◊ “Dungeons & Dragons” oyununu beyazperdeye taşımaya nasıl karar verdiniz?
- John Francis Daley: “Dungeons & Dragons”a 14 yaşımdan, “Freaks and Geeks” dizisinden beri aşinayım. Bu proje ortaya çıkmadan üç yıl önce de oynamaya başladım. Sinematik olarak D&D (Dungeons & Dragons) gibi benzersiz bir şeyi hayata geçirmenin hayalini kurduk. Bu film üzerine yaklaşık 4 yıl çalıştık.
◊ D&D dünyasından en çok neyi beyazperdeye geçirmeyi sevdiniz?
- Jonathan Goldstein: Sanırım yaratıkları ekrana taşımayı çok sevdim. Çünkü onları hepimiz hayal gücümüzle görmeye çalıştık. Dijital efektler ve şu anda sahip olduğumuz teknoloji sayesinde, yaratıkları bu kez gerçekmiş gibi hissettirecek şekilde beyazperdeye getirebilmek süper tatmin ediciydi.
- John Francis Daley: Gerçekten çok yönlü, tamamen farklı karakterlerimiz vardı. Bunun harika bir macera olacağını biliyorduk...
ÇEKİME BAŞLAMADAN ÖNCE AİLEMLE OYUNU OYNADIK
◊
Ben Affleck
◊ Hem başrol oynamak hem de yönetmenlik yapmak nasıl bir disiplin gerektiriyor?
- Ben Affleck:
Yönettiğim ilk filmde oynamak çok zor ve stresli oldu. Zamanla alıştım. Çekimlerden önce bir sürü hazırlık yaptım. Eğer bir şeyi yeniden çekmek zorunda kalırsak, bunun utanç duyulacak yanı yoktu. Bu düşünce beni ayakta tuttu ve devamlı denememe izin verdi. Her sahnede aşırı mutluydum. Tüm ekibim ve oyuncu arkadaşlarım inanılmaz iş birlikçiydi. O kadar güçlü bir şekilde desteklendim ki... Kamera önünde ve arkasında olanlara minnettarlığımı defalarca ifade etmek istiyorum.
◊ Michael Jordan ile film öncesi görüştünüz mü?
- Ben Affleck:
Evet, Michael’la konuşmaya gittim, onunla daha önce de birkaç kez bir arada bulunma şansı elde etmiştim. Kendime “Michael’ın görünmediği, yine de adının anıldığı ve karşı çıktığı hikâyesinin bir bölümünü anlatan bir film yap” demiştim. Onunla da hikâyeyi nasıl anlatmak istediğimi paylaştım. Beni dinlerken gerçekten çok nazikti...
◊
The Mandalorian
Grogu tam bir diva
◊ Başarılı bir futbolcuyken kariyerinizi noktalayıp oyunculuğa geçtiniz... Oyunculuğun ardından yönetmenlik de yaptınız... Greef karakterine hayat verdiğiniz “The Mandalorian”ın ikinci ve üçüncü sezonda birer bölüm de yönettiniz... Kariyerinize dönüp baktığınızda neler hissediyorsunuz?
- Carl Weathers: Tüm bunlar rüyamın bir parçası... Zanaatı öğrenmek, şimdiye kadar birlikte çalıştığım tüm büyük yönetmenleri gözlemleyebilmek ve harika malzemelerle, harika oyuncularla çalışmak için daha onlarca yılım daha varmış gibi hissediyorum. Sadece işimi yaparken iyi vakit geçiriyorum.
◊ Greef karakterinin üçüncü sezon yaşadığı değişimi nasıl yorumluyorsunuz?
- Carl Weathers: Yapımcı ve senaristlerimiz, tüm karakterlerin ilk üç sezon boyunca gelişmesini sağladılar. Değişen bir role sahip olmak harika bir duygu...
Her oyuncu, karaktere başlarken zamanla ona deneyim ve bilgi kazandırır.
Bu yıl 62’ncisi düzenlenen Uluslararası Cartagena Film Festivali (FICCI), Latin film kültürünü ve Güney Amerika’nın sinematik yapısını yansıtan harika bir organizasyondu.
16 yıldır festivalin genel direktörlüğünü yürüten Lina Rodriguez ile kapanış günü verdiği kahvaltıda bir araya geldik.
Rodriguez, “Kaynak bulmak ve organizasyonu ortaya çıkaracak ittifakı bir araya getirmek, festival yapmanın en zorlu yanı” dedi ve şöyle konuştu:
“Kültüre ya da sinemaya ayrılan bütçe çok az. Bu festival kültürel bir etkinlik, eğlence değil. Bu şehir, Cartagena, Kolombiya’nın başkenti değil. Biz Bogota değiliz, Cartagena’yız. Karayipler kıyısındayız. Küçük bir şehiriz. Bu, durumu daha da zorlaştırıyor.”
Las Islas
Kolombiya’ya gideceğimi söylediğimde çevremdekilerden gelen ilk tepki, “Aman dikkat et” oldu. Kafamda soru işaretleriyle gittim Kolombiya’ya. Lakin Karayip kıyısındaki sahil kenti Cartagena’ya geldiğimde; mükemmel plajları, mimarisi, rengârenk sokakları, sıcacık havası, doğası ve cennet gibi adalarıyla şehir kalbimi çaldı.
◊ Sizi Michael J. Fox’un hikâyesini anlatmaya çeken ne oldu?
- Davis Guggenheim: Komik olan hikâyeleri genelde onları aramadığın zaman buluyorsun... The New York Times’ı okuyordum, Michael’ın bir yazısı vardı. Açıkçası o çok dokunaklı, gerçek ve komik bir yazıydı. “Bu adam yazabiliyor” dedim. Böylece tüm sesli kitaplarını aldım ve dinledim.
