Banu Tuna

Kasada poposuyla ödeme yapan görürseniz şaşırmayın

28 Aralık 2007
Garanti Bankası’nın getirdiği yenilklere, eğlenceli hizmet anlayışına bayılıyorum. Bana sorarsanız Türkiye’nin en genç ve dinamik imaja sahip bankası. Sürekli yeni birşeyler çıkarıyorlar. Üstelik bazıları sadece Türkiye değil, dünya için bile yeni.

Son 1 aydır Bonus Trink kredi kartını test ediyorum. Hani reklamlarından köpek tarafından kovalanan çıplak adam var ya, o.

Trink’in 3 çeşidi var. Sticker, anahtarlık ve kol saati. Bende sticker ve kol saati şeklindeki trinkler var. Sticker’ı cep telefonumun arkasına yapıştırdım, etiket gibi birşey. Kol saati, haliyle kolumda duruyor. Önce sticker’ı almıştım denemek için. O kadar hoşuma gitti ki, kol saati için de başvurdum.

Trink, OGS sistemi ile bildiğimiz kredi kartının karışımı gibi bir şey. Anlaşmalı dükkanların kasalarında, üzerinde PayPass yazan ayrı pos makineleri var. Trink’inizi bu makineye yaklaştırdığınız an küçük bir bip sesi çıkıyor, o kadar. Ödemeyi yaptınız, gitti.

Harcamanız 35 liraya kadarsa, imza atmak zorunda değilsiniz. Elinizi kolunuzu sallayarak olay yerinden uzaklaşıyorsunuz. 35 liranın üstüne çıktığınızda imza atmanız gerekiyor.

Garanti Bankası’nın bu tip yeniliklerden sorumlu olan ekibiyle sohbet ederken öğrendim; Master Card’ın Trink sistemini ABD’den sonra kullanılan ikinci ülkeymişiz. Hatta sticker teknolojisi dünyada tek. Onu bizimkiler yapmış.

Hayli kabarık "hayatta en sevmediğim şeyler" listemin üst sıralarında, markette bir yandan kasadan geçen şeyleri poşete doldurup bir yandan da çantada cüzdan arama ve içinden para veya kredi kartı çıkarma, ödemeyi yaptıktan sonra yerine geri koyma eziyeti gelir. Hele de arkamda bekleyenler varsa. Sıkıntılanıyorum, darlanıyorum, ter basıyor. Trink’lendiğimden beri, böyle dertlerim kalmadı. Ama tabii bu sefer de her marketten alışveriş yapamaz oldum.

Trink’in tek kötü yanı, henüz her yerde geçmiyor olması. Gerçi 1700 noktada var şu anda, çoğu da zincir markalar. Ama insan istiyor ki, mahallenin bakkalında bile geçsin. Hayatı çok kolaylaştırıyor çünkü. Oysa market olarak Carrefour Express ve Maxi’lerde geçiyor. Burger King, Starbucks, KFC, Pizza Hut, Kırıntı restoranları, Cinebonus sinemaları, Toyzz Shop mağazaları, Coca Cola otomatları, İDO gişeleri, Akmerkez ve TAV otoparkı, Remzi ve D&R kitabevleri, Atatürk Havalimanı restoranları Trink kullanabildiğiniz yerler arasında.

Samsun ve Çanakkale’de otobüs bileti yerine geçiyor. Akbil gibi kullanılıyor yani. 200 kadar otobüse sistemi yerleştirmişler. Yakında Erzurum, Çorum ve Tekirdağ da Trink otobüslere sahip olacak. Bir de Boğaz köprülerinde kullanılması planlanıyor diye duydum.

Geçenlerde bir arkadaşım dehşet içinde yanıma geldi; "Dün adamın biri markette poposuyla ödeme yaptı" diye. Evet, Trink çıktığından beri dükkanlarda böyle acayip sahnelere rastlanıyor. Anahtarlık veya sticker Trink alanlar, anahtarlığı veya sticker’ın yapışık olduğu cep telefonunu pantolonlarının arka cebine koyuyorlar. Kasada da çıkarmaya üşenip, pantolonun arka cebini makineye yaklaştırıyorlar. Artık kelimenin tam anlamıyla poposuyla para harcayanlar var yani.

Kol saati şeklindeki Trink’im 4 gün önce geldi. Denemek için hemen bir Starbucks’a gidip kahve söyledim. Kasadaki görevli nasıl ödemek istersiniz diye sordu, "Kol saatimle" dedim. Komik!

Saat dünyanın en estetik şeyi değil ama kötü de değil. Siyah plastik bir kayışı, metal çerçeveli kadranı var.

Basit durmuyor. Daha çok erkek saatine benziyor. Fakat Swatch’la görüşmeler sürüyormuş. Hem çeşit artacak, hem de daha iyi saatler olacak.

Saatimi gören arkadaşlar büyük tezahürat yaptılar. Herkesin aklına gelen şey aynı oldu: Keşke bütün barlarda Trink kullanılabilse.

Düşünsenize yanınıza çanta, cüzdan almak zorunda değilsiniz. Ya pantolon cebine telefon koyacak, ya da kolunuza saat takacaksınız. İçtim sarhoş oldum, çantayı kimbilir nerede unuttum, gitti kredi kartları, kim şimdi iptal ettirecek onları derdi yok. Zaten bankaya en fazla talep kol saati için gelmiş.

