Paylaş
◊ 90’lı yıllarda reklam yönetmeniyken sinema dünyasına geçtiniz. Sinema eğitimi almamanıza rağmen birçok ödüllü filme imza attınız. Bu başarının sırrı nedir?
- Sinemada tekniğin önemli olduğunu düşünüyorum ama artık bu tekniklere ulaşmak daha kolay hale geldi. Telefonlarda bile yakın plan, iki çekim, geniş çekim özellikleri var. Bir bakıma bu teknikler çok da karmaşık değil. Ve bence ne söylendiği ve nasıl söylediği, sinemacıya ait bir şey ve bu öğretilemez. Film çekme şeklimin cesaretten geldiğini düşünüyorum. Akademik geleneğinin entelektüel analizinden değil. Bunlar benim güçlü yanlarım, sınırlarım. Genç sinemacıları gördüğümde işlerin kalitesi umurumda değil. Her zaman kendilerini ifade etme biçimleriyle bağlantılıyım. Günümüzde güzel görünen çok şey var ama ruh eksik. Ve bence filme koyduğunuz ruh çok özel. Kimse, hiçbir okul ya da eğitim bunu öğretemez.
◊ Filmlerinizde görüntü kadar sese de çok önem veriyorsunuz. Özel bir nedeni var mı?
- Evet, sanırım gözümden çok kulağım var ve müziği filmlerden daha çok seviyorum. Bir filmin ritmi, duyduğum sesle belirlenir. Önce bu filmlerin kulağa nasıl geldiğini tanımlamalıyım. Çünkü bu bana filmin dokusu, düzeni, tonu, ritmi, iç ritmi hakkında ufak ipuçları verecektir. Bu yüzden, benim için ses çok önemli, bu anlamda işlerin kulağa nasıl gelmesi gerektiğini iyi anlıyorum...
◊ Meksika’da radyoculuk geçmişiniz de var değil mi?
- Martin Hernandez ile 20 yaşındayken Meksika’da bir radyo istasyonunda çalışmaya başlamıştık. Beş yıl DJ’lik yaptık. İkimiz de her gün üç saat radyo programı yapıyor, insanları eğlendiriyor, istediğimiz müziği çalıyorduk. 20 yaşımızdan beri arkadaşız ve o ses tasarımcısı. Filmlerde neyin önemli olduğuna dair bir tür kodumuz var. Ses, sinema görsel-işitsel ve hepsi birer ortam. İşte bu yüzden ses önce gelir, değil mi? Seslerin gerçekten hikâyenin bir parçası olabileceğini düşünüyorum.
“21 GRAM” BUGÜN ÇEKİLSE İZLEYİCİ ÇOK RAHATSIZ OLURDU
◊ “21 Gram” filmini izlediğimde içindeki karmaşıklık düzeyi beni hayrete düşürmüştü. Orijinal senaryonun ne kadarını beyazperdeye yansıttınız?
- Bence senaryo ve çekim birbirine çok ama çok sadıktı... “21 Gram”, izleyicilerde mantıksız şeyleri birbirine bağlamak için bir inanç sıçraması hissettiren bir filmdi. O filmin bugün çekilmesi mümkün olabilir miydi bilmiyorum çünkü izleyiciler bundan çok rahatsız olacaktır.
“Bardo” filminde Ximena Lamadrid, Daniel Giménez Cacho, Griselda Siciliani ve Íker Sánchez Solano rol alıyor.
◊ O filmi yaparken bir polisiye hikâyesi mi yoksa araştırmacı bir anlatı olarak mı tasarladınız? Ya da hepsini bir araya getirmek bize mi düşüyor?
- Evet, birlikte anlam ifade etmeyen şeyleri anlamlandırmanızı talep eden bir film. Önemli olan olayların kronolojik sırası değil, duygu akışının uyumuydu. O kadar.
