Paylaş
Ölmek istiyorum mutluluktan! İşte budur. Bir şey yazıyorsun, “Fikirlerinize, deneyimlerinize, öykülerinize ihtiyacım var, gelin bu konuyu birlikte tartışalım” diyorsun, der demez posta kutun maillerle dolup taşıyor, binlerce mesaj, yaşanmış öykü geliyor, geliyor, geliyor, geliyor... Biz sizinle interaktifliğin gözünü çıkardık! Sizden ne çok şey öğreniyorum anlatamam. Konumuz toplumun gay’lere bakışıydı, gay olduğunu keşfedip sorunlar yaşayanlar, eşcinsellere anlaşılmaz öfkeler duyanlar, çocuğunun gay olduğunu öğrendikten sonraki hislerini bizimle paylaşanlar, kardeşim gay diyenler, toplum baskısından illallah edenler, gay olduğu halde bir kadınla 30 yıl evli kalanlar, çocuğu, hatta torunu olanlar. Herkes yazdı. Teşekkür ediyorum.
KARDEŞİM GAY
Kardeşim... Benim canım, en iyi arkadaşım, hayatımda kendimi en iyi ifade ettiğim insan.
İzmirli bir ailenin çocuklarıyız biz. Ben, kardeşim ve ablam. Evin tek erkeği kardeşim, haliyle herkes ona soyumuzu devam ettirecek erkek olarak bakıyor. Ama o bir gay ve bu gerçeği aileden sadece ben biliyorum.
Yıllar önceydi, cebinde bir mektup buldum. Bir aşk mektubuydu ve bir erkek tarafından yazılmış olduğu çok açıktı. İlk okuduğumda dünyam yıkıldı, “Olamaz böyle bir şey” dedim, “Bizim aileye, bizim soyadımıza yakışmaz!” İnanılmaz bir reaksiyon gösterdim, o da hemen inkar etti, gay olmadığını söyledi, “Bir yanlış anlaşılma, üzerinde durma” dedi, ben de zaten unutmak istiyordum, rahatladım.
Zaman geçti... Bir yaz akşamı kardeşimle sohbet ediyorduk, çok huzursuzdu, “Bana anlatman gereken şeyler var, bu gece zamanı, hadi anlat” dedim. Ağlayarak gay olduğunu söyledi. “Hemen seni doktora götüreyim” dedim salakça, “Ben hasta değilim ki!” dedi. Günler günleri kovaladı, hep sustuk, o hep yazdı günlüğüne, ben de gizlice yazdıklarını okudum çünkü kendisine zarar vermesinden korkuyordum. Gerçekten de bir gece “Az önce ablamı izledim, melekler gibi uyuyordu, bu onu son görüşüm, yarın her şey bitecek" yazmıştı. Hemen gittim odasına sarsarak onu uyandırdım, “Affet beni seni yalnız bıraktım” dedim “Artık sana sonuna kadar desteğim.”
Gerçekten de öyle oldum. Ve kardeşim bir şekilde hayata tutundu. Hiçbir şey onu kaybetmekten daha kötü ve daha acı verici olamazdı, ben o gece onu fark ettim. O küçükken bakkala bile gittiğinde, 5 dakika geç kalsa, ben onu sokakta beklerdim, onu kaybetmeyi nasıl düşünebilirdim ki?
Ailem hâlâ bilmiyor, zaten babamı iki yil önce kaybettik. Ablam şüpheleniyor çünkü kardeşim evlenmek istemiyor. Bana sordu “Gay olsa ne değişecek ki?” dedim “O bizim kardeşimiz.” Ama ablam kabul etmedi, eğer öyleyse ölmesini tercih edebileceğini söyledi. O yüzden bu, büyük bir sır. Annem ve ablam asla öğrenmeyecek. Pırıl pırıl bir genç, iki üniversite mezunu, yakında Amerika’da yüksek lisans yapacak, ne yapalım yani gay’se? Bizim artık cinsel tercihleri bizden farklı olanları anlamamız ve kabul etmemiz gerekiyor. İstesek de istemesek de, onlar hep bizim hayatımızda olacaklar, yüzyıllardır olduğu gibi…
(Sırma K.)
