Paylaş
İlk aşk...
- Lise yıllarında, sadece bakışmalar üstüne bol hayaller. Hani insan, izlediği bir filmin adını, konusunu tamamen unutur da, sadece birkaç sahnesini hayatı boyu hatırlar ya, işte öyle bir şey...
Sevişme filan yoktu yani...
- Ne sevişmesi ya, elini bile tutamadım! Hakikaten rüyanda bile erotik bir şey yaşamazdın bakıştığın kızla. Cinsel duyguların var tabii ama off the record...
İlk aşkından sana kalan tortu...
- İlk aşkların masumiyeti bir daha yaşanmaz, "platonik çağ" kapanır. Tortusu, unutulmamasıdır. Erkeklerin kırılma noktası, cinselliği keşfetmeleri...
Kolay aşık olur musun?
- İsterim ama olamam. Aşkın klasik başlangıç ritüellerini de sevmem. Romantik bir yemek, Sevgililer Günü, hafta sonu kaçamağı filan hiç kaldıramam. Kendini kasmadan şöyle hayatın içine bıraktığında aşık olmak kolay da, sonraki "yapılacak işler listesi" sıkıcı. Bir yandan da komik, "Sana sarı laleler aldım, Kadir Topbaş’dan" mesela! Hayata buradan bakarsan, "Mizahını da al, git" demez mi sevgili...
Aşk senin için ne? Ne kadar mühim bir şey?
- Valla "Başımı döndüren, ayaklarımı yerden kesen bir şey!" diyemeyeceğim. Mesleki açıdan, çok malzeme veren bir konu diyebilirim. Ama mühim mi mühim; aşk şart!
Kadınlara gelelim... Aran oldum olası mı iyi miydi?
- İyidir evet. Arada bir gerilim yoksa tabii. Kadınları dinlemeyi severim. Bende de olduğunu sandığım bir "tersten okuma kabiliyetleri" var. Farklı bir gözleri ve detaycılıkları var... Ama tuhaf, şimdi düşününce fark ediyorum ki, son zamanlarda hep erkek muhabbetine takılmışım. Demek ki o zaman Kanat’la bir daha İkea’ya gitmeyeceğim, İhsan ve Sebati’yle ocakbaşında oturmayacağım, Sedat Ergin’le Balans’ta Bülent Ortaçgil dinlemeyeceğim!
Hem flörtöz duruyorsun, hem kaçak dövüşüyorsun... Öyle mi?
- Bu magazin basınının çarpıtması! Ben bilinçli olarak flört edip, kur yapamam. Çünkü utanırım. Ama kadınları ilgiyle dinlemek flörtse, evet o zaman fevkalade flörtözüm...
Mesleğinde yaratıcı bir adam olmanın avantajını yaşıyor musun kadınlarla ilişkinde?
- Hayır yaşamadım. Şimdiye kadar hiçbir kadına yaklaşıp "Pardon, çok hoşsunuz, sizi bir karikatürümde oynatmak istiyorum!" demedim, diyemedim. Zaten karikatürcüler önlerinde kağıt kalem yoksa pek de çekici değiller. Olsa olsa sevimli, yaramaz çocuklardır.
Ne kadar şefkatli bir adamsın?
- Bilmem, herkes ne kadar şefkatliyse ben de o kadar şefkatliyim. Hiçbir şeyi abartılı, uç noktalarda yaşamam. Sınırsız şefkat gösterebileceğim tek insan çocuğum herhalde...
Sen, sevgiliye sürprizler yapan bir adam mısın?
- Yapılması beklenen günlerde hayır! O zaten sürpriz olmaz. Normal günlerdeyse, çok uçuk kaçık şeyler düşünürüm ama bu defa da kafayı sıyırdım zannedilmesin diye yine yapmam...
Bir kadına verdiğin en yaratıcı hediye...
- Sürprizler benim zayıf yanım galiba. En yaratıcı olduğum iş karikatürse, en yaratıcı hediyem de çizgi oluyor. Hiç bir yaratıcılığı yok değil mi? Futbolcu olsam, şortumu verecektim yani...
Hangi özelliğin tahammül ötesi?
- Galiba karikatürcülüğüm. Hele karikatür düşünüyorsam, aman Allah’ım, tahammül ötesi bir adam oluyorum. Bir mesleği bu kadar abartmak çok sıkıcı biliyorum ama ancak çizimi tamamladığım zaman, kafamdaki karikatür cinlerini postalayıp, normal hayata "Merhaba" diyebiliyorum...
İlişkide zor bir adam olduğun söylenebilir mi?
- Velev ki, zor bir simgeyim... Yasak mı yani?!
Bağlanmaktan korkar mısın?
- Sürprizli bir bağlılıksa hayır korkmam. Ama alışkanlıktan kaynaklanan bir bağlılıksa korkarım. Alışkanlık, ilişkiyi sessizleştiren bir şey, sessizlik de ürkütücü: "Sen sus da, gözlerin konuşsun!" Ben almayayım, gözün de kemiği yok!
Kadınlardan neler öğrendin?
- a) Sinerji b) Diyet c) Detay d) Dedikodu
Bir insanın monogam olabileceğine inanır mısın?
