Yarın cam göbeği giyiyoruz kızlar

Gazeteden içeri girdim. Turnikelerden geçerken günaydın dedim. Aklım başıma geldiğinde ben asansördeydim. Hey dedim kendi kendime. Acaba danışmadaki kızlar, günde kaç kişiye günaydın diyorlar.

İndim sordum. En az 2000! Personel ve ziyaretçilerle birlikte. Allah için çok da güleryüzlüler. Güler Çamcan, Tülay Cebeci ve Özlem Güner. Asıl dikkatimi çekense bir örnek giyinmeleri. Ama öyle üniforma gibi değil, yer hostesi ya da stand görevlisi havaları yok. Sıkıcı görünmüyorlar. İki günde bir, o kıyafetlerin rengi değişiyor. Beyaz gömleklerinin üzerinde uçuk uçuk renklerde kolsuz süeterler. Lila, cam göbeği, uçuk mor, kırmızı. İnsana bugün güzel geçecek dedirten pırıltılı renkler. Yılda iki defa kıyafetleri müessese alıyor, o tamam. Buraya kadar herşey son derece normal. Ama bundan sonrası beni etkiliyor. Üzerlerine hep aynı şeyleri giyerlerse, insanları sıkarlar diye düşünüyorlar ve o kıyafetleri çeşitlendirmenin yollarını arıyorlar. Bulmuşlar. Kendi bütçelerinden para ayırıyorlar. Birileri bizim için bir şey yapıyor! Canımız sıkılmasın, bıkmayalım diye, bir çaba içine giriyor. Var mı böyle bir şey ya. Akşamları da kendi aralarında konuşup parolayla veriyorlar: ‘‘Yarın cam göbeği giyiyoruz kızlar!’’

Valla onlar bir röportajdan daha fazlasını hakediyorlar.

GAZABIMIZA UĞRAYANLAR

Tamer Özmen ilk işe girdiğinde üç beş kez günaydın dedi bize. Ama bir hafta sonra baktık, selamı sabahı kesti. Bu böyledir, ortama alışınca selam vermez olurlar. Bir gün ama ayıp oluyor, günaydın efendim dedik ki, o da bize desin. Daha ağzını bile açmaya fırsat bulamadan, yerdeki karolardan biri çöktü Tamer Bey içine girdi. Nazarımız mı değdi nedir? Ferhat Boratav da gazabımıza uğrayanlardan. Aynı şey onun da başına geldi. Valla selam vermeyenlerin başına böyle tuhaf şeyler geliyor, bizden söylemesi.

AYDIN BEY VE TAKSİ ŞOFÖRÜ

Geçenlerde Aydın Bey binadan içeri girdi ve bize günaydın evladım dedi. O sırada da bir taksi şoförü parasını bekliyor. Çok da dalgın, öyle camdan dışarı bakıyor. Farkında olmadan geri geri gitti, pat diye Aydın Bey'in ayağına bastı. Özür filan da dilemedi. Hatta sanki Aydın Bey suçluymuş gibi bir de ters ters baktı. Ayağımın altında dolaşma der gibisinden. Aydın Bey, güldü geçti. Başkası olsa belki tepki gösterirdi.


BİNAYA GİRERKEN FARK YARATANLAR


KARTINA EN SADIK ÖZKÖK

Kartına en sadık insan Ertuğrul Bey. Herkese bunu aşılamaya çalışır. Ne var ki son turnikeden kartsız geçmeyi bir özellik sayan pek çok yönetici var. Mutlaka selam verir.

EN GÜLERYÜZLÜ YALÇINDAĞ

En güleryüzlü Mehmet Ali Yalçındağ. Kıyafetimize kadar herşeyi de farkeder. Hatta iltifat eder.

EN DÜŞÜNCELİ VUSLAT HANIM

Vuslat Sabancı hep düşüncelidir. Sürekli kafası meşguldur. Ama hep selam verir. Hiç aksatmaz. Selam tarzı gözleriyledir. Yöneticiler selam veremeden aceleyle içeri girerlerse birbirimize bakıyoruz, ‘‘Ne oldu acaba? Bir şey mi var?’’ diyoruz.

EN DALGIN MEHMET YAŞİN

En dalgın ve durgun Mehmet Yaşin'dir. Hep havaya bakar.

