Kocana, sevgilim deme!

AYIPTIR AYIP

Eşinizden hálá "sevgilim" diye bahsetme ısrarınıza anlam veremiyorum. Biz de kocamızla el ele tutuşup, sevişiyoruz ama aramızda bir resmi nikah olduğu gerçeğinden utanmıyoruz. Siz bu yazıları bir Türk gazetesinde, Türk okuyucusuna yazıyorsunuz ve evlilik müessesesiyle dalga geçiyorsunuz. Ayıptır, ayıp! (Özlem T.)

- Hoppalaaaa! Sevdiğim adama içimden nasıl geliyorsa öyle hitap ederim, size ne? Ben, tam da bu anlayış yüzünden, Türkiye’de evliliklerin birbiri ardına uçuruma sürüklendiğini düşünüyorum. "Biz artık evliyiz, birbirimize sevgili gibi davranmamıza gerek yok, onlar hafif davranışlardır" anlayışı yüzünden. Ben kocama hálá sevgilimmiş gibi davranıyorum var mı, çocuğumuz olmasına rağmen, kendimi onunla evli olarak da hissetmiyorum. Aslında evlilik müessesesiyle dalga geçmediğim gibi, sizden daha fazla ciddiye alıyorum. Bilmem anlatabiliyor muyum?

VATANSEVERSEN ORHAN’I SEVME

Ben sizin, "içimizdeki düşman" olduğunuzu düşünüyorum. Birçok yazınız, bu ülkeyi bölmeye çalışan insanları yüceltiyor. Yok eğer ben yanılıyorsam, siz vatanseverseniz, o zaman bu ülkeyi bölmeye çalışanları sevmeyin. Orhan Pamuk ülkesini sevmemektedir. Sevseydi, bu ülkeyi aşağılayarak para kazanmazdı. Sadece Pamuk’tan bahsetmiyorum. Siz, birçok bölücü yanlısı, kötü niyetli insanla da, sanki onlar çok iyi insanlarmış gibi röportajlar yaptınız, yapıyorsunuz. (Mahir M.)

- Bu da iyiymiş. Bakın, kimsenin kimseyi vatansever olmamakla suçlamaya hakkı yoktur. Çünkü kimse, kimseden daha fazla vatansever değildir. Ben kendimi aklıselim sahibi, bir vatansever olarak tanımlıyorum. Ve sizin tamamen saçmaladığınızı düşünüyorum. Çünkü insanları yönlendirmek, yönetmek, bölmek istiyorsunuz. Onları kamplara ayırmak ve o kampların ille de birbirlerine girmelerini sağlamak istiyorsunuz. Sizce bu, fesat değil mi? Gazetecinin görevi, birini, bir olayı, bir şeyi olduğu gibi aktarmaktır. Okuyan insanlar, kendi zekalarıyla karar verirler. Bırakın versinler...

AHLAKSIZ OLDUĞUNU YAZMAMIŞSIN

Güner Kuban Hanımefendi, size verdiği röportajda "Ben, bana asılan adamların karılarına asılırdım" demiş. Ve siz onu övmüşsünüz, zevkli, başarılı ve zeki olduğunu yazmışsınız. Ama nedense, ahlaksız olduğunu yazmamışınız! Şimdiye kadar yaptığınız röportajları zevkle okudum ama bu... Tamam, onun cinsel tercihidir bizi ilgilendirmez ama her gördüğü kadına sarkan adamların kadın versiyonu, beni tiksindirdi resmen. (Melek G.)

- Hakikaten, anlamakta zorluk çekiyorum. Bu bir toplumsal olgu. Biriyle röportaj yapmışım, siz de onu okumuşsunuz, kendinize göre değerlendiriyorsunuz. Eğlenceli bulursunuz, sıkıcı bulursunuz, ahlaklı bulursunuz, ahlaksız bulursunuz, size kalmış. Ben gazeteciyim, benim görevim sunmak. Nasıl değerlendirdiğiniz, beni hiç ilgilendirmez. O daha önce zevkle okuduğunuz şeyleri sunan da bendim, unutmayın. Melek Hanım şunu anlatmaya çalışıyorum: Benim görev tanımım, sadece sizin hoşlandığınız röportajları yapmak değil!

LEZBİYENLİK NORMAL BİR ŞEY Mİ

Lezbiyenliği çok normalmiş gibi sunmanızı yadırgıyorum. Benim ergenlik çağında bir kızım var. Açıkçası sizin yazınızı okumasını istemedim. Bu bir hastalık, normal değil ki. Nasıl ki eleştirmek ve yargılamak gerekmiyorsa, ön plana çıkarıp methiyeler düzmek de gerekmiyor. (Songül S.)

- Siz isteseniz de istemeseniz de, gözlerinizi kapatsanız da kapatmasanız da, bu insanlar var. Onlar kendilerini ifade ediyorlar, etmeleri gerekiyor. Aksi baskı uygulamak olur, sansür olur. Hiçbir şeyi methetmiş değilim, o ne söylüyorsa, onu sundum. Nazım’ın dizeleriyle bitireyim: "Körler onları görmese de, yıldızlar vardır..."

