18 yıl süren birlikteliği bittikten sonra Çiğli Halk Eğitim Merkezi’nde bakır işlemeciliği ve deri ile aksesuvar yapma kurslarına gitti. Başarılı olunca eğitmenliğe yükseldi. Bir gün başvuru yapmak üzere gittiği İlçe Halk Eğitim Merkezi Müdürü’nün önerisi hayatını değiştirdi. İzmir Mask Müzesi’ne yönlendirildi. Araştırdı, emek harcadı, maskelerin gizemli dünyasına daldı. Konak Belediyesi’nin Mask Müzesi’nde 4 sene ‘Venedik Maskeleri’ eğitimi verdi.
AZİZ NESİN İLHAM VERDİ
Aziz Nesin’in müzede bulunan ölüm maskından yola çıkarak yüzden kalıp almaya yöneldi. İlk denemeyi kendi yüzünde yaptı, sonra da arkadaşlarının yüzünde... Ölü yüz masklarıyla ilgili araştırmalarını sürdürürken, dünyada siyasetçi, edebiyatçı ve sanatçının hem ölüm, hem de yaşam masklarının çokluğu bizdeki bu eksikliği fark ettirdi. Sürer, 3 yıl önce aklına düşen yaşayan yüzleri geleceğe taşıma düşüncesini şimdi gerçeğe dönüştürüyor. Türk edebiyatından 11 ismin Berin Taşan, Nuran Hariri, Şadan Gökovalı, Muzaffer İzgü, Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş, Efdal Sevinçli, Halim Yazıcı, Sina Akyol, Hülya Deniz Ünal, Yıldız İlhan’ın yüzlerinden kalıp alma işlemleri tamamlandı. 29 Ocak’ta İzmir Mask Müzesi’nin sergi salonunda bu yüzler bir araya gelecek. Eylem Sürer, ilk olan projenin sürekliliğini sağlayacağını, edebiyat ve 11 isimle sınırlı kalmayacağını söyledi.
ÖNCE KENDİMDE DENEDİM
Geçirdiği kaza sonrası bir bacağı sakatlandı. Malulen emekli olunca şişme kanosuyla yolculuklar yapmaya başladı. Sonra bunu bir amaç uğruna gerçekleştirmeye karar verdi. Soma’daki maden faciasında arkadaşlarını kaybetmişti, çoğu da yaralı kurtulmuştu. Buğaç, bu olayı unutturmamak, farkındalık yaratmak için kürek kürek Türkiye’nin tüm kıyılarını dolaşmaya başladı. Birinci yıldönümüne denk gelen 13 Mayıs 2015’te Karşıyaka’dan üzerinde ‘301 Soma’ yazılı kanosuyla hareket etti. Fethiye’ye kadar gittiği ilk etap 23 Kasım’da Kelebekler Vadisi’nde son buldu. Veli Buğaç, ikinci etaba 13 Mayıs’ta, facianın ikinci yıldönümünde başlayacak. Bu kez Fethiye’den yola çıkıp kuzeye doğru ilerleyip İskenderun’a ulaşacak. Bunu da 4-4.5 ayda tamamlamayı planlıyor. Parkur bittiğinde kanosuyla kürek çekerek 4 bin 800 kilometre yol kat etmiş olacak. Zor şartlara rağmen çıktığı yoldan geri dönmeyen Buğaç’ın bu yolculuğu daha rahat tamamlaması için desteğe ihtiyacı var.
