Paylaş
Bunun üzerine “aslanları ve kedicikleri”, Trans ölümleri ve Kerimcan Durmaz’la ilgili yazılarımdan alıntı yaparak beni karalamaya ve kendilerini aklamaya çalışmışlardı.
Televizyonlarda hemcinslerimin çıkıp, din adına mini etekli bir şekilde yaptıkları masum (!) danslarından rahatsız olmamı şiddetle eleştiriyorlar ve anlayamadıklarını yazıyorlardı. Gerçi anlamalarını beklemek hata olurdu; neticede din, kendilerine böyle öğretilmişti. Bugün hiç birinin itirafını ciddiye almıyorum.
(İster Adnan’cı ister Fethullah’çı olsun, kısa yoldan makam ve para uğruna her türlü rezilliğe göz yuman bir insanın bir günde pişman olup itirafçı olmasını kabul edemiyorum.)
Bizde meşhurdur; her cemaatin “Müslümanlık” tanımı farklıdır ve hocaları ne diyorsa odur. Kur’an’ı gözüne soksan aksine inandıramazsın. Bu, uydurulmuş bir cemaat için de böyledir. Ortak savunmaları ise; Kur’an’ı sıradan insanların anlayamayacağı ancak birilerine tabi olurlarsa anlayabilecekleridir.
Adnan Oktar da uydurulmuş bir dinin lideriydi. Her ne kadar “Akıl sağlığı raporum var.” dese de kendisinin ya Harun Yahya olmadığını ya da raporla tespit edilemeyecek bir akıl dışı durumu olduğunu düşünüyorum.
Oktar’ın din anlayışında kadınların mini etekli dini sohbetlere dans etmesi, erkeklerle birlikte olması kısacası her türlü dünyevi özgürlüğe (!) izin vardı ama eşcinselliğe yer yoktu. Çünkü onlara göre yeryüzünün tek günahkârları eşcinsellerdi ve bunu kendi sapkınlıklarına karşı bir kalkan olarak kullandılar.
Aslında genel olarak böyle bir bakış açısı var. Benzer duruma Mustafa Ceceli olayında şahit olduk. Ki Ceceli’nin de başka bir cemaate mensup olduğu iddia ediliyor.
Dikkat çekmek istediğim kısım, cemaat ve hoca hususunda garip bir durum var. Âdeta yaşam tarzlarına göre cemaatleşme söz konusu. Bir nevi girişimcilik yani, hangi alanda eksiklik varsa orası dolduruluyor. Dolgu fazla olunca da hâliyle çökmeler yaşanıyor. Her yaşam tarzından insanın manevi desteğe ihtiyacı olabilir lâkin bunun için dini kevgire çevirmeye gerek yok. Bu tarz cemaatlere bağlı insanları nedense korkak olarak değerlendiriyorum. Yaptıklarının veya yapamadıklarının sorumluluğunu almaktan korktuklarını düşünüyorum. Müthiş bir “İyi Müslüman” olma yarışı var, insan olmadan iyi bir Müslüman olunamayacağını unutmuş gibi herkes. “Müslüman; Müslüman’ın elinden, dilinden emin olduğu kişidir.” diyor Peygamber ama dinleyen yok.
Neyse; Ceceli, boşandığı eşinin ne kadar kötü bir insan ve anne (!) olduğunu Türkiye’ye ispat etmek için eşcinsellikle ilişkilendirdi ama hayatının hatasını yaptı. Millet; ensest ilişkilerden, çocuk tacizlerinden, tecavüzden vs. o kadar bunalmış ki eşcinsellik iddiası olumsuz geri tepki verdi.
Bir taşla birçok kuş vurmayı hedefleyen Ceceli’nin yanıldığı bir nokta var. Aslında sadece Ceceli’nin değil diğer sanatçıların da yanıldığı bir husus.
Eskiden ses ve sahne sanatçıları kendi isimlerini kullanmazlardı, halkın aklında kalabilecek isimlerle tanınırlardı. Bugün ise bazı sanatçılar halkın benimsediği hayatı yaşıyor gibi görünmeyi tercih ediyorlar. Sanatı dışında yaşam tarzıyla kendini kabul ettirme gibi bir durum söz konusu. İmaj adına sahte yaşamlar yani. Bir sanatçıya asla yakışmayacak bir durum.
Başörtü takıp sahneye çıkan ve “Kimse dinlemeye gelmediği için ticari kayba uğruyorum.” diyerek başını açan Niran Ünsal’ı çok daha mert bulduğumu söylemek istiyorum.
Hazır konu açılmışken kendi düşüncemi de şöyle belirtmek isterim; bir insanın cinsel tercihi hukuk önünde onu haksız yapmaz ve yapmamalı…
Paylaş