Türkiye Engelsiz Yaşam ve Sosyal Hizmet Vakfı (TEYVAK) engellilerin sosyal ve ekonomik hayatlarını kolaylaştırmak için önlerindeki tüm engelleri ortadan kaldırmak, toplumda engelliler ve sorunlarıyla ilgili farkındalık yaratmak amacıyla çalışıyor. Vakıf yöneticileri; engelsiz bir yaşam için azim, inanç ve kararlılıkla geleceğe doğru emin adımlarla yol aldıklarını söylüyorlar.
TEYVAK, hedefi doğrultusunda, Bizim Dostlar Türk Müziği Derneği işbirliği ile “Engelsiz Şarkılar” adlı bir Türk Sanat Müziği Beste Yarışması düzenlemiş bulunuyor. Türkiye’de bir ilk olan bu ödüllü yarışmanın amacı; engelli bireylerin sevinç ve kederlerine ortak olmak, sanatın ve müziğin duygulu ve sihirli dilini kullanarak yaşama sevinçlerini arttırmak.
Engellilerle ilgili toplumsal farkındalığı arttırmayı hedefleyen “Engelsiz Şarkılar” Beste Yarışması’nın bir amacı da Türk Sanat Müziği dalında güfte ve bestecileri özendirmek ve desteklemek.
Yarışmaya katılan besteciler ve söz yazarları eserlerini 18 Eylül 2017 tarihine kadar TEYVAK Yarışma Koordinatörlüğü’ne teslim etmiş; Ön Eleme Kurulu finalde yarışacak on eserin yanı sıra övgüye değer bulduğu üç eseri de belirlemiş bulunuyor. Birincilere 3000 TL., ikincilere 2000 TL., üçüncülere ise 1000 TL. para ödülü verilecek. Ödüller, şartname gereği, besteci ve güfteciler arasında yarı yarıya paylaştırılacak.
Geçtiğimiz Pazar akşamı Social Inclusion Band’in Bomonti Babylon’da, Akbank Caz Festivali kapsamında verdiği muhteşem konserin dinleyicileri arasındaydım.
Social Inclusion Band, yıllardan beri engelli ve sosyal dezavantajlı gençlerin hayata eşit katılımı için kültür, sanat ve spor projeleri üreten Alternatif Yaşam Derneği’nin (AYDER) Düşler Akademisi bünyesinde gerçekleştirdiği bir proje. AYDER, bu yenilikçi ve girişimci sosyal sorumluluk projesiyle dünyanın çeşitli ülkelerinden toplumsal duyarlılığa sahip sanatçıları bir araya getirerek bir farkındalık yaratabilmeyi amaçlıyor.
Social Inclusion Band, farklı müzisyenlerin ortak bir amaç için bir araya geldiği gönüllü bir müzik grubu. Grup sanatın evrensel, engel tanımayan gücünü kendine temel alıyor. Social Inclusion Band üyeleri farklılıkları desteklemek, dezavantajlı grupları hayata katabilmek amacıyla bir araya geliyorlar ve projede gönüllü olarak yer alıyorlar. Her performansa farklı sanatçılar, değişik müzik tarzlarıyla dâhil oluyorlar. Ekip bu şekilde kendini yenileyerek herkesi bu projenin içine alabilmeyi amaçlıyor.
“Sanatçı Engel Tanımaz” sloganıyla yola çıkan Social Inclusion Band, zamanla uluslararası üne kavuşan ve pek çok tarzda örnekler sergileyen bir performans grubu haline gelmiş durumda. Grup yoluna, müziğin tarih boyunca her toplumda ve kültürde insanları bir araya getiren evrensel bir dil oluşundan hareket ederek devam ediyor. Words of Silence gönüllüleri de gruba sahne aldığı tüm konserlerde “Türk İşaret Dili Çevirisi” ile destek oluyor. Social Inclusion Band bugüne kadar Akbank Caz Festivali, Rock’n Coke, İKSV Caz Festivali, Vodafone Freezone Konserleri, Efes Pilsen One Love Festivali, Cenevre Müzik Festivali, MasterPiece, The Ella International Social Inclusion Music and Art Festival, Geleneksel Bebek Şenliği, Beyoğlu Festivali gibi pek çok önemli festivalde ve Babylon, Hard Rock Cafe, Roxy, Ghetto, Otto, Garaj İstanbul ve Bronx gibi pek çok prestijli sahnede yer almış bulunuyor.