Eşcinsel olduğum için pompalı bir tüfekle bir köşede öldürülmek istemiyorum
Ben bir öğretmenim. Öğrencilerime sürekli insanı insan yapan değerlerden söz ediyorum, “Dürüst olun! En önemlisi bu!” diyorum. Ne var ki ben, ergenlik çağlarımdan itibaren, yalan söylüyorum. Evet, utanç verici ama gerçek bu. Çünkü eşcinselim. Ve bu ikiyüzlü toplumda başka çarem yok. Herkesi heteroseksüel olduğuma inandırmaya çalıştım, çalışıyorum. Bir tek annem biliyor, nasıl söyleyebildim inan bilmiyorum ama dayanamadım, çıktı içimden, “Sen benim evladımsın, seni çok seviyorum, hiçbir şey bunu değiştiremez” dedi ve bana sarıldı. Kocaman adamım, hüngür hüngür ağladım. Şimdi yavaş yavaş gerçek beni tanıyor. Babamla ise bu tür şeyleri konuşmak mümkün değil. Siler beni hayatından. En yakın arkadaşımın aslında sevgilim olduğunu bilse, kahrından ölür. Öğrencilerime gelince, eşcinsel olduğumu öğrenseler, anında kovulurum. Kovulmakla kalmam, gazetelere düşerim, “Sapık öğretmen!” diye başlık atarlar. Bazı arkadaşlarım “Yurt dışına git, daha rahat edersin!” diyorlar ama ben kaçmak istemiyorum. Türkiye’nin bir gün değişeceğini inanıyorum. Çok fazla değil isteklerim: Sevgilimle ele ele sokaklarda yürüyebilmek istiyorum. Öğrencilerime, sevdiklerime, aileme gerçek beni gösterebilmek istiyorum. Maskelerimden sıkıldım artık, kurtulmak istiyorum. Ama tabii eşcinsel olduğum için pompalı bir tüfekle bir köşede öldürülme istemiyorum. "İ.ne’nin tekiydi zaten!” diye polisin katillerin arkasına düşmediği bir cenaze de istemiyorum. (Kadri Y.)
GAY’İM AMA 30 YILDIR EVLİYİM
Biseksüel misiniz? Gay mi?
- Gay’im. Ama 30 yıldır evliyim. Çocuklarım var, torunlarım bile var.
Nasıl oluyor bu?
- Oluyor. Eşimle yanlız görev olarak birlikte oluyorum, anlamaması için...
“Katıksız gay” diye bir şey var mı?
- Her gay, katıksız gay’dir aslında. İçindeki 2. kişiliği sınırsız yaşamak ister ama çaktırmamak için kadınlarla da birlikte olur. Benim bırakın kadınlarla birlikte olmayı, seviştikten sonra gidip kusan arkadaşlarım var.Bana gelince, ben de katıksızım gay’im. Dünyanın en seksi kadınıyla tamamen herhangi bir adamı yan yana koysalar, erkeği seçerim.
İyi de 30 yıldır yalan dolan bir hayat yaşıyorsunuz. Hem size yazık, hem eşinize!
- Evet ama ben Türkiye’de yaşıyorum. Başka çarem mi var? Ben düzenli bir cinsel yaşama kavuşursam, içimdeki ikinci “ben”i öldürebilir diye düşündüm. O yüzden gittim 20 yaşında evlendim. Nişanlılık döneminde her şey normal gitti. Öpüşüp koklaşıyorduk. Zaten cinsel birliktelik mümkün değildi, ilk gece kanlı çarşaf çıkması gerekiyordu. Düğün gecesi ereksiyon filan olamadı, eşimle bir hafta sonra cinsellik yaşayabildim. Hayatım boyunca seviştiğim tek kadındır.
Çarşaf?
- Eşim çok anlayışlı idi. Beni teselli etti. Fikri de o verdi: Kolumu keserek kan damlattım çarşafa.
Niye böyle bir şey yaptı?
- Çünkü benden hiç şüphelenmedi. Nişanlılık döneminde ereksiyonumu gördü, diğerini o geceye has bir şey zannetti.
Peki “Bu kadınla evlenirsem onun da hayatını mahvetmiş olurum” demediniz mi hiç?
- Dedim ama sonraki yıllarda eşimin hayatını mahvettiğimi hiç düşünmedim, onu her yönüyle mutlu ettim. Seks dışında. Zaten artık torunlarımız var. Biz çok iyi iki arkadaşız.
Hiç mi anlamadı?
- Hayır hiç. Zaten öğrenseydi beni kesin boşardı.
Peki çocuklarınızla ilişkileriniz? Gaylik maylik üzerine konuşabiliyor musunuz?