◊ Michael, Davis ile yollarınız kesiştiğinde onun hakkında neler düşündünüz?
- Michael J. Fox: Davis ile tanışmanın, yazdığım şeylerden bahsetmenin zamanlaması inanılmazdı. Yazdıklarım için “Hikâyeme farklı açılardan bakamıyorum” dediğim anda “Bundan bir film yaparız” diye karşılık verdi... Ve üç yıl sonra işte buradayız.
LİSEDE SEVGİLİ BULAMAYAN BİR ADAMDIM
◊ Bu filmdeki hikâyenizi bir de sizin ağzınızdan dinleyelim...
- Michael J. Fox:
◊ Merak ediyorum, şarkı yazarken ‘görsellik’ sizin için sürecin bir parçası mı?
- Evet, görsellik her zaman sürecin bir parçası. Çünkü bir şarkı yazacağım zaman, hemen bunu sahnede nasıl sunmak isterim, bunun için bir müzik videosu yapsaydım nasıl görünürdü diye düşünmeye başlarım. Albüm hazırlarken ‘bunun neyi sembolize etmesini istiyorum’ diye kafama takarım... Dolayısıyla görselleri oluşturmak sürecin her zaman bir parçasıydı. 16 yaşımdan günümüze kadar olan kariyer gelişimimde daha fazla sorumluluk almaya başladım. Ve şu an, işte buradayız.
◊ 16 yaşından beri şarkı yazıyorsunuz, o dönemlerde hangi filmleri izliyordunuz? Hangi filmlerdeki görüntüler bir müzisyen olarak aklınıza kazındı?
- Müzikal olarak içinde bulunduğum belirli aşamalarda bazı filmleri her zaman çok sevmişimdir. “1989” diye bir albüm yaptım, o zamanlar John Hughes filmlerini izlerdim. “16 Candles” ve “The Breakfast Club”ı tekrar tekrar seyrettim. Pandemi döneminde de çok film izliyordum... Bir günde arka arkaya iki Guillermo del Toro filmi; “The Devil’s Backbone” ve “Pan’s Labyrinth”i izlediğimi hatırlıyorum.
◊ Hepsi harika filmler...
- Tüm dünyam halk masallarına, ormanlara ve efsanevi yaratıklara dönüştü. Ve o filmlerden çok etkilendim. “Shape of Water” da en sevdiğim filmlerden biridir. “Sense and Sensibility”i defalarca izledim. Ve bu, “Evermore” adlı albümün içindi... 70’lerde geçen, karakterlerin samimi bir şekilde birbirine dokunduğu bu romantik filmleri izlemeye başladığım bir dönem vardı. Bence o dönemleri sevdiğim için o filmlerin mideme yumruk attığı zamanlar çok oldu. “Marriage Story”nin aylarca beni üzdüğünü söyleyebilirim.
◊ Lydia Tár’ı canlandırması için neden Cate Blanchett’ı tercih ettiniz?
- Todd Field:Cate ile sağlıklı bir iletişimimiz olacağını, bu rolün ona tamamen oturacağını biliyordum. Bunu düşünmemin sebebi neydi ben de bilmiyorum ama tamamen içten gelen bir histi. O çok duru bir oyuncu. Cate’de gördüğüm o öz saflığı hiçbir oyuncuda göremedim.
◊ Karakteri yarattıktan sonra mı hikâyeyi yazmaya başladınız, yoksa senaryo zaten ana hatlarıyla belli miydi?
- Todd Field: Pandeminin başlarında kafamda ufak ufak kurduğum ve artık onu kafamdan çıkarıp senaryoya aktarmak istediğim bir karakter vardı. Lydia’yı çok düşündüm ve bu kişi Cate oldu. Ardından sadece Lydia’yı düşünerek hikâyeyi yazmaya devam ettim.
◊ Lydia Tár’ın hikâyesine bir nevi korku filmi diyebilir misiniz?
- Todd Field: Bunu korku filmi olarak mı görüyorum, sanmam. Aslında filmi nasıl izlediğinize bağlı bu durum. Ama evet filmde korku unsuru var sanırım.
ZİRVEDEN İNMEK KORKU FİLMİ GİBİ DEHŞET VERİCİ
◊ Sophie Barthes, sizinle başlayalım... Bu film için ilhamınızı nasıl keşfettiniz?
- Sophie Barthes: Anneliği, rahmin metalaştırılmasını keşfetmek istedim. Ve sonra temayı geliştirerek karakterler devreye girdi. Ama daha çok tüm bunlar bir fikirle başladı. Çokça felsefe okudum. Fikirleri severim, büyük fikirleri...
Fikir ile başladıktan sonra arkasından zaten hikâye otomatik olarak geldi.
◊ Filmde hayatı ve teknolojiyi sorgularken iğneleyici sözler ve alaycı ifadeler kullanıyorsunuz...
- Sophie Barthes: Bence tüm bunlara gülmeniz gerekiyor, aksi halde bize gelmekte olan bu gelecek için ağlıyor olacağız. Ve bence kendimize şu soruyu sormalıyız, istediğimiz gelecek bu mu? Bu soruları şimdi sormazsak, tüm bu teknolojiler eninde sonunda kullanıma sunulduğunda bizler için çok geç olacak. Sorun şu ki, teknoloji bize yardım etmek için oradayken, teknolojinin biraz biz kölesi oluyoruz.
Bu film bir araç, izleyiciye ders vermek yerine, bu konuda bir tartışma başlatmak için onları güldürmek istedim.
BEBEĞİMİ BEKLERKEN