Uzun yaşamın sırrı bir tuhaf doğum günü

Fransız Jeanne Calment dünyanın en uzun yaşayan insanıymış.

Haberin Devamı

121. doğum günü gelip de çattığında sormuşlar ona;

Jeanne, Jeanne haydi söyle bize... Böyle uzun yaşamanın sırrı ne diye.

Uzun yaşamın sırrı bir tuhaf doğum günü

“Zeytinyağı” demiş. “Her gün yerim ve her gün cildime sürerim.”
Kırışan tek bir yerinin, o sırada üzerinde oturmakta olduğu poposu olduğunu da cilveli bir tonla eklemiş.
Jeanne 1 sene sonra, 122 yaşında 1997’de ölmüş.
Kendisine neyin iyi geldiğini bilerek.
Bu gerçek hikayeyi sana niye anlattım acaba sevgili okur? Sabah sabah bu satırları karalarken neden umutla doldum? Niyetim zeytinyağı işine girmek, bir çırpıda başarı merdivenlerini hoplaya zıplaya bitirmek, yanyana zeytinyağı fabrikaları dikmek, kahkahalar ve purolar eşliğinde para denizlerimde yüzüp, para tepeciklerimden yuvarlanmak, bas bas paraları Leyla’ya tarzında vur patlasın çal oynasın bir hayat sürmek değil.

 

Haberin Devamı

ÜZÜNTÜYÜ GERİ BIRAK
Benden asla iyi bir satıcı çıkmaz. Suyumu sıksan çıkan, saftorik kırmızı başlıklı bir alıcıdır.
Neyse, demem o ki sizlere, amaaaan gelin hep birlikte, Jeanne gibi biz de, bizi öldüren, üzen, kızdıran şeyler yerine, yaşatan ve güldürenlere odaklanalım.
Kendi hayatlarımızın zeytinyağlarını bulalım. İçine balıklama dalıp, bir nefeste kuzey yarımküreden, güney yarımküreye çıkalım.
Ömür uzatan, kalp yumuşatan, saç uzatan, kırışık gideren, hep 18 hissettiren arkadaşlar, akrabalar, ilişkiler, hobiler, filmler, kitaplar, haberler peşinde koşalım.
Hatta fobilerimiz bile üzmesin bizi. Adile Naşit gibi şefkatle, anlayışla baksın gözümüze gözümüze.
Mesela şöyle bir söylemin modası çıkmış şimdilerde: “Ayyyy Gülengül’ü gördüm geçenlerde. Ve görür görmez enerjim taban yaptı. Nefes alamadım. Ayak parmaklarıma kadar kasılıp, taş tuttum. Ellerim uyuştu, Gulyabani boğazıma oturdu! Hoşlanmıyorum enerjisinden. Hoşlanmıyorum işte!”
E görme o zaman bacım adı neşeli olsa da kendi olamayan Gülengül’ü. Bas git. Güzel enerjilerden enerjiler beğen kendine. Ki onlardan doğada gırla var. Karşıdaki ceviz ağacında, sokaktaki kedi yavrusunda, arkadaşının saksısındaki lavantada.

 

Haberin Devamı

MUTLULUK BULAŞICI
Geçen gün İstanbul’da bir Rus Lokantası’na gittim. Arada adet olduğu üzere dünyanın en şahane ikilisi, lokantanın müdavimleri Nilüfer ve Erhan’ın davetiyle. O gün de canlı müzik varmış. Müzisyenlerden biri piyano çalıyor, diğeri Rusça şarkılarla eşlik ediyor. Müzik önce tabaklardaki yemeğimize bulaştı. Oradan yemek yoluyla midemize. En son midemizden kanımıza karıştığında bir baktım bütün restoran ayakta. Bir Rus dansçısı edasında hepsi de dans edip, oynamakta.
Derken nasıl olduysa kalabalık, koca bir dalga gibi masamızdan bizi de alıp en arka masaya doğru sürükledi. Bütün restoran o en arkadaki masanın önünde birikti. Mumlarla kaplı bir pasta geliyor, doğum günü şarkıları söyleniyor. Telaşla sorduk birbirimize. Acaba bu kimin doğum günü diye:
O en arkadaki masanın o en çok dans eden, o en tatlı kadını dönüp şöyle dedi bize, kimin doğum günü olduğunu merak eden hepimize:
“Bugün hepimizin doğum günü. Burada bulunan herkesin. İşte hepimiz buradayız ve yaşıyoruz. Üstelik danslar edip eğleniyoruz. Ve şimdi hep birlikte mumlara üflüyoruz.”
Pasta kondu ortaya.
Ve biz, birbirini hiç tanımayan ve muhtemelen de bir daha asla karşılaşmayacak olan 40-50 kişi o tek pastaya doğru hep birlikte güle eğlene eğildik, mumlara üfledik.
Kimbilir her birimiz ne dilekler tutup, ne dilekler bıraka bıraka.
Tanımadığımız bir kadının jestine şaşa şaşa.
Aslında her günün bayram olduğunu hatırlaya hatırlaya.
Sanırım gerçek doğum günüm olmadığı halde, hayatımın en güzel doğum günlerinden biri bu oldu.
Mumlarına hep birlikte üfleyince. Pasta bile güzelleşti.

Yazarın Tüm Yazıları