-Fazla değil. Bir televizyon programında Fatih Ürek’e mi denk geldik, çocuklarımın tepkisi inanılmaz sert ve aşağılayıcı oluyor. Ben de böyle düşünmemeleri gerektiğini, herkesin tercihinin farklı olabileceğini söylüyorum. Ama tabii ne kadar etkili oluyorum bilemem.
Aile sizin için ne ifade ediyor?
- Aile olmayı seviyorum. Sevgi görüyorum, saygı görüyorum. Ailem olmasa ileriki yaşlarımda halim ne olurdu? Hastalansam kim bakardı?
Peki aşık olduğunuz bir erkekle bir yaşam sürmeyi tercih etmez miydiniz?
- Ederdim tabii. İlk yıllarda erkeklerle paylaştığım sadece cinsellikti. Sonra aşkı da buldum. Ama aşkımla bir hayat sürmem mümkün değildi. Yine toplum baskısı... Bir de şunu anladım, karşı taraf da size aynı şekilde aşık olmadıkça bir ilişki sürmüyor gay yaşamda. Sadakat diye bir şey yok.
Gay’lerin libodoları heteroseksüellere göre daha mı yüksek?
- Bence öyle.
Peki gay cinayetleri? Sizi korkutmuyor mu? Ne tür önlemler alıyorsunuz?
- Bilmediğim, tanımadığım insanlar konusunda dikkatli olmaya çalışıyorum. Herkesi hayatıma almıyorum.
Kadınlarla evlenmeyi düşünen gay’lere bir mesajınız var mı?
- Hem kendi hayatlarını hem de evlendikleri insanın hayatını mahvederler, kesinlikle böyle bir şeye kalkışmasınlar.
İyi ama siz de yaptınız...
- Evet ama eşimi ne kadar mutlu ettiysem, kendim de o kadar mutsuz oldum. Şimdi “Yaşlanınca bana bakacak çocuklarım var” diye avunuyorum. Ama yani koca bir hayat, bunun için feda edilir mi?
OĞLUNUZA ÖLÜYORUM DİYECEKTİM BİR KIZ ARKADAŞIN VARSA OĞLUMLA TANIŞTIRSANA DEDİ
Yurtdışında yaşıyorum ama sık sık ülkenize gidip geliyorum çünkü bir Türk'e aşığım. Dilinizi okuyup yazabiliyorum. İstanbul’a gelince sevgilimin ailesinin evinde kalıyorum, annesi bilmiyor oğlunun gay olduğunu. İkimizden de hiç şüphelenmiyor. Geçen gün bana,“Oğluma yabancı gelin istiyorum” dedi. İçimden “Alo, alo! Burayım ben! Hayaliniz gerçekleşiyor, ölüyorum oğlunuza” demek istedimse de, “Şöyle güzel bir kız arkadaşın varsa tanıştırsana” deyince sesimi çıkaramadım. Çağan Irmak'ın "Issız Adam" filminin fragmanında kadın: “Sen benim oğlumu seviyor musun?” diye soruyor. Kız gülümseyerek “Evet” diyor. Benim en büyük hayallerim biri de bu işte. Annesinin bu soruyu sorması ve benim “Eveeeeet!” diye bağırmam. Acaba bir gün bunu yaşabilecek miyim? (H.E)
İNANÇLIYIM, EŞCİNSELİM VE SUÇLULUKTAN ÖLÜYORUM
Gay olmak, inanın benim tercihim değil. Ben bunu kendi isteğimle yaratmadım, kendi isteğimle de ortadan kaldıramıyorum. Sınır koymaya çalışsam da, bilinçaltımdaki gerçek değişmiyor. Üstüne üstlük inançlıyım. Müslüman olarak bunun uygun olmadığını da biliyorum ama inanın ki benim elimden gelen bir şey yok. Suçluluktan ölüyorum, çıkış yolu da bulamıyorum. Ne gay olabiliyorum ne heteroseksüel. 16 yaşındayken Hacettepe Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı bölümüne gittim. Bundan kurtulmak istediğimi söyledim. Psikiyatrın bana verdiği cevap ne oldu dersiniz: “Kurtarırım ama ölmekten beter olursun!” “Nasıl yani?” dedim. “Bu duygularından kurtulabilirsin ama o zaman da yaşayamazsın. Çünkü sen busun!" demişti bana. (Hakan A.)
