Bir keresinde ‘‘Şehir dışında olduğu için yazısı elimize ulaşamamıştır’’ ibaresi konmuştu da bu köşeye, uyanık okurlardan biri, yana yakıla şöyle yazmıştı:
‘‘Kardeşim, laptop denilen bir şey var. Hadi bilgisayarın yanında yok diyelim, bu ülkenin artık neredeyse her köşesinde bir intercafe var. O da mı yok? Çok mu ıssız bir yerdesin? Bir eczaneye gir faks çek! Nöbetçi eczane de mi yok? Telefon var... Bunun cebi var, kontörlüsü var. Anlıyorsun değil mi? Yazamamıştır ya da elimize ulaşamamıştır gibi mazeretleri yemezler. Benim yazım nerede?!!’’
Yani paranı yazı yazarak kazanıyorsan, ölene kadar yazacaksın.
Mantık doğru da....
Duygusu doğru değil.
Bazen olmuyor be.
Canın istemiyor be.
Şimdi olduğu gibi.
Evet laptop yanımda, ama kablosunu evde unutmuşum, (buna karşılık iki gece kalmak için geldiğim bu şehire 18 gece kıyafeti getirmeyi ihmal etmemişim! Önce kadın sonra gazeteciyim anlayacağınız) alet komada, şarjı bitti yani, n'apim şimdi ben? Kağıtlara yazıp faks mı çekeyim? Niye? Bir gün mahrum kalsanız benden, ölür müsünüz? Hem zaten şahane, ıssırmalık bir hava var dışarıda. Londra'dayım insaf edin! Keyfim de acayip yerinde, kahvaltıya gitmeyi planlıyoruz, sonra da Hayvanat Bahçesi'ne...
‘‘Yurt dışında olduğu için yazısı elimize ulaşmamıştır!’’ numaraları çekmeyeceğim yani. Sizsiz bir gün geçirmek istiyorum. İnsanın sevgilisiyle hayvanat bahçesinde dolaşması ne kadar romantiktir, bunu keşfetmek istiyorum. Bir de Almadovar'ın son filmi ‘‘Talk to Her’’ (Konuş Onunla) filmi başlamış, ölüyorum o adama, şahane bir iş çıkardığına eminim, patlamış mısır yiyip onu seyredeceğiz.
Olur mu?
İzininiz var mı?
Zaten biliyorsunuz Çarşamba günü, olan biteni sizlerle paylaşacağım.
Anlayışlı okur bir başka oluyor!
Teşekkür ederim.
Baaay.
HAMİŞ: Bu açıklama sayfa sekreteri arkadaşa telefonla okunmuştur. Açıklamayı uzun bulmuştur, çok işi olduğunu ve kısa kesmemi rica etmiştir. Daha fazla azarlanmayı göze alamıyorum... Evet, kahvaltıya nereye gidiyoruz?