- Monogam ne ya, grup seks mi? Yok valla, hiç yapmadım!
Sence kadınlar da en az erkekler kadar aldatıyor mu?
- Erkekler kadar aldattıklarına inanmıyorum. Erkekler potansiyel aldatıcı. Hep "Eyvah! Yoksa bir şeyler mi kaçıyor?" durumundalar. Düşünsene, bir adam eline uzaktan kumandayı alıp, televizyonun karşısına geçtiğinde bile rahat durmaz. Sevdiği bir şeyi izlerken bile aklı diğer kanallardadır. Oradan oraya atlar ne kaçırıyorum diye, sonunda hiçbir şeyi tam izlemeden kalkar o koltuktan, olsun hepsini ucundan kıyısından görmüştür ya. Kadınlarda erkekteki bu lagarlık olmadığından, aldatırken bile bir estetiği, şıklığı yakalamaya çalışırlar...
Bir kadına en çok kaç sene sadık kaldın?
- Erken seçim kararı alınmadıysa, bir seçim dönemi diyelim!
Kadınların en çok hangi özellikleri başını döndürüyor?
- Her şeyden önce mizah duygusu. Bu duygusu varsa, güzeldir de zaten...
En çok hangi özellikleri sinir ediyor? Yanından kaçtığın kadınlar nasıl kadınlar?
- Kimsenin yanından kaçmam ama mesafe koyup anlamaya çalışırım. "Evet agresif, evet depresif ama bu bana karşı değil hayata karşı bir tavır" diye düşünüp kendime toz kondurmam. Genelde böyle kadınlar zekidirler ama belki de kendilerini ifade edemedikleri bir işte çalışıyorlardır, bu da onları aşağı çekiyordur. Sinir olmayı gerektiren bir durum yok ama hangi düğmesine basacağını bilemezsin...
Kadınları çözebilmiş bir adam mısın?
- Çözmek fazla. Anlayabiliyorum diyelim...
Latife Tekin’le aşk yaşadın. İki yaratıcı insanın birlikteliğinde belli bir süre sonra ne tahammül edilmez hale geliyor?
- Biz Latife’yle çok genç yaşta beraber olduk. Birlikte büyürken de birbirimizin yaratıcılığını tırmandırdık. Aynı evde yaşayan yazar-çizer takımı olarak, birbirimize fazla bulaşmamayı da öğrendik. Benim o dönemlerde dışarıda, yani dergide çalışıyor olmam avantajdı tabii, yoksa aynı mekanda çalışmak çok zor hakikaten. Ayrıca gündelik hayatın ıvır zıvır detayları da olur ya halledilmesi gereken, ertelenen, bunlar da ilişkiyi yıpratan şeyler. Ha, kendi başına yaşarken bunlar yok mu? Var. Yapmıyor musun? Yapıyorsun tabii, ama kendine ait bir düzen ya da düzensizlik içinde...
İki büyük ego bir aradayken ne oluyor? Süpap nereden patlıyor?
- Dediğim gibi gündelik detayların dışında eğer çevreye açık, iç içe yaşıyorsan, ilişkini gereksiz yere hırpalatıyorsun. Şimdi öyle mi bilmiyorum ama o dönemler herkes birbirinin ilişkisine burnunu sokmaya çok meraklıydı...
Şahane bir kızınız oldu. Çocuk sahibi olmak kimin kararıydı?
- Birlikte verdiğimiz bir karardı. Gerçi ben bir dönem direttiğimi, "Evlat edinelim" filan dediğimi hatırlıyorum ama Latife beni ikna etti. Benim şartım kız olmasıydı! Oldu...
Kadın isterse doğurur mu?
- Kadın isterse ikna eder!
Kızın Bodrum’da büyüdü. Hiç tereddüt etmedin mi? "Büyük şehirde büyüsün" demedin mi?
- Hayır bir tereddüdüm olmadı. Aksine orada büyümesinin Yasemin’e çok başka değerler katacağını düşündüm. Zaten İstanbul kaçmıyor, yakında üniversite için gelecek herhalde. Ama şunu da söyleyeyim, İstanbul’da büyüseydi çok daha tedirgin ve pimpirikli bir baba olurdum...
Nasıl bir babasın sen? "Kızımla yeteri kadar ilgilenemiyorum" diye suçluluk duyduğun oluyor mu?
- Bildiğimiz, klasik "iyi baba"lardan değilim. Rol yapmanın manası yok. Zaten öyle biri de olmak istemezdim. Ben komik bir babayım. Bunun Yasemin için de hiç sıkıcı olduğunu sanmıyorum. Benden aldığı en önemli şey, kendiyle ve hayatla dalga geçebiliyor olması. Benden uzakta yaşadığı için fazladan Noel babalık da yapmıyorum!
Yasemin İstanbul’da okumaya geldi, sonra geri döndü, ilginç şeyler yaşandı mı bizimle paylaşabileceğin...