FARKINDA OLMADAN EŞCİNSEL LOBİSİNE ALET OLUYORSUNUZ
Ben bir transseksüelim. Erzurumlu oldukça muhafazakâr bir ailenin çocuğuyum. Her Anadolu insanı gibi büyüdüm. Çok şey yaşadım. Cinsiyet değiştirdim. Öğretmenlik sınavına girdiğimde “kırıtık” olarak değerlendirildiğim için mülakattan geçemedim. Mecburen ayakta kalabilmek için “seks işçisi” oldum. Bir adamı sevdim. O da beni sevdi. Karısını boşadı, benimle evlendi. Aşiret çocuğu idi, başıma gelmeyen kalmadı. Abimle yıllar oldu görüşmeyeli, cinsiyet değiştirdim diye sildi beni. Tecavüze uğradım, şikâyet ettim. Tecavüzü hak etmişim gibi davranıldı.
Sonra ticarete atıldım, para kazandım. 1999 yılından beri İnsan Hakları alanında birçok aktivitede yer aldım. İnançlı bir insanım. Bu yaşadıklarımı düşününce, Allah’ın benim gibilere inanılmaz sabır ve direnç verdiğini anladım... Bugün, inanın dünden daha iyi. Ben İnsanca Yaşamı Destekleme Derneği kurucu başkanıyım. Derneğimizin amacı, seks çalışanlarının, başta cinsel yolla bulaşan hastalıklar olmak üzere, sosyal sorunlarına çözüm üretmek. Muhafazakâr bir hükümetle çalışmaktayız. Size yemin olsun, iletişimimiz mükemmel.
Bu yazıyı size yazma nedenim, basında yer alan eşcinsel töre cinayetiyle ilgili size gelen iki mektuba yer vermeniz ve çağrıda bulunmanız. Bilinenin aksine, eşcinsellerin bu ülkede basına yansıyan ağırlıkta sorunları yok. Zaten AB uyum süreci sonrası korkunç bir eşcinsel lobisinin saldırısı altında ülkemiz. Art arda açılan eşcinsel derneklerini kullanan yabancı güçler, ülkemizin sağlıklı nesiller projesini çökertme peşindeler. Bizi ayakta tutan aile birliğimize açık bir saldırı söz konusu.
Sadece bu ülkede değil, evrende tüm insanların irili ufaklı sorunları var. Bu gün siz çalıştığınız Doğan Medya Center’a mayoyla gidemezsiniz. Olay bu kadar basit. AB ve diğer ülke elçiliklerinde bir sürü eşcinsel diplomat var. Ve kurdurulan eşcinsel dernekleriyle oldukça içli ve dışlılar. Korkunç bir parasal kaynakları var. Eşcinsel lobisi, ülkemizde son bir yıldır oldukça etkinleşti. Önemli köşeleri tuttu. Beniddia ediyorum bugün eşcinselim diyen her yüz kişiden 90 kişisi özenti. Zaten amaçları, bu özenti sayısını artırmak. Dikkat ederseniz, eşcinsel grupların tek isteği rahat cinsellik. Bu ülkede asıl acıyı çeken gayler değil yani, travestiler ve transseksüeller çok daha zor durumda. Sizin farkında olmadan bu eşcinsel lobisinin aleti olduğunuzu düşünüyorum. (Okşan Ö.)
Eşcinsel karakter yarattık küfür etmeyen kalmadı
İki üniversiteli arkadaş, kendi çapımızda bir “deney” yapmaya karar verdik. Bir sürü eşcinsel hikaye derledik, sonra da sanal bir karakter yaratıp hepsini bu kişinin yaşadığını yazdık ve gelen tepkilere baktık. Bu iş için de internetteki sözlüklerden birini tercih ettik. O kadar tepki aldı ki bir sözlükte yazdığımız şeyler, 2-3 sözlükte birden konuşuluyordu. Tahmin edeceğiniz gibi, edilen küfürlerin yanında bizi sahiplenen insanlar azınlıktaydı. Önce yazdıklarımız, bunların hepsi gerçek olup bizzat dinlenmiştir, tam tamına 49 yazı:
http://ahmet-yildiz-olmedi.uludagsozluk.com/ Sonra da gelen tepkiler. Bakın, yurdumuzun gençlerinin eşcinsellere bakış açısını birinci ağızdan okuyun: http://www.uludagsozluk.com/k/ahmet-yildiz-olmedi/ (Cem C.)
