Geçen hafta itibariyle 703 hükümlünün bulunduğu cezaevinde sağlık ve yaşlılık durumu dışında kalan 550 hükümlü farklı birimlerde sigortalı olarak çalışıyor. Bunlardan 200’ü İzmir’de adliye ve hakimevinde yemekhane, restoran, otel, çay ocağı, kafeteryalar, fotokopi gibi birimlerde hizmet sağlıyor. İşgücünden faydalanılan hükümlülerin bir bölümü de Jandarma, Deniz Kuvvetleri, Komando Okulu gruplar halinde temizlik işlerinde görev yaparken Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı mezarların temizliğini de yine mahkumlar gerçekleştiriyor.
YÜKSEK DUVARLAR YOK
Katkı içermeyen ürünlerinin satıldığı noktaların önünde kuyruklar oluşan cezaevi, kapılarını Hürriyet’e açtı. Foça Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda, mahkumların kaçmaması için kalın yüksek duvarlar yok. Tahliyelerine çok az zaman kalanlar ya da sağlık sebebiyle çalışamayanlar, çevre temizliği ve bakım onarım işleriyle meşgul oluyor. Çalışmak isteyip eli işe yatkın olanlar da, meslek sahibi olmaları için hayvancılık, tarım, mandıra, fırın, demir ve mobilya gibi iş kollarına yönlendiriliyor. Cezaevinde bakliyat, çay, şeker gibi malzemeler dışındaki ihtiyaçların neredeyse tamamı üretimle karşılanıyor. Süt üretiminin yanı sıra yetiştirilen hayvanlarla kurumun et ihtiyacı temin ediliyor. Kurban Bayramı’nda küçükbaş hayvan satışı ve kesiminden gelir elde edilirken, açık tarım ve sera tarımıyla domates, patlıcan, fasulye, biber, kavun ve karpuz yetiştirilerek kurum bünyesinde tüketiliyor
ŞAKRAN Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda konuştuğumuz kadınların neredeyse tamamı yeni bir yasal düzenleme ve af istiyor. Çoğu daha önce gündeme gelen düzenlemelerden faydalanamamış. “Çoluğumuza çocuğumuza, torunumuza, işimize kavuşmak istiyoruz. Özgürlük istiyoruz. En azından indirim bekliyoruz” sesleri oldukça fazla.
Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda en yürek burkan anneleriyle birlikte ceza yatan küçük çocuklar. Şakran’da 37 çocuk annesiyle birlikte. Onlar da 0-6 yaş kreşinde günlerini geçiriyor. Atölyelerin hepsi dolu. Kadınlar tel kırmadan, okuma yazmaya, halk oyunları, nakış, takı, tekstil nikah şekeri, ahşap boyama, kuaförlük gibi kurslarda hem meslek ediniyor hem de dört duvar arasında geçmek bilmeyen saatleri el becerilerini geliştirerek dolduruyor. Buradaki sohbetlerin çoğunda yüzler hüzünlü.
17 YILI GEÇTİ
Tekstil atölyesinde sigortalı çalışan bir kadın mahkumun gözleri doluyor. “Anlatacak, konuşacak çok şey var. Ama şu dört duvar arasında geçen yılları anlatmaya bu zaman yetmez” diyor. Gözyaşlarını tutamayarak devam ediyor: “17 yıldır cezaevindeyim. 23 yaşındaydım girdiğimde. Oğlum 6 yaşındaydı. Tek başına bensiz büyüdü. Ben artık ıslah oldum. Vatan haini değilim. Yeni çıkan yasalardan ben de faydalanabilmek isterdim. Ama cezam çok. Daha 13 yılım var. Allah bir daha haram yedirmesin. Geçimimi buradan kazandığım aylık 170 lira ile sağlamaya çalışıyorum. Eşim yok. Zaten suçu bana o işletmişti. Tek başına ayakta durmaya çalışıyorum. İdare bana yardımcı oluyor. Kıyafetlerimi bazı ihtiyaçlarımı veriyorlar. Paşakapısı’ndan Kastamonu’ya, Çankırı’ya kadar birçok cezaevi gezdim. Artık affedilmek istiyorum.”
Leros’a ilk kez bundan 5 yaz önce gitmiş, defalarca geri geleceğimi bilerek ayrılmıştım. Tatile çok ihtiyacım vardı, işle tatil arası bir amaç için Leros’ta bulmuştum kendimi. Leros da her Yunan adası gibi kendine has özellikleri olan bir yer. Ama daha çok dinlenmek, yüzmek ve dostluklar için biçilmiş kaftan.
