Adım Adım Platformu, Mart 2008’de, yurtdışında ‘Charity Run’ olarak bilinen kolektif yardımseverlik koşusunu Türkiye’de tanıtmak ve yaygınlaştırmak amacı ile kurulmuş bir oluşum. Platform, başta koşu olmak üzere yüzme, bisiklet, dağcılık gibi dayanıklılık gerektiren sporlar aracılığıyla ülkemizin önemli sosyal sorumluluk projelerine maddi kaynak ve tanıtım desteği sağlıyor.
Geçtiğimiz günlerde Adım Adım Platformu Otizme dikkat çekmek amacıyla Tohum Otizm Vakfı ile ortak bir projede yer aldı. Platform, Tohum Otizm Vakfı’nda okuyan otizmli çocuklara eğitim desteği sağlayabilmek için gönüllü yüzücüleri ile 30. Samsung Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı’na katıldı.
“Dünyanın En İyi 100 Açık Su Yüzme Yarışı” sıralamasında birinci sıraya yerleşen Samsung Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı 22 Temmuz 2018 Pazar günü 30. kez yapıldı. Türkiye’den ve dünyadan her meslekten ve her yaştan insanı buluşturan yarışta binlerce katılımcı Asya’dan Avrupa’ya kulaç atarak, kürek çekerek eşsiz bir deneyim yaşadı. Tohum Otizm Vakfı gönüllü yüzücüleri hem Otizme dikkat çekebilmek hem de otizmli çocukların bağımsız, özgür bireyler olarak yaşayabilmelerine destek vermek amacı ile yüzdüler. Aynı zamanda çocuklar için kampanya da açan gönüllü yüzücüler, topladıkları bağışlarla otizmli çocukların eğitimine katkı sağladılar.
Günümüzde, dünya genelinde her 68 çocuktan biri otizm riskiyle doğuyor. Üstelik bu rakam her yıl artış eğilimi gösteriyor. Dünyada her 20 dakikada bir çocuk otizm tanısı alıyor. Otizm erkek çocuklarda kızlardan dört kat fazla oranda görülüyor. Ülkemizde 0-18 yaş grubundaki otizm tanılı 352.000 çocuk ve gençten, maalesef, sadece 30.050’si eğitime erişebiliyor.
Toplumumuzda yaşayan çoğu kişi ne yazık ki engel ve engellilik kavramlarının ne anlama geldiğini bilmiyor, öğrenmek için de pek bir gayret sarf etmiyor. Sabancı Üniversitesi Psikoloji Programı öğrencilerinden Tilbe Nur Minisker de tıpkı diğer akranları gibi pek vakıf değildi konuya. Ta ki Adana’da yerleşik Artı Özel Eğitim Gönüllüleri Derneği ile tanışıncaya kadar…
Tilbe Nur’u engel ve engellilik konusunda bilgilendiren Artı Özel Eğitim Gönüllüleri Derneği tarafından düzenlenen bir etkinlikti. Tilbe Nur konu ile ilgili düşüncelerini bu etkinliğin ardından “Engel Olma Destek Ol” başlığı ile kaleme aldı.
Tilbe Nur’un yazdıkları bana Sabancı Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan kızım kanalıyla ulaştı. Onun düşüncelerini, yaşıtı gençlere örnek olabileceği düşüncesi ile sizlerle paylaşmak istiyorum:
“İnsan yaşamadan bilemez derler…” diyerek başlıyor Tilbe Nur yazmaya ve şöyle devam ediyor: “Ben 23 yaşında bir bireyim ve ilk defa bu cümlenin gerçekten ne anlama geldiğini kavradım. Adana’da, “Engel Olma Destek Ol” sloganı altında gerçekleştirilen projeye Artı Özel Eğitim Gönülleri Derneği Kurucu üyesi olan annem Gül Minisker sayesinde dâhil oldum. Peki, bu dernek ne yapar; vizyonu ve misyonu nedir?