ALLAH, ERKEĞİ VE KADINI YARATMIŞ O KADAR, ÖTESİ BERİSİ YOK
Arkadaşlar cinsel tercihlerini bu ülkede istedikleri gibi yaşayamadıklarından şikayetçi olmuşlar. Bence büyük yanılgı içersindeler. “Ben gay’im, istediğim kişiyle sevişemiyorum” derseniz, e tabii, sizi kaldıramayız. Ama “Benim cinsel tercihlerimde bir sorun var” deyip, hasta olduğunuzu kabul ederseniz, sizi bağrımıza basarız. Hatta tedavi olmanıza da yardım ederiz. Allah, erkeğin yanında bir de kadın yaratmış. Ama o kadar. Ötesi, berisi yok. Torunlarımıza ne bırakacağımızı çok merak ediyorum. Kitaplardan okuduğumuz o efsane Türkler, yavaş yavaş eriyip gidiyor. Efsane Türk, gay’leştiriliyor. Buna da itirazımız olacak elbet. (M. Hot.)
İKİ KUTU HAŞARE İLACI İÇTİM
7 çocuklu ailenin en küçüğüyüm. Ailem, “Erkek olarak dünyaya geldin!” diyor başka bir şey demiyor. Beni erkek yapacaklarmış. Hastanelere yatırıyorlar. Eşcinselliğin tedavisi var sanıyorlar. Anlatamadım doğuştan olduğunu. Sonunda mayıs ayında, bir otele yerleştim ve iki kutu haşere ilacı içtim. Ne var ki, ölmeyi bile beceremedim. Yan odadaki balkondan mı görmüş ne, geldi, “Bu adam ölüyor!” dedi, beni hastaneye kaldırdılar. Midem yıkandıktan sonra ailem beni tekrar Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi’ne yatırdı. Psikologlarla dahi eşcinsellik hakkında konuşmam yasak. Ben artık yıldım, evlendirmek mi istiyorlar, evleneceğim, yeter ki bu çile bitsin. Belki yaşımı merak edersiniz, 22 yaşındayım... (Osman K.)
Türk istikbalinin evlatları heteroseksüeldir!
Kulağında küpe olan erkeklere “şerefsiz”, kaşında ya da dudağında piercing olanlara da “p.ç” diye hakaret eden bir babaya sahibim. Ne ona ne de sürekli beni nasıl evlendireceğini düşünen anneme, eşcinsel olduğumu itiraf etmeyi aklımdan bile geçir(e)medim. Hayatımın hiç bir döneminde. Kulağa takılan zararsız bir halka ne ifade edebilirdi ki? Babama göre, o halka, neyin ne olduğunu çok iyi belli ediyordu. Peki evlenmek zorunda mıydım anne? Evet. Çünkü bu hayalin ötesinde bir şey yoktu. Torunlarına bakacağı günler onu mutlu edecekti. Peki ya ben?! Beni düşünen... Onlar ve nice anne baba için Türk istikbalinin evlatları heteroseksüeldir. İyi ama bu ülkedeki herkes heteroseksüel midir? Bir çok klinikte psikiyatr muayenehanesinde, “eşcinsel hastalığından” arındırılmak adına tedaviye getirilmiş ergenlerle karşılaşabilirsiniz. Eşcinselseniz hayat bu ülkede çok zor. Ve fakat sevgilim ve ben, elimize geçecek ilk fırsatta daha az homofobik bir ülkeye yerleşmek istemiyoruz. Kaçmak istemiyoruz. Gitmek istemiyoruz. Siz bizi gitmemiz için zorluyorsunuz sadece! (K.A)
ERKEKLİĞE İHANET EDEN YARATIKLAR
24 yaşımda psikoloğa koştum. Psikoloğum 60 yaşlarında bir kadındı. “Paranı ve zamanını bana harcama. Git birini bul, bu işin neresinde durduğunu öğren" dedi. Ben de öyle yaptım. Gay'lik bir yaşam tarzı aynı zamanda. Ben bu yaşam tarzının bana uygun olmadığını gördüm ve aileme fazla direnmeden evlendim. Tam 16 yıl evli kaldım. Evliliğimin ilk 10 yılı bir heteroseksüel maskesiyle geçti. Bütün herkese mutlu aile babasını oynadım, oysa içimde ne yangınlar vardı. İki yıl önce boşandım. Benden 15 yaş küçük 4 yıllık sevgilimle 2 yıldır birlikte yaşıyorum. Hâlâ oynuyoruz, hâlâ maske takıyoruz. Ahmet Yıldız öldürüldüğünde bile çıkıp açık açık “Arkadaşımızdı, dostumuzdu, kardeşimizdi” diyemedik. Ne yasalar bizi görüyor ne de insanlar. Bizler aile kurumuna ve erkekliğe ihanet etmiş yaratıklar olarak algılanıyoruz. Ailelerimize anlatamayız, arkadaşlarımıza anlatamayız, patronumuza anlatamayız. Allahtan lezbiyen arkadaşlarımız var da patronlarımıza, iş arkadaşlarımıza karşı bizi maskeliyorlar. (K. Erbil R.)