Ama tabii cep telefonunu veya saati çaldırırsanız yandınız. 35’in üzerine çıkmadığı sürece çalan kişi siz iptal ettirene kadar dilediği gibi harcama yapabilir.

Şu anda Türkiye’de 60 bin kişinin Bonus Trink’i var. İlk sene kart ücreti alınmıyor. İkinci sene saat için 50, sticker ve anahtarlık için 15 lira ödüyorsunuz.

Benim küçük hediyelik dükkanım

Alışveriş merkezlerindeki zincir mağazalardan sıkıldığınız olur mu, her yerde aynı şeylerin satıldığını düşündüğünüz...

Benim böyle zamanlarda gittiğim birkaç küçük dükkan var. Hakikaten dükkan ama. Küçük, tek, saklı, farklı... Atölye Mariposa örneğin. Cihangir’de, Şimşirci Sokak’ta. Önünde hep eski bir bebek arabası durur. Sahipleri aynı zevkleri paylaşan dört kadın; Sibel Bere, Didem Arayıcı, Banu Öneş ve Burcu Denizer.

Amelie filmini sevenler Mariposa’yı da sever. En iyi öyle tarif edebilirim. Dantelli elbiseler, işlemeli yastık ve nevresim takımları, çiçekli fincan takımları, masal evlerinden çıkmış gibi tek koltuklar, pasta servisleri, şarap karafları bulabilirsiniz. Ön taraf mağaza, arka taraf atölye. Aslı Kerimol ile Esin Durmaz’ın takı ve aksesuvar markası Sardunya’nın melekli, kedili, çöp adamlı kolyeleri de burada satılıyor.

Atölye Mariposa her gün saat 10.30-21.00 arası açık. Cihangir sakinlerinden sadece kahve içmek için uğrayanlar bile oluyor. Huzurlu bir yer, kimse tepenizde dikilmiyor. Başka bir hediye arıyorsanız mutlaka uğrayın derim.
Yazının Devamını Oku

Beymen, Steve Madden Brooksfield var 50 liradan pahalı ürün yok

21 Aralık 2007
Şişhane Meydanı’ndaki Beyoğlu Belediyesi’nin tam karşısında, restore edilmiş, büyük beyaz bir bina vardır; Bilsar binası. Önceki Bienal’in mekanlarından biriydi hatta. 18 Kasım’dan beri buranın alt katında Bilsar-2 Günleri düzenleniyor. Bilsar-2 Günleri demek, pahalı markaları ucuza almak demek. Hem de çok ucuza.

Ben ancak geçen pazartesi gidebildim. Çünkü dükkan hafta sonları ve akşamları 17.30’dan sonra kapalı. Çalışanların buradan alışveriş edebilmesi için işyerinden izin alması lazım. Patrona, "İzninizle bir koşu gidip alışveriş yapacağım" demek zor tabii. Adam (ya da kadın, cinsiyet ayrımcılığı yapmış olmayayım) dinler mi, yüzde 80 indirimi. Belki de dinler, hatta fiyatları duyunca sizinle gelmek bile isteyebilir.

Benim için bunlar geçerli değil tabii. İşim alışveriş yapmak olduğundan, masamın başından kalkıp çarşıya çıktığımda üstlerimden takdir topluyorum diyebilirim.

*

Ben gittiğimde saat 16.30’du. İçeride benden başka iki kişi daha vardı. Dediğim gibi, hizmet verdiği saatler pek alışveriş "friendly" değil. Belki tam da bu yüzden 18 Kasım’dan bu yana açık olmasına rağmen hálá raflarda ürün var.

Hem kadın hem de erkek giysileri, aksesuvarları satıyorlar fakat erkekler çok daha fazla şey bulabilir. Kravatlı işlerde çalışan erkeklere özellikle tavsiye ederim, gidip mutlaka baksınlar.

Beymen Business, Beymen, Nike, Bil’s, Coven, Steve Madden, Brooksfield, Arrow, Zaaf, Jocomomola ve Havaianas markalı ürünler buluyorsunuz. Brooksfield ve Beymen’in gömlekleri 30 liraya satılıyor. Arrow marka gömlekler 25 lira. Nike’ın bluz ve tişörtleri, Havaianas terlikler, Nike eşofman altları ve omuz çantaları 20 lira. Beymen ve Brooksfield markalı mont, yağmurluk ve ceketleri 50 liraya alıyorsunuz. Arrow’un fitilli kadife ceketleri de 50 liraydı. Ayakkabıların tamamı yine 50 liraya satılıyor. Steve Madden ayakkabılara dikkat. Nike’ın da birkaç ayakkabı çeşidi var. Arrow’un takım elbiseleri 100, Beymen’in takım elbiseleri 150 liraya satılıyor. Bu ikisi mağazadaki en pahalı ürünler.

Ayrıca kemer ve kravat gibi aksesuvarlar bulabiliyorsunuz. Kadın gömlek ve etekleri de var. Erkekler 30 liraya Brooksfield kazaklara sahip olabilir. Kendime Nike’tan pantolon, babama da Beymen’den trençkot aldım. Etiketinde 300’e yakın bir rakam vardı ama ben sadece 50 lira verdim (Bunu yazdığıma göre artık hediye olarak vermem mümkün olmayacak sanırım, tüh). Üstelik kredi kartıma 4 taksit yaptılar.

