Kör kuyu, kör düğüm, kör kurşun, kör bıçak, kör talih, kör şeytan. Açın deyimler sözlüğünü bakın. Tonla böyle deyim var. Görmemek bu kadar olumsuz bir şey yani.
Feci bir şey yani. Bizim için. Bu satırları okuyabiliyorsanız sizin için. Çünkü bizler görüyoruz. Ve görmemeyi hayal bile edemiyoruz. Işıksız, renksiz bir hayat kábus gibi geliyor. Ürkütüyor. Ne var ki, karşımdaki doğuştan görme özürlü adam 35 yıllık hayatı boyunca yaşadıklarını ‘kör talih’ olarak değerlendirmiyor. Selis Yayınları'ndan çıkan ve kendi öyküsünü anlattığı kitabından son derece etkilendim. Vay be dedim, ne hayatlar, ne insanlar var. Şiddetle yazdığı kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Yolluk olarak da kitaptan aparttığım bazı yerleri sunuyorum.
SENİ ZORLA MI VERDİLER?
Bir gün eşim ve 6 aylık kızımız Saliha Nur'la birlikte otobüse bindik. Yaşlı bir teyzeyle aramızda şöyle bir diyalog geçti:
- Abin mi kızım?
- Hayır, teyzeciğim beyim.
- Beyin demek... Akrabadan mı?
- Hayır.
- Memleketlin mi?
- Yok, teyze.
(Teyze durumu bir türlü kavrayamıyor!)
- Seni zorla mı verdiler?
- Ben kendim istedim teyze.
- Sen mi çalışıyorsun kızım?
- Hayır teyze. O çalışıyor, ben yiyorum!
AYNA MI TUTUYORSUNUZ?
Fatoş, üniversitede psikoloji okumuş ve ABD'ye yerleşmiş başarılı bir görme engelli arkadaşım. Bir gün yemek yerken, yemektekilerden biri soruyor:
- Fatoş Hanım. Dikkat ediyorum da, yemeği aldıktan sonra kaşığı doğruca ağzınıza götürüyorsunuz, hiç şaşırmıyorsunuz. Görmediğiniz halde bunu nasıl başarıyorsunuz?
Fatoş, cevabı hemen yapıştırıyor:
- Affedersiniz ama siz yemek yerken ayna mı tutuyorsunuz? Bunun görmekle ilgisi yok ki!
BEN DE GÖRMÜYORUM
İlkokuldan arkadaşım Cemil, trende çorap satan bir satıcıya rastlıyor. Satıcıyı yanına çağırıyor, elleriyle çorapları bir süre inceledikten sonra soruyor:
- Bu ne renk?
Satıcı şaşırıyor:
- Siz görmüyor musunuz?
- Evet, görmüyorum.
Satıcı gülüyor:
- Ben de görmüyorum da!
GÖRMEYENLER İÇİN RESİM
Harun, Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu bir arkadaşım. Uzun yıllardan sonra bir kızı oldu. Bir gün baktım, cebinden ses alma cihazını çıkartıyor, kızının sesini dinletecek. Durur muyum, hemen ti’ye aldım:
- Oooooo, maşallah! Kızını ne kadar da seviyorsun, sesini yanında gezdiriyorsun!
Hiç beklemediğim bir cevap verdi:
- Gören insanlar çocuklarının resmini yanında gezdirmez mi? Ben de kızımın sesiyle birlikte dolaşıyorum. Bu da benim için resim sayılır!
ARABA SATIN ALIRKEN
Eşim ehliyetini almıştı. Ben de, araba piyasasını tanımak niyetiyle oto galerilerine uğrayıp fiyat soruyorum. O günlerden biri, galerinin içindeyim:
- Bir araba almak istiyorum da, elinizde 95 model Uno veya Broadway var mı?
Ben sözümü bitirmeden adam gülmeye başladı. Böyle bir şeyi bana yakıştırmadığı belliydi:
- İyi ama sen arabayı nasıl kullanacaksın ki!