Ben bir anneyim.
Biri 17, diğeri 13 yaşında iki oğlum var:
Kral ve Prens.
Kral, derslerinde, okul hayatında, sosyal etkinliklerde bir numara olan, başarılı, popüler, karizmatik, kişiliğiyle de saygılı olan bir çocuk. Özgüvenini kazanmış, “Bu taht benim” diyebilen bir Kral.
Prens ise, Kral'ın tam tersi.
Aynı imalathane, aynı annenin yetiştirdiği çocuklar ama tamamen farklılar.
Prens, içine kapanık, hırçın, kaprisli, hiçbir sosyal etkinliğe katılmak istemeyen, “Ya başaramazsam, başarısız olursam?” korkusuyla, kendine güvenini kazanamamış, huysuz ama tatlı bir çocuk. Şimdi Prens'e özgüvenini kazandırmak için savaşıyorum.
*
Kral'ın, benim de bir yıl kadar önce öğrendiğim büyük bir sorunu var.
Her annenin çocuğunun küçük bir sorunu dahi olsa, anneye büyük bir sorunmuş gibi gelir. Fakat benim ve oğlumun sorunu gerçekten büyük.
Öğrendiğim gün kabullendim ama savaşmak istiyorum.
Savaşmamın sebebi ise ileriki hayatında kralımın mutsuz olmaması, acı çekmemesi.
Çünkü onun mutsuz olup, acı çekmesi bana daha çok acı veriyor.
O benim her şeyim.
Etim, tenim, damarım, kanım, canımdan bir parça.
Kral’ımın gözünden akan bir damla yaş için dünyayı yıkarım.
*
Şimdi gelelim bu büyük soruna ve nasıl öğrendiğime...
Kral’ım bir gün dışardan eve geldi, kendini kanepeye atıp, yüzünü ve gözlerini saklayarak içini çeke çeke ağlamaya başladı.
Çok şaşırdım çünkü hayat dolu bir çocuktu.
Oğlumu bu kadar üzen neydi?
Kim olabilirdi?
Oğlumla konuşmaya başladım; “Ne oldu oğlum? Sorunun ne? Okulda mı yoksa özel hayatında mı problem var? Neden bu kadar üzgünsün? Kim ağlattı seni?” diye onun saçını okşayarak sorular sorup durumunu öğrenmeye çalışıyordum.
Oğlumsa bana, “İmkansız anne, imkansız!" diyerek cevap verdi. Ben de ona “Nedir imkansız olan? Bir kız mı girdi hayatına? Kimmiş bakalım bu kız, benim oğlumu kendine aşık edip ağlatacak kadar..." diyerek onu anlamaya, sorununu bulup çözmeye çalıştım.
“İmkansızlıkları insanlar kendileri yaratır," diyerek yarasına merhem olmaya, gözyaşlarını dindirmeye uğraşsam da, pek başarılı olamadım.
Çünkü oğlum, dönüp dolaşıp yine “İmkansız!” diyordu.
*
Kral’ımın uzun süren telefon konuşmaları, mesajlaşmaları devam ederken bir gün bilerek telefonu benim odama bırakmış, mesajlarını da silmemiş.
Tabii ben de onun izni olmadan mesajlarını okudum.
Çok üzüldüm.
Üzülmemin sebebi ise arkadaşından gelen mesajların acı dolu olmasıydı.
“Kendimi öldüreceğim, sensiz yaşayamam, kaçıp yanına geleceğim, ailem öğrenirse beni yaşatmaz, seni çok seviyorum" gibi çok acı, ölüm kokan, korku dolu kelimelerdi.
Sabah uyanınca oğluma, "Seninle konuşabilir miyiz çok önemli. İstemeyerek de olsa, mesajlarını okudum. Ama şundan eminim ki, senin mesajlarını okumamı istediğin için özellikle telefonu odama bıraktın...”
Oğlum da, tahmin ettiğim gibi öğrenmemi, okumamı istediği için telefonu odama bıraktığını itiraf etti.
Sonra oğlumla konuşmaya başladık uzun uzun.
Oğluma, arkadaşının yazdığı mesajların çok kötü, üzücü olduğunu, yaşlarının çok küçük olduğunu, daha okuyacaklarını, önlerinde güzel bir geleceğin onları beklediğini, beklemeyi, sabretmeyi öğrenmeleri gerektiğini anlattım.