*

Bilsar-2 Günleri 31 Aralık’a devam edecek. Mağaza sabah 9.30’da açılıyor. Aldığınız ürünleri olmazsa değiştirebiliyorsunuz. Soyunma odası var tabii ama yakınlarınız için alışveriş yaparsanız diye söylüyorum. Bir de mağazanın üst katında da genç tasarımcılar Ahmet Baytar, Hakan Akkaya, Merve Tuna, Baha Kutan, Nazlı Çetiner, Özlem Ahıakın, Gökçen Ataman ve Zeynep Duygulu’nun Bilsar’a özel hazırladığı ürünleri satıyorlar. Onlar da indirimli ama alt kattakiler gibi değil tabii. Neticede tasarımcı elinden çıkmışlar.



Hafta sonları bitpazarına dönüşen kafe

Bu hafta böyle denk geldi, ikinci haber de Beyoğlu’ndan. Ama bu sefer öteki ucundan. Tel Sokak’taki (Büyükparmakkapı Sokak’ı kesen sokak oluyor kendisi) Venezia Cafe, cumartesileri Avrupa Bitpazarı’na dönüşüyor.

Antika porselenlerden fincanlara, vazolardan biblolara, takılardan el işlerine ve hatta eski kıyafetlere kadar birçok şey buluyorsunuz. Üstelik de Venedik, Viyana, Amsterdam, Budapeşte, Stockholm, Helsinki, Prag, Hamburg, Paris, Londra’dan toplanmış ürünler. Mekanın sahibi Sibel Yalın Dönmezer, arkadaşı Fikriye Hanım’la birlikte topluyormuş parçaları tek tek.

İlk bitpazarı geçen cumartesi kuruldu. Yarın bayram ama yine de 11.00-18.00 saatleri arasında açılacak bitpazarı. Evinizde antika eşyalar varsa, onları da getirip burada satabilirsiniz.

Fiyatlar nasıl derseniz, yarınki ürünlerden bir örnek verelim. İtalya’dan gelen porselen bir kahve takımının üzerinde 200 liralık etiket var. Takımda bir demlik, 6 kahve fincanı, şekerlik ve sütlük bulunuyor. Bilgi almak isterseniz www.veneziaistanbul.com. Tel: (212) 252 33 02
Yazının Devamını Oku

Tamam ben kalın ve biçimsizim de sizin malda hiç mi kusur yok

14 Aralık 2007
Çalıştığı mağazayı, sattığı ürünü cansiperane savunan satış görevlilerinin hastasıyım. Hele hele bu uğurda müşteriyi harcamakta bir an bile tereddüt etmeyenler var ki, marka sahipleri tarafından madalya takılması gerekir. Yakasında bu tip üstün hizmet madalyası taşıyan tezgahtarlarla geçmişim çok eskilere dayanır. Şöyle söyleyeyim, o zamanlar tezgahtarlara hakikaten tezgahtar denirdi. Kendileriyle sinir krizi dolu bir tarihimiz var.

*

Gelin görüntüyü flulaştıralım ve üniversite yıllarıma geri dönelim.

Arkadaşların beni safinaz olarak çağırdığı yıllar. Öyle zayıfım yani. Evdekiler ha şimdi ha yarın diye zafiyet geçirmemi beklemekte.

İsmi lazım değil bir jean mağazasında pantolon deniyorum. Her zaman giydiğim beden ama nedense kalçalardan yukarı çıkmakta şiddetle direniyor. Söyleniyorum haliyle. Acaba kalıpları mı farklı bu markanın? Sağolsun satış görevlisi kadın beni teskin ediyor: "Eh, hanfendi malum, Türk tipi kadınlarız. Kalçalar geniş, ondan içine giremiyorsunuzdur. Ben size bir büyük beden vereyim."

Sensin geniş kalçalı! Derhal çıktım tabii mağazadan ve bir daha da uğramadım.

*

Birkaç yıl sonrası. Ufak ufak cilt bakım ürünleri kullanmaya başlamışım. Kozmetik zincirlerinden birine gittim. Henüz tıfıl olduğumdan, görevlilere akıl danışmanın yan etkilerinden haberdar değilim.

"Hmmm, problemli bir cildiniz var."

"Nasıl olur, bende sivilce bile çıkmaz."

"Normal, gözenekleriniz o kadar tıkalı ki. Siz şimdi böyle göremiyorsunuz. Özel ışık altında bakınca deri altındaki tüm sorunlar ortaya çıkıyor. Sizde güneş lekeleri de var. Cildinizde su kalmamış, göz çevresinde mimik kırışıkları başlamış. Boynunuz gevşemiş. Hemen bir ürün listesi yapayım."

"Liste?"

*

Ayakkabıcıdayım. Evet, biraz büyüktür ayaklarım ama hilkat garibesi de sayılmazlar. Fakat bir türlü şu sivri burunlu ayakkabı ayağıma olmuyor. Ancak baş parmağımla, yanındaki iki parmağı daha sokabiliyorum içine. Kalan ikisi açıkta. Kalıplar çok mu dar acaba? "Mümkün değil, sizin ayaklarınız bayağı taraklı."

Peki o zaman, bilekten bağlanan diğer modeli deneyeyim. Onun burnu daha geniş görünüyor. Eee, bunun da bantı kısa. Bırak ilikten geçirmeyi, iki ucunu kavuşturamıyorum bile.

