1999 yılında hayatını kaybeden yönetmen Stanley Kubrick, kimilerine göre dünyanın gelmiş geçmiş en iyi yönetmeni ve yaptığı her filmi klasikleşen mükemmeliyetçi bir deha. Efsane yönetmenin “Clockwork Orange” (Otomatik Portakal) filminin 50’nci yıldönümünde, başrol oyuncusu Malcolm Mcdowell ile görüntülü olarak konuştuk ve ondan Kubrick’in çalışma stilini dinledim.
◊ Nereden bağlanıyorsunuz?
- Kaliforniya’dan. Santa Barbara yakınlarından, Ojai’den bağlanıyorum.
◊ Bir klasik olan “Clockwork Orange”ın 50’nci yıl dönümü… Kubrick ile çalışmak profesyonel olarak sizi nasıl etkiledi?
◊ Yaratıcı sektörlerde insanları yükseltmeyi seviyorlar, sonra yeni yıldızlar çıkarmak için insanları aşağı çekiyorlar. Sanırım sizin sektörün doğasında olan bir şey bu durum. Bu sektörde belli bir düzeyde kalmak mümkün mü?
- Aracılarla prodüktöre ulaşma devri yavaş yavaş bitiyor. Yakında plak şirketine ihtiyaç duyulmayacak. Stüdyolara ihtiyacınız yok, her şey dijital. Pazarlama için para ödemiyorsunuz, çünkü şarkılar kulaklığınızda. Her şey telefonda olduğundan dağıtım için para ödemek yok, ambalaj için para ödemek yok. Gelir kapısı eskisinden daha büyük. Pastadan çok daha büyük pay alıyorsunuz. Plak şirketlerinde, o eski günlerde köle ticareti olduğunu biliyoruz. Soruna dönersem... Elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak diyeceğim. Şahsen benim can sıkıntısına alerjim var, bu yüzden beni bencilce heyecanlandıran şeyleri yapmaya çalışıyorum. Sting ile albüm yapmam kâğıt üzerinde haberini okuduğunuzda mantıklı gelmiyor olabilir. Ama bize çok mantıklı geliyor. Çünkü biz heyecan verici bir şey yapmak istedik. İnsanlar o albümü yakaladı. Altın Plak aldı, en büyük ikinci konser turumuzu yaptık ve Grammy kazandık. Yıkıcı bir şeyle gelmek istedik. Bu yüzden uzun ömürlülüğümü devam ettiriyorum diyebilirim.
◊ Yeni yıl kararları alan biri misiniz? Finansal olarak sıkıntınız olmadığına göre, daha çok manevi dilekleriniz oluyordur...
- Para her zaman önemlidir, kendimizi kandırmayalım. Ama nereden geldiğimi asla unutmam. Hayattaki en önemli şeylerden biri, sonraki nesillere yetecek zenginlik yaratmak ve ardından çocuklarınızın ne kadar şanslı olduklarını anlamalarını sağlamak. Yılbaşı kararları konusuna gelirsem, hiçbir zaman kararlı bir adam olmadım. Asla oturup “Bu yıl benim devrimim olacak” demedim. Her şeyi planlarım ve uygularım. Örneğin 6 Ocak’tan itibaren nerede olacağımı, neye başlayacağımı biliyorum. Şubatta nerede olacağımı biliyorum, martta nerede olacağımı biliyorum, nisanda nerede olacağımı biliyorum. Tüm projelerim başlıyor ve ben ne yapacağımı sıraladım bile.
◊ “Hayattaki en önemli şeylerden biri, çocuklarınızın ne kadar şanslı olduklarını anlamalarını sağlamak” dediniz. Nasıl yapıyorsunuz bunu?
- Büyük nasihatler veren biri değilim. Büyük oğlum müzik işinde. Adı Robb Banks. Rap’çi. Ve şu anda inanılmaz derecede odaklanmış durumda. 16 yaşında bir kızım var. O büyüdükçe kafa kafaya geleceğimizi biliyorum. Büyümenin bir parçası. Emin olmanız gereken tek şey, onların arkadaşı değil, babası olduğunuzu bilmeleri... Arkadaş canlısıyım ama çocuklarım onların arkadaşı olmadığımı anlıyor. Onlara hiçbir şeyin çalışmadan alınmadığını, kimsenin sana hiçbir şey borçlu olmadığını, hiçbir şeyin vaat edilmediğini anlamalarını sağlıyorum. Çalışmak zorundasın. O kadar.