Social Inclusion Band’in 13 kişilik daimi kadrosundan beşi engelli sanatçılardan, kadronun engelsiz elemanları ise gruba gönüllü olarak destek veren müzisyenlerden oluşuyor. Grubun solistlerinden Şilay Turhan hem görme engelli hem de cam kemik hastası, Oğuzhan Gürel görme engelli, Benay Gözkaman görme engelli; davulcularından Deniz Can Sarp Williams Sendromlu, Serim Berke Yarar ise Serebral Palsi’li.
Grubun hem görme engelli hem de cam kemik hastası olan solisti Şilay Turhan’ın müzik tutkusu çocukluk yıllarına uzanıyor. Bu tutku Şilay’ın 2008 yılında Düşler Akademisi ile tanışmasının ardından daha da güçleniyor. Ve Şilay 2010 yılında kurulan Social Inclusion Band kadrosunda yer alıyor. Şilay’ın dünyası Social Inclusion Band ile tamamen değişmiş durumda. Evden bile çıkamayacağını düşünen genç kız, artık ünlü isimlerle aynı sahneyi paylaşan bir solist. Şilay Turhan’ın Social Inclusion Band’in Kaş Düşler Akademisi Tesisleri’nde yer alan Mehmet Uluğ Müzik Evi’nde kaydedilen ‘Sen Giderken’ adlı şarkısının klip çalışmasını https://www.youtube.com/watch?v=x5BmAI9OZns&feature=youtu.be adresli linkten izleyebilirsiniz.
Arzu ederseniz, https://www.youtube.com/watch?v=8nePFESA_9Q&feature=youtu.be adresli linkten de grubun bir diğer görme engelli solisti olan Oğuzhan Gürel’in yine aynı yerde kaydedilmiş olan ‘Gel Ey Seher’ adlı şarkısının klip çalışmasını izleyebilirsiniz.
“Düşler Akademisi – Kaş” Projesi içinde inşa edilen müzik evine adı verilmiş bulunan Mehmet Uluğ, Türkiye’nin öncü konser, festival ve canlı gösteri organizasyon şirketi Pozitif, müzik yapım şirketi Doublemoon ve müzik kulübü Babylon’un kurucularından. Uluğ’un Pozitif çatısı altındaki en önemli girişimlerinden biri, kısa sürede İstanbul’un en bilinen mekânlarından biri haline gelmiş bulunan Babylon. Social Inclusion Band’e, kurulduğu günden itibaren, hemen hemen tüm konserlerinde ev sahipliği yaparak destek veren Babylon ve kurucusu Mehmet Uluğ, Düşler Akademisi için çok şey ifade ediyor. Bunun kanıtı ise Düşler Akademisi – Kaş Yerleşkesi içindeki müzik evinin Mehmet Uluğ adını taşıyor olması. Mehmet Uluğ ne yazık ki 20 Kasım 2013 tarihinde aramızdan ayrılmış bulunuyor. Yani üç gün sonra kendisinin dördüncü ölüm yıldönümü.
3–7 Ekim tarihleri arasında, Fransa’da Saint Malo’da gerçekleştirilen 22. Uluslararası Dünya Kas Derneği Yıllık Kongresi’nde, Fasiyo Skapulo Humeral Musküler Distrofi (FSHD) tedavisinde fayda sunabilecek yeni bir protein çeşıdinın denemelerini sürdüren bir araştırma projesinin gelişim raporu sunuldu.
Ender görülen hastalıklar ile ağır bağışıklık sistemi hastalıkları ve kanserlerin tedavisi için bağışıklık-temelli tedaviler üzerine faaliyet gösteren ATyr firması tarafından yürütülen klinik deneme çalışmalarında, FSHD belirtilerinin erken ortaya çıktığı ergen ve genç erişkin hastaların yaklaşık üçte ikisinde (% 63) Resolaris adı verilen maddenin kas gücünü artırdığı ortaya çıktı. Ayrıca, hastaların % 67’si hastalığın kendilerine getirdiği sıkıntıyı değerlendirdikleri Nöromüsküler Yaşam Kalitesi testini de daha yüksek puanladıkları görüldü.
Araştırma sonuçları,16–20 yaş arası deneklerin Resolaris’i iyi tolere ettiğini, yani olumsuz yan etkiler ile pek karşılaşılmadığını da ortaya koydu. Çalışmaya katılan hastaların çoğunun hastalığında ilerleme gözlenmemesinin yanı sıra hastaların genel bağışıklık sistemlerinin de etkilenmediği izlenmiş bulunuyor. Bu sonuçlar Resolaris’in klinik denemelerine devam edilebileceği anlamına geliyor.
