Paylaş
HEPİMİZİN içini parçalayan bir haberdi.
“Allah kahretsin!” dedirten.
Bir Türkiye gerçeğiydi. İkiyüzlülüktü. Kadına yönelik apaçık bir haksızlıktı, ayrımcılıktı. “Disiplinsizlik” gerekçesiyle işine son verilen ve ertesi gün intihar eden üsteğmen Nazlıgül Daştanoğlu, geride 4 yaşında bir çocuk ve perişan bir aile bıraktı.
Gelen mail’ler çığ gibiydi.
“Bu işin peşini bıraktınız mı?” diye soran okurlar da vardı. Hayır! Genelkurmay, dün aileyi kabul etti, görüştüler... Sonrası aşağıda...
Genelkurmay size nasıl ulaştı?
- Telefonla. “Davet ediyoruz gelir misiniz” dediler, geliriz dedik. Eşimle atladık gittik.
En azından bir ilerleme kaydedilebilir diye umutlandınız mı?
- Baştan beri çok umutlu değilim açıkçası. Yine de bizi aramalarını istiyordum...
Peki ne oldu?
- Evet, ilgilendiler, evet bizi dinlediler ama ne yalan söyleyeyim, “Acınız acımızdır, başımız sağ olsun!”dan öte elle tutulur bir şey yok. “Nazlıgül’ü erkekler suistimal etmişler. 5 kişiyi attık zaten. Mahkeme devam ediyor, araştırma da. Suçlular cezalarını çekecek” dediler.
Siz ne dediniz?
- Dedim ki, “Nazlıgül’ün birkaç kişiyle yatmış olduğunu iddia ediyorsunuz. Peki ama nerede o erkekler! Kadının tek başına yapabileceği bir şey değil bu! Neden bedelleri yalnızca kadınlar ödüyor?” “Tamam ortaya çıkarılacak, cezaları verilecek” dediler bana. Çok doluydum, aklımdan geçen her şeyi söyledim, “Onu ahlaksızlıkla suçladınız ama Nazlıgül rahibe değildi” dedim, “Ne olduğunu öğrenemiyoruz. Bu işi tetikleyen kim? İlk başlatan kim? İfadeyi alan kim? Savcı mı hâkim mi? Kendi aranızda oluşturduğunuz bir kurum mu? Bunlar söylenmiyor.” Söyleyemeyiz diyorlar! Üzerine çarpı atıp, “ahlaksız, disiplinsiz” yazıyorlar, sonra da kendilerine göre altını dolduruyorlar. İşe bakın ki, araştırma, bütün bu yaşananlardan sonra başlıyor.
Neye göre ahlaksızmış Nazlıgül?
- İşte ben de bunu sordum. “Bizim kurallarımız var, kurallara uymayan atılır”dan başka bir şey söylemiyorlar. Ben tabii patladım, “Ordunun gizli evrakını mı dışarı sızdırdı? Sahtekârlık mı yaptı? Neyinize halel getirdi?”
Kime söylüyorsunuz bunları?
- Genelkurmay’dan 6 askere. 3’ü karacı, üçü havacı. Bir tuğgeneral vardı, bizi sonuna kadar dinledi, ne söylediysem sesini çıkarmadı. Bu askerlerden biri psikolog, biri de hukukçuydu, bir de astsubayla evli bir yüzbaşı vardı. Askeriyenin astla üstün evlenmesine karşı olduğunu söylüyoruz ya, aksini kanıtlamak için!
“Sizi anlıyoruz, siz acılı annesiniz, ondan böyle tepki veriyorsunuz türünden şeyler söylediler mi?
- Evet. Dediler. Ama “Nazlıgül bizim de kızımızdı” dediler. Belki de samimilerdi ama ben dedim ki “Sizin de kızınız olsaydı, ona babalık ederdiniz. Nazlı’yı yanınıza çağırıp konuşsaydınız, yanlışlarını söyleseydiniz, kesinlikle dinlerdi. Ama siz ne yaptınız? ‘Seni istemiyoruz, sevmiyoruz, hadi güle güle. İşin bitti. Şunu imzala, re’sen emekliliğe ayırıyoruz, yarın da gel silahını teslim et” dediniz.
