Paylaş
◊ Nereden bağlanıyorsunuz?
- Evden. Santa Barbara’daki ev ofisimden bağlanıyorum.
◊ Yönettiğiniz kısa belgesel “Madness in The Hills” ile başlayalım sohbetimize. Bize biraz bilgi verir misiniz belgesel hakkında?
- Belgesel yapım ortağımla birkaç yıl önce, spor kanalı ESPN’in “30 for 30” serisi için Christian Laettner ve Duke basketbol takımı hakkında “I Hate Christian Laettner” adlı bir belgesel çektik ve çok eğlendik. Sonra Ocak 2018’de, Santa Barbara’da bir trajedi meydana geldi, fırtına ve toprak kaymaları yüzünden üç saat içinde 23 kişi öldü. İklim değişikliğinin yarattığı hava şartlarını hâlâ anlamayan insanlarla dolu bir dünyadayız. O yüzden gerçekten anlatılması gereken önemli bir hikâye olduğunu düşündüm. Cep telefonumda fırtına ve trajedi sırasında çektiğim görüntüler, ardından hayatta kalanlarla yaptığım sohbetlerde korkunç derecede üzücü ve gerçekten dramatik hikayeler dinledim. Bu nedenle bu belgeseli yapmak istedim.
ARTIK BEŞ YILDA BİR FİLMLE GEÇİNMEK ZOR
◊ Yeni başlayan bir oyuncu olmadığınız için mutlu olduğunuzu söylediniz. Daha mı zor artık sektör?
- Sektör değişti. Sekiz yaşında bu işe başladığımı, 13 yaşında ilk reklam işimi, 15 yaşında ilk dizimi, 18 yaşında ilk filmimi çektiğimi söyledim. Baksanıza, Warner Bros. artık TV için filmler yapıyor. “Dune” sinemalarla birlikte televizyonda yayınlanıyor. Sektörün hızlı değişimine uyum sağlamazsanız ölürsünüz. Telefon başında beklediğimiz günler geçti… Telefonun çalması, rol için menajerinin araması… Ben başladığımda sektör öyleydi, şimdi öyle değil. Oğlum John Owen aktör ve yazar olmak istiyor. Ona sadece oyuncu olamayacağını söylüyorum. İçerik yaratmalı artık. Bu sektörde insanların birden fazla işi olması gerektiğini düşünüyorum. Benim de birden fazla işim var. Podcast yapıyorum, kitaplar yazıyorum, bir tur şirketim var ve konuşmacıyım. Warren Beatty olup, Warren Beatty kalıp, Mulholland’da oturup, canın istediğinde her beş yılda bir film çekilen günler bitti artık.
◊ Aslında Podcast’iniz, sormak istediğim bir soruydu. Sizi Podcast yapmaya çeken neydi?
- Podcast yapmayı seviyorum, insanları seviyorum, hikaye anlatmayı seviyorum,. Yıllar içinde, çok özel yanlarını bildiğim, çeşitli ve ilginç bir arkadaş grubu kurdum. Halk; Gwyneth Paltrow, Chris Pratt, Mike Meyers veya Lisa Kudrow’un kamusal tarafını biliyor ama ben onların kimsenin bilmediği diğer yönlerini biliyorum. Onların bilinmeyen yönlerini ortaya koymak istedim. Ayrıca uzun sohbetlerin hayranıyım. Bugünkü röportajların birçoğu çok kısa, çok yapılandırılmışlar, bir talk show’a giderseniz söylemek istediğinizi duymak istemeyebiliyorlar. Bana göre uzun röportaj için bir boşluk vardı. Ben de uzun röportajların bir parçası olmayı sevdiğim için başladım. Şimdiye kadar podcast’ime katılanlar zevk aldılar.
◊ Sekiz yaşından beri bu sektördesiniz, hâlâ yeni bir şeyler öğreniyor musunuz?
- Tabii… Bazı işlerde diğerlerinden daha fazla öğreniyorum. Zanaatkar olduğunuzda- bana göre aktörler zanaatkardır- zanaatı öğrenirsiniz ve tanımı gereği bir kez öğrendikten sonra yeni şeyler öğrenmeniz gerekir. Bu yüzden öğrenmek için her zaman yeni şeyler arıyorum.