"Hanfendi, sizin bilekler kalın, bant kısa değil."

"Siz Çinli kadınlar için tasarlıyor olabilir misiniz?"

*

En son geçenlerde, kendime etek almak için alışverişe çıktım. İsmi lazım değil, bir mağazadaki eteklerden birini beğendim ama 36 bedeni kalmamış rafta.

"Affedersiniz, bunun 36’sı kalmış mıdır depoda?"

"Kendinize mi alacaksınız?"

"Evet."

"E o zaman niye 36 arıyorsunuz ki, elinizdeki 38 olur size. Mümkün değil, 36’ya giremezsiniz."

"Boşverin 36’yı, en yakın çıkış ne tarafta acaba?"

Sonuçta ben geniş kalçalı, kalın bilekli, ayakları taraklı, cildi sorunlu, balık etinde biri olup çıktım. Sorun değil, tam da böyle biri olabilirim. Neticede sokaklar Kate Moss ve Heidi Klum’larla dolu değil. Ama işi bana ürün satmak olan insanların kendimi iyi hissetmem için uğraşması gerekmez mi? İnsaf ya, insaf!

Sevgi Mağazası’na yardım lazım

Bu sefer de bir alış değil veriş duyurusu yapalım. 1998’den beri ihtiyacı olanlara giysi ve ayakkabı yardımında bulunan Sevgi Mağazası’nın yardıma ihtiyacı var. İstanbul Acıbadem’deki mağaza, yoksullar için çok önemli. Eksiklerini buradan karşılıyorlar. Sevgi Mağazası Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı Celal Toparlaklı, özellikle 6-15 yaş arası çocuklar için elbise ve ayakkabı eksiği olduğunu söylüyor. Evinizde artık kullanmadığınız ama hálá kullanılabilir durumda olan ne kadar giysi varsa buraya gönderebilirsiniz. www.sevgimagazasi.org. (555) 269 68 88

Alışveriş için yurtdışına çıkacaklara

Pek çok kişi bayram tatilinde yurtdışına gitmeyi planlıyor. Hazır yılbaşı öncesine denk gelmişken, oralardaki cıvıltılı atmosferi görmek için iyi fikir. Eminim gidenlerin büyük kısmının motivasyonu alışveriş olacak. Zaten biraz da bu yüzden, bizdeki lüks markaların birçoğu indirime girdi. İnsanların alışverişe ayırdığı parayı yurtdışına kaptırmak istemiyorlar.

Yurtdışında alışveriş denince akla ilk gelen yer Londra. Özellikle de sürüden ayrılan, farklı parçaların peşinde olanlar için. Üstelik Ocak 2008 sonuna kadar Londra’da indirim var. Bazı mağazalarda oranlar yüzde 80’ni buluyor. Bir koşu gidip Londra’dan alışveriş yapmak isteyenler için hizmet veren, düşük tarifeli havayolu şirketleri var. Örneğin easyJet. Londra Luton Havaalanı ile Sabiha Gökçen arasında her gün karşılıklı sefer yapıyor. Bilet fiyatları vergiler dahil 33.99 Euro’dan başlıyor. Üstelik easyJet’in internet sitesine girdiğinizde Londra’da alışverişin ipuçlarını da bulabiliyorsunuz. www.easyjet.com
Yazının Devamını Oku

Kentin orta yerinde ayrı bir mahalle

7 Aralık 2007
Forum alışveriş merkezlerinin ikincisi, 1 ay kadar önce Mersin’de açıldı. Daha önce açılan Forum Bornova, İzmir’de büyük canlılık yaratmış, alışveriş merkezi ilgiden dolayı açılış kapanış saatlerini esnetmek zorunda kalmıştı. Forumlar’ın en büyük özelliği mimarisi. Kapalı kutular yerine, gün ışığının içine girdiği, sokaklardan, meydanlardan oluşan kasabalar inşa ediyorlar. Ben de geçen bir ay içinde Mersin’de neler

oldu diye merak ettim, bakmaya gittim. Forum Mersin, kentin orta yerinde, kocaman bir mahalle. İçinden ana cadde geçiyor, öyle söyleyeyim. Şehrin bildiğimiz anlamda ilk alışveriş merkezi. Daha önce açılan bir iki yer var ama alışveriş merkezinden çok katlı mağazaya benziyorlar. Bir ayda 1.5 milyon kişi ziyaret etmiş. Şehir içinde çalışan dolmuşlar, Forum Mersin hattı ve durağı koymuşlar. Kısacası, Mersinliler Forum virüsü kapmış.

Yeni bir şehre alışmak, kendinizi evde hissetmek için yapılacak en iyi şey alışverişe çıkmak. Ya en yakın markete (ama büyüklerinden olacak) ya da alışveriş merkezine gideceksiniz. Para harcamanız şart değil. Ortalarda dolaşın yeter. Global markalar ve mağaza dekorasyonları yüzünden her şey o kadar tek tip ki, bir alışveriş merkezinde insan kendini asla yabancı hissetmiyor.

Forum Mersin’e girince bana da aynı şey oldu. Sevdiğim, bildiğim, her zaman alışveriş yaptığım mağazaları görünce kendimi evde hissettim. Zaten Adana’ya uçakla gitmişim, İstanbul’dan ne kadar uzaklaştığımı tam olarak algılamamışım, üstüne bir de alışveriş merkezine gidince yabancılık filan kalmadı. Ertesi gün bir iki turunç ağacı görünce ve ılık, güneşli havada yürüyünce anladım başka bir iklimde olduğumu. Sağolsunlar Mersinliler de son derece güleryüzlü ve misafirperver. Dağ adamı Yeti bile olsanız, bünyede yabanilik filan bırakmıyorlar.

Forum alışveriş merkezlerini seviyorum ben. Mimarisi hoşuma gidiyor. Bir defa içine gün ışığı giriyor. Gerçek hava soluyorsunuz. Yöreyle uyumlu malzemeler kullanıyor, sokaklarına isim veriyorlar. Meydanlarına kafeler kuruluyor, insanlar açık havada oturmanın keyfini çıkarıyor.

Keşke İstanbul’da da olsa, ama bu format her iklim için uygun değil elbette. Fakat İzmir ve Mersin için biçilmiş kaftan. Forum Bornova, tamamen açık bir alışveriş merkeziydi. Forum Mersin ise yarı açık. Daha doğrusu iki bölümden oluşuyor. Bir kısmı tipik Forum mimarisi, ikinci bölüm ise klasik anlamda bir AVM. Kapalı, ama yine de çatısını cam yapmışlar, içine ışık giriyor. Alışveriş merkezinin ortasından Mersin’in ana caddelerinden biri geçtiği için, iki bölüm birbirine Akdeniz Köprüsü ile bağlanıyor. Forum Mersin, Mersin’in bir zamanlar sahip olduğu, göç nedeniyle yitirdiği Akdenizli havasını geri getirmiş sanki.

İzmir’in aksine Mersin’de kapalı bir bölüm inşa edilmesinin sebebi hava koşulları. Ama kışı değil, yazı düşünerek yapmışlar. Çünkü yazın Mersin’de, hele de öğle saatlerinde açık havada dolaşmak mümkün değil. Asfalt bile eriyor. İnsanlar klimalı ortamları tercih ediyor.

FORUM MERSİN İLE ŞEHRE GELEN MARKALAR

Zara, Marks&Spencer, Douglas, DeFacto, Deriden, Carnevale, Jeanslab, Redstar-Geisha, Winmax, Ole, Bodique, Bershka, Pull&Bear, Stradivarious, Oysho, Steve Madden, Guess, L’occitane, T-Box, Ysatis, Neo-Fly, Chakra, Steve Madden, Cho, Alexi Andriotti, Begue, Fashion&Trends, Tchibo, Robert’s Coffee, Gloria Jeans, Deichmann, Kitchenette, Cafe Crown, Pomodoro&Segafredo, Media Markt, Cinemars.


YENİ MARKALARLA ARALARI NASIL

Eskiden Mersinliler alışveriş yapmaya Adana’ya gidermiş, marka zengiliğine bakılırsa bundan sonra Adanalılar alışveriş için Mersin’e gelecek. Adanalılar dedim ama, hedefleri Gaziantep hatta Suriye’den müşteri getirmek. Hedef zor görünmüyor, İstanbul’dan sonra ikinci, üçüncü mağazasını Mersin’e açan ünlü markalar var. Ürün dağılımı da gayet iyi.

Mersinlilerin gelişi karşısında büyük coşkuya kapıldığı iki marka var: Zara ve Media Markt. Media Markt açıldığı gün burada da izdiham yaşanmış. Üstelik İstanbul’daki gibi bir açılış indirimi yapmadıkları halde. Zara ise şehirde olmayıp da en iyi bilinen marka.

Listenin bu kadar kısa olmasını, yeni gelen diğer markaların burada yeterince tanınmıyor olmasına bağlıyorum. Çünkü en az Zara kadar coşku yaratacak başka markalar da var listede.

Bir de alışveriş merkezindeki fiziki bölünme, müşterilerin kafasında da bölünmeye neden olmuş. Kapalı bölümün daha halk işi, açık bölümün "sosyetik" olduğunu düşünüyorlar. Evet, marka dağılımı bakımından biraz fark ama, o kadar da değil. Örneğin açık bölümde yer alan Bershka ve Stradivarius, İstanbul’da en çok öğrencilerin tercih ettiği markalardır, çünkü hem genç giyim satar hem de ucuzdur. Fakat Mersinliler, alışveriş merkezini henüz müze modelinde gezdiklerinden açık bölümde de ucuz markalar olduğunu fark edememişler. Koridorlar kalabalık ama mağazaların içi boş.

ŞEMSİYELİ KADIN ÇOK POPÜLER

Forum Mersin’in bir başka özelliği, içinde kalıcı bir heykel sergisi olması. Ressam Hanefi Yeter’in 26 heykeli, katları, koridorları, avluları süslüyor. En popüler heykel ise 2 metre 40 santimetre boyundaki şemsiyeli kadın. Havuzun kenarına yerleştirilmiş. Elinde çantasıyla ya alışverişe gidiyor, ya da alışverişten dönüyor. AVM’yi ziyaret eden pek çok kişi heykelle fotoğraf çektiriyor. Hemen yanıbaşındaki caretta caretta ile kurbağa heykelleri ise çocukların gözdesi. Üzerlerinden inmiyorlar.

