Paylaş
Müthiş bir kadın.
Bu ülkenin gelmiş geçmiş en iyi hukukçularından biri.
Canan Hoca’dan söz ediyorum, avukat Canan Arın.
Kadınlara müthiş hizmetleri var.
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın da kurucularından.
Bu ülkede yaşayan pek çok kadın gibi ben de onunla gurur duyuyorum.
Biliyorum ki, o bir “savaşçı”.
Bir kadın olarak sadece kendi hakları için değil, bu ülkede yaşayan bütün kadınların hakları için savaşıyor.
Yani onun davası sadece “Canan Arın davası” değil, “hepimizin davası”.
Ama bu ülkede akıl almaz şeyler oluyor.
Canan Arın davası da işte onlardan biri.
O, kadına karşı şiddetle mücadelenin sembol isimlerinden biri.
Bu dava da sembol bir dava.
Bunların onun başına gelmesi bir tesadüf değil yani.
Kadına karşı şiddetle mücadele edenleri cezalandırmaya çalışıyorlar.
Yılmayanları, pes etmeyenleri...
Davayı açanların birinci özelliği hepsinin erkek olması.
Antalya’da yaptığı bir konuşmada verdiği örneklerden dolayı avukat Canan Arın’ın 5 yıla kadar hapsi isteniyor. Buyurun, olan biteni onun ağzından dinleyin...
Canan Arın, başınızda bir dava var, nedir? Ne davası...
- Halkın bir kısmının benimsediği değerleri aşağılamışım ve Cumhurbaşkanı’na hakaret etmişim! Bu yüzden 5 yıla kadar hapsedilmem gerekiyormuş!
N’oldu, nerede ne dediniz ya da n’aptınız da... Size karşı dava açıldı?
- Antalya Barosu’nun kuracağı “Kadın Hakları Merkezi”nde çalışacak avukatlara verdiğim bir konferansta kullandığım örneklerle ilgili.
Kadına yönelik şiddeti anlatırken Hayrünnisa Gül ve Hz. Ayşe örneğini neden verdiniz?
- Erken ve zorla evlendirmeler de kadına yönelik erkek şiddetidir. Bu topraklarda yaygındır. O kadar ki, her geçen gün erken yaşta evlendirilmek istenen “çocuk gelin” sayısının arttığı gazetelere yansıyor. Ve Meclis’te bu konuda özel önlem alınmaya çalışılıyor. Benim verdiğim örnekler de en çarpıcı ve en akılda kalıcı örneklerdi. Biri 7. yüzyıldan öteki 20. yüzyıldan...
Peki sonra n’oldu?
- Bir grup erkek konu dışına çıktığımı söyleyerek salonu terk etti ve konuşmam sırasında o salonda bulunmayan başka bir grup erkek avukat da, ertesi gün hakkımda suç duyurusunda bulunmuşlar. Normal bir ülkede “takipsizlik kararı” verilerek derhal reddedilecek bir dilekçeyle aleyhime dava açıldı.
18. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki ilk duruşmaya katılmama gerekçeniz neydi?
- Can güvenliğim olmadığı için katılmadım.
Avukatlar hakkında soruşturma başlatabilmek için Adalet Bakanlığı’ndan izin alınması gerekirken, alınmadan dava açılmasına ne diyorsunuz?
- Görev sırasında işlenen suçlarla ilgili dava açılabilmesi için, evet Adalet Bakanlığı’ndan izin alınması gerekir. Savcı, benim yaptığım konuşmamın görev icabı olmadığına kanaat getirmiş. Oysa, oraya Antalya Barosu Yönetim Kurulu’nun kararıyla davetli olarak gitmiştim.
Ve bu olaydan sonra bir gün Gaziantep’te, otelde, sabahın saat beş buçuğunda... Başınıza gelen neydi?
- Resepsiyondan telefon ettiler ve iki polisin beni almaya geldiğini söylediler. Uykulu bir vaziyette ve pijamayla çıktığımda, kapıya geldiklerini gördüm. Sanki kaçacaktım. Hakkımda yakalama kararı çıkmış! Neredeyse iki yıldır yürüttüğüm bir tecavüz davasında sanığı bir türlü yakalayamıyorlar! Ama eğer avukat iseniz, profesör iseniz, gazeteci iseniz yani namuslu, işinizi düzgün yapan biri iseniz, sizi yakalamaları çok kolay!
Şaşırdınız mı?
- Hayır! Hemen “taraf” olan savcının ve yine “taraf” olan bir yargıcın işi olduğunu anladım.
Bir hukuk insanına böyle davranılması, sizce neyin göstergesi?
- İşin hukukla ilgisinin olmadığının, siyasal olduğunun göstergesi...