ATyr ekibinden Gennyne Walker, Fasyoskapulohumeral Müsküler Distrofi’nin erken ortaya çıktığı ergenlerde ve genç erişkinler üzerinde sürdürdükleri çalışmalar hakkında yaptığı sunumda, Resolaris’in doğal yollarla meydana gelen bir proteinden elde edildiğini belirtti. Bu konuda çalışan araştırmacılar söz konusu proteinin hastalıklı dokunun bağışıklık sistemini bir dereceye kadar normalleştirdiğini, bunu yaparken de bağışıklığın bütününe müdahale etmediğini düşünüyorlar.
Engelli Sağlık Kurulu Raporları, “Özürlülük Ölçütü Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” usullerine göre, Sağlık Bakanlığı tarafından engelli raporu vermeye yetkilendirilmiş hastanelerden alınıyor. Bu raporlar, Sağlık Kurulu’nda onaylandıktan sonra Ulusal Veri Tabanı’na işleniyor.
Veri Tabanı’na işlenen Sağlık Kurulu Raporları üzerinde, rapor alınan hastanenin sağlık kurulu da dâhil olmak üzere, hiçbir kurum değişiklik yapamıyor. Veri Tabanı’na işlenmiş bir raporda değişiklik istenmesi durumunda, itiraz başvurusunun İl Sağlık Müdürlükleri’nden yapılması gerekiyor.
Rapor sonucuna ilişkin bir yanlışlık ya da eksiklik olduğu düşünülüyorsa, sağlık kurulu kararı Ulusal Veri Tabanı’na işlenmeden önce hastanenin başhekimliğine yeniden inceleme yapılması için müracaat edilmesi gerekiyor. Rapor tarihi ile raporun Veri Tabanı’na işlenme tarihi arasında –hastaneden hastaneye değişmekle birlikte- en fazla üç günlük bir süre oluyor. Bu da müracaatın üç gün içinde yapılmasının şart olduğu anlamına geliyor. Sağlık kurulu yetkilileri yeniden incelemeyi uygun görürlerse, rapor tekrar incelemeye alınıyor. Sonuçta raporda bir yanlışlık ya da eksiklik varsa düzeltiliyor ya da başvuru hiçbir değişiklik yapılmadan sonlandırılıyor.
Eğer;
Bizim mahallede bugün internetsiz altıncı günümüz. Bu durumun daha ne kadar süreceği konusunda en ufak bir fikrimiz olmadığından dün akşam gidip “vınn” tabir edilen minik internet kutucuklarından aldım. Zira bugünkü yazımı, hatta belki daha sonraki yazılarımı da, ancak bu minik kutu sayesinde gazeteye ulaştırabilecektim...
Geçen Çarşamba internet ve telefon kesilince defalarca arıza kaydı bıraktık Türk Telekom’a. Bu süre içinde çağrı merkezi ile epey ilginç konuşmalar da geçti aramızda. Mesela, iki gündür internet ve sabit telefon hizmeti alamadığımızı ilettiğim bir müşteri temsilcisi bana ısrarla tivibu servisi satmaya çalıştı. Bütün iletişim olanaklarımızın kesildiğini, eve su bile sipariş edemediğimizi anlattığım bir başka müşteri temsilcisi sucuyu cep telefonumdan aramamı önerdi mesela; aynı mahallede olduğumuz için sucunun telefonun da çalışmadığını söyleyince de şaşırdı galiba.
Cuma günleri yayınlanacak yazılarımı genellikle Perşembe günleri kaleme alıyorum ben. Geçtiğimiz hafta gribal bir enfeksiyondan ötürü oldukça rahatsızdım. Bu yüzden Perşembe günü Turkcell’e giderek bir “vınn” cihazı alabilme şansım yoktu. Dolayısıyla gazeteye yazımı gönderemedim.
Üçüncü günün sonunda çağrı merkezi bizim mahalleden gelen telefonlardan bıkmış olmalı ki, karşımıza müşteri temsilcisi de çıkmaz oldu. Artık hep aynı mekanik sesle karşılaşıyoruz aradığımızda: “Bölgenizdeki arıza nedeniyle bir süre hizmet verilemeyecektir.” Bu bir sürenin ne kadar süreceğini öğrenmek mümkün olmadığı gibi, arızanın nedenini öğrenmek de mümkün değil.