Artı Özel Eğitim Derneği 2012 yılında Adana’da kurulmuş bir Sivil Toplum Kuruluşudur. Derneğin kurucu üyeleri Adanalı bir grup iş ve meslek sahibi kadından oluşmaktadır. Derneğin misyonu; Adana’daki çevre il ve ilçelerde yerleşik çeşitli engel gruplarındaki özel gereksinimli bireylerin (özellikle çocukların) ve ailelerinin eğitimlerine katkıda bulunmak, bunun için de konusunda uzman akademisyen veya uzmanlarla bağlantı kurup seminerler/paneller düzenleyerek insanların farkındalığını arttırmaktır.
Artı Özel Eğitim Gönüllüleri Derneği’nin bu amaçla “Engel Olma Destek Ol” sloganı ile gerçekleştirdiği defilenin bir parçası olmak yazılarla anlatılamayacak kadar güzel bir duyguydu.
Defile konseptinin fikir babası Murat Yıldırım’ın yola çıkış amacı engelli bireylerin dış dünyadaki yaşantılarının çok zor olmasıydı. Günümüzde engelli bireylerin insan olduğunu benimseyemeyen bireyler var; onların ne zorluklarla yaşadıklarını düşünmeden, empati yapmadan davranan ve hatta onları insan yerine koymayan bireyler bunlar. Murat Bey bu proje ile engelli bireyleri engelli olmayan bireylerle kaynaştırmayı amaçlamış ve Artı Özel Eğitim Gönüllüleriyle birlikte koordineli çalışarak projenin başarıya ulaşmasını sağlamış bulunuyor.
Bugünkü köşemi okurlarımdan Zeynep Karaaslan’ın mektubuna ayırdım. Kendisi engelli çocukların hakları ile çok ilgili önemli bir noktaya parmak basıyor bu mektupta.
“Merhaba Ayşegül Hanım, ben Zeynep Karaaslan. 2014 Ekim doğumlu Down Sendromlu oğlum var, adı Yusuf. Yusuf’un Arda adında bir de ağabeyi var. Eşim özel sektörde çalışıyor. İki oğlum için elimden gelen her şeyi yapmaya çalışan bir anneyim, diğer anneler gibi… Bizler çocuklarımızla birlikte hayatımızı kolaylaştırmaya çalıştıkça, bir iş için başvurduğumuz kurumlar bizlerin işini zorlaştırdıkça zorlaştırıyor. Çocuklarımız için yazılmış hakları ne yazık ki bazen bürokrasi engeli yüzünden kullanamıyoruz. Şahit olduğum konuşmalardan da anladığım şu ki; bazı çalışanların engellilerin hakları konusunda bilgisi yok ve öğrenmeye de niyetleri yok.
Oğlumla ilgili bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum: Biz haklarımızın ne olduğunu Gülhane Hastanesi Engelli Danışma Birimi’nde görevli Ayşe Sarı’dan öğreniyoruz. Engelli çocukların 2 yaşını doldurduklarında bez ödeneği alma haklarının olduğunu da ondan öğrendim. Oğlumun henüz tuvalet kontrolü yok. Bir gün elbette tuvalet eğitimini tamamlamış olacak. Ancak şimdilik bez kullanıyoruz.
Oğlum 2 yaşını doldurduğunda Ankara Çocuk Sağlığı Hastalıkları Onkoloji Eğitim Araştırma Hastanesi’nden randevu alarak başvuru yaptım. Oradaki doktor, oğlum 3,5 yaşına gelince rapor verebileceğini belirtti. Oğlum 3,5 yaşına geldiğinde tekrar gittim. Başka bir doktor vardı ve “5 yaşından önce bez raporu vermem” dedi. Doktora, bez için 2 yaşın dolması yeterli olduğunun yazılı bir hak olduğunu ısrarla anlatmaya çalıştım. “Kafamıza göre iş yapamayız” diyen doktor beni dinlemek istemedi.
Doktor neden bu raporu istediğimi sormadı bile. Bez raporunu yazdıramadan çıktım odadan. ALO 184 Sağlık Bakanlığı hattını aradım, şikâyetçi oldum. Hastane yönetiminden biri (başhekim yardımcısı) beni aradı ve oğlumda anatomik bir bozukluk olmadığı için bez raporu veremeyeceklerini söyledi. Anatomik bozukluk olup olmadığına dair ürolojik muayene yapılmamıştı oysa. Arayan kişiye 2 yaş konusundan bahsettim. O kişi benden, 2 yaş konusunun yazılı olduğu belgeyi istedi ve faksla gönderebileceğimi belirtti. Hastane yönetimi neden hastadan belge istesin ki? Sağlık Uygulama Tebliği’ni bir hastanın değil doktorun bilmesi gerekmez mi?
Belgeleri, Ayşe Hanım aracılığı ile rapor konusunda karar verecek doktora gönderdim. Hastane yönetiminden bir doktor ve ilgili klinik sorumlusu değerlendirmişler. Yaş sınırının 5 yaş değil de 2 yaş olduğu konusunu dile getirmediler ancak bez raporu yazmamalarını başka bir sebebe bağladılar: “Ürolojik olarak yapılan muayenede herhangi bir anatomik problem bulunmadığı için rapor çıkartma durumlarının olmadığı”… Bunun üzerinde düşünmek gerekir. Engelli çocuğa verilen bez raporu hakkında zaten ürolojik olarak anatomik bozukluk olma şartı yok ki. Üstelik oğlum muayene edilmedi. Çocuğun zihinsel engelli olması başlı başına tuvalet kontrolünün gecikmesine sebep olmaz mı? Bunu tıp eğitimi almamış bir anne olarak ben bile biliyorum.
Aradan uzun zaman geçip beni aramadıklarında ALO 184’ü aradım ve sonucu sordum. Bu telefonumdan sonra şikâyet başvurum, hastanenin hasta haklarından bir yetkilinin beni arayıp sonucu anlattığında tamamlandı. Sonuç: Oğluma bez raporu verilmesi biri doçent iki hekim kararı ile uygun görülmemiş, doktorlar bez raporu için inisiyatif kullanmamışlar. Bana iletilen bunlar.
Oğlumun %70 oranında engelli raporu var. 3 yaş 9 aylık ve tuvalet kontrolü yok. Ama doktorlar, bez raporu vermek için oğlumu uygun görmemişler. Önce 3,5 yaş dediler reddettiler, sonra 5 yaş diyerek geri çevirdiler, şikâyetçi olunca da “anatomik bozukluk yok” diye geri çevrildim. Sağlık Uygulama Tebliği’ni ise kendilerine gönderdiğimizde ise tek hekim kararı ile verilebilen bez raporu için iki doktor; “uygun görmedik” dedikleri için şikâyet konusu ortadan kalktı.
Geçtiğimiz günlerde Tohum Otizm Vakfı, Teknosa ve Best FM iş birliği ile gerçekleşen projede Yasemin Şefik’in programında 8 Teknosa reklamı tek bir seferde yayınlandı. Ünlü radyocunun programının yayın akışını değiştiren bu uygulama dinleyicilerde şaşkınlık yarattı. Dinleyicilerin merakları, yine aynı programda, Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer tarafından giderildi. Otizmin en önemli belirtilerinden birinin tekrar eden takıntılı davranışlar olduğunu açıklayan Özer, aynı spotun defalarca tekrarlanma nedeninin Otizm konusunda farkındalık yaratmak olduğunu ifade etti.
Otizm, daha önceki yazılarımda da ifade etmiş olduğum gibi, doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk üç yılında fark edilen gelişimsel bir bozukluk. Bu bozukluğun görülme sıklığı büyük bir hızla artıyor. 1985 yılında her 2500 çocuktan birine Otizm tanısı konmuşken; 2001 yılında 250, 2013 yılında 88 çocuktan biri bu tanıyı almış bulunuyor. Günümüzde ise doğan her 68 çocuktan biri Otizmli olarak dünyaya geliyor. Otizmin erkek çocuklardaki yaygınlığı kızlara oranla dört kat daha yüksek. Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AİDS dâhil olmak üzere birçok hastalıktan daha fazla sayıda Otizm teşhisi konuluyor.