EKABİR ALIŞVERİŞÇİLER

Mersinliler keyiflerine düşkün insanlar. Hayatları da daha çok evde geçiyor. Bunun bir nedeni, şehirde sosyal hayatın pek canlı olmaması da olabilir. Şahane bir kordonları var, boş. Ben gittiğimde hava soğuk diye sokağa çıkmıyorlardı, bense güzel havayı buldum diye seviniyordum.

Hafta sonları güne geç başlıyorlar. Ben hayatımda ilk defa bir cumartesi günü, öğlen 13.00’te, kasası boş bir Zara mağazası gördüm mesela. Mağazada toplasanız 5 kişi vardı, kasada ise bir tek ben. Alışveriş merkezi 14.00’ten sonra dolmaya başladı.

KAFE KÜLTÜRÜ FORUM İLE GELDİ

Kadınlar alışveriş merkezinde açılan kafelerden çok memnun. Hafta sonları zaten kalabalık, ama hafta arası kadınlar çay içmek için Kitchenette, Cafe Crown, Gloria Jeans gibi mekanlarda buluşmaya başlamış.
Yazının Devamını Oku

Çadıra veda ziyareti

30 Kasım 2007
Geç buldum, erken kaybettim... Vakko 10 yıldır, İstanbul Merter’deki fabrika binasının bahçesinde sonbahar çadırı kurar. Sezon sonu ürünleri burada indirimli satar.

Hiç gitmemiştim.

Çadırdan alışveriş yaparken kendimi iyi hissetmiyorum.

Ama gidenlerden duyardım, ne kadar da ucuz olduğunu.

O çadır bu yıl son kez kuruldu.

Fabrikanın arsasını sattılar çünkü.

Ben gerçi çadırdan çok binaya üzüldüm yıkılacağı için. Duvarlarında çok güzel mozaikler, kabartmalar vardı, Jale Yılmabaşar eseriydi bazıları. Sordum, onlar kurtarılacakmış neyse ki.

Son çadır 22 Kasım’da açıldı, ben 26’sında gittim. Hafta arası ortalık sakin olur sandım. Üstelik yağmur vardı.

Ama ortalık sakin filan değildi.

Açılışın üzerinden henüz 4 gün geçmiş olmasına rağmen, raflar boşalmaya başlamıştı.

Kasanın önünde insanı alışverişten caydıracak kadar uzun bir sıra vardı.

Ama indirim çadırı dediğin böyle olmalı değil mi.

Girişin sağ tarafına döşemelik ve giysilik kumaşlar, kanepe üzerine konan şallar, yastıklar, yanılmıyorsam küçük kilimler yerleştirilmiş.

Parça kumaşlar da vardı, metreyle satılanlar da. Bir kumaş beğendim, metresi 28 liraydı. 80 liralardan düşmüş.

Dekoratif yastıklar 18 lira.

Giysiler va ayakkabılar bedenlerine, numaralarına göre gruplara ayrılmış.

Her zamanki gibi 36 ve 38 bedenlerde sıkıntı var. Çalışanlar buradaki en eski giysinin 2 sezon öncesine ait olduğunu söyledi ama bana pek öyle gelmedi. Ya da 4 gün içinde o kadar çekiştirilmişler ki, genç yaşta çökmüşler. Üzerinde ayak izi olanlara bile rastladım.

Ama indirim çadırı dediğin böyle olur, sabırlı olmak gerekir.

Ümidinizi kaybetmeden, buradan birşey çıkmaz demeden, tek tek tüm askılara bakmak lazım. Arada mutlaka mücevherlere rastlanıyor.

Ben mesela 130 liraya gelinlik buldum. Gelinlik olarak tasarlanmamış tabii, gece elbisesiydi, ama bence pekala gelinlik olurdu o üstü boncuklu, eteği organze elbiseden.

Gece elbiseleri arasında, üzerinde 29 lira yazan etiketlere de rastlanıyordu, fakat bu elbiseleri adam etmek için elinizden iş gelmesi lazım. Erkekler daha şanslı. Bana sanki erkek bölümünde daha çok alternatif var gibi geldi. Ceketler 150, pantolonlar 50, kemerler 15 lira civarında. Gömlekler 50 liraydı.

En kalabalık bölüm, ünlü Vakko eşarplarının satıldığı bölüm.

Ben kasadaki sırayı görünce derhal kaçtım. Ama alışveriş yapacak olsaydım kesinlikle dekorasyon ve ayakkabı reyonlarına bakardım.

Ayakkabıların fiyatları çok uygundu, üstelik henüz numara sıkıntısı başgöstermemişti. 59 liraya süet bir stiletto gördüm, aklım kaldı. 120-150 liraya çizme bulunabiliyor. Erkek ayakkabıları 750’den 250’ye düşmüş.

Eğer gitmeyi düşünüyorsanız, derhal harekete geçmenizi öneririm. Çünkü raflarda ne varsa o, depolardan yenileri çıkıp gelmiyor. Ve ilk beş günde bu çadıra 50 bin kişi gitti.
Yazının Devamını Oku

Deneyin bakalım alışveriş yapmadan yaşayabiliyor musunuz

23 Kasım 2007
Bugün Amerika Birleşik Devletleri ile Kanada’da, yarınsa dünyanın geri kalanında Dünya Satın Almama (Buy Nothing) Günü olarak kutlanacak. Kutlama yanlış bir tanımlama oldu aslında, çünkü kutlama, içinde birtakım faaliyetler barındırır. Oysa yarın gün boyu sizden beklenen tek şey, bir şey yapmamanız. Cebinizde akrep varmış gibi davranacak, tüketime yönelik en ufak bir harekette bulunmayacaksınız.

Satın Almama Günü, Kanada Vancouver’da -ki burası dünyanın en yaşanılası şehirleri listesinde 1 numaradır, sakinlerine kanımca rahat batmaktadır- yaşayan sanatçı Ted Dave tarafından 1992’de icat edildi. Amaç tüketimi protesto etmek, alışverişsiz de yaşanılabileceğini ispatlamaktı. 1997’de meseleye ABD dahil oldu ve tarih, tüketimin suyunun çıkarıldığı Şükran Günü’nden sonraki ilk cuma olarak değiştirildi. Şükran Günü ABD’ye özgü olduğundan dünyanın kalan kısmı, kasım ayının son cumartesi günü bırakıyor alışveriş yapmayı. Aralarında İngiltere, İsrail, Almanya, Yeni Zelanda, Japonya, Hollanda ve Norveç’in bulunduğu 65 kadar ülke aktif olarak bu günü kutluyor. Biz bu 65’in içinde değiliz, fakat her yıl münferit bazı uygulamalar olduğuna dair duyumlar da almıyor değiliz.

Bu yıl bir ilk gerçekleşti ve hiç de şaşırtıcı bulmadığım bir şekilde facebook’ta "buy nothing day" grubu kuruldu. Son baktığımda üye sayısı 4 bine yaklaşmıştı. Aralarında Türk var mı diye bir araştırayım dedim, 1500’üncü üyede bırakmak zorunda kaldım, yazı baskıya yetişmeyecekti yoksa. Fakat karıştırırken ilginç duyurulara rastladım. Örneğin Londra’dan Rona Baynes, erkek kardeşi ile bugüne özel parti düzenleyecekmiş. Sinerji yaratacaklarını söylüyor ama merak ettim, parti sırasında kimse içmeyecek, bir şeyler atıştırmayacak, eve dönerken taksi tutmayacak mı diye.

Yine İngiltere’den Amanda, en az 6 ay alışveriş yapmayı bırakacak tüketim karşıtları arıyordu kendine. Sanıyorum bu 6 aylık macerayı filme alacak ve bir belgesel yapacak.

Bu arada hadiseyi bir adım ileri götürüp, Noel Alışverişi Yapmama grubu kuranlar var, ki bence bu daha mantıklı. Şükran Günü için dünya kadar alışveriş yapıp, tıkabasa yedikten sonra insanın ertesi gün zaten evden çıkacak hali kalmaz.

Bizde, dediğim gibi organize bir kutlama durumu yok. Kimse Taksim Meydanı’nda bir araya gelip, toplu kredi kartı kırma eylemi yapmayacak. Ama siz isterseniz kendinizi bir deneyin. Bence en fazla alışveriş yapmadan yaşamanın mümkün olmadığını anlamaya yarar, o kadar. Diyelim cumartesi alışveriş yapmamaya karar verdiniz. Bu durumda cumartesinin ihtiyaçları cumadan karşılanacak. Ekmek, su, sigara ve bilumum yaşamsal ihtiyaçlar iki günlük alınacak. E ne faydası kaldı? Hadi gazeteleri internetten okudunuz, sokağa da mı çıkmayacaksınız? Yürü yürü nereye kadar. Simit almak yok, tuvaletler bile paralı. Akbil’le binilen otobüs sayılır mı acaba?

Satın Almama Günü kutlamak kolay, sıkıysa etkinliği bir kutlama haftasına çevirin. Bakalım alışveriş yapmadan yaşanıyor mu.
Yazının Devamını Oku

Yılbaşı süslemeleri neden hoşumuza gidiyor

16 Kasım 2007
Haftasonunu alışveriş merkezlerinde dolanarak geçirdim. Yılbaşı telaşı daha başlamamış, süslemeler de yok ortada. Ama mağazaların içinde ufak tefek ipuçları görülüyor. Tepe Home mağazaları ise çoktan yılbaşını getirmiş. Koca bir bölümü yeniyıl süslemelerine ayırmışlar. Acayip şeker ve boy boy melekler, fenerler, Noel Baba bibloları, ağaç süsleri, peçeteler, müzik kutuları, ne ararsanız var.

Diğer mağazalar ve alışveriş merkezleri de 10 güne kalmaz dev çanlar, çam ağaçları, altın sarısı kurdeleler, gülümseyen Noel Babalar ile dolmaya başlar. Bunu görünce hepimizi yeniyıl telaşı sarar, start almış atletler gibi alışveriş merkezlerinde koşturmaya, depar atmaya başlarız. Bazen düşünüyorum, hiçbir yer süslenmese, ortada tek bir ışıklandırılmış çam ağacı görülmese aralık ayına girdiğimizi fark edebilir miyiz acaba diye.

Önümüzdeki hafta (21-22 Kasım), İstanbul’da Perakende Günleri düzenlenecek. Konuşmacılardan biri de Stephen Stefanou. Kendisi görsel mağazacılık alanında önemli isimlerden birisi. Design Solutions isimli şirketi, alışveriş merkezlerinin ve New York Rockefeller Center gibi önemli binaların sezonluk süslemelerini yapıyor. Noel, ramazan, Çin yeni yılı, mevsim değişimleri, milli bayramlar sezonluk süsleme gerektiren durumlardan birkaçı. Sadece ABD’de değil, Dubai ve Avrupa ülkeleri gibi birbirinden farklı adetlere sahip yerlerde de çalışıyor.

