tüketilebilir.Östrojen hormonunun dengede olmasını sağlar. Bu nedenle menopoz dönemindeki kadınların menülerine ilave etmeleri önerilir.

    Özellikle kırmızı erikte bulunan antioksidanlar, serbest radikaller ile savaşarak kalp-damar hastalıklarına, astım, bronşit ve kansere karşı koruyucu etki gösterir.Yüksek lif oranı kan şekeri dengesini düzenler.C vitamin içeriği sayesinde bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Özellikle yeşil erikte bulunan C vitamini kırmızıya göre daha fazladır.

    Erik, kalp dostu bir besindir. Kolesterol ve diyabet hastalıklarını engeller. Antioksidan özelliğinden dolayı damarların tıkanmamasında etkilidir. Kanı da temizler.Erik, makula dejenerasyonuna karşı korumaya yardımcı olabilir. Günlük 3 porsiyon erik tüketmek, yaşa bağlı makula dejenerasyonu gelişme riskini azaltır. Sabahları aç karınla tüketilmesi etkisini arttırır.Eriğin bünyede demiri absorbe etme yeteneği vardır. Bu yeteneği sayesinde kırmızı kan hücrelerinin ihtiyaç duyduğu demiri karşılayabilir. Bu da kan dolaşımını sağlar ve kansızlığı engeller.

    Eriğin içerdiği çözünür liflerin en önemli özelliği safra ve karaciğerin aşırı çalışıp yorulmasını engellemesidir.Özellikle kuru erik, kadınlarda menopoz döneminde hızla artan kemik erimesine engel olur.İçeriğinde bulunan magnezyum sayesinde kas sorunlarına (kas yorulması, kramp gibi…) engel olur. Bu nedenle spor yapan bireylerde günde 1 porsiyon tüketimi önerilir.

    Fetüsün gelişimi için en önemli maddelerden birisi olan folatın kaynağı olması nedeniyle hamile beslenmesi için oldukça önemli bir besindir.İçerisindeki antioksidan nedeniyle cilt sağlığı açısından çok faydalıdır.Kuru erik yüksek oranda K vitamini içerir. K vitamin ise kan pıhtılaşmasını sağlar.

    Kuru eriğin içerdiği bol miktardaki potasyum kalp ve sinir sağlığını korur.Kuru eriğin, A vitamini içeriği oldukça yüksektir. A vitamini ise özellikle göz sağlığı için gereklidir. Katarakt sorunun ortaya çıkmasını engeller.Pek çok kuru meyve gibi kuru erik de demir oranı yüksek bir meyvedir. Dolayısıyla kansızlık (anemi) problemi yaşayanların mutlaka günlük menülerine kuru erik ilave etmeleri önerilir.

    Özellikle mürdüm eriğinin, antioksidan kapasitesi oldukça yüksektir.Yapılan çalışmalar, mürdüm eriğinin kan basıncını düzenlediğini ve tansiyonu dengelediğini gösterir.Mürdüm eriği etkili bir diüretiktir ve bünyede bulunan zararlı maddelerin vücuttan dışarı atılmasını sağlar.

Yazının Devamını Oku

Genetik şifrenizi çözün, hızla zayıflayın

5 Haziran 2017
Genetik test ile birçok hastalık, bireyin genlerine bağlı olarak bireye özgü doğru beslenme ve egzersiz programlarıyla engellenebilir veya geciktirilebilir. Uyguladığınız diyet reçetelerine rağmen bir türlü kilo veremiyorsanız genetik testler zayıflamanıza yardımcı olabilir.

Genetik test, bireyin DNA haritasını çıkararak yapılan, genetik yatkınlığına göre hangi hastalığa eğilimli olduğunu, bunların önlemini alarak nasıl daha sağlıklı yaşayabileceğini sunan analizler bütünüdür. Yani, kişiselleştirilmiş tıptır. Gen analizi yöntemlerinin gelişmesiyle beraber kullanımı özellikle beslenme ve egzersiz alanlarında ön plana çıkmıştır.

İki bireyin aynı miktar şeker tüketip birinin diyabet olması diğerinin olmaması veya aynı miktar yağ tüketip birinin kolesterol hastası olması diğerinin olmamasının nedeni genlerinden kaynaklıdır. Örneğin bir insan sigara içip alkol kullanıp egzersiz yapmayıp çok uzun yıllar yaşıyor, bir diğeri ise alkol sigara kullanmayıp egzersiz yapıp düzenli ve sağlıklı beslenip genç yaşta ölebiliyor. Bunlar genlere bağlı sonuçlardır. Bu test ile genlerimizi değiştiremeyiz fakat yaşam tarzımızı, beslenme planımızı değiştirip hastalıklar için önlem alabiliriz.