Panteli Plajı’ndaki Psarapoula Taverna (herkesin bildiği adla Apostolis) her yaz Hürriyet EGE’ye ilan veriyordu. Bu ilk kez olan bir şeydi ve sahibinin hikâyesini merak etmemek elde değildi. Bir temmuz sabahı, feribot için aktarma istasyonlarım Bodrum ve Kos’un bunaltıcı sıcağı, kalabalığının ardından önce tenime usul usul dokunan tatlı rüzgârıyla tanıştım Leros’un. Ne sıcak ne serindi. Kos’tan yola çıktığım ve yaklaşık 2 saat süren feribot yolculuğunun ardından Leros Lakki Limanı’ndaydım. Otelim de Panteli’deydi. Leros’a bu ilk seyahatimde balıkçı sohbetleri, denizde yüzmek, akşamları tavernada yeme-içme dışında çok fazla keşifte bulunmamıştım. Zira sahilde güneşlenirken denize düşen yaprağın sesini duyabilecek kadar huzurlu bir adaydı, ben de keyfini çıkarmalıydım. Üstelik bir de dolunay gökteydi. Kıpırtısız denizin manzarasına doyulmuyordu. Arada sırada tekne motorları fısıldıyordu gecenin sessizliğine...
TAM BİR HUZUR ADASI
Feribottan parmakla sayılacak kadar az sayıda Türk turist inse de özellikle Panteli’de Türkler teknelerini demirlemiş, denizin keyfini çıkarıyordu. Leros’ta taverna sahibi, acenteci, balıkçı, taksici, market, yani neredeyse tüm esnafla dostluk kurmuştum ki bu ada zaten bu ‘kaynaşma’ tarifine fazlasıyla uyuyordu. Daha sonra Leros’a giden herkesten benzer şeyleri duyacaktım. Leros; sakin, enfes plajları, muhteşem deniz ürünleri, huzuru, manzarası, rahatsız etmeyen gece eğlenceleri ile benim bir daha gelmek için ilk sıraya yazdığım ada olacaktı. O üç günlük kısa tatilden sonra üç defa daha Leros’a geldim. Bu gelişler daha kısa süreli olsa da her defasında Leros’un yeni güzelliklerini keşfettim. Agia Marina, Alinda, Vromolithos, Panteli Kalesi, küçük balıkçı köyleri, şapelleri, her biri doyumsuz küçük koyları...
İzmir Emniyeti Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği yetkilileri, faili meçhul dosyalara nasıl yaklaştıklarıyla ilgili şu bilgiyi veriyor:
“Faili meçhul her dosyayı tekrar tekrar inceliyoruz. Rapora dönüştürüp, başka bir arkadaşa tekrar veriyoruz. Sonra yine başka bir arkadaşa veriyoruz. Ekip ekip dosya belirli zamanlarda inceleniyor. Bu dosyalar unutuluyor sanılmasın. En son çözülen 21 yıllık cinayet bu örneklerden biri. Yıllar sonra çözülen faili meçhul cinayetlere örnekler de var. Ciddi cinayet kuşkusu olabilecek kayıplara bakıyoruz. Kayıp Şahıslar Büro Amirliği ile çalışıyoruz. Dosyayı birlikte alıp değerlendiriyoruz.”
KAYITLARA “KAYIP” DİYE GİRMİŞTİ
4 yıl önce kayıp olarak kayıtlara geçen Hediye Gülfidan Kara cinayeti de bu çalışmalar sayesinde aydınlatıldı. Asayiş Şube Müdürlüğü Kayıp Şahıslar Büro Amirliği ekipleri, sonuçlanmamış dosyalar üzerinde yaptıkları yeniden değerlendirmeler kapsamında, ailesinin 21 Ağustos 2012’de Boğaziçi Polis Merkezi Amirliği’ne kayıp müracaatı yapılan Hediye Gülfidan Kara’nın (35) dosyasını yeniden incelemeye aldı. Cinayet Büro’ya gelen dosyada Kara’nın kaybolma öncesinde irtibatta olduğu kişiler araştırıldı. Kadının çevresindeki birçok kişiyle birlikte, o dönem cezaevinde kalan imam nikahlı kocası Rasim Semetey (37) ve cezaevindeki arkadaşlarının da ifadesine başvuruldu. Cezaevinden de bilgi alındı. O tarihlerde, 2 çocuğunun babası Semetey’in açık cezaevinden izin alarak dışarı çıktığını tespit eden polis, arkadaşlarının da çelişkili ifadeleri sonrası dikkatlerini bu yöne yoğunlaştırdı. Savcılıktan izin alınarak yapılan operasyon kapsamında, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz gecesi özel harekat polislerinin de desteğiyle Bayraklı’da 2 ayrı adrese gidildi. Rasim Semetey ile birlikte kardeşi U.C.S. (34), annesi R.S. (60) ve cezaevinden arkadaşı E.Ç’yi (37) gözaltına aldı. Uzman ekiplerin sorguladığı şüpheliler, Kara’nın Rasim Semetey tarafından öldürüldüğünü itiraf etti.