Söylediğine göre süslemeler alışveriş merkezlerindeki trafiği yüzde 20-50 oranında artırıyormuş. Dolayısıyla alışveriş miktarında da artış oluyor. Sırf süslemeleri görmek için gelen insanlar, gelmişken birkaç parça birşey de alıyor. Stefanou, "İnsanlara alışveriş yapmaları için yeni bir sebep yaratıyoruz" diyor. "Dev süslemeler görmekten hoşlanıyorlar. Yetişkinler, yanında küçücük kaldıkları süslemeler sayesinde kendilerini yeniden çocuk gibi hissediyor." Bu yüzden olsa gerek süslemeleri için "Asla yeterince büyük değil" diyor. Hepsi zaten devasa boyutlarda, ama o hep daha büyüğünü yapmaya çalışıyor. Yaptığı işi ise "hayal kurmak" diye tanımlıyor.

Yılbaşı demek, hediye alışverişi demek. Hemen Deloitte’in 15 ülkede 15 binin üzerinde insanla yaptığı Yıl Sonu Harcamaları Araştırması’na geçelim. Araştırmaya göre Türkler, en değerli hediyeleri eşlerine alıyormuş. Erkeklerden farklı olarak kadınlar, pahalı hediyeleri eşleri ile çocukları arasında bölüştürüyormuş. En çok istenen hediyeler sırasıyla giyecek, cep telefonu ve kitap!!! (bu sonuncusu bana biraz yanıltıcı geldi). Araştırma, Türk kadınlarının hediye olarak nakit de kabul ettiğini ortaya çıkarmış. Bu arada yüzde 14’lük bir kesim en pahalı hediyeyi kendisine almayı tercih ediyormuş. Başka ülkelerde bu cevabı verenlere rastlanmamış, özellikle altını çizmek isterim.
Yazının Devamını Oku

GAP için delirenler uykusuz geceler yüzde 70 indirim

9 Kasım 2007
İstinye Park’taki GAP mağazalarında çalışanların geçen hafta sonu başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir! GAP’in burada iki mağazası var; Kids ve yetişkinler için olanı. İlki 350, diğeri 450 metrekare. Toplamda 800 metrekare ediyor. Ve bu 800 metrekarelik alanı, açılışın yapıldığı hafta sonu (3-4 Kasım) 16 bin kişi ziyaret etti. Zavallı satış görevlilerinin işe başladıkları gün başlarına gelene bakar mısınız? 16 bin kişi elele tutuştuğunda uzunluğu şu kadar kilometre ediyor gibi bir kıyaslama yapmayacağım ama gerçekten ciddi bir sayı. Çünkü bir alışveriş merkezinin hafta sonunda ortalama ziyaretçi sayısı bu kadardır. Tek bir mağazanın değil. Şimdi düşününce kafama takıldı; bu tip sayısal veriler de hep yuvarlak hesap olur. Hiç açılışta 15.983 kişinin ziyaret ettiği bir mağaza görmedim.

Cumartesi günü İstinye Park’ın her yerinde elinde GAP poşeti taşıyan insanlar dolaşmaktaydı. Hatta şöyle tarif edeyim, sanki alışveriş merkezinin girişinde herkesin omzuna zorla poşet asmışlar gibi bir izlenim oluşmaktaydı. Mağazanın içini tarif etmek zor; üzerinde kocaman GAP yazan tişört ve sweatshirt’ler kapanın elinde kalmaktaydı. İzlenimlerimiz sürecek...

*

Hükümet, alışveriş merkezlerinin ve marketlerin kapanış saatlerini öne almaya, pazar günü alışverişi toptan bıraktırmaya çalışadursun, mağaza sahipleri mümkün olsa sabaha kadar alışveriş imkanı tanıyacak.

Örneğin Intersport’u ele alalım. Markanın İstanbul Levent’teki Kanyon mağazasında, Uykusuz Geceler etkinliği başladı. Gece 22.00 ile 24.00 arasında 2 Al 1 Öde kampanyası var. Fakat uygulama sadece perşembe, cuma ve cumartesi geceleri geçerli. Çalışanlar ve alışverişe istediği gibi vakit ayıramayanlar için böyle bir incelik düşünmüşler.

*

Nişantaşı Abdi İpekçi Caddesi üzerindeki Reminiscence (Mayadrom ve Bağdat Caddesi’nde de mağazaları var) dünyanın en güzel mücevherlerini satar. Öyle yakut, zümrüt, pırlanta gibi gösterişli ve çok kıymetli taşlardan üretilmiş değillerdir fakat, en az onlar kadar gösterişli ve pahalıdırlar.

Şimdi bu güzelim takılar yüzde 70 indirimde. Çünkü Reminiscence Türkiye’den gidiyor. Mağazaların hepsini kapatıyorlar. Markanın Fransa’daki işletmesinden memnun olmayan Tarman Group, çalışmaktan vazgeçmiş. İndirim 17 Kasım’a kadar devam ediyor. En azından gidip bir bakmakta fayda var.
Yazının Devamını Oku