Geçmişiyle yüzleşmeyenler ve erkeklerin zindan düşleri
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Avusturya Hitler’in kurbanı mıydı, yoksa suç ortağı mı? 1938’de Nazi birlikleri memleketi ilhak ettiğinde, Avusturyalılar "Bizim çocuk döndü" diye caddelerde sevinç gösterileri yaptı mı, yapmadı mı?
Hep birlikte Nazi yönetimini onaylamadılar mı? Yoksa Neşeli Günler’deki Von Trapp ailesi gibi muhalifler var mıydı? Bu tartışma, o korkunç ensest vakası yüzünden çıktı. Öz kızını 24 yıl zindana kapatıp, bir de altı çocuk sahibi olan "canavar baba" (Avusturya basını öyle diyor) Josef Fritzl’in işlediği korkunç suç yüzünden, Avusturya’nın geçmişi tartışılıyor. Avrupa basını Fritzl’in işlediği bireysel suçtan, bir kolektif travma tablosu çıkarma çabası içinde, yakın tarihi deştikçe deşiyor. Avusturya, Avrupa Kupası öncesinde imajına zarar gelsin istemiyor. Dünyanın her yerinde meydana gelebilecek münferit vaka muamelesi yapıyor. Ancak Avrupa medyasına göre dehşet verici cürmün 24 yıl gizli kalmasının temelinde, geçmişle yüzleşmeme ve bir ulusun kolektif hafıza kaybı yatıyor. Fritzl’e göre de işlediği suçun müsebbibi Naziler. Bir ABD’li uzmana göre ise bu suç, her erkeğin içinde yatan zindan düşlerinin bir psikopatın elinde eyleme dönüşmesinden ibaret.
Josef Fritzl vakası patladığında, benim aklıma da ilk gelen Hitler oldu. İkisi de suç işlemek için sapıkça düzenekler kurmuştu ve doğup büyüdükleri yerler birbirine 144 kilometre mesafedeydi. Fritzl’in ini Amstetten’de. Hitler ise hemen Bavyera sınırındaki Braunau-am-Inn doğumlu.
Milyonlarca insanı gaz odaları ve fırınlarda katletmekle, ensesti kıyaslamak mümkün olmasa da, iki suçun temelinde bir genetik ortaklığı yatabileceğini düşünmedim değil.
Ancak 11 yaşında taciz etmeye başladığı kızını 18’inde yeraltına kapatmak için zindan inşa edip, uzaktan kumandalı şifreli çelik kapılarla donatan Fritzl’ın bir kolektif şizofreninin eseri olabileceği aklıma gelmedi. Neticede bireysel bir suç vardı ortada.
Ayrıca Jörg Haider’in oyları patlattığı 2000 seçiminden sonraki yazıma gelen tepki de hálá aklımdaydı. Şöyle demiştim: "Avusturya Liseli olduğum için yakından biliyorum, aslında Avusturyalılar’ın çoğu ırkçıdır. Yabancıları hiç sevmezler. Hatta birbirlerini bile sevmezler."
Lise arkadaşlarım belki şimdi de Avrupa basınını kınama yağmuruna tutuyordur. Özellikle de İngiliz medyasını. Çünkü bütün gazetelerin analizleri şu habis noktada buluşuyor:
"Avusturya, Nazi geçmişini ’Hitler’in esas kurbanı benim’ yalanıyla örtbas ettiği için yakın tarihiyle hesaplaşmadı. Almanya gibi suçuyla yüzleşip özür dilemedi. Avusturya’nın ulusal kimliğini bir yalan üzerine kurmasıyla Fritzl’ın canavarca eylemlerini yıllar boyu saklı tutabilmesi arasında çok yakın bir bağ var.
Almanya bütün günahların, Yahudi soykırımının yükünü sırtlarken, Avusturya Alpler, Mozart ve Sachertorte romantizmiyle Nazi geçmişini unutturdu. Hitler’in Avusturya doğumlu olduğunu, gençliğini Viyana’da geçirdiğini kimse anmıyor. Kolektif hafıza kaybı, katı Katolik ahlakı ve kış sporlarıyla sarmalandı. Ama o ikiyüzlü Katolik ahlakının altında hálá derin bir anti-semitizm ve yabancı düşmanlığı yatıyor."