Otizm, sebebi henüz tam olarak belirlenememiş bir bozukluk. Diğer pek çok bozukluk gibi Otizmin de tek bir nedeni yok, muhtemelen birçok faktörün bir araya gelmesiyle oluşuyor. Otizmli bireylerin beyinleri farklı çalışıyor. Merkezi sinir sisteminde bir anormallik bulunduğu ve beyinde hücreler arasında mesaj taşıyan kimyasal iletilerde eksiklik ya da fazlalık olduğu; bu gelişimsel bozukluğun oluşumunda genetik nedenlerin yanı sıra çevresel nedenlerin de rol oynadığı düşünülüyor.
Otizmin temel belirtileri arasında; başkalarıyla göz teması kurmamak, gözlerin bir yere takılıp kalması, ismi söylendiğinde bakmama, sözleri tekrarlamak, istediği şeyi parmağıyla işaret edememek, akranlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermemek, sallanmak, çırpınmak, parmak üzerinde yürümek, dönen nesnelere karşı aşırı ilgi, takıntılı davranışlar gözlenmekte.
Otizmin günümüzde bilinen tek tedavisi yoğun ve sürekli özel eğitim. Erken tanı ve ardından gelecek haftada en az 20 saat özel eğitimle otizmli çocukların hayatlarında büyük fark yaratmak, onları sağlıklı gelişim gösteren akranları ile birlikte aynı okulda okuyacak seviyeye getirmek mümkün olabiliyor.
Türkiye’de Otizmin yaygınlık oranlarına ilişkin bir çalışma bulunmuyor. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alınan 2014 verilerine göre zorunlu eğitim çağındaki otizmli çocuk sayısı 16,837. Otizmli bireylere sunulan özel eğitim hizmetleri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından veriliyor; konu ile ilgili uygulama hükümleri “Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde yer alıyor. Otizmli bireyler Özel Eğitim İş Uygulama Merkezi’nde, özel eğitim sınıflarında ya da normal gelişim gösteren akranları ile birlikte kaynaştırma sınıflarında eğitim görüyorlar; özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinden de destek eğitimleri alıyorlar.
Türkiye’deki özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin % 53.2’si özel otizmli bireylere hizmet vermekte. Bunun yanı sıra otizmli bireyler okul öncesi dönemde okul öncesi kurumlara zorunlu ve destek özel eğitim hizmetleri sağlanmasıyla başarılı bir şekilde kaynaştırılabiliyorlar.
Yasemin Şefik’in programının yanı sıra Best FM ve Tohum Otizm Vakfı İnstagram hesaplarından yapılan ortak canlı yayınla Otizme sosyal medyada da farkındalık yaratılmış bulunuyor. Zira erken teşhis için otizm belirtilerini bilmek, otizmin farkında olmak hayati önem taşıyor. Bilimsel araştırmalar erken tanı ve doğru bir yöntem ile yoğun olarak eğitim gören otizmli çocukların yaklaşık % 50’sinde otizm belirtilerinin kontrol altına alınabildiğini, gelişim sağlanabildiğini, hatta bazı otizmli çocukların ergenlik yaşına geldiklerinde yaşıtları ile aralarında hiçbir fark kalmadığını gösteriyor.
Ayla kaybolduğunda 9 yaşındaydım ve çok korkmuştum. Biri Ayla’dan bir yaş büyük, diğeri Ayla’dan iki yaş küçük iki kız kardeşim vardı. Ben ablaydım, kaybolmazdım – ya da öyle sanıyordum – ama ya kardeşlerim kaybolursa, ya ben onları bulamazsam koruyamazsam diye endişelenmiştim en çok.
