Paylaş
Kadın cinayetlerinin simgesi haline gelen Özgecan’ın vahşice öldürülmesinin üzerinden bir yıl geçti.
Cinayetin failleri ağırlaştırılmış müebbet hapis ile cezalandırılmış olsa da, ülkemizde işlenen kadın cinayetlerinde henüz hiçbir azalma yok.
Umut Vakfı’nın kadın cinayetleri ile ilgili raporuna göre; 2015 yılının ilk 10 ayında cinayete kurban giden kadın sayısı 346.
Bu cinayetlerin 268’i tabanca, tüfek, bıçak gibi silahlarla işlendi.
Ayrıca, 73 kadın da yaralandı. İstanbul silahla işlenen kadın cinayetlerinin başında geliyor.
İstanbul’u sırası ile İzmir, Ankara, Adana ve Kocaeli takip ediyor.
Kadına yönelik şiddet ne yazık ki dünyanın neredeyse her yerinde varlığını sürdürmekte.
Tüm dünya bu şiddeti önlemek için çaba gösteriyor. Bu çabaların ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan biri, 11 Mayıs 2011 tarihinde Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında imzaya açılan “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”.
Söz konusu sözleşme İstanbul’da imzaya açıldığı için, uluslararası teamüller uyarınca, kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak anılıyor.
Sözleşme, Türkiye’nin de aralarında olduğu ilk imzacı ülkelerin sayısının 10’a yükselmesiyle 1 Kasım 2014’te fiilen yürürlüğe girmiş bulunuyor.
Kulüp İstanbul Konsey Kurulu Başkanı Av. Burak Alcan tarafından kaleme alınan “AB İlerleme Raporu Işığında Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet” konulu rapor çarpıcı veriler içeriyor.
Söz konusu rapora göre; Türkiye kadına yönelik şiddet sorunu ile halen mücadele eden bir ülke konumunda.
2002-2015 yılları arasında tespit edilebilen 5.406 kadın cinayeti işlenmiş bulunuyor.
2014, en az 294 kadın cinayeti ile 2013 yılına göre % 31 nispetinde artan kadına yönelik şiddet oranının en ağır yılı olmuş durumda.
Cinayete kurban giden her 5 kadından biri eşi veya sevgilisinden ayrılmak istemesi nedeniyle öldürülmüş.
Cinayetlerin faillerinin % 46’sı kadınların kocaları, % 10’u kadınların sevgilisi.
Ölüme yol açan şiddetin yanı sıra fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet istatistikleri de Türkiye için vahim bir tablo ortaya koymakta.
2014’te her dört saatte bir kadının tecavüze uğradığı tespit edilirken, sadece 109 kadın ya da çocuk yaşadıkları tecavüzü yargıya taşıyabilmiş bulunuyor.
Ayrıca kadınların % 38’i yaşamlarının herhangi bir döneminde fiziksel şiddete, % 44’ü de psikolojik şiddete maruz kalmış.
Kadınların % 30’unun ise hayatlarının bir döneminde tacize uğradığı tespit edilmiş durumda.
Av. Burak Alcan’a göre: “Türkiye genelinde tecavüze uğrayanların % 89’unun ve şiddete maruz kalanların % 44’ünün herhangi bir resmi kuruma başvurmadığı tahmini, bu anlamda var olan toplumsal baskıyı gözler önüne sermektedir.
Kadın cinayetlerinin faili olan erkeklerin % 4’ünün daha önce kadına yönelik şiddetten ötürü yargılanması, fakat hapis cezası almamış olması söz konusudur.
Son 15 yılda kadına tecavüzden yargılanan devlet görevlilerinin sayılarının belirli olmasına (241 polis, 91 asker, 17 özel timci, 15 korucu ve
45 gardiyan) rağmen, hiçbirinin ceza almamış olduğu görülmektedir. Ayrıca önleyici tedbirlerin de gereği gibi uygulanamadığı, 2014’te öldürülen kadınların % 9’unun korunma talebinde bulunmuşken veya koruma altındayken öldürülmesiyle açıkça görülmektedir.
Türkiye’nin bu toplumsal soruna yönelik hukuki alanda ilk adımı, 20 Mart 2012 tarihinde 6284 sayılı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un yürürlüğe girmesi ile olmuştur. 2011’de Türkiye tarafından kabul edilen İstanbul Sözleşmesi de yürürlükte olmasına rağmen, ilgili Türk Ceza Kanunu maddelerinin söz konusu sözleşme ile uyumlu biçimde düzenlenmemesi ve hukuki yaptırımların uygulanmasında devreye giren yapısal sorunlar, bu sorunun önüne geçilmesi ve şiddetin engellenmesi konusunda mühim engeller teşkil etmektedir.
Bu itibarla, özellikle 11 Şubat 2015 tarihinde Mersin’in Tarsus ilçesinde kendisine yönelik tecavüz girişimine karşı koymaya çabaladığı için vahşice öldürülen Özgecan Aslan’ın ardından, konuya yönelik toplumsal duyarlılık artmış ve kadına yönelik şiddet vakaları medyada daha dikkat çeker hale gelmiştir.
Bu cinayetin ardından konuyla ilgili çalışan sivil toplum kuruluşlarının ‘Özgecan Yasası’ olarak adlandırılan, İstanbul Sözleşmesi’yle Türk Ceza Kanunu’nun uyumlu hale getirilmesi talebinin daha yüksek sesle dillendirilmesine rağmen, söz konusu yasa halen Meclis gündemine gelmemiştir.”
Umarım, Özgecan cinayetinin ardından bir yıl daha geçmeden ve başka Özgecan’lar ölmeden İstanbul Sözleşmesi ile Türk Ceza Kanunu uyumlu hale getirilir.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş