Boynuna çaprazlamasına astığı çantası, elinde su şişesi, her zamanki gibi güzel yüzü hüzünlü.
Okulu bitireli iki yıldan fazla oldu, o da onbinlerce üniversite mezunu gibi iş bulamadı. Her gün sağa-sola gönderdiği belki yüzlerce CV’sine nezaketen yanıt veren bile olmadı.
En mutlu-neşeli sohbetlerde bile bir anda dalıyor, kara gözleri ıslanıyor Sanem’in.
O benim minik dostum.
Evlendiğinde nikáh şahidi olacağım.
Güzel sözlerin, huzurlu tasarıların, mutlu hayallerin sonunda hep o cümleyi söylüyor Sanem:
"Ama iş bulamazsam..."
Gözleri doluyor.
(.......)
Ben o gözyaşlarını bilirim.
Ailenin-çevrenin "beceriksiz-işe yaramaz" suçlamalarını var sayıp, bir akşam sofrasında boğaza düğümlenen lokmaları, ağlayacak kuytu köşeleri aramayı...
Oysa kabahat kimin?
Siz çocukları daha altı yaşındayken sabah karanlıklarında kaldırıp, okul okul, dershane dershane bunun için mi işkence edercesine koşturuyorsunuz?..
Umutla, şevkle, heyecanla yirmili yaşlarına kadar çırpındıktan sonra... Tıpkı yanlış yola girmiş ve bir uçurumun kenarına gelmiş atlet gibi, yaşamın en kötü hayal kırıklığını yaşamaları için mi?..
Söyler misiniz; o diplomalar ağlamak için midir?..
*
Bir büroda çay getirmeye, paspas yapmaya, boşları yıkamaya dahi razı olmuştu Sanem.
Belki de çay getirerek, yerleri silerek alacağı ilk kazancıyla müstakbel yuvasının kırlentlerini alıyordu ki hayalinde...
Olmadı.
Beş yılda yüz milyar doları çalınmış, hırsızlık-vurgun-soygun çetelerinin elinde parsellenmiş, egemen kesim tarafından yağmalanmakta-soyulmakta-çalınmakta olan bir ülkenin onbinlerce işsiz üniversite mezunu gencinden birisi hálá...
Dün geldi Sanem.
İş durumunu sordum, kara gözleri boncuk boncuk ıslandı Sanem’in.