TELEFON KUŞU YALÇIN BAYER

Yalçın Bayer girerken de çıkarken de sürekli telefonla konuşur. Sonra da hafif mahçup kulağındaki telefonu gösterir, ‘‘Benim suçum yok. N'apim? Sürekli arıyorlar’’ der.

EN ŞIK AYŞE SÖZERİ

Ayşe Hanım'ın bol bol kıyafetlerini inceler, yorum getiririz. Kendisiyle diyaloğumuz iyidir. Doğum yapmadan önce çok şık giyiniyordu. Doğumdan sonra bir ara eski özeni göstermez oldu. Ama bu aralar yine acayip güzel giyiniyor. Reklam müdürü gibi değil, film yıldızı gibi. İçimizi açıyor. Bir de şahane ayakkabıları var.

EN KOMPLEKSSİZ FİKRET ERCAN

Laf atarsanız mutlaka pas verir. Candandır. Bir de hiç kompleksi yoktur.

EN DALGIN OLMAYAN HIZLAN

Günaydın'sız asla girmez Doğan Bey. Akşamları da mutlaka iyi akşamlar der. Hiçbir zaman dalgınlığı yoktur.

EN SICAK REHA ÖZ

Çok severiz Reha Öz'ü. Son derece sıcaktır.


EN TECRÜBELİ DANIŞMA GÖREVLİSİ GÜLER ÇAMCAN ANLATIYOR


PABUÇLARI FARKLI İŞE GELENLER

Cağaloğlu'ndayız rahmetli Tahsin Bey vardı. Tahsin Öztin. Gazeteden içeri girdi. Dedim ki, Tahsin Bey, herhalde evden çok acele çıktınız. ‘‘Neden evladım?’’ dedi. ‘‘Pabuçlarınız farklı da, ondan.’’ Biri kahverengi, biri siyahtı.

SENİ ÖLDÜRECEĞİM

Hapçı bir çocuk geldi. Bilekleri filan da kesik. Israrla patronla görüşmek istediğini söylüyor. Kibarca, patronun burada olmadığını izah ediyorum, yalan söylüyorsun diyor. Akşama kadar burada bekleyeceğim dedi. Oturdu gitmiyor. ‘‘Ya patronla görüştürürsün beni ya da seni öldürürüm.’’ Benim de sabrım taştı, o kadar kolay değil dedim. Gönderdik. Yarım saat sonra koskoca bir döner bıcağıyla arka turnikelerde yakalandı.

BENİMLE DALGA MI GEÇİYORSUNUZ

Cağaloğlu'nda Hürok vardı. Sürekli kitap dağıtılırdı. Bir gün biri geldi şu şu kitabı nereden alabilirim dedi. Tarif ettik, karşı caddeye gideceksiniz, sağa döneceksiniz. Tam kapıdan çıkarken başka biri geldi, yine şu kitabı nereden alabilirim dedi. ‘‘Beyefendiyi takip edin, o da oraya gidiyor.’’ Aradan zaman geçti, o sonradan gelen kişi kan ter içinde içeri girdi. ‘‘Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Adam Sirkeci'den vapura bindi, karşıya geçti.’’ Meğer yanlış kişiyi takip etmiş!

BİZ SİZE DÖNERİZ EFENDİM

Üst düzey yöneticilerden birine bir misafir geldi. Sürekli geliyor ama istenmiyor. Dedim ki, efendim, şu an toplantıdalar ne zaman çıkacaklarını bilmiyorum. Eğer bize telefonunuzu bırakırsanız size dönmelerini sağlarım. Şöyle cevap verdi, ‘‘Aynı rutin yalan. Geçiniz bu yalanları!’’ En sakin halimle ben de şöyle dedim, valla geçemem beyefendi çünkü elimde başka yalan kalmadı! Gülmeye başladı. ‘‘Sen çok yaşa. Beni güldürdün!’ dedi, gitti.

EN AZ KÖŞE YAZARLARI KADAR ÖNEMLİYİZ

Tülay Cebeci (solda) Güler Çamcan (ortada) ve Özlem Güner (sağda): ‘Yaptığımız işi çok önemsiyoruz. Çünkü bu müesseseyi temsil ediyoruz. Ziyaretçilere ve her gün işe gelen personele güleryüzlü olursak, onların kendine güveni ve müesseseye olan inançları artacak. Hatta kimbilir belki Hürriyet'in itibarı da. O yüzden önemli bir iş yaptığımızı düşünüyoruz. Bu gazete için en az köşe yazarları kadar önemliyiz.’
Yazarın Tüm Yazıları