COVID’İN ARKA BAHÇEMDE DOLANDIĞINI BİLİYORDUM
Dakota Johnson
◊ Oyunculuğa başlarken anneniz Melanie Griffith ile babanız Don Johnson’ın size verdiği en değerli tavsiye neydi? Hâlâ hatırlayıp uyguladığınız bir tavsiyede bulundular mı?
- Dakota Johnson: Ailem en başta oyuncu olmamı istemedi. Ama eğer bu işi yaparsam da hiçbir zorluğa karşı pes etmememi söylediler.
◊ “The Lost Daughter”, Maggie Gyllenhaal’ın ilk yönetmenlik denemesi. Nasıldı çekimlerde?
- Maggie ile çalışmak harikaydı. Çok havalıydı. Çok yoğundu. Ve aynı şekilde Olivia Colman’la çalışmak da öyleydi. Covid yüzünden çekimler çok zor geçti. Film çekerken zaten bir nevi bir balonun içindesin ama geçen sene Covid ile gerçekten bir balonun içinde olduğumuzu hissettik.
◊ Tedbirler nasıldı o dönemde?
◊ “Örümcek Adam”a geçmeden önce sizin hayatınızdaki sihirleri sormak istiyorum...
- Ailem diyebilirim. Tüm kardeşlerime çok ama çok yakınım ve çok iyi arkadaş olduğumuz için çok şanslıyım. Annemin yönettiği hayır kurumu The Brothers Trust, gurur duyduğum ve hepimizin parçası olmaktan gerçekten zevk aldığı bir şey.
◊ Pandemi öncesinde “Örümcek Adam”ın fan etkinliğinde Bali’de bir araya gelmiştik, size Bali’deki ilgi muazzamdı. Bu ilgiyle nasıl başa çıkıyorsunuz?
- Bu harika bir soru. Kariyerimde, ihtiyaç duyduğumda hazır olan, aradığım anda telefonuma cevap veren insanlara sahip olduğum için çok şanslıyım. Örneğin, Chris Pratt. Örümcek Adam rolünü aldığımdan beri, Chris benim için gerçekten ağabey gibi oldu. Ünlü olma kavramıyla birlikte insanların sen onların bir parçasıymışsın gibi hissetmesiyle başa çıkma konusunda tavsiye almam gerektiğinde telefonun diğer ucunda o oluyor. Sektördeki arkadaşlarım Chris Pratt’e, Chris Hemsworth’a, Scarlett Johansson’a ve Robert’a (Downey Jr.) hayranlık duyuyorum ve fikirlerine saygı duyuyorum. Gelecekte onlar gibi olmak istiyorum, bu yüzden onları kopyalamak, olaylarla nasıl başa çıktıklarını görmek ve sanırım onlar gibi olmaya çalışmak benim için çok kolay.
◊ Nereden bağlanıyorsunuz?
- Güney Kaliforniya’dan.
◊ Los Angeles Basın Kulübü tarafından iki kere yılın köşe yazarı seçildiniz. Yazar olmanın size verdiği zevk ve zorlukları hakkında ne söylersiniz?
- İnsanların yazdıklarımı okuması, okuyucularımın biraz düşünmesini sağlamak ve umarım olumlu diyaloglar kurabilmek... Sanırım bu yüzden yazıyorum ve yazmak bana iyi hissettiriyor.
◊ Bence sporculuğunuz kadar yazarlığınız da etkili. Yazmaya ne zaman başladınız ya da nasıl fark ettiniz bu yeteneğinizi?
◊ Nereden bağlanıyorsunuz?
- Los Angeles’ta evimde, yatak odamın terasındayım. Güzel bir Los Angeles günü; bahçem güzel, çocuklarım mutlu…
◊ Sinemalar açıldı, sinemaseverler salonlara döndü. Sizi bu sektöre aşık eden filmi hatırlıyor musunuz?
- Pennsylvania’daki Great Lakes bölgesinde büyüdüm. Bir tür liman kasabasıydı, barlar ve fabrikalar vardı, sanayi yoğundu. The Tribune- Republican gazetesinin yayınlandığı, cumhuriyetçilerin yoğunlukta olduğu bir kasabada, demokrat olduğum için oldukça radikal bir çocuktum. Gençken “Cleopatra Jones” filmini izlediğimi hatırlıyorum. Seyirciler içindeki tek beyaz kişi bendim. Siyah-beyaz filmleri çok severdim. Filmler, benim için mevcut ve korkunç üç kanallı televizyondan çok daha ilginçti. Yaşadığım kasabam endüstri yeri olduğu için gerçekten ya çok eski filmler ya da C sınıfı filmler gelirdi. Ama gençken mecburiyetten de olsa eski filmleri izlemek çok özel bir deneyimdi.