Ayla İstanbul’da Bahçelievler’de yaşayan 6 yaşında bir kız çocuğuydu. 9 Ekim 1961 günü mahalledeki bakkala gitmişti. Her gün gidip döndüğü hepi topu 100 metrelik mesafeden o gün dönmemişti. Ailesi polise haber vermiş, aramalar başlamış, gazetelerde boy boy manşetler atılmış, adına ödüller konmuş, Ayla’yı arama çalışmaları aylarca sürmüş ama Ayla bulunamamıştı. O yıllarda her gün bir çocuk kaybolmazdı ortadan; bir çocuğun kaybolması ve bulunamaması öylesine sıradışı ve korkutucu bir olaydı ki Ayla’nın kayboluşu zihinlerimize silinmemecesine kazınmıştı.
Son bir ayda bir biri ardına ortadan kaybolan küçük yavrularımızla birlikte Ayla geldi gözümün önüne…
15 Haziran’da Ağrı’nın Bezirhane köyünde bayramlaşmak için ailesiyle birlikte ziyaret ettiği dedesinin evinin önünde oynarken kaybolan, cansız bedeni on sekiz gün sonra bulunan 4 yaşındaki Leyla Aydemir’i,
22 Haziran’da Ankara’nın Polatlı ilçesinde evlerinin yanındaki sokakta arkadaşlarıyla oynarken kaybolan, cansız bedeni yedi gün sonra bulunan 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara’yı,
1 Temmuz’da Hatay'ın Hassa ilçesinde ailesiyle yakınlarını ziyarete gittiğinde kaybolan, cansız bedeni sekiz gün sonra bulunan 6 yaşındaki Ufuk Tatar'ı,
7 Temmuz’da Bitlis'in Ahlat ilçesi'nde evinin önünde oynarken kaybolan, cansız bedeni ertesi gün bulunan 2 yaşındaki Sami Yusuf Marangoz’u,
gördükçe Ayla’nın yani 6 yaşında bir kız çocuğunun kaybolmasının sıradışı ve korkutucu olduğu günlerin manşetleri, kendi korkum, büyüklerimizin önceleri endişeli ve sonra giderek çaresizliğe dönüşen yüz ifadeleri belirdi zihnimde… tıpkı yaşıtım pek çok kişi gibi.
Türkiye genelindeki tüm görme engellileri buluşturan platformun kullanıcıları finali izlemek üzere Sarıyer Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde bir araya geldiler. Finalde, internet üzerinde 64 kişinin katılımıyla gerçekleşen yarışmada son dörde kalmış bulunan Hikmet Karadeniz, Mehmet Bekâr, Rahim Ezgi ve Şahin Acar adlı katılımcılar yarıştı. Yarışmanın birincisi, kendilerine yöneltilen 15 sorunun 9’una doğru cevap vererek 90 puan alan Şahin Acar oldu.
Kıyasıya bir mücadele içinde geçen bu yarışmanın izleyicileri arasındaydım. Katılımcılara yöneltilen soruların oldukça zor olduğunu söyleyebilirim. Ve yine söyleyebilirim ki, katılımcıların bilgi düzeyleri ortalamanın çok üzerindeydi. Dağarcığıma yeni bilgiler ekleyen bu yarışmayı izlemek büyük bir keyif verdi bana.
Bilgi Noktası Yarışması’nın finaline katılmaya hak kazanan katılımcılara verilecek hediyelerin sponsoru Arçelik A.Ş. idi. Final yarışmasının birincisine akıllı televizyon, ikincisine akıllı çamaşır makinesi, üçüncüsüne akıllı bulaşık makinesi, dördüncüsüne ise akıllı ütü hediye edildi.
Arçelik A.Ş. 2016 yılının ikinci yarısında, Altı Nokta Körler Derneği ile birlikte yola çıktığı ‘Engelsiz Ürünler’ Projesi kapsamında, görme engellilerin ev aletlerini daha rahat kullanmalarını sağlayacak çözüm ve uygulamalar üretmeye başlamış bulunuyor.