Genetik test ile nutrigenetik beslenme planı hazırlanır, vitamin-mineral destek miktarları, uygun egzersizler, yeterli uyku süresi tespit edilir, farmakogenetik ile ilaçlarla etkileşimi ortaya konulur, stresle başa çıkma yöntemleri ve güneşten yararlanma süresi belirlenir.

2 yaşından itibaren bütün yaş gruplarına uygulanabilir.

Günümüzde yaşlanmanın ve hastalıkların çevre, yaşam tarzı, beslenme arasındaki etkileşimlerden yola çıkarak beslenme ve genetik arasındaki ilişkilerin incelenmesi nutrigenetik adında bir bilimdalının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Nutrigenetik, bireyin belirli bir besine genindeki çeşitlilikler nedeni ile vücudunun verdiği yanıtlardır. Bu çeşitlilikler nedeni ile bir besin maddesi bir bireyin sağlığını olumlu yönde etkilerken diğerine iyi gelmeyebilir. Bu yüzden ‘beslenme planı ve besin destekleri bireyin genlerine uygun olmalıdır’ ihtiyacı ortaya çıkıyor.

Genetik test sonucunda kişiye özel rapor hazırlanır.

Yazının Devamını Oku

Detoks nedir, nasıl yapılır? Detoks hakkında her şey

30 Ocak 2017
.

Son dönemlerde ünlü diyetisyenlerin pek çoğu, toplumun zayıflama konusundaki farklılık arayışına cevap verebilmek adına farklı detoks programları, ürünleri ve detoks tarifleri ile karşımıza çıkmakta. Ancak beslenme uzmanı olarak şunu söylemeliyim: “Detoks bir zayıflama tekniği olarak değil, bir arınma çeşidi olarak uygulanmalıdır.”

Detoks; vücudun toksinlerden arınması anlamına gelir. Vücudunuzun toksik olarak algıladığı maddeler sadece hastalıklara neden olacak maddeler veya serbest radikaller değil, kişinin bünyesinde alerji yaratacak maddeler de olabilir ve biz bu maddeleri sadece yiyecekler ile değil, hava ve su yolu ile de vücudumuza alabiliriz. Sağlıklı bir insanın vücut sistemi bu toksinler ile savaşacak durumdadır ancak bu savaşı gerçekleştirebilmek için doğru beslenmek ve yeterli fiziksel aktivite çok önemlidir.

İhtiyacımız olduğu dönemlerde kısa süreli detoks programlarını, diyetisyen veya doktor eşliğinde uygulayabilirsiniz. Özellikle ciltte kızarıklığı, baş dönmesi, kas krampları, yiyecek alerjileri, mide yanması veya bulantısı, şiddetli baş ağrıları, yorgunluk, bağırsak düzensizliği, ciltte kızarıklık, yutma güçlüğü, kilo değişikliği ve cinsel isteksizlik gibi şikayetlerde detoks programı uygulayabilirsiniz.

Detoks programının süreci kişinin sağlık durumu göz önünde bulundurularak uygulanmalıdır. Sadece sıvı ağırlıklı detoks programları kişinin karbonhidrat, protein ve yağ ihtiyacını karşılamadığı için uzun vadede sağlık problemlerine yol açabilir. Detoks programları maksimum 10 günlük sürede uygulanmalıdır. Çok uzun süreli detoks yapmak, kişinin hızla kilo kaybetmesine ve dolayısıyla vücuttan gereğinden fazla su ve kas kaybına neden olur. Su ve kas kaybı yoğunluğu kişinin verdiği kiloyu hızla geri almasına sebep olur. Ayrıca yoğun kas kaybı, kalp krizi riskini artırmaktadır. Detoks programı sürecinde diyetisyen kontrolünde egzersiz yapılabilir, bu dönemde yürüyüş ve yüzme gibi hafif egzersizler tercih edilmelidir.