4 AY SÜREN HAZIRLIK
Yolculuğuna çıkmadan önce 4 ay boyunca gerekli malzemelerini toplayarak bedensel hazırlık yaptığını anlatan Veli Buğaç, yaşadığı ilginç anları, zorluklarıı şöyle aktardı: “Akhisar’lıyım. Soma’yla çok yakınız. O faciada arkadaşlarımın da aralarında olduğu 301 madencimiz hayatını kaybetti. Hiç unutmadım. Sıra dışı işler yapan biriydim, geçirdiğim motosiklet kazası sonucu bir ayağım engelli kaldı. ‘Onlar için yapabileceğim bir şey olmalı’ diye düşündüm ve geride kalanların unutulmaması için böyle bir tur planladım. 13 Mayıs 2015’te Soma faciasının birinci yıldönümünde İzmir’den yola çıktım. Didim’de ara verdim. Güvenlik güçleriyle yaşadığım bir tartışmada söylediklerim hakaret sayıldı ve kamu hizmeti cezası verildi. Okullarda 15 gün hizmet verdim. Sonra yeniden yola koyuldum.
Bodrum’da ‘çiftçi diplomat’ olarak da bilinen 91 yaşındaki Ömer Aras kendi eliyle diktiği mandalina ağaçlarını yıllardır turizme feda etmemek için çabalıyor. Oğlu Erman’la birlikte betona karşı savaşan Aras, geçen yıl başlattıkları e-ticaret yoluyla mandalina satarak ağaçları yaşatmak için direniyor.
VEFA BORCUMUZ VAR
Erman Aras, hikayelerini şu sözlerle anlattı: “Babam Ömer Aras yaşıyorken göz göre göre Bodrum mandalinini ve bahçelerimizi yok olmaya mahkum etmeye kıyamadım. Herkes bahçelerini terk etti. Üreticiler turizme yenildi. Babam Bodrum’un en büyük üreticisiydi. Biz bu ürünler sayesinde okuduk, büyüdük. Vefa borcumuz var. 100 dönüm bahçeden 100 ton ürün alıyoruz. Son bir hamleyle formül geliştirdik. Ünlü Bodrum mandalinası klementini 3-6-9 kiloluk paketleyerek www.bodrummandalini. com adresinden satışa başladık. Ayrıca; Lösemili Çocuklar Vakfı, yaşlılar yurdu, huzurevleri gibi kurumlara gönderenlerin fiyatının yarısı bizden. Bu sene ürünlere greyfurt ve bergamotu da ekledik. ‘Bu yılbaşında hediyeniz Bodrum mandalini olsun’ diyoruz.”
SUÇ AĞAÇLARIN MI?
Bodrum’a gelen İtalyanların en küçük sorunlarıyla bile ilgilendiği için hem fahri konsolos yapılan, hem de İtalya Cumhurbaşkanı’ndan şövalye unvanı verilen Ömer Aras, 1960’a kadar satsuma, klementin ve portakal cinslerini de ilave ederek ağaç sayısını 4 bine çıkarttı. “Para etmiyorsa suç mandalina ağaçlarının mı?” diyen Aras, ağaçlarını korumak için nasıl direndiğini şu sözlerle aktardı: “Çiftçilik benim hayatım. Hiç vazgeçmedim. Çünkü tabiat insanı yaşatır. Biz suyu kilometrelerce öteden taşırdık bahçelerimize. Şimdi çeşmeler evlerin içinde. Ama kimse bir şey dikmiyor, üretmiyor. Yazık! Ha çocuk, ha ağaç... İkisini de emek emek büyütürsün. Çocuk bir süre sonra kendi ayakları üstünde durmayı öğrenir, yuvasını kurar.
13 Mayıs 2014’te Soma’da 301 maden işçisi, çalıştıkları kömür madeninde hayatlarını kaybetti. Tam 1 yıl sonra, 14 Mayıs 2014’te bir çocuk babasının mezarının üzerine bir mektup bıraktı. 9 yaşındaki Betül’ün babası Ali Yüksel’e yazdığı bu mektubu bir gazeteci fark etti, fotoğrafını çekti. Hürriyet de bu mektubun izini sürdü. Somalı Betül’ün cennetteki babasına yazdığı mektubu Türkiye günlerce konuştu. THK, küçük kızın hayaline sahip çıktı. Daha sonra ‘hurriyet. com.tr’, Betül gibi babasını madende kaybeden Somalı çocuklara ulaştı. Türkiye’nin her köşesinden okurlar Somalı miniklerin hayallerini gerçekleştirmek için seferber oldu.