Silahı neden o an almamışlar?
- “İhmalkârlık!” dediler. Allah aşkına bir insanın hayatı bu kadar ucuz olabilir mi? Benim kızım gitmiş, dağım devrilmiş, siz bana ihmal diyorsunuz. Ben yine, takılmış plak gibi dedim ki, “Bu işte sorumlu olanları istiyorum, ilk şikâyet eden kim? Astsubay mı, komutan mı, komutan eşleri mi? Kim?”
İşine son verdik dedikleri o beş kişi kimmiş?
- Biri Evren biri Arif, öbürlerini söylemediler... Ne kadar kibar da davranmış olsalar, beni tatmin etmedi. O ahlaksız yaftası hâlâ kızımın üzerinde duruyor. Kime göre ahlaksız? Kimler yapıştırdı o yaftayı? “İpte asılacağımı bilsem dahi, bu işin peşini bırakmayacağım” dedim.
Diğer intihar vakalarından söz ettiniz mi?
- Evet. “Nazlıgül tek değil, daha bir sürü insan intihar etti” dedim. Bir şekilde bu insanların psikolojileriyle oynuyorsunuz, güzelce alıyorsunuz, beğenmeyince atıyorsunuz! Onlar da gururlarına yediremiyorlar.
Ne olsa içiniz rahat olurdu?
- Bir tek şey beni bir parçacık rahatlatır: Bu işi ilk başlatanın, azmettirenin ortaya çıkması.
Neden takip etmişler Nazlıgül’ü? Bunu nasıl açıklıyorlar? Telefonunu niye dinlemişler?
- Ben de sordum, “Durup dururken olmadı ya, birisi size bir şey söyledi ki, telefonlarını dinlediniz, takip ettiniz?” Cevap yok.
Dava açmıştınız değil mi?
- Evet. Sonuna kadar da gideceğiz. Bunu onlara da söyledim. Gerekirse AİHM’ye kadar gideceğiz.
“Ruhsal bunalım yaşıyordu” gibi savunmalar getirdiler mi?
- Buna benzer şeyler söylediler. Ben de “İyi de o zaman işine son verirken, niye yanında bir komutan, bir psikolog yoktu” dedim. “Bir üsteğmen varmış” dediler, “Hayır, o da yokmuş” dedim. Kısacası sorduğum somut sorulara cevap alamadım. Bir de aralarından biri, “Türk örf ve âdetleri şöyledir böyledir” der gibi oldu, “Beni hiç ilgilendirmez, onun özel hayatı, sizi de ilgilendirmez...” dedim. “Bu konuştuklarımız medyada yer almasın” dediler. “Valla, kusura bakmayın, konuşacağım” dedim, “Bu aynı zamanda bir kadın meselesi! Bu kızla yatan erkekler nerede? Onları istiyorum. Şikâyet edeni istiyorum. Mobbing’i yapanı istiyorum. Tüm bunları öğreninceye kadar da mücadele edeceğim...”
GÖRÜŞMEDEN SONRA GELEN TELEFON
YUKARIDAKİ röportajı, Daştanoğlu ailesiyle Genelkurmay’dan ayrıldıktan sonra yaptım. Yayına hazırladım. Tam o anda bir telefon daha geldi. Aile, görüşmeden ayrıldıktan sonra, Genelkurmay’dan bir telefon daha almış. Daha önce konuştukları tuğgeneral, “Size Genelkurmay Başkanımızın başsağlığı dileklerini iletmek istiyorum” demiş ve devam etmiş: “Biliniz ki, Genelkurmay Başkanı, bizzat az evvel, hukuki süreci başlattı. Savcı, askeri mahkemede dava açtı. Bu olayın sorumluları mutlaka yargılanacak. Kimler ifade vermişse ifadeleri alınacak, müsebbipler ortaya çıkarılacak ve gereken cezalar verilecek” demiş.
Hepimiz bu davanın sonucunu bekliyoruz!
Paylaş