Kurulduğu günden bu yana, tam 43 yıldır, “bu topraklardan kazandıklarını bu toprakların insanlarıyla paylaşmak” ilkesiyle çalışan Sabancı Vakfı, ‘toplumla paylaşmak’ ve ‘toplumsal meselelerin çözümüne destek olmak’ anlayışıyla yönetiliyor.
“Bütün bireylerin haklardan eşit yararlandığı bir toplum” vizyonu ile çalışan Vakıf, ‘Türkiye’de eğitime, kültürel ve toplumsal gelişmeye katkıda bulunarak bireylerin hayatında fark yaratma’ yı misyon edinmiş bulunuyor. İşte bu misyon ve vizyon doğrultusunda geliştirilen Hibe Programları kapsamında; kadın, genç ve engellilerin eşit fırsatlara sahip olmaları ve topluma aktif katılımları için çalışan sivil toplum kuruluşlarının projeleri on yıldan beri destekleniyor.
Sabancı Vakfı, Hibe Programları ile bugüne kadar Türkiye’nin 74 ilinde 126 projeye destek vermiş; doğrudan ve dolaylı olarak yüz binlerce insanın hayatına dokunmuş bulunuyor. Vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı’nın deyişi ile “bir tohumu toprakla buluşturarak başlatılan Hibe Programları sayesinde toplumsal gelişme için çalışan sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte koca bir orman yeşertilmiş”.
Sabancı Vakfı’nın destek verdiği projelerin çalışmaları her yıl düzenlenen, “Ekim Zamanı – Deneyim Paylaşım Toplantısı” ile paylaşılıyor. Bu yıl da, 25 Ekim 2017 tarihinde Sabancı Center’da gerçekleştirilen toplantıda Vakıf’ın Hibe Programları kapsamında desteklenen ve projelerini tamamlamış olan altı sivil toplum kuruluşunun temsilcileri bir araya geldi. Proje temsilcileri projelerinin sonuçlarını, projelerini hayata geçirirken yaşadıkları deneyimleri, projelerden yararlanan insanların öykülerini ve gelecek dönem için planlarını Mirgün Cabas moderatörlüğündeki Deneyim Paylaşım Toplantısı’nda anlattılar.
12 Ekim - 27 Ekim 1968 tarihlerinde Meksika’da gerçekleşen Yaz Olimpiyatları’na 112 ülkeden 5.516 sporcu katılmıştı. 200 metre erkeklerde ABD’den Tommie Smith altın madalya, Avusturalya’dan Peter Norman gümüş madalya, ABD’den John Carlos ise bronz madalya almaya hak kazanmıştı. Bu üç sporcu 16 Ekim 1968’de madalyalarını almak üzere podyuma çıktıklarında ise yıllarca hafızalardan silinmeyecek bir an yaşanmıştı.
İkisi de siyahi olan Tommie Smith ve John Carlos ülkelerinde siyahi vatandaşlara uygulanan ayrımcı politikaları protesto etmek ve dünya kamuoyunun dikkatini bu konuya çekmek amacıyla sonradan Siyah Güç Selamı (Black Power Salute) olarak adlandırılan eylemi gerçekleştirdiler. Yakalarında “İnsan Hakları için Olimpiyat Projesi”nin rozetini taşıyan Amerikalı atletler siyahi Amerikalıların yoksulluğunu vurgulamak için podyuma yalın ayak çıktılar. Milli marşları çalmaya başlayınca yüzlerini yere eğdiler ve siyah eldivenli birer ellerini yumruk yaparak havaya kaldırıp öylece durdular.
Fotoğraftaki üçüncü kişi, yarışı ikincilikle bitiren Avusturalyalı -beyaz- atlet Peter Norman idi. Smith ve Carlos planlarını Norman’a anlattıklarında o da destek vermek istediğini söylemişti. Ellerinde sadece bir çift eldiven vardı. Norman onlara eldivenleri paylaşmalarını önermişti. Norman’a da yakasına takması için bir “İnsan Hakları için Olimpiyat Projesi” rozeti aranmış, ABD kürek takımından beyaz bir sporcu olan Paul Hoffman kendi rozetini ona vermişti. Böylece üç atlet podyumda ayrımcılığa karşı müthiş bir manzara sergilemişlerdi.