SUNEXPRESS’LE FRANKURT
Türk Hava Yolları ve Lufthansa’nın ortak kuruluşu SunExpress de bu yıl ilk kez gerçekleştireceği “Ben de uçuyorum” sosyal sorumluluk projesi kapsamında Soma’da hayatını kaybeden madencilerin çocuklarını Frankfurt’ta ağırladı. Yaşları tek başına geziye katılmaları uygun 22 çocuk, SunExpress’le Frankfurt’a uçtu. İlk kez yurtdışına çıkıp uçağa binen çocuklar burada müzeleri ve parkları gezdi, yeni bir kültürü tanıdı. Fotoğraflarına bakınca hepsinin yüzünün güldüğünü görmek ne güzel! Projenin Somalı çocuklarla kalmayacağını öğrenmek de bir o kadar mutlu edici... Bu yıl başlayan ve her sene düzenlenmesi amaçlanan sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde sosyo - ekonomik durumu kötü olan, seyahat edemeyen başarılı çocuklar SunExpress’le farklı kültürleri tanıyacak, yeni yerler görecek ve uçma deneyimi kazanacak.
AMAÇ UFUKLARINI AÇMAK
SunExpress Ticaretten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Server Aydın, amaçlarının, daha önce uçağa binmemiş, seyahat etmemiş başarılı çocuklara bu imkanı sağlamak olduğunu söyledi. Aydın, “Bu projeyle çocukların ufkunu açmayı, yeni yerler keşfetmelerini, farklı kültürleri tanımalarını sağlamayı ve uçma deneyimi kazanmalarını amaçlıyoruz. En uygunu olduğunu düşündüğümüz için de Soma’dan başladık” dedi.
Barış ve Ceren kafenin down sendromlu 2 çalışanı. Tanıştığımızda kafe açılalı 1 gün olmuştu, ama sanki yıllardır bu işi yapıyor gibi özenli, dikkatli ve işlerinde usta gibiydiler. Zaten önlüklerinde de “1 kromozomun lafı mı olur?” yazıyordu. Başkan Olgun Atila’yla Büyük Park’ın içinde bir zamanlar karanlık ve izbe görünümdeyken şimdi içinden çocukların neşeli seslerinin etrafa yayıldığı +1 Down Cafe’de buluştuk. İçerisi cıvıl cıvıldı. Belki de gördüğüm en huzurlu, neşeli kafede, o saatte görevli olan Barış ve Ceren karşıladı bizi. Masamızı özenle hazırladılar, yerimize kadar oturttular. Öyle güzel buyur ettiler ki, içimden kalkmak gelmedi. Barış çok güzel kahve yapıyor, Ceren ise güler yüzüyle harika servis... Üstelik servisin yanında sevgi dolu gözleri var. Çayın, kahvenin yanında çoğu zaman unuttuğumuz görev ağırlığından uzak gülümsemeyi, saf temiz gözlerle servisi, bir de üstüne, “Kahveyi beğendiniz mi? Ellerimle yaptım. Ben çok güzel kahve yaparım” sohbetini arıyorsanız +1 Down Cafe var, sık sık uğrayın... Kapıya kadar geçirmeleri de ayrı incelikti. Bir daha, bir daha uğrayacağım. Eşi dostu, gazetedeki arkadaşları da götüreceğim. İyi Şeyler’i yazmaya başladığımdan bu yana ben de kendimi iyi hissediyorum. Gözüm hep iyi şeyler arıyor. Algıda seçicilik belki de... Hep iyi şeylere, iyi insanlara, iyi insanların iyiliklerine rastlıyor, takılı kalıyorum. İyi Şeyler’i size de tavsiye ederim!