Çoğu cinayet kamera görüntülerinden sürülen iz sayesinde çözülüyor. Büronun deneyimli şefleri, “Nokta kadar bir görüntü, bazen bir gölge bile faili bulmamız, cinayeti çözmemiz için yetiyor. Cinayetin işlendiği saat, birkaç kamera görüntüsünün birbiriyle ilişkilendirilmesi sonuca ulaşmamızı sağlıyor. Şüphelinin söylediği yalan kamera görüntüleriyle ortaya çıkabiliyor, olayın çözülmesinde büyük rol oynuyor” sözleriyle, görüntü değerlendirilmesinin araştırmadaki önemini vurguluyor. Bazen kilometrelerce alandan toplanan yüzlerce kamera görüntüsünü izleyen ekipler, buradaki küçücük bir ayrıntıda bir anlık bir görüntüden faile ulaşıp, cinayeti çözüyor. Cinayet Masası dedektiflerinin “İyi bir cinayetçi bulmaca çözmez. Bulmacayı yeniden yapar” kuralında kamera görüntüleri de önemli parçalardan biri...
MİMAR CİNAYETİNDEKİ AYRINTI
İzmir Alsancak’ta 27 Mayıs’ta evinde saldırıya uğrayan Ayla Coşkunlar cinayetinin çözülmesinde de kamera görüntüleri büyük rol oynadı. Mimar 68 yaşındaki Sabri Coşkunlar, bir işi için ayrıldığı evine akşam saatlerinde döndüğünde, birinci kattaki kapının ziline bastı. Kendisi gibi mimar olan 30 yıllık eşi aynı yaştaki Ayla Coşkunlar kapıyı açmayınca, anahtarıyla açmaya çalıştı. Ancak başarılı olamadı ve alt katta bulunan işyeri çalışanlarından yardım istedi. Merdivenle eve girildiğinde, Ayla Coşkunlar mutfakta kanlar içinde bulundu. Ambulansla hastaneye kaldırılan Ayla Coşkunlar, olaydan 17 gün sonra yaşam savaşını kaybetti. Olayla ilgili soruşturma başlatan İzmir Emniyeti Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği ekipleri, evin bulunduğu sokaktaki güvenlik kamerasınca görüntülenen zanlının, Şiho Candan olduğunu belirledi. Bölgedeki kameraları mercek altına alan polis, zanlının izlediği güzergahın krokisini çıkardı.
Buna göre otogardan Manisa’ya giden Şiho Candan’ın burada kendisi gibi boşanmış ve bir çocuğu olan sevgilisi N.N.L. ile buluştuğu, ardından da gezmek için Foça, Antalya, Bursa ve İzmir’e gittiği tespit edildi. Son olarak Foça’da kalan Şiho Candan’ın İstanbul’a, N.N.L.’nin ise Manisa’ya gittiği belirlendi. Bunun üzerine, polis önce N.N.L.’yi yakaladı. Bir süre yurt dışında da yaşayan N.N.L., sevgilisi Şiho Candan’ın kendisine altın bilezik ve künye hediye ettiğini, daha sonra da bunları bozdurup gezmeye gittiklerini, Foça’dan Manisa’ya geldikten sonra Şiho Candan’ın cinayete karıştığını haberlerden öğrendiğini, ancak polisi aramadığını söyledi. N.N.L. adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü bu birimlerden biri. Son yıllarda bu birimin Türkiye’deki uygulamaları da, yabancı polisiye filmlerini andırıyor. Numaralandırılmış deliller, özel giysili ekipler, teknik laboratuvar çalışmaları... Hatta Türk polisinin titiz çalışmaları artık dizilere, filmlere bile konu oluyor.