- Beyefendi, ben araba kullanacağımı değil, araba alacağımı söyledim!
NE BAKIYORSUN KIZIMA!
Kamuran, otobüste bir şeyler düşünüp hayal kurarken, karşısındaki adam birdenbire bağırmaya başlıyor:
- Ne bakıp duruyorsun kızıma kardeşim! Deminden beri seni izliyorum, hiç gözlerini ayırmadan kızıma bakıyorsun. Bu ne terbiyesizlik!
Bizimki neye uğradığını şaşırıyor:
- Ne kızı... Ne bakması...
- Hiç boşuna uğraşma, dikizliyordun!
- Bakın amca, benim kızdan filan haberim yok. Hem benim gözlerim görmüyor, nasıl dikizleyebilirim?
Adamın aklına böyle bir ihtimal gelmediği için acayip şaşırıyor ve yolculuk bitene kadar Kamuran'dan özür diliyor.
NORMAL CENNET
Bizim toplumda, görme engellilerin yaptığı her şeyin, herkesinkinden bir farkı olduğuna dair bir kanaat var. Top oynadığımızı söylesek, ‘‘Normal top mu?’’ derler. Bilgisayar kullandığımızı söylesek ‘‘Normal bilgisayar mı?’’, kitap yayınlayacağımızı söylesek ‘‘Kabartma yazılı kitap mı?’’ Öğrencilerimden Hasan Özdemir; ekranı görmeden, hiçbir kursa gitmeden, bilgisayar kullanmayı öğrendi. Hatta Halaskar isimli bir program geliştirdi. Bir gün arkadaşı Sadullah'la konuşmasına tanık oldum.
- Ben bilgisayar kullanabiliyorum. Hatta program da yazabiliyorum.
- Normal bilgisayar mı?
- Evet, normal bilgisayar. Fakat içinde ayrı bir ekran okuyucu programı var.
- Demek ekranı görmeden bilgisayarı kullanabiliyorsun! Allah, Allah! İnşallah, cennette her şeyi görürsün!
Bu defa soru sorma sırası Hasan'daydı...
- Normal cennette değil mi?
EN EĞLENCELİ TOP GÖRMEYİNCE OYNANIYOR
Bir görmeyen top oynadığında nelere dikkat eder? Top havadayken ne yapar mesela...
- Ses yok ya, durur ve kulak kesilir. Topun ilk düşeceği yere hamle yapmak üzere bekler. Bizim kuralımız şuydu: Top, yerden sürünerek giderse gol, yoksa değil. Yani havadan yok. Ama en eğlencelisi penaltı anıdır. Ben de iyi bir kaleciydim...
Kaleci görmüyor yani!
- Hayır! Şutu çeken de görmüyor.
E peki nasıl oluyor?
- Çok güzel oluyor. Kale direkleri de görmeyen insanlar!
Yok artık daha neler...
- Gören çocuklar kaleyi taşla belirleyebilir. Ama görmeyenler için taşın içinden mi dışından mı gittiğini anlamak zor. Ya bir duvar ya da yüksek bir şey olması gerekiyor ki, sesten anlayalım, gol mü değil mi diye. Dolayısıyla şöyle bir çözüm bulmuştuk: Kale direkleri de görmeyen insanlar olacak. Penaltıyı çeken diyor ki: ‘‘Sağ kale direği?’’ Ses geliyor: ‘‘Burdayım!’’ ‘Sol kale direği?’’ ‘‘Ben de burdayım!’’ Sonra kaleciye sesleniyor, ondan da ses gelince penaltıyı çekiyor! Bütün bir çocukluğum böyle futbol oynayarak geçti...
DENİZDEN ÇIKINCA EN ZORU HAVLUYU BULMAK
Görmeyenlerin yüzmesinde en büyük sorun ne?
- Denizden çıktıktan sonra havluları bulamamak! Akıntı sizi atıyor ya. Ama çözümü bulduk, görmeyen arkadaşlarla yüzüyorsak, havluların başına birini nöbetçi oturtuyoruz. O da görmüyor ama bize ses veriyor...