- İki kez İstanbul’da okumaya teşebbüs etti, birinde 3 ay dayanabildi, diğerinde 2 gün. İlkinde o kadar ısrarlıydı ki, burada okuyacağını zannetmiştim. OKS’de kazandığı puanla İtalyan Lisesi’ne başladı. Başlarda iyiydi hoştu ama giderek bunaldı, eğitim sistemi de, şehrin baskısı da yüzünü soldurdu. Tabii Bodrum’daki dingin hayatın, ılıman eğitimin yumuşaklığı yok burada. Sert bir şeye çarptı yani. 3 ay sonra da, yılbaşı tatili için gittiği Bodrum’dan dönmedi, eski kolejine devam etti. Bu yılın başında yani Lise 2’ye başlamadan, yine bir İstanbul lafı dolandırmaya başladı ağzında. Biraz konuşunca, baktım bu sefer daha ciddi. Neyse geldi birkaç okul gezdik, bazılarının sınavına girdi, o mu, şu mu derken birinde karar verdi, kayıt, kuyut, servis falan okul açıldı. İlk gün okuldan dönüşte suratı biraz bulanıktı ama kurcalamadım, ikinci gün daha ağlamaklı geldi ve bavullarını topladık tekrar. Üniversiteden önce bir kere daha böyle bir girişimde bulunursa, onu İmam Hatip Lisesi’ne vermekle tehdit ettim!
Ergen kız babası olmak nasıl bir şey? Ne tür gelgitler ve komiklikler yaşıyorsun?
- Ergenlik bizim zamanımızda vardı. Artık tedavülden kalkmış! Şimdi 12 yaşından sonra seninle her şeyi tartışan, laf yarıştıran birini buluyorsun karşında. Yasemin esprili ve mizah duygusu olan bir kız olduğundan konuşmakta, dertleşmekte hiç zorlanmıyorum. Gizlisi saklısı olmadığı için insan hafiften panik atak yaşıyor. Hiçbir şeyi içine atmayan, her şeyi pat diye anlatan biri. Çok da seviyorum bu özelliğini. Ama tabii şu var: Bir zamanlar onun gözünde en yakışıklı erkek bendim. Şimdi artık sıralamaya bile giremiyorum! Saçıma, sakalıma, göbeğime laf dokundurmaya başladı. Ben de bir mizahçı olarak altında kalmıyorum tabii...
Evlilik senin için ne ifade ediyor?
- a) Müessese b) Çekirdek c) Cüzdanda fotoğraf d) Yüzük
Bir daha evlenmem diyenlerden misin?
- Evet, böyle bir dünyaya, evlilik yapmam diyorum!
Kafaca anlaşamadığın bir kadınla sevişebilir misin?
- Niye olmasın, belki daha da keyifli olabilir! "Kafaca anlaştığın biriyle, tensel olarak da anlaşırsın" dememiş ki Sokrates...
Bir kadınla sevişebilmek için gecenin bir yarısı, sabaha karşı 4’te mesela, evden kalkıp, Avrupa yakasına geçer misin?
- Sabaha karşı 4’te, karşıya... Geçerim tabii, niye geçmeyeyim? Ama başıma o kadar abuk sabuk şey gelebilir ki, polis çevirir, OGS tutukluk yapar, bunun muhabbetiyle hava aydınlanır... Sevişmeyi unutabilirim yani!
Anadolu yakasına niye taşındın?
- Son 12 yıldır evden çalışıyorum. Teşvikiye, Gümüşsuyu gibi kalabalık ve gürültülü semtlerde oturdum. Yoruldum galiba, sükunete ihtiyaç duydum. Burada hem şehrin dibindeyim, Taksim’de olmam 20 dakika gibi, hem de şehirle alakam yokmuş gibi yaşıyorum. Keyifli yani. Özlemiyorum kalabalığı. Çiçek, böcek, karikatür, köpek, mangal filan işte...
Çok genç bir bir kızla aşk yaşaman mümkün mü? Yoksa belli bir yaşın altı, bilinç, zeka ve birikim olarak seni kesmez mi?
- Bilinç, zekayı filan boş ver de utanırım kendimden ya!
Azgın teke olamaz mısın yani...
- Azgın da olmam, teke de.
Kıskançlığını gizlemeyi becerebilen adamlardan mısın?
- Kıskanç biri değilim galiba, hiç kendimi öyle kıskançlık krizlerinde filan yakalamadım. Ya da gizlemeyi mi beceriyorum? Bu kadar sene de gizlediysem, daha ağır bir vakayım yani...
En son neye ağladın?
- Hiç öyle hüngür, sümük biri değilimdir ama son zamanlarda haberlerde, filmlerde hatta sit-kom’larda hafiften gözlerimin buğulandığını fark ediyorum. Gözlük numaram değişmiş olabilir mi?
Ayrılıkları nasıl yaşarsın? Hemen bir başka vagona atlayabilir misin?
- Yataklı mı, yemekli mi?
Şu anda nasıl bir ruh halindesin?
- Çıkıntılarını photoshop’la düzeltmiş, günlük hayatı ıskalamamaya çalışan, gerekiyorsa sosyal olan ama esas olarak kendiyle muhabbeti olan, her an "delete" edilebilir, dijital bir ruh hali diyelim.
Paylaş