Görme engelli tüketiciler için, ilk aşamada, iki ayrı alanda çözüm ve uygulamalar geliştirilmiş durumda: Beyaz eşyaları kontrol eden HomeWhiz ve televizyon için geliştirilen akıllı kumanda uygulamaları. Ayrıca, ürünlerde; özel işaretlemeler, sesli ikazlar, Braille Alfabeli kullanma panoları ve sesli kullanım kitapçıklarıyla farklı çözümler sunuluyor. Bu kapsamda ürüne rahatça yapıştırılabilen şeffaf çıkartmalar üretilmiş bulunuyor. Bu çıkartmalar tüketiciler tarafından ürünün kurulumu sırasında ya da daha sonra çağrı merkezleri aracılığıyla temin edilebiliyor.
‘Engelsiz Ürünler’ Projesi dâhilindeki çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, fırın ve gazlı ocaklarda Braille Alfabeli pano çözümü ile kullanıcıların sıcaklığı ayarlamaları kolaylaşmış bulunuyor. Buzdolaplarında ısı ayarlarının, tatil modu ve hızlı soğutma fonksiyon seçimlerinin yapılabildiği kontrol düğmeleri Braille Alfabesi ile yeniden tasarlanmış ve ürünlere sesli geri bildirim verme özelliği eklenmiş durumda.
Aynı proje kapsamında üretilen elektrik süpürgesi, toz torbası dolduğunda sesli uyarı veriyor. Ayar gerektirmeyen akıllı ütü de tüm kumaşlarda hem güvenli hem kolay kullanım olanağı sağlıyor. Ütü tabanına eklenen özel bir parça ise, tabana erişimi kısıtlayarak elin zarar görme riskini azaltıyor. Ayrıca, ürünlerin kullanım kılavuzlarında yer alan görseller de sesli hale getirilmiş bulunuyor. Kullanıcılar, internet sitesine yüklenen sesli içeriğe kılavuzlarının arka kapağına yerleştirilen QR kod uygulaması ile kolayca ulaşabiliyorlar. Televizyon için geliştirilen akıllı kumanda uygulaması sayesinde de ses ve kanal ayarları yapılabiliyor.
“Görengöz” adı verilen bu sosyal proje görme engellilerin sosyal yaşamda daha fazla yer alabilmelerini sağlıyor.
“Görengöz”, görme engelli vatandaşların kullanımına uygun olarak, son teknoloji akıllı telefonlar üzerinde geliştirilmiş uygulamaları içeriyor. Kullanıcılar cihazdan sesli olarak yararlanabiliyor, navigasyon özelliği ile istedikleri yere ulaşabiliyor, konumlarını mesaj olarak atabiliyor ve akıllı telefon özelliklerinden faydalanabiliyorlar. Gören Göz Yazılımı, GPS alıcısı bulunan güncel akıllı telefonlara yüklenerek görme engelli kişinin ulaşmak istediği yere sesli komutlar yardımıyla yürüyerek ve/ya otobüs, metro gibi toplu taşıma araçlarını kullanarak ulaşabilmesini sağlıyor.
“Görengöz” Projesi üç aşamalı bir proje:
Görengöz Projesi Faz 1 ile 2012 yılında Ankara ve İstanbul’da yaşayan 5000 görme engelli bireye HTC telefon üzerinde Görengöz uygulaması dağıtılmış bulunuyor.
Bu çerçevede, 11. Taraf Devletler Konferansı 12–14 Haziran 2018 tarihlerinde Birleşmiş Milletler ’in New York’ta bulunan merkezinde gerçekleştirildi. Konferansın ana teması “EHİS ’in tam olarak uygulamaya geçmesiyle kimseyi geride bırakmamak” olarak belirlenmişti. Konferansta ayrıca, engelli bireylerin haklarını tam olarak alabilmeleri için, engel durumuna göre sağlam veri istatistikleri oluşturulmasının önemi üzerinde duruldu. Konferans boyunca çeşitli dillerde simültane çevirmenlerin yanı sıra işaret dili tercümanları da görev aldı.