◊ Sektörde inişleri çıkışları yaşayan bir oyuncu oldunuz. Sebepleri neydi?
- Oyunculuğu gerçekten anladığımı fark ettiğim bir dönem var… Ve bu farkındalık 1992-93’e kadar gelişmedi.
◊ O anı hatırlıyor musunuz?
- Bill Paxton’la yaptığım “Frank and Jessie” adlı filmde fark ettim. Henry Fonda öldüğü güne kadar hep, kafasında bir daha asla çalışamayacağını düşünürmüş, biliyor musun? Henry yalnız değildi, hepimiz böyle hissediyoruz. Artık çalışamamak konusunda endişelenmiyorum. Kitap yazmak çok tatmin ediciydi. Esnek olabilme duygusunun beni bu noktaya getirdiğini düşünüyorum.
OĞLUM SETTE BANA ‘BABA’ DEMEZ
◊ Dizinin ikinci sezonunda oğlunuzla birlikte çalıştınız. Nasıldı birlikte çalışmak?
O hala sekiz yaşında ödevini yapıyor, bense hâlâ omzunun üzerinden ona bakıyor ve kolluyor gibiyim. Baba olmak asla bitmeyen bir iş. En sevdiğim anlar, bir yazar olarak birlikte çalıştığımız zamanlar. Senaryo yazdığında sette oluyor ve yönetmenle birlikte çalışıyor. Setteyken asla bana baba demez. Onun için Rob’ım sette. Aynı şekilde ben de ona sette oğlummuş gibi davranmam. Oğlumun yaptığı işlere gerçekten güveniyorum. Onu izledikçe, “o küçük çocuğun bezini ben değiştirirdim” diye düşünüyorum! Şimdi izlemek gerçekten çok cool…
SETE GİRDİĞİMDE GELECEĞİ GÖREBİLİYORUM
◊ Ryan Murphy ve Brad Falchuk’un yaratıcısı olduğu “9-1-1 Lone Star”da oynuyorsunuz iki sezondur. Dizinin üçüncü sezonu da gelecek. Hem yapımcı hem de oyuncususunuz. Yapımcı Rob Lowe nasıl biri?
- Özel hayatımda Bay Magoo (eski bir çizgi film karakteri) gibiyim. Araba anahtarlarımın nerede olduğunu hatırlamam. Ya da sık sık cüzdanımı kaybederim. Ama bir setteysem olacak her ayrıntıyı bilirim. Kelimenin tam anlamıyla herkesin işini, ne zaman yapacaklarını ve nasıl yapacaklarını bilirim. 15 yaşımdan beri bu işi yapıyorum ve yapımcı olmak, tüm bu bilgiyi kullanmama izin veriyor. Aksi halde bunca bilgiye sahip olup, sadece oyunculuk yapmak gerçekten sinir bozucu olabilir. İnanılmaz unutkanım ama kurgu odasına girdiğimde, üç hafta önce çektiğimiz sahnenin açısını hatırlayabilirim. Bu yönüm, sahip olduğum garip bir şey ve şimdi o yönümü kullanma şansım olduğu için şanslıyım.
◊ Yapımcı ortağınız Ryan Murphy. Onunla nasıl bir araya geldiniz?
Ryan Murphy ve ben, “Nip/Tuck” dizisinden beri birlikte çalışmak istiyoruz. Bu arada, “Nip/Tuck”ı benim için yazdığını sonradan öğrendim. Ve ajansımın bana bu projeden hiç bahsetmediğini keşfettim!
◊ İşlerine son verdiniz mi menajerlerinizin?
Evet, kovmuştum. O zamandan beri bir şeyler bulmaya çalışıyorduk Ryan ile... Bu proje ortaya çıktığında, “karakter nedir” dedim ve Ryan “karakteri senin için tasarladım” dedi. Hayat kurtarmaya olduğu kadar, cilt bakımına da önem veren kahraman itfaiyeci! O anda, “Tamam, ben varım” dedim (gülüyor)...
Paylaş