Bu yorumlara karşılık Avusturya Başbakanı Alfred Gusenbauer şöyle konuşuyor: "Bu milletin, barbar bir suçlunun esiri olmasına izin vermeyeceğiz. Sırtımıza yeni bir günah daha yapıştıramayacaklar. Her bireyin işlediği suçtan milletçe sorumlu olamayız."
KADINLARA ZULMÜN ESERİ
Avusturyalı bir başka zindan kurbanı da İngiliz basınına çanak tutuyor. Bir sapığın sekiz yıl bodruma kapattığı Natascha Kampusch BBC’ye konuşuyor, ülkedeki gizli şiddet kültürünün ardında Naziler’in kadınlara uyguladığı baskı ve zulmün, otoriter eğitim sisteminin yattığını söylüyor.
Nitekim 73 yaşındaki Fritzl da Nazi döneminin çocuğu ve "O dönemde otoriteye saygı vardı. Ben o değerlerle büyüdüm" diyor. Yani kendi kızını köle etmesi, bir çeşit otorite tatbiki oluyor. Fritzl, "Annemle seks fantezileri kurardım" diye Freud’luk (malum o da Avusturyalı) açıklamalar da yapıyor.
İngiliz basınındaki tarihsel iddialar tabii ki doğru. 1938’de Hitler Avusturya’yı ilhak ettiğinde binlerce kişi Nazi birliklerini bağrına bastı. İlhak sonrası plebisitte halkın yüzde 99’u Nazilere oy verdi. Avusturyalılar Reich’ın eşit bireyleri oldu. Sonra Müttefikler Avusturya’yı Hitler’in ilk kurbanı ilan ettiler. Burada amaç direniş ruhu yaratmaktı, ama o ruh asla ortaya çıkmadı. Nazilere karşı olan Avusturyalılar’ın sesi hiç yükselmedi.
Yıllar sonra, 1980’lerde Kurt Waldheim cumhurbaşkanı seçildiğinde, onun aleni Nazi geçmişine de kimse ses çıkarmadı. Altı yıl izole yaşamayı sineye çektiler.
Şimdi Avusturya’nın bulvar basını, şok ve dehşet başlıkları atıyor. Der Standart gibi ciddi gazeteler, "Nerede yanlış yaptık" diye soruyor, Salzburger Nachrichten "Dayanışma ruhumuz yok" diye tespitte bulunuyor. Buna karşılık "ret cephesi" de dimdik ayakta. Die Presse gazetesi, basının olayı fazla trajik gösterdiğini söylüyor, "Kolektif sonuçlar çıkarmayalım. Bu bireysel bir suçtur. Utanacak birşeyimiz yok" diyor.
ZİNDAN KRALLIĞI
Sonra İsviçre gazetesi Neue Zürcher Zeitung’da ilginç bir röportaj dikkatimi çekiyor. ABD’li Prof. Michael Stone ile konuşmuşlar. Kendisi seri katiller ve yamyamlar konusunda uzman. Fritzl’ı "bireysel suçlu" olarak şöyle analiz ediyor: "Güç ve kontrol manyağı her psikopat kendi krallığını yaratmak ister. O da kendi kızı ve ondan doğan çocuklarla o zindanda krallığını yaratmış. Aslında her erkek, içinde genç kadınları tutabileceği bir zindanın düşlerini kurar. Neyse ki, empati ve limit bilinci sayesinde bunlar birer düş olarak kalır."
Peki Fritzl benzeri başka suçlular var mı?
"Var. Mesela Amerikalı Marcus Wesson, yeni bir ırk yaratmak amacıyla kızları ve torunlarıyla ensest ilişki kurmuştu. Kendini tanrı yerine koyuyordu. Sonra dokuz kızını birden öldürdü."
Evet, tarihe sapmadan analizler yapmak da mümkün. Ayrıca son bir söz: Bütün zamanların en büyük dehası Mozart da Avusturyalı’ydı.