◊ “Babel”i tekrar izlerken, “Bardo”daki bir repliği hatırladım. Ana karakter kurmacanın gerçeklerini sizin gibi insanların yaptığını söylüyor. Küreselleşme fikrinin bulunduğumuz yerden çok uzakta hissettirdiği gerçeği beni üzdü. Dünyalar arasındaki bu bağlantı duygusu, popülizm ve güç peşinde koşan insanların çok zehirli bir karışımı tarafından parçalanmış gibi geliyor. Şimdi “Babel”e dönüp baktığınızda ne hissediyorsunuz?
- Sanırım bu filmi 2005’te çekmiştim. Yani açıkçası sosyal medya, internet o kadar gelişmemişti. Bu filmi şimdi yapsaydım belki bazı çatışmalar farklı bir şekilde çözülebilirdi. Film, iletişimsizlikle ilgiliydi. Yaptığımdan beri bu filmleri izlemedim ama söyledikleriniz mantıklı. “Babel”, tamamen yaşadığımız dünya tarafından farklı, dramatik şekilde satıldı.
◊ “Biutiful”a geçtiniz. Javier Bardem’in oynadığı tek bir karaktere odaklandık. Bu bilinçli bir karar mıydı?
- Evet, sanırım çoklu yapıdan biraz sıkıldım. Tek bir kişi hakkında bir film yapmanın nasıl bir his olduğunu söylemek, öğrenmek istedim. Yani evet, benim için farklı bir şeydi.
“Bardo” yapabileceğim en iyi filmdi
◊ 2022 yapımı “Bardo”da Bryce Dessner ile birlikte çalıştınız. Filmin kurgusunu, ortak yazarlığını ve yönetmenliğini yaptınız...
- Evet, sanırım bu filme sahip olduğum her şeyi koydum. 25 yılda öğrendiğim ve sahip olduğum her şeyi... Bir bakıma yapabileceğimin en iyisi olduğunu düşünüyorum. Şu anda verecek başka bir şeyim yok. Benim için sinemanın özü dildir. Artık kimse bundan bahsetmiyor. Bu filmin herhangi bir yapısı yok veya sürprizi de yok. Biraz düşünürsek sinema hikâye anlatmak için icat edilmedi. Film, bir şeyleri özgürleştirmek için farklı bir şekilde kullanılabileceği halde, hikâyeleri anlatmak için açıklayıcı bir medya haline geldi. Bu yüzden benim için bu film çok özgürleştirici, çok kişiseldi ve bunu nasıl yapmam gerektiğini anlamaya çalışmam yıllarımı aldı. Bu filmi yapmak istemedim, bu filmi yapmam gerekiyordu. Bu yüzden kendimi işe verdim, ihtiyacım olan tek şey bu filmdi.
KARAKTERLER HER ŞEYDEN ÖNEMLİ
◊ Filmlerinizde ölümün ağırlığı olduğunu söylediniz...
- Evet, ölümün var olduğu ve çok acı verici olduğu bir ülkeden geliyorum. Ülkemde son yıllarda kaybolan, öldürülen 120 bin kadar insan var ve kimse nerede olduklarını bilmiyor. Acı çeken insanları ve bazı şeyleri görüyorsunuz. Gerçek hayatta şiddete maruz kaldığında ve bunun nasıl bir his olduğunu, bunun sonuçlarının ne olduğunu biliyorsunuz... Bilmiyorum, belki travmatik bir şey ama benim için bu ciddi bir şey. Şiddeti eğlenceli görmek için hiçbir neden yok. Bunun ahlaki bir ağırlığı olduğunu düşünmüyorum.
◊ Yarattığınız karakterlerin maneviyat duygusu da yüksek oluyor...
- Karakterlerin aslında her şeyden daha önemli olduğunu düşünüyorum, bence onların iç yaşamlarının ne olduğunu anlamak çok önemli. Bence bu seni daha akıllı yapıyor ve senin bir bakış açısına sahip olmanı sağlıyor.
Paylaş