EN KÜÇÜK İZ DEĞERLENDİRİLİYOR
Emniyet yetkilileri, olay yeri inceleme birimleri sayesinde delilden faile giden değişim sürecini uyguluyor. “Her temas bir iz bırakır” mantığı ışığında olay yerinden elde edilecek verilerle çözüme daha hızlı ulaşıyor. Cinayetlerin çözülmesinde Olay Yeri İnceleme Müdürlüğü; desteği büyük önem taşıyor. İzmir Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü gelişmiş ülkelerde kullanılan en son teknoloji ve yöntemleri kullanıyor. Müdürlük, delilden suçluya gitmede Türkiye ortalamasının üzerinde başarı yüzdesiyle dikkat çekiyor. Birimler olay yerine girdiğinde; santim santim araştırarak, sonuca götürmeyecek dedikleri eşyayı bile alıp kullanıyor. Sadece parmak izinin peşinde olmuyorlar. Olay yerinde olmayacağını düşündükleri ayrıntıların bile delil olarak işe yaradığını anlatıyorlar. Eşkal belirleme, tükürükten, saç telinden, ayakkabı izinden, minicik bir doku parçasından veriye ulaşma ile failler daha kısa sürede yakalanabiliyor. İzmir Emniyeti Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği şefleri olay yeri incelemeden alınan verilerin suçluya gitmede çok önemli olduğuna dikkat çekiyor. Bornova’da öldürülen Kenan Gümüş cinayetinde de katile böyle bir titiz çalışma sonucu ulaşıldı.
1 AY SÜREN ARAŞTIRMAYLA
FALÇATALI KATİL BULUNDU
Yapılan bir ihbar ve sonrasında polisin titiz çalışması film senaryolarını aratmayan cinayetin aydınlatılmasını sağladı. F.T., eşi M.T. ile kayınbiraderi İ.A.’nın 21 yıl önce eşinden boşanıp yanlarına gelen kızları Aynur Tunçdede’yi boğarak öldürdükten sonra evlerinin bahçesine gömdükleri, ardından da topraktan çıkardıkları kemiklerini 19 yıl boyunca evlerinde koli içinde sakladıkları ortaya çıktı.
Türkiye gündemine oturdu
Cinayet Masası ekipleri bazen kısa süre içinde bazense uzun uğraşlar sonucu cinayetleri aydınlatmak için çeşitli yöntemler deniyor. Günler, aylar, yıllar süren iz sürmenin sonucu suçluya ulaşıyor. “Kusursuz cinayet yoktur” sözünü düstur eden dedektifler faili meçhul cinayetleri de aydınlığa kavuşturmak için zaman zaman tozlu raflardan çıkarıyor. Geçen hafta Türkiye gündemine oturan 21 yıllık cinayetin aydınlatılması sonrasında 2 gün İzmir Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği’nde son 1 yılın aydınlatılan cinayetlerini ve ekiplerin nasıl çalıştığını yerinde, tecrübeli polisleri dinleyerek araştırdık.
Türkiye’nin en büyük metropollerinden İzmir, 2015’te dosyaların aydınlatılmasında birinci sıraya yerleşti. Bu yıl da 59 cinayetin 59’u da ekiplerin gece gündüz çalışmasıyla çözüldü. Dedektifler tarafından 59 dosyanın tamamı aydınlatılırken, sadece birkaçının firarilerinin yakalama çalışmasının sürdüğü bilgisi verildi. “Her suçlu mutlaka delil bırakır” mantığıyla çalışan dedektifler, son yılların en yüksek yakalama rekoruna da imza attı. İzmir’de oranın yüksek olmasının destek unsurlarından birinin İzmirlilerin ihbar hatlarını kullanması. Bazı cinayetlerde İzmirlilerin duyarlılığıyla gelen ihbarların ekipler tarafından değerlendirilmesinin de başarıya ulaşmada etken olduğu bilgisi verildi. Geçen yıl 155 Hattı’na gelen ihbar sıralamasında da İzmir yine birinci sırada. Avrupa kadar yüksek seviyede olmasa da İzmir, Türkiye’de en çok 155 Hattı’nı kullanan kent konumunda.
‘Senaryolar üretiyoruz’
Belki de Türk futbolunun en büyük sorunlarından biri kaliteli seyirci sıkıntısı. Transferlere, hocalara milyon dolarlar ayrılıyor ama tribünler Süper Lig’de bile dolmuyor. Derbiler hariç kimse tribünlere koşmak için can atmıyor. Kulüpler de seyircisine maçlarda kırılıp dökülen tribünleri tamir etmekten başka bir yatırım yapmıyor.
ÖNYARGIYI SİLECEK GÖRÜNÜYOR
“İyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu” ilkesini benimsemiş İzmir’in yüzakı kulüplerinden Altınordu bu yargıyı silecek gibi görünüyor. “Futbolda iyi şeyler de var” dedirtiyor. Kadınları futbolun içine çekmek için 2 yıl önce Altınordu Fikir Atölyesi’ni (ALFA) kurup projeler üreten kulüp bu kez de çocukları hedef aldı. Bir otobüsü sahneye çeviren Altınordu Çocuk Tiyatrosu, “İyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu” oyunuyla binlerce öğrenciyle buluşmaya başladı.