Detoks programı uygulayan kişinin kronik bir hastalığı olup olmadığı ilk göz önünde bulundurulması gereken noktadır. Kişinin şeker hastalığı varsa daha sık öğünleri olması, özellikle sadece sıvı ile değil lif içeriği yüksek besinler tüketerek kan şekeri dengesinin sağlanması gerekir. Diyabetli kişilerin detoks programlarında antioksidan oranı yüksek ancak glisemik indeksi yüksek sebze ve meyveler tek başına kullanılmamalı, özellikle bu besinler sıvı olarak değil, posası ile birlikte tüketmelidir. Tansiyon problemi olan kişilerin tuz tüketimi kadar tükettiği kök sebzelerin içeriğindeki sodyum oranı da hesaplanmalıdır. Özellikle tüketilen besin sıvı olarak tercih edilecekse 1 bardak gibi görünen içecek aslında miktar olarak fazlaca sodyum içeriyor olabilir ve tansiyonu yükseltebilir. Aynı sorun düşük seyreden tansiyon için de geçerlidir. Fazla kullanılan limon ve sarımsak gibi besinler tansiyonun daha da düşmesine sebep olabilir. Ayrıca kabızlık ve ishal problemi yaşayan kişilerin detoks programlarında ona göre besin tercihleri yapılmalıdır.

İkinci dikkat edilmesi gereken nokta, detoks yapacak kişinin kullandığı ilaçlardır. Özellikle bazı ilaç grupları greyfurt, nar ve bazı yeşil yapraklı sebzeler ile etkileşime geçer ve ilacın etkinliğinin azalıp/artmasına sebep olur. Bu nedenle detoks uygulayan kişi eğer ilaç kullanıyorsa mutlaka diyetisyeni tarafından besin- ilaç etkileşimi kontrol edilmelidir. Özellikle antidepresan ve kan sulandırıcı kullanan kişiler detoks programı uygulamasa bile mutlaka diyetisyen ile beslenme programı uygulamalılar.

Yazının Devamını Oku

Her gün kahve içmek için güzel nedenleriniz var!

7 Aralık 2016
Kansere karşı koruyor, spor öncesi içildiğinde yağları yakıyor.


1. Diyet yapan kişilerin kilo kontrolü sağlamasında kahvenin etkisi nedir?

Yapılan son çalışmalarda günlük 1-2 fincan kahve tüketiminin metabolizma hızını %10’a kadar arttırmada etkili olacağı yönünde. Yani gün arasındaki molalarınızın birisinde 1 fincan kahve ile dinlenebilirsiniz. Ancak kahvenin içerisinde bulunan kafein ve tanen gibi karaciğerimizde metabolize olan maddelerin karaciğeri yorup yağ yakımını baskılamaması için günde en fazla 2-3 fincan tüketmelisiniz. Dikkat etmeniz gereken başka bir nokta ise çözünebilir kahvelerin içerdiği katkı maddesini almamak adına makina veya Türk Kahvesi tüketmeniz…


2. Kansere sebep olur mu?

Kahvenin 1 fincanında ortalama 150-550 mg antioksidan bulunmaktadır. Siyah çay, yeşil çay ve beyaz çay gibi içeceklerden de alabileceğimiz antioksidanlar vücudumuzun en cesur savaşçılarıdır. Antioksidanlar serbest radikallerle reaksiyona girer ve hücrelere zarar vermelerini önler. Bu özellikleriyle hücrelerin anormalleşme yani tümör oluşturma risklerini ve hücre yıkımını da azaltır. Böylece daha sağlıklı ve yaşlılık etkilerinin minimum olduğu bir hayatın kapılarını açar. Yani kısaca kahve antioksidan etkisi sayesinde kansere karşı koruyucu etki gösterir.


3. Spor öncesi kahve tüketimi yağ yakımını hızlandırır mı?

Yapılan son çalışmalar, spor öncesi kafein tüketiminin yağ yakımını %10-15 oranında arttırdığını gösteriyor. Nasıl mı? Kahve, kanda dolaşan yağ asitlerinin artmasına sebep oluyor. Böylece spor yapan kişinin daha uzun sure performans göstermesine yardımcı oluyor. Kahveyi spor öncesi mi, sonrası mı içelim derseniz; tercihim öncesi tüketilmesi çünkü içerisindeki kafeinin algı düzenleyici yapısı, beyne giden sinir algılarını uyarıp uyandırır. Tabi ki içtiğiniz kahvenin sertliği de çok önemli. Gün içerisinde tükettiğiniz kahveler az kavrulmuş yani hafif veya orta sertlikte, spor öncesi tükettikleriniz ise daha fazla kavrulmuş, sert kahveler olmalıdır.


