Diziler bittiğine göre hayatımızı geri alabiliriz

Malum, aylardan Haziran ama diziler tatile girdiği için üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Ailemle arkadaşlarım için endişe etmekteydim. Aylar sonra yeniden bir ailem ve sosyal hayatım olacak!

Geçen hafta bu gazetede, ‘sezon finali sendromu’ isimli yeni bir psikolojik durumdan bahsediliyordu. Özellikle dizikolikleri vuran, bir tür depresyon hali. Stres, migren ve agresyon gibi belirtileri oluyor.
Her bağımlılıkta olduğu gibi yoksunluk belirtileri ortaya çıkıyor; kaçırmadan izlediği dizi tatile giren izleyicide yukarıdaki belirtileri görülüyor. ABD ve İtalya’da bazı araştırmalarla ortaya konan sendromdan söylendiğine göre en çok Latin Amerikalı kadınlar mustarip. Dizikoliklere en çok bu coğrafyada rastlanıyor.
Malum, aylardan Haziran; bizim televizyon dizileri de birer ikişer sezon finali yapmaya başladı. Daha dün, Hanımın Çiftliği’nin finali vardı. Ve iş dizi izlemeye gelince Türklerin, Latin Amerikalılardan pek de farkı olmadığını söylesem itiraz eden çıkmaz sanırım.
“Ay ben televizyonda sadece BBC World’ü ve belgeselleri seyrediyorum” deyip işin içinden çıkacak değilim. Benim de bu salgına yakalandığım zamanlar oldu. CNBC-e’de yayınlanan ‘ER’ için tatilimi yarıda kesmişliğim, ‘Çemberimde Gül Oya’ karşısında paket paket kağıt mendil tüketmişliğim vardır. Şimdi Behzat Ç. ile çok daha düzeyli bir ilişki yürütüyoruz. Birbirimizin hayatına müdahale etmiyoruz, programlarımız uygunsa pazar akşamları buluşuyoruz.
Fakat ailemle arkadaşlarım için endişe etmekteyim ve diziler tatile girdiği için üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Aylar sonra yeniden bir ailem ve sosyal hayatım olacak!
Eylül’de sezon açıldığından bu yana, ailemi ziyaret ettiğim günler hep değişiyor. Nedeni, benim kendileriyle beyhude diyalog kurma çabalarım. Başta pazar akşamları gidiyordum, önümü Behzat Ç. kesti. Sonra başladım diğer günleri denemeye. Fakat cumaları ‘Hanımın Çiftliği’, pazartesi ‘Ezel’, salı ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’, çarşamba ‘Muhteşem Yüzyıl’, perşembe ‘Fatmagül’ün Suçu Ne’ seyrettiklerinden bana cumartesileri kaldı. Bir tek o gün seyrettikleri bir dizi yok.

REKLAMLAR KISALDI SOHBET BİTTİ

Elbette diğer günler de ziyarete gidebilirim, neyse ki hala çalan kapıya bakma alışkanlıklarını kaybetmediler. Fakat içeri girdikten sonra yapacak pek fazla bir şey yok: Bir önceki haftanın özetini, ardından yeni bölümü seyredip reklam aralarında mutfaktan atıştırmalık bir şeyler alabilir ya da tuvalete gidebilirsiniz. Sohbet açmak gereksiz, çünkü reklam süreleri kısaldığından beri hep yarıda kesiliyor. Diziyi seyrederken, konu ve karakterler hakkında sorulan sorulara da yanıt almak mümkün olabiliyor fakat iletişim bununla sınırlı. Dünyayı uzaylıların istila ettiğini, içlerinden birine aşık olduğumu ve bundan sonra Mars’ta yaşayacağımı söylesem, alacağım cevap -hmmm’dan öteye geçmez diye korkuyorum.
Neticede, özetiyle birlikte 3-3.5 saat süren bir dizi maratonundan sonra sessizce dağılıyoruz. Ertesi sabah annem arıyor: “İçimde bir sıkıntı var, neden acaba?”
Neden olacak, seyrettiğiniz diziler yüzünden. İçlerinde bir tane insanın içini açacak hikaye yok ki. Kadın kahramanların hepsi mütemadiyen ağlıyor. Kimi tecavüze uğramış, kimi dayak yemiş, kimi aldatılmış, kimi sevmediği adamla evli, kiminin geleceği tehlikede. Adamlar ya dövüyor, ya dövülüyor, iki bölümde bir vurulup hastaneye yatıyor. Entrika dorukta, herkes birbirinin gözünü oyuyor. Sen de bunları ÜÇ saat seyrettikten sonra yatıp uyuyorsun.
Sabah çocuklar gibi şen kalkacak değilsin ya!

KENDİNİ KURTARAN SPORA BAŞLIYOR

Arkadaşlarla da durum pek farklı değil. Sosyal hayat filan kalmadı. Tüm organizasyonlar dizilere göre yapılıyor. Kimsenin seyretmediği bir dizi bulmak gerekiyor. Aksi halde birileri hep eksik kalıyor ya da buluşmadan erken kaçıyor. Yazıyı yazmadan evvel bir-iki tanesine sordum; diziler bitiyor, yazın ne yapacaksın diye. İşte aldığım 10 popüler cevap:
* Pazar akşamlarını kendime ayıracağım, böylece pazartesi sendromundan kurtulacağım.
* Her akşam program yapacağım. Bugün hangi dizi vardı diye düşünmeyeceğim.
* Yürüyüşe çıkacağım.
* Spora başlayacağım.
* Aylardır atlattığım arkadaşları yemeğe davet edeceğim.
* Rahat rahat tatile gideceğim, televizyonlu oda diye tutturmayacağım.
* Abur cubur masrafından kurtulacağım.
* Sinemaya gideceğim.
* Yabancı dizilere sardıracağım.
* Yatak odasındaki televizyonu kaldıracağım.

Meclis’te 78 kadın milletvekili var ama kadından sorumlu bakanlık yok

Meclis’teki kadın sayısını artırmaya yönelik çabalar sonuç verdi ve son seçimle TBMM’deki kadın milletvekili sayısı 78’e çıktı. Böylece geçen dönem kadınların yüzde 9 olan temsil oranı, yüzde 14’e yükseldi. Hala tatmin edici ve temsil kabiliyeti yeterli bir oran değil ama gelişmedir dedik, bağrımıza bastık. Fakat bu kez de Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nı kaybettik. Artık gıcır gıcır bir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’mız var.
Kadın bunun neresinde derseniz; ‘aile’sinde.
Türkiye’de kadın ancak aileyle birlikte var çünkü. Kadının sorunu ailenin sorunu, kadın politikası aile politikası demek. Kadını tanımlayan şey bir çocuğun annesi, bir kocanın karısı, bir babanın kızı olmaktan öteye gidemiyor çünkü hala.
Meclisteki 78 kadının, önümüzdeki dönemde her şeyden önce ‘kadın’ı temsil edeceğini ümit ediyorum. Meclis kürsüsündeki testosteron başlarını döndürmezse eğer, kadını aileye kurban etmeyeceklerini umuyorum.
Yazarın Tüm Yazıları