◊ Hollywood’a ilk geldiğinizde neler hissettiniz?
- Los Angeles’a geldiğimde yaptığım ilk şey, Marina del Rey’de bir daire tutmak oldu. Çünkü okyanus kenarının gerçekten harika bir yer olduğunu düşündüm. Tekneler, liman, okyanus, temiz hava… Bunu daha önce hiç görmemiştim! Ocak ayıydı ve balkonumda mayomlaydım. Hava benim için o kadar sıcaktı ki… İlk taşındığımda, “evet, işte bu yaşamak” diye düşündüm. İlginç değil mi, ilk etkilendiğim şey Hollywood yazısı olmadı.
◊
◊ Belfast’ın bizim için tanımı, “Kuzey İrlanda’nın başkenti ve en büyük şehri”. Peki sizin için Belfast ne ifade ediyor?
- İrlanda gibi güzelliğine saygı duyulan, ikonik topraklarda doğduysanız, o toprakla evli olmamak, o topraklara ilgi göstermemek ve o topraklarla gurur duymamak çok zor. Dünyanın herhangi bir yerinde rastgele tanıştığım biri İrlandalı olduğumu öğrenince “Aman Tanrım, orası çok güzel. Orada büyümek nasıldı” diyor. Verilen tepki sadece bu. Ben Belfast’ın 6 mil dışında büyüdüm. Büyüdüğüm yer şehre bağlı olmasına rağmen, yine de kırsal olarak kabul edilir. Biraz şehirden ayrılmış, tarlalarla çevrili bir yerdi. Biz deniz kenarında yaşıyorduk. Hiçbir şey beni eve, o topraklara gitmekten daha fazla etkilemiyor. Orası ruhumun derinliklerinde. Ve o ülkeye geri dönmek için her fırsatı değerlendiriyorum.
◊ “Belfast”ın yönetmeni Kenneth Branagh da Belfast’lı, öyle değil mi?
- Evet. Filmde Kenneth’in kendi hayatıyla paralellikler var. Birçok insan Kenneth Branagh’ın aslında Belfastlı olduğunu bilmiyor. 1969’da Kuzey İrlanda’dan ayrılmış. The Troubles (Kuzey İrlanda sorunu) dönemi başladığında ailesi Belfast’tan taşınıp çocukları İngiltere’de büyütmeye karar vermiş.
◊ Koronavirüse yakalanan dünyaca ünlü ilk isim, sizdiniz. Hastalığınızı açıkladığınızda bir anda tüm dünyanın gündemine oturdunuz. Pozitif olduğunuzu öğrendiğiniz o ana dönelim istiyorum. Neler hissetmiştiniz?
- Eşimle beraber Covid’e yakalandığımızda bize yüklenen sorumluluk duygusu büyüktü. Halka açık insanlarız. İnsanların bize ne kadar dikkat edip etmediğini bilemiyoruz.
Bazen taktığımız saçma sapan şapkayla bile haber oluyoruz. Covid pozitif olduğumuzu öğrendikten sonra akıllıca karar verdik. Bilgiyi paylaşmak, bu konuda tamamen açık ve dürüst olmak ve bundan sonra ne yapılması gerektiğini konuşmak doğru karardı.
Herkes gibi pozitif olduğumu duyduğumda ani bir korku yaşadım. Vücudumda beni daha fazla riske sokabilecek neler vardı? Benim Tip 2 diyabetim var, karım kanser atlattı. Bu virüse karşı daha mı fazla tehlikedeyiz? O dönem hiçbir şey net değildi.
Bize çok iyi baktılar, yakından izlediler.
Pozitif olduğumuzu öğrendikten 3 gün sonra doktorlar iyi olacağımıza karar verebildi. Bu yaşadıklarımızın ilk yarısı. Diğer kısmı ise kimseye vermediğimizden emin olmamız gerekiyordu. Bu da sorumluluğun diğer tarafıydı.
Yapılabilecek şeyler aslında çok basit. Maske tak, ellerini yıka, sosyal mesafeyi koru ve izole ol. Ortalama bir insanın sorumluluk duygusuna nasıl sahip olmadığını anlamıyorum.