Paylaş
Leros’a ilk kez bundan 5 yaz önce gitmiş, defalarca geri geleceğimi bilerek ayrılmıştım. Tatile çok ihtiyacım vardı, işle tatil arası bir amaç için Leros’ta bulmuştum kendimi. Leros da her Yunan adası gibi kendine has özellikleri olan bir yer. Ama daha çok dinlenmek, yüzmek ve dostluklar için biçilmiş kaftan.
Panteli Plajı’ndaki Psarapoula Taverna (herkesin bildiği adla Apostolis) her yaz Hürriyet EGE’ye ilan veriyordu. Bu ilk kez olan bir şeydi ve sahibinin hikâyesini merak etmemek elde değildi. Bir temmuz sabahı, feribot için aktarma istasyonlarım Bodrum ve Kos’un bunaltıcı sıcağı, kalabalığının ardından önce tenime usul usul dokunan tatlı rüzgârıyla tanıştım Leros’un. Ne sıcak ne serindi. Kos’tan yola çıktığım ve yaklaşık 2 saat süren feribot yolculuğunun ardından Leros Lakki Limanı’ndaydım. Otelim de Panteli’deydi. Leros’a bu ilk seyahatimde balıkçı sohbetleri, denizde yüzmek, akşamları tavernada yeme-içme dışında çok fazla keşifte bulunmamıştım. Zira sahilde güneşlenirken denize düşen yaprağın sesini duyabilecek kadar huzurlu bir adaydı, ben de keyfini çıkarmalıydım. Üstelik bir de dolunay gökteydi. Kıpırtısız denizin manzarasına doyulmuyordu. Arada sırada tekne motorları fısıldıyordu gecenin sessizliğine...
TAM BİR HUZUR ADASI
Feribottan parmakla sayılacak kadar az sayıda Türk turist inse de özellikle Panteli’de Türkler teknelerini demirlemiş, denizin keyfini çıkarıyordu. Leros’ta taverna sahibi, acenteci, balıkçı, taksici, market, yani neredeyse tüm esnafla dostluk kurmuştum ki bu ada zaten bu ‘kaynaşma’ tarifine fazlasıyla uyuyordu. Daha sonra Leros’a giden herkesten benzer şeyleri duyacaktım. Leros; sakin, enfes plajları, muhteşem deniz ürünleri, huzuru, manzarası, rahatsız etmeyen gece eğlenceleri ile benim bir daha gelmek için ilk sıraya yazdığım ada olacaktı. O üç günlük kısa tatilden sonra üç defa daha Leros’a geldim. Bu gelişler daha kısa süreli olsa da her defasında Leros’un yeni güzelliklerini keşfettim. Agia Marina, Alinda, Vromolithos, Panteli Kalesi, küçük balıkçı köyleri, şapelleri, her biri doyumsuz küçük koyları...
DİPLOMASİNİN YERİNİ ALDI
Leros’a son gelişim ‘Bodrum Cup’ vesilesiyle oldu. 28 yıldır her sene ekim ayının üçüncü haftasında yapılan ve Bodrum’un geleneksel guletlerini yaşatmak, denizciliği geliştirmek için başlayan yelken yarışları son yıllarda daha da genişledi. Artık yarışmacı olmak isteyenler teknelerde kabin kiralayabiliyor ya da tatil amaçlı yine kabin kiralayarak seyir yaparken yarışları da seyredebiliyor. Yarışın beş etabının ikisi özellikle son yıllarda Yunan adalarını da kapsıyor. Kos, Kalymnos, Simi geçmiş yıllarda yarış gerçekleştirilen adalar. Kuşkusuz bu ayaklar yarıştan da öte Türk-Yunan dostluğuna diplomasinin yapamayacağı katkılar koydu. Bodrum Cup diplomasiden de öte başarıyla adaya gümrük kapısı açılmasını da sağladı. Adanın talebiyle Yunanistan, Leros’a kapı açtı.
150 YELKENLİ, 2 BİN KONUK
Yarışların Leros ayağı talebinin ise en büyük nedeni turizm sezonunun bittiği günlerde yaklaşık 150 yelkenli ve 2 bin katılımcıdan oluşan Bodrum Cup’ın bir anda adaya hareket getirmesi ve ekonomi yaratması. Aralarında yabancı ülkelerden katılımcıların da olduğu yarışçılar bomboş adayı bir anda dolduruyor ve iki gün boyunca ciddi gelir bırakıyor. Adanın artık kedilere kalan sokakları, merdivenleri binlerce yelkenciyle doluyor. Tavernalar tıka basa, sokaklar rengârenk oluyor. Kiralık araç-motor bulmak zor olsa da adanın tenha mevsiminde sezon kapanışı yelkencilerle yapılıyor. Kafelerden, tavernalardan kahkahalar, şarkılar sokaklara taşıyor. ‘Kardaş’ sohbetleri tavan yapıyor. Gündüzleri ise yarışlarda Bodrum - Leros arası Ege Denizi beyaz duvaklı gelinler gibi yelkenlilerle süsleniyor.
YALNIZ BAŞINA YÜZMEK
Son üç yılda gittiğim Leros’u bu kez daha çok sevdim. Yazın başı kalabalık olan esnaf, sizinle daha çok ilgileniyor, ada kedileriyle beyaz merdivenlerde renkli fotoğraf kareleri yakalanabiliyor... Kışa hazırlanan adada balıkçılarla uzun Anadolu sohbetleri yapabiliyor, havanın güzel olduğu saatlerde bomboş koylarda doyasıya yüzebiliyorsunuz. Leros’a ekimde hem de yüzlerce yelkenciyle gitmenin tadına doyulmuyor.
Paylaş