Oğlum beni dinledikten sonra, “Anne, ne kadar tanıyorsun? Benim içimdekileri biliyor musun? Oğlun ne acılar çekiyor, bunalımlara giriyor, bunları fark ettin mi? Gerçekler farklı, beni hiç tanımıyorsun. Gerçeği öğrenirsen kaldıramazsın, şoka girersin, bunalım geçirirsin. Boşver anne, boşver” diyerek beni şaşırttı.
*
Oğlumu nasıl tanıyamazdım bu yaşa kadar?
Onu ben getirdim bu dünyaya, ben büyüttüm.
Benim bilmediğim, fark etmediğim neydi?
Oğluma, “Benim bu zamana kadar kaldıramadığım hiçbir şey olmadı. Her şeyi, tüm yükü tek başıma kaldırdım. Ben kuvvetli bir anneyim. Senin sorunun ne olursa olsun kaldırabilirim ve şunu asla unutma, ben senin her zaman yanındayım, seni asla bırakmam. Şoka girmeyeceğim. Sorununu anlat, bilmek istiyorum” diyerek ısrar ettim.
“Anne, telefonda konuştuğum, mesajlaştığım, senin mesajlarını okuduğun arkadaşımın ismi Can” dedi.
Ben de, “Kıza erkek ismimi koymuşlar, olabilir; bazen de erkeğe kız ismi koyuyorlar, bunda bir sorun yok” diye cevap verdim.
Ama oğlum ısrarla “Anne, adı Can” diye tekrarladı, tekrarladı.
Bir an durdum, düşündüm.
“Oğlum, bu sevdiğin arkadaşın erkek mi?” diye sordum.
Oğlum da, “Evet anne” dedi.
Oğlumun evet demesiyle ne yalan söyleyeyim, şoka girdim, yıkıldım, gözlerim boşluğa baktı kaldı. Ama hemen toparlanmam gerekiyordu, çünkü karşımda benim canımdan, kanımdan doğurduğum yeşil gözlü bir kral, bir çocuk bana bakıyordu, tepkimi ölçüyordu.
Oğlum bana, “Bak gördün mü anne, sana demiştim kaldıramazsın, şoka girersin, bu yük farklı bir yük. Üzüleceğini bildiğim için bu zamana kadar kendimi gizledim. Ama artık çok fazla geliyor; onun için sana açılmak istedim. Zaten bu yüzden telefonu senin odana bıraktım” dedi ve ekledi: “Bu bir hastalık değil, hiçbir tedavisi yok. Tıp da zaten hastalık olarak kabul etmiyor...”
*
Benim oğlum bir gay, bir eşcinsel...
Bu zamana kadar eşcinsel kelimesini duymuştum.
Ama gay kelimesini duymamıştım.
Oğlumdan öğrendim.
Gay, lezbiyen; bu tür insanlar kendi hemcinslerine ilgi duyan kişiler.
Ve aramızda fark etmesek de bu tür insanlar çok var. Topluma aykırı olduğu için kendilerini gizlemek zorunda kalıyorlar. Ben bu sorunun içinde olduğum için bütün bu çocuklarımızı daha yakından tanıma fırsatı buldum.
Kendimi şanslı mı yoksa şanssız mı görüyorum bilemiyorum.
Tek bildiğim bir şey var, bana Allah'ım böyle bir evlat verdiği için şükretmek zorundayım.
Peki burada suçlu olan kim?
Bu tür çocukları doğuran anneler mi yoksa doğan çocuklar mı?
Kim suçlu bu durumda?
Eğer Allah'a, Yaradan’a inanıyorsak, Allah'ın bize verdiği, sunduğu nimetleri göz ardı etmeyerek görebiliyorsak, işte o zaman bu tür çocukları da bize Allah verdi.
Allah'ın verdiği her şeye razıysak, şükür ediyorsak, bize böyle evlatlar verdiği için şükretmemiz gerektiğini bilmemiz lazım.
Suçlu kimse yok.
Eğer suçlu arıyorsak, suçlu bizleriz.
Toplum olarak bu çocuklarımızı dışlayarak ittiğimiz için.