Türk kahvesini getirip sarıldı
Burada çalışan gençlerin Başkan Olgun Atila’yı çok sevdiği belli. Sık sık ona sarılıyor, fotoğraf çektirme yarışına giriyorlar. Bir anlamda teşekkür gibi... Çevre sakinleri de Atila’ya teşekkürlerini dile getiriyor. İzbe bir yerde artık çiçek açtığı için mutlular. Kafenin şimdiden müdavimi onlar olmuş. Gençlerle yaşadıkları sevimli diyalogları gözleri dolu dolu anlatıyorlar. Başkan Atila ise manevi değeri en büyük hizmetin bu kafe olduğunu anlatıyor. Sohbetin başında Barış, “Başkanım sana özel” diyerek kendi yaptığını söylediği Türk kahvesini getirip sarılıyor. Atila, “Buraya geldiğimde ayrılmak istemiyorum” sözleriyle anlatıyor:
Birlikte çoğaltıyoruz
“Çok farklı. Küçük, ama çok özel ve çok değerli. Çocuklarımıza, engellilerimize, kadınlarımıza ve yaşlılarımıza dokunan projeler çok değerli. +1 Down Cafe ve Dost Market benim için çok özel projeler. Bu özel projelerde halkımızdan aldığımız geri dönüşle biz de moral alıyoruz. Bu farkındalığı herkesin görmesini istiyoruz. Bazı yatırımlar var değerleri çok yüksek, ama böyle projeler kadar geri dönüşü olmuyor. Bu yoğun projenin içinde enerji kazanıyoruz. Günün yorgunluğunu unutturuyor. Bornovalılar da geliyor, mutlu olduklarını dile getiriyorlar. Biz de zaten özel günleri burada kutlamalarını, gelip vakit geçirmelerini istiyoruz. Bornova’da Kızlar Kahve’miz vardı onu yeniden hayata geçirdik, ilerleyen günlerde Çınarevi diye düşündüğümüz yaş almış büyüklerimize yönelik özel bir alan düşünüyoruz. Sosyal projelerimiz sürüyor. Dost Market gibi... Şu an 3 bin 25 haneye iyilik ulaştırıyoruz. Bu projeleri yaparken üniversitelerimizle, paydaşlarımızla birlikte yapıyoruz. Var olan problemleri azaltıyoruz, iyilikleri de birlikte çoğaltıyoruz.”
“İzmir Emniyet Müdürlüğü Toplum Destekli Polislik Şube Müdürlüğü, çocukların sosyalleşerek suçtan uzak durmasına katkı sağlamak amacıyla, ‘Koruyalım, Korunalım 2’ projesi kapsamında 300 çocuk ve genci Uzay Kampı Türkiye’ye götürdü. Çocuk ve Gençler Sosyal Koruma ve Destek Programı kapsamındaki etkinliğe, Toplum Destekli Polislik Şube Müdürü Zeynep Erdoğan Derse de katıldı.”
300 çocuk sevindirildi
İzmir Gaziemir’deki Ege Serbest Bölge’de yer alan Uzay Kampı Türkiye, kentin gurur duyulacak yatırımlarından biri. Zaman zaman haber için gittiğimizde bizim bile ilgimiz çeken, “Keşke çocuk olsak da burada kampa katılabilsek” dedirten bir yer. Elbette kampın belli de bir bedeli var. Zaman zaman kurumlar, sosyal sorumluluk projeleri kapsamında, katılma imkanı olmayan çocuklara kamp olanağı sağlıyor. İzmir Emniyeti’nin de yaşları 12-16 arasında değişen 300 çocuk ve genci kasım ayında kampa götürdüğünü duyunca gözlerim parladı.
Suçtan uzak tutmak için
Projeyi konuştuğumuz İzmir Emniyet Müdürü Celal Uzunkaya, çalışmanın Toplum Destekli Polislik Şube Müdürlüğü’nün pek çok ayağı olan projesinin sadece biri olduğunu şöyle anlattı: “Çocuk Şube ve Toplum Destekli Polislik Şube Müdürlüğü, dezavantajlı bölgelerdeki aileleri ve çocukları tespit ediyor, çeşitli etkinliklere götürüyor, çalışmalar yapıyor. Bunlardan biri Uzay Kampı’ydı. Sinema ve tiyatroya götürmenin, tarihi ve turistik yerleri gezmenin yanı sıra Çanakkale gezisi gibi organizasyonlar da düzenleniyor. Çocukların sosyalleşerek suçtan uzak durmasına katkı sağlamak, sosyal hayatlarında farkındalık oluşturarak özgüven sağlanması ve onlarla daha iyi iletişim kurabilmek amacıyla bu proje kapsamında yüzlerce çocuk faaliyetlere katılıyor. Toplumla, hayatla, kendileriyle barışık olmaları, sosyal hayata girmeleri amaçlanıyor.”
Bu köşe başladığından bu yana, dört bir yandan iyi şeyler yağıyor üzerime. Herkes etrafında duyduğu iyi şeyleri, mutlu eden projeleri, gülümseten, gurur duyduran işleri yetiştiriyor bana. Geçen hafta bir telefon aldım. Aslında aldığım sırada pek de iyi haberlerle uğraşmıyordum. Enerjim negatif, başım kalabalıktı. Benim onca telaşıma, gergin sesime rağmen telefonun diğer ucundaki genç ses bir o kadar naifti, anlayışlıydı. Telefonda dinleyecek kadar bile çok vaktim yoktu aslında. O da bana yazdı: “Banu Hanım merhaba, İzmir Urla Barbaros köyünde yaşıyorum. Müjdat Gezen Sanat Okulu mezunuyum. İzmir’de heyecan verici projeler yapmaya çalışıyorum zaman zaman. Bu sosyal sorumluluk projemde sizin de olmanızı yürekten temenni ederim. Projenin ismi: Renklerin ritmi. Renklerin Ritmi, şiddet mağduru ve tutuklu kadınlara yönelik farkındalık yaratmak ve onların yaşam koşullarını iyileştirmeye katkıda bulunmak amacıyla tasarlanmış bir sosyal sorumluluk projesi. İzmir’de yaşayan farklı meslek gruplarından 10 kadın, Grup Laçin’in solisti perküsyon sanatçısı ve öğretmeni Teoman Dalcı’nın önderliğinde her perşembe 19:30- 21:30 saatleri arası darbuka-ritim dersi alacak. Martta düzenlenecek performans gecesine hazırlanılacak. Elde edilecek gelir şiddet mağduru ve tutuklu kadınlara destek sağlayacak. Bu gece sonrasında şiddet mağduru ve tutuklu kadınlara da özel moral gecesinde performans sergilenecek. Bu projede her kadının bir rengi var ve performans gecelerimizde her kadın seçtiği renk ile sahnede olacak.” Önce affımı diledim, “Ne zaman nerede olacağı belli olmayan bir gazeteciyim” dedim. Ama sonra içim içimi yedi. Şiddet gören ya da tutuklu kadınların sadece haberini yaptım bugüne kadar. Ama bir iz bırakmaksa amaç, böyle bir sosyal sorumluluk projesi benim de yüreğime su serpecekti... Aradım, yoklama eksiklerim olabileceğini baştan söyledim. Kadınların yaralarına dokunacak renklerin ritminde olmayı kabul ettim. Şimdi biz sıkı sıkı marttaki performansa hazırlanacağız.
KİMDİR?
Banu Ersan 32 yaşında... Barbaros köyünde doğmuş, hala orada yaşıyor. Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda eğitim almış, Müjdat Gezen Sanat Okulu’ndan mezun olmuş. 2010’da Barbaros Köyü 1. Kültür Şenliği ve 2011’de Barbaros Köyü 2. Kültür Şenliği’ni gerçekleştirmiş. Bugüne kadar özellikle kadınlara ve insana dokunan birçok sosyal sorumluluk projesine hayat vermiş. Bu projeyle eş zamanlı olarak Barbaros Köyü Belgesel Film projesini sürdürüyor. Ve şu an orada çekilen bir filmin şive koçluğunu yapıyor.