4. Tip II diyabet riskini azaltır mı?

Diyabet, dünyada yaklaşık 300 milyon kişinin yakalandığı çağımızın salgın hastalığı diyebiliriz. Amerika’da 400.000 kişi üzerinde yapılan dev bir çalışmada, kahve içen bireylerin diyabet riskinin %7 daha düşük olduğu tespit edilmiştir.


5.Kahve kalp hastalığı riskini arttırır mı?

Kahvenin kalp-damar sağlığını olumsuz yönde etkilediğine dair söylentiler olmasına rağmen henüz kanıtlanmış bir bilgi yoktur. Ancak kahvenin hazırlanış şekli kalp sağlığı ile yakından ilgilidir. Filtre edilmemiş kahvenin içerisinde diterpene adı verilen madde kolesterol seviyesini arttırabiliyor. Dolayısıyla filtre kahveyi kağıt süzgeçten geçirerek diterpene maddesinden ayrıştırmalısınız.


6. Karaciğeri yorar mı?

Yapılan çalışmalarda günde ortalama 3 fincan kahve tüketiminin siroz riskini %80 azalttığını görüyoruz. Fakat yazının yukarısında da belirttiğim gibi 3 fincandan fazlası karaciğeri yoracaktır.


7. Parkinson ve Alzheimer hastalığı riskini azaltır mı?

Parkinson hastalığı, Alzheimer hastalığından sonra en sık görünen nörolojik hastalıktır. Amerika’da yapılan son araştırmalarda düzenli kahve tüketen bireylerin Parkinson ve Alzheimer hastalığına yakalanma riskinin %31 daha az olduğu tespit edilmiştir. Fakat aynı çalışma sonucunda kafeinsiz kahve tüketenlerde aynı sonuç elde edilmemiştir. Dolayısıyla kahvenin içerisinde bulunan kafeinin koruyucu etki sağladığını söyleyebiliriz.


8.Depresyon ve yeme bozukluğu riskini azaltır mı?

Kahvenin içerisinde birçok biyoaktif madde vardır ve bunların en temeli kafeindir. Kafein dünyada en sık kullanılan psikoaktif maddelerden birisidir. Depresyon ve yeme bozuklukları riskinin azalmasına katkı sağlar.

Sağlıklı bir yetişkinin günlük maksimum 300-400 mg kafein hakkı olduğunu göz önünde bulundurmalı, 3 fincanı geçmemeliyiz. Çünkü kafeinin fazla tüketimi kalp ritminin bozulmasına, tansiyonun yükselmesine, kafein bağımlılığına, uyku düzensizliğine ve anksiyete bozukluğuna sebep olur. Yani kısaca her şeyin olduğu gibi kahvenin de azı karar, çoğu zarar…

1. Diyet yapan kişilerin kilo kontrolü sağlamasında kahvenin etkisi nedir?

Yapılan son çalışmalarda günlük 1-2 fincan kahve tüketiminin metabolizma hızını %10’a kadar arttırmada etkili olacağı yönünde. Yani gün arasındaki molalarınızın birisinde 1 fincan kahve ile dinlenebilirsiniz. Ancak kahvenin içerisinde bulunan kafein ve tanen gibi karaciğerimizde metabolize olan maddelerin karaciğeri yorup yağ yakımını baskılamaması için günde en fazla 2-3 fincan tüketmelisiniz. Dikkat etmeniz gereken başka bir nokta ise çözünebilir kahvelerin içerdiği katkı maddesini almamak adına makina veya Türk Kahvesi tüketmeniz…

2. Kansere sebep olur mu?

Kahvenin 1 fincanında ortalama 150-550 mg antioksidan bulunmaktadır. Siyah çay, yeşil çay ve beyaz çay gibi içeceklerden de alabileceğimiz antioksidanlar vücudumuzun en cesur savaşçılarıdır. Antioksidanlar serbest radikallerle reaksiyona girer ve hücrelere zarar vermelerini önler. Bu özellikleriyle hücrelerin anormalleşme yani tümör oluşturma risklerini ve hücre yıkımını da azaltır. Böylece daha sağlıklı ve yaşlılık etkilerinin minimum olduğu bir hayatın kapılarını açar. Yani kısaca kahve antioksidan etkisi sayesinde kansere karşı koruyucu etki gösterir.

Yazının Devamını Oku