AMERİKA’DA 70’LERDE HALLEDİLDİ
Dün Oscar adayı filmlerden “Milk”i izledim ve gözyaşlarına boğuldum. Görmediyseniz görmenizi tavsiye ederim. Sean Penn başrolde... Amerika'da 70'li yıllarda başlayan eşcinsel hakları hareketinin ülkemizde ve birçok doğu ülkesinde hala kabul görmediğini bilmek beni çok üzüyor. Kısa vadede ne yapılabilir bilemiyorum, ama insanların cinsel tercihleri ve isteklerine göre bu şekilde yargılanması, hatta öldürmeye veya intihara varan sonuçlara sürüklenmesi içimi acıtıyor. Biz ne zaman normal ve makul bir ülke olacağız? (Hande.)
BU GAY BU HETERO DİYE AYIRMAK İNSANLIK SUÇU
Çocukluğum Türkiye’de geçti. Doğu’nun Paris’i dedikleri Malatya’da. Hatırlıyorum da, lisedeyken, arkadaşlarım bir çocuktan uzak durmamızı söylerlerdi, bizi uyarırlardı, “O deli ve homo!” derlerdi. Eşcinselliği delilikle özdeşleştirirlerdi. Böyle bir çevrede büyüdüm, yetiştim. Sonra üniversite eğitimi için Almanya’ya gittim. Bir de ne göreyim! Üniversitenin kampüsünde, erkek erkeği öpüyor, okşuyor ve hiç kimse tepki göstermiyor. Ben ne yalan söyleyeyim önce şaşırdım, hatta iğrendim. Tabii bu, yıllarca üzerime panzer gibi sürülmüş önyargılarımla alakalıydı. Çok zaman sonra ben de alışmıştım gördüklerime ve artık hayatımda olan bu insanları yadırgamıyor, onlarla birlikte ödev yapıyordum. Bu dünyaya gelen kimsenin etnik ve cinsel kimliğini seçme şansı olmadığını yavaş yavaş kabul ettim.Aynı şekilde onları cinsel tercihlerinden, etnik kimliklerinden ve dini inançlarından dolayı ayırmanın da insanlık suçu olduğunu. Umarım bizim ülkemizde de, bir gün, insanların yaşam şekillerine, cinsel tercihlerine saygı duyulur ve bütün bu önyargılar kökünden kazılır. Bu daha çooook uzun bir yol. (Zelda)
“Toplumsal baskı!” diyerek işin içinden çıkamam
35 yaşındayım. Kendimi bildim bileli erkeklere ilgi duydum. İki yıl önce ailemin baskısına dayanamayarak evlendim. Eşim dünyanın en iyi insanı. Onu seviyorum ama seksüalite anlamında bana hiçbir şey ifade etmiyor. Çok üzülüyorum. Her gün köşeme çekilip, sessizleşiyorum. Bende de suç var, “Toplumsal baskı!” filan diye işin içinden çıkamam, nasıl yaptım böyle bir şeyi bilmiyorum. İki yıl içinde onu sadece bir kere aldattım ama kafamda her Allah’ın günü aldatıyorum. Ya çoluk çocuğa karışırsak ne olacak? Korkuyorum ama ne yapmam gerektiğini de bilmiyorum. Gay arkadaşlara sesleniyorum. Asla. Asla böyle bir hataya düşmeyin. Gerekirse, yapabiliyorsanız ülkeden kaçın. Ama evlenmeyin. (Ali. K.)
TOPLUMU YOZLAŞTIRMA!
Gay’leri destekliyor olmanız, modernlik değil, cahilliktir. Gay’lik ve lezbiyenlik hastalık değil, baskının, korkunun, yanlış değerlendirmenin ve bir yönlendirmenin neticesidir. Doğuştan olmaz. Yaşam, artı-eksi ve erkek-dişi ilişkisi üzerine kurulmuştur. Karşıt kutuplar birbirini çeker maddeler oluşur, erkek dişi her canlı birleşir üreme olur. Aksi takdirde yaşam biter! İşte sizin gibiler gay'liği normalleştirmeye çalışıyor, oysa normal değil. Yanlış yapıyorsunuz, kötülük yapıyorsunuz. Modernleştireyim derken bu toplumu yozlaştırıyorsunuz. (Fehmi A.)
Hasta onlar, hasta!
Niçin bu ahlaksız sapıkları, gazete köşenize alıp bizim toplumumuzda asla kabul görmeyecek bu davranışları empoze etmeye çalışıyorsunuz! Bunun adı düpedüz ahlaksızlıktır. O insanı anlamak ve ona yardımcı olmak istiyorsanız, neden tedavi olmasını önermiyorsunuz? Hasta onlar, hasta! Bizim toplumumuz bu şeyleri kabul etmedi ve etmeyecek. (Halit K.)
Paylaş