PROJEDE KİMLER VAR?
Adalet Bakanlığı’nın “İşkence yok” açıklaması yaptığı günlerde, İzmir Barosu da bir heyet gönderip incelemeler yaparak rapor hazırladı. 20 Kasım 2013’te, Dünya Çocuk Hakları Günü’nde açıklanan raporda, insanın kanını donduracak detaylar ortaya çıktı.
Çocuk tutuklu ve hükümlüler ile müdafi avukatların, kötü muamele yapıldığı, kurum yöneticilerinin keyfi tutum ve davranışlarda bulunduğu, hastane sevklerinin zamanında gerçekleştirilmediği, sosyal ve eğitsel faaliyetlerden yararlanmada sorunlar yaşandığı yönündeki şikayetleri üzerine hareket geçen İzmir Barosu’nun raporunda, hortumla dövülen, kendini jiletleyenin yarasına tuz basılan, müşahede odasında 3.5 ay tutulup ‘5 gün kalmıştır’ belgesi imzalatılan, müşahedenin 2 ayını yataksız geçiren, 30 gün havalandırmaya hiç çıkarılmayan, tecridin yanı sıra dayakla da eğitilen, mavi süngerlerle kaplı olduğu için adı ‘mavi oda’ olan ceza odalarıyla korkutulan, sinekli-böcekli yiyecekleri yemek zorunda kalan, istemedikleri sıkıcı faaliyetlere zorlanan gibi ayrıntılar yer aldı. Kamuoyunda günlerce süren bu iddiaların ardından İzmir Barosu ziyaretlerini sürdürdü. Kurum yönetiminde değişiklikler yapıldı. Şakran’dan artık uzun süredir olumsuz haber gelmiyor.
GEÇMİŞTE DENENMİŞTİ
İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan, tam aksine kurumla ilgili olumlu haberler geldiğini söyledi. Özcan, Şakran’da bulunan çocuk ve genç tutuklular için geçmişte denenen ancak sonra devam ettirilmeyen İzmir Barosu’nun projesinin tekrar hayata geçirileceğini de duyurdu. Aydın Özcan, 250 civarı çocuk ve genç bulunan Şakran Çocuk ve Gençlik İnfaz Kurumu’ndaki gelişmeleri şu sözlerle aktardı: “2008 ve 2009’da İzmir Barosu öncülüğünde çocuk ve gençlerin ağız bakımıyla ilgili çalışma yapmıştık. Cezaevi yönetimi o zaman dil bakımı çalışmasında kullanılacak kesici aletleri çocukların alıp birbirlerine ya da kendilerine zarar verebileceğini düşünüp yapılmasını istememişti.
Olumsuz bir şey yaşanmamış aksine bu çalışmanın çocuklarda olumlu etkileri de gözlenmişti. Adeta onlarla ilgilenildiği için ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Bu tür şeylere ihtiyaçları olduğunu gördük. Kendilerine değer verildiğini hissedip mutlu oldular. Şimdi bu çalışmayı 10-13 Aralık arasında yeniden başlatıyoruz. Hocalarımız çocukların ağız ve diş sağlığını kontrol edip tedavi uygularken, biz de avukat arkadaşlarımızla kontrol etme imkanı bulacağız. Baromuzun hazırladığı çarpıcı raporun ardından buraya dikkat çekildi, geçmişe göre buradan gelen şikayet ve iddialar azaldı. Baro Çocuk Hakları Merkezi yeniden inceleme talebinde bulunmuş, bu talep reddedilmişti. Ancak biz yine bu etkinlik sayesinde çocuklarla heyet olarak konuşup, kaldıkları yerleri de yeniden görmüş olacağız. Hukuksal yardım ve mevcut değerlendirmeler, görüşmeler de yapılacak.”