ARAMIZDA OLMASAN DA OLUR

Okunmak, okurların size verdiği değerin ölçüsü değildir. Bir köşe yazarı, çok okunduğunda değil, takdir edildiğinde övünmelidir. Hiçbir ideolojinin etkisinde olmayan, eğitimli, meslek ve sorumluluk sahibi, ülkesinin değerlerine duyarlı bir vatandaş olarak sizi takdir etmiyorum. Olmasanız da olur. O gazetede veya aramızda "olmasanız da olur." (Doruk M.)

- Ben de sizi çok takdir ediyorum. Değer ölçülerini bu kadar subjektif kendine yontan bir başkasını görmemiştim. Yalnızca, siz beğenirseniz köşe yazarı iyi olur, demek istiyorsunuz. Herhalde ne kadar saçma olduğunun farkındasınız. Üstelik, aynı şey sizin için de geçerli: Ben olmasam olur ama siz olmasanız da olur! Hiç düşündünüz mü sizin varlığınız bu dünyada ne için gerekli?

EŞİTLİK

Böyle hassas bir konuda yazdığınız için çok teşekkür ederim. En temel haklardan olan cinsel eşitlik konusunda Türkiye’nin maalesef pek çok yol kat etmesi gerekiyor. Hálá lezbiyenlik, eşcinsellik şu toplumda hastalık olarak görünüyor. Tanınan eşcinsel örnekler, birçok kafada önyargıları yeniden tartmaya yardımcı oluyor diye düşünüyorum. (N.N)

- Ama gördüğünüz gibi yukarıdaki arkadaşlar (Melek G., Songül S.), sizin gibi düşünmüyor. Bu da doğal. Herkes fikrini söyleyecek, bir toplum böyle gelişecek.

SAPIKLIK AŞILIYORSUN

Ben Fransa’nın Cannes kentinde yaşıyorum. Burada her numara var. Yine de hoş göremiyorum. Sizin yazdıklarınızda ve söyleşi yapmak için seçtiğiniz insanlarda bir gariplik var. Kasıtlı olarak Türk toplumunun sağlam kalmış kesimine sapıklığı aşılamaya ve yaymaya çalıştığınızı düşünüyorum. Gazetecilik bu mu? Lanet olsun sizin gibi baba Alman ana bilmem ne, pis mutant o...pulara. (Mezzy V.)

- Yani ırkçılığınız, bilgisayarınızın tuşlarından fışkırıyor. Ne yapsam, ne söylesem faydasız. Siz beyninizi kapatmışsınız, at gözlüklerini takmışsınız, sizinle tartışmaya girmek nafile gayret. Bu arada babam Türk, annem Alman. Kullandığınız hitaplar da seviyenizi belirliyor, bilesiniz.

SİZ BENİM KAHRAMANIMSINIZ

Hayatımdaki dönüm noktalarından biriydi, bir nevi boşluk içindeydim. Önüme bir kitap çıktı: "Bir dilek tut- hayatın değişsin/ Gahl Sasson." Tuttum dileğimi: Severek çalışıp çok para kazanacağım bir iş. Ama aileme ayırmam gereken zamanı azaltmayacak bir iş. 5 sene önce, ikizlerime hamileyken, işi bıraktım. Çünkü düşük tehlikesi geçirmiştim. "3 ay emzirip işime dönerim" mantığındaki ben, anne olduktan sonra baktım ki, çok zor ikiz büyütmek. ODTÜ mezunu olmak, bol bebek kitabı okumak falan hiç işe yaramadı, kara cahildim anneliğimin ilk günlerinde; kim ne derse inandım, prematureydi bebeklerim, çok stresli geçti ilk aylarım, senelerim. Neyse, sözün kısası, şimdi hayata geri dönmek istiyorum, ama çıtayı da bayağı bir yüksek tuttum: Hem işimi seveyim hem de çok para kazanayım istiyorum. Zor bir dilek belki ama ben onu tuttum ve sizi de kahramanım seçtim. Çünkü kitap diyor ki: "Kendi dileğinizin kahramanını adlandırın ve bu kişiyle temas kurmayı deneyin, ona amacınızı anlatan bir e-posta gönderin." Okuduğum kadarıyla, siz kızınızı çok seviyorsunuz, işinizi de. Ve en önemlisi onu ihmal etmeden yapabiliyorsunuz işinizi. Umarım iyi de kazanıyorsunuzdur. Ee işte, siz benim kahramanımsınız. Ben de sizin gibi olmak istiyorum. Not: Bu mail’i size yaklaşık 1 ay önce yazmış, bir türlü gönderememiştim. Flaş haber: Dileğim oldu! Daha para konusundan emin değilim ama işi buldum. (Gülay G.)

- Şahane! Kutlarım sizi. Mail’iniz, hayatta aldığım en büyük iltifatlardan biri. Böyle şeyler duyunca, insanın 2 misli, 3 misli çalışası geliyor. Bana ağır bir sorumluluk yüklediniz. Kahramanınız olmak tamam da, şimdi de kahramanınız olarak kalmak için, çaba sarf etmem gerekecek! İkizlerinizle, eşinizle ve yeni işinizle çok mutlu olun.

Yazarın Tüm Yazıları