Amaç, susturmak, sindirmek
Sizin o konuşmada vurgulamak istediğiniz neydi? İnsanlara ne anlatmaya çalışıyordunuz?
- 21. yüzyılda, hâlâ “sünnet” diye küçük kız çocuklarının evlendirilmemesi gerektiğini vurgulamak için o örnekleri verdim. Türkiye, “Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın tasfiyesi” sözleşmesinin tarafıdır ve o sözleşmede taraf devletler, kadın haklarını ihlâl eden gelenek ve görenekleri de değiştirme yükümlülüğündedir.
Ben de sormuş olayım, “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama” ve Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlarını işlediniz mi?
- Hayır. Ben sadece olgulara değindim.
Bir hukuk insanı olarak bize “eleştiri” ile “hakaret” arasındaki farkı anlatır mısınız?
- Eleştiri, yanlışları göstererek, tekrarlanmaması için veya olumlu yönlerini ortaya çıkararak yapılır. Hakaret ise, bir kimseyi aşağılamak amacıyla kasten yapılır. Yani, suçun oluşabilmesi, kastın varlığına bağlıdır.
İddianamede kullanılan ifadeler itibarıyla, Anayasa’daki “Türkiye Cumhuriyeti laiktir” maddesi geçerliliğini yitirmiştir diyebilir miyiz?
- Evet tamamen. Çünkü laik bir ülkede iddianamedeki gibi dini ifadeler kullanılamaz. Ayrıca suçun ne olduğu, nasıl meydana geldiği, hangi hukuk kuralını nasıl ihlal ettiği açıklanır. Benimle ilgili iddianamenin hukuki hiçbir yanı yoktur.
Gelelim meselenin aslına, “Kadına Karşı Şiddetle Mücadele” kapsamında yaptığınız bir konuşmadan yola çıkarak, size dava açan avukatların erkek olması bir tesadüf mü?
- Hayır, tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Dediğim gibi amaçları kimseye ağız açtırmamak, yıldırmak, sindirmek.
Dava açan erkek avukatlar söz konusu toplantıya katılmışlar mıydı?
- Hayır, hiçbirinin adı katılımcı listesinde yok.
Peki “müdahillik” taleplerinin kabul edilme sebebi neydi?
- Müslüman oldukları için konuşmamı kendilerine hakaret olarak algılamışlar.
E bu tuhaf değil mi?
- Elbette. Bu gerekçeyi kabul ederseniz, Türkiye’nin büyük bir çoğunluğunun davaya katılmasını kabul edeceksiniz demektir. Kaldı ki, benim kimliğimde de Müslüman yazıyor! Yargıç da Müslüman olduğuna göre o da taraf oluyor!
Sizce artık Türkiye’de “çocuk pornosu”nu savunmak serbest, “çocuk yaştaki kızların evlendirilmesini eleştirmek” yasak mı olacak?
- Evet, öyle görünüyor! Kadınların 5 çocuk doğurmaları isteniyor. Ne kadar genç evlenirlerse, o kadar çok doğurmaları mümkün ama bu arada o “çocuk kadınlar”ın bedenlerine ve ruhlarına nasıl zararlar geleceğinin bir önemi yok.
Kadınlar size destek veriyor, ne hissediyorsunuz?
- Bu dayanışma ve destekten, tabii ki çok gururluyum.
Bakan Şahin’in açıkladığı rakamlar gerçeği yansıtmıyor
Bakan Şahin’in verdiği kadına yönelik şiddet rakamları, sizce gerçeği yansıtıyor mu?
- Hayır.
Rakamlarla oynanıyor olmasının amacı, Bakanlığın kadına karşı şiddeti sona erdirdiği propagandası yapmak mı?
- Aynen, öyle olduğunu düşünüyorum.
Yarınki mahkemede Fazıl Say’ınkine benzer bir karar çıkar mı?
Yarın mahkeme var. Nasıl bir sonuç bekliyorsunuz? Fazıl Say’ınkine benzer bir karar çıkabilir mi?
- Demin de söylediğim gibi bu, politik bir dava. Sindirmeyi, susturmayı, korkutmayı, amaçlıyor. O yüzden çıkacak sonuç konusunda bir tahmin yürütemiyorum. Sadece şu kadarını söyleyebilirim: Eğer bağımsız bir hukuk sistemi olsaydı, gerçekten hukuk usulü uygulansaydı, böyle bir davanın açılması söz konusu bile olmazdı!
HAMİŞ: Yarın önemli bir gün. Yarın Canın Arın’n mahkemesi var. Hepimiz nefeslerimizi tuttuk, nasıl bir karar çıkacağını bekliyoruz...
Paylaş