Konferansta ele alınan diğer konular ise üç alt başlık altında toplanmıştı:
1- Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin uygulanmasını desteklemek üzere ulusal bütçeden pay ayrılması, kamu-özel sektör ortaklıkları ve uluslararası işbirliği
2- Engelli kadınlar ve kız çocuklar
3- Siyasete katılım ve yasalar önünde eşitlik
11. Taraf Devletler Konferansı’na Bulgaristan BM Daimi Elçisi Georgi Panayotov başkanlık etti. Konferansta ülkemizi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Bakan Yardımcısı Dr. Mehmet Karabay başkanlığında bir heyet temsil etti. Konferans, “Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme ’yi tam uygulayarak kimseyi arkada bırakmamak” ana teması ile gerçekleştirildi.
Ülkemizi temsil eden heyet üyelerinden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ayşe Kardaş, “Engelli Kadınlar ve Kız Çocuklar” konulu ikinci oturumda yaptığı konuşmada, engelli kadınların toplumsal yaşama katılımda hem engelli olmaktan hem de kadın olmaktan dolayı çifte ayrımcılığa maruz kaldığının altını çizerek çok önemli bir konuya parmak bastı. Kardaş, engelli kadınların güçlendirilmesine yönelik olarak ülkemizde, özellikle son yıllarda, önemli çalışmalar başlatıldığını ifade etti. Konuşmasında hak temelli yaklaşımın ortak bir yol haritası ile engelliler açısından anaakımlaştırıIarak tüm sektörlerde hayata geçirilmek üzere Ulusal Engelli Hakları Stratejisi Belgesi ve Eylem Planı hazırlıklarının başlatıldığını dile getirdi. Kardaş. 2018–2023 yıllarında uygulanmak üzere Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nın engelli kadın ve kız çocuklarını kapsayıcı bir anlayışla oluşturulmasının amacının da; ülkemizde kadınların güçlendirilerek insan onuruna yaraşır bir hayat sürmeleri, eğitim, bilim, siyaset, ekonomi ve çalışma hayatı başta olmak üzere her alanda etkin bir şekilde yer almaları olduğunu anlattı.
Taraf devletlerin sayısı 177’yi bulmuş durumda, bu da Birleşmiş Milletler’ e üye devletlerin tamamına yakınının engelli haklarına büyük önem verdiğini gösteriyor. Bu konferansa her yıl devlet temsilcilerinin yanı sıra dünyanın dört bir yanından sivil toplum kuruluşlarından da temsilciler katılıyor. Bazı konuşmalara göz atarken, Çin’de engelli kadınlar ve kız çocuklar konusunda faaliyet gösteren One Plus One (Bir Artı Bir) adlı sivil toplum kuruluşunun temsilcisinin konuşması dikkatimi çekti. Kendisi de engelli olan bu kadın araştırmacı, Müsteşar Ayşe Kardaş’ın altını çizdiği konuların dünya genelinde sorunlar olduğunu ve benzer çözümler gerektirdiğini bir kez daha ortaya koyuyordu. Çin’de engelli kadınlar ve kız çocukları hakkında verinin çok kısıtlı olması; engelli kadınların eğitim düzeylerinin, istihdam oranlarının ve sosyo-ekonomik seviyelerinin engelsiz nüfusa ve engelli erkek nüfusuna oranla çok daha düşük kalması; engelli kadınların aile içi şiddetin ve cinsiyete dayalı şiddetin çeşitli biçimlerine maruz kalmaları gibi konuların genellikle göz ardı edilmesi aslında dünyanın her yerinde, özellikle de kırsal ve dar imkânlı bölgelerde yaşanan sorunlar. One Plus One da bu sorunların ancak hak temelli yaklaşımlar ve güçlü kamu- özel sektör -STK işbirliği ile çözülebileceği görüşünde. Tıpkı bizim gibi onlar da Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin tam olarak uygulamaya geçmesini istiyorlar ki “hiçbir kadın ve kız çocuk geride kalmasın!”