Bir sıkı adam

Bugün sizi Tolga Temuge'yle tanıştırmak istiyorum.

Ben dün tanıştım.

Konumuzla hiç alakası yok ama görünce fevkalade şaşırdım.

Hatta, o sırada annemle telefonda konuşuyordum, minik bir çığlık attım:

‘‘Aman Allah'ım inanılmaz bir adam geliyor, ben telefonu kapatıyorum!’’

Haber yaptığım erkeklerin bu kadar yakışıklı olmasına alışık değil miyim neyim? Siyah uzun

saçları omuzlarına dökülen, beyaz tenli, kızılderili gibi bir adam. Üzerinden akıyor dünya vatandaşı olduğu. Şu an Malta'da yaşıyor. 67 doğumlu. Ankara Koleji mezunu. Üniversiteyi Marmara İşletme'de okuyor ve neredeyse bütün bir hayatını sivil toplum örgütlerine adıyor.

Ben zaten bir ‘‘şehir efsanesi’’ olarak ondan söz edildiğini duymuştum: Varlıklı bir ailenin oğluymuş, iş dünyasından hiçbir zaman keyif almamış, galiba biraz çatlakmış (!) , kafayı sivil toplum hareketlerine takmış, gitmiş 8 yıl Greenpeace'çilerle çalışmış.

Bildiğim, duyduğum buydu.

Yok yalan söylüyorum, bir de Türkiye'de 25, yurt dışında da 10 kere filan gözaltına alındığı biliyorum.

Siz tabii dilediğinizi düşünmekten özgürsünüz ama ben bu Greenpeace'çilere hayranlık duyuyorum. Ve nükleer enerji, kimyasal atıklar, genetik mühendislik, toksik atıklar gibi hayati meselelerde, birilerinin ses çıkarmasını, şiddet içermeyen, zeka fışkıran, yaratıcılık kokan, aynı zamanda da sonuca ulaşan dünya çapında eylemler yapmasını sonuna kadar destekliyorum.

Tolga da onlardan biri işte. Gazetelere belki kendini oraya buraya zincirleyen ve defalarca polis tarafından göz altına alınan bir Greenpeace'çi olarak geçti. Ama esas olarak hepimize, yaşamımıza müdahale eden her şeye itiraz edebileceğimizi, şiddet kullanmadan da kendimizi ifade edebileceğimizi gösterdi. Sıkı adam yani. Fakat aynı zamanda bu kadar yakışıklı olduğundan kimse söz etmemişti.

***

Hava da nasıl güzel!

Karşımdaki adamın gözlerinin içine bakıp, muzip muzip soruyorum:

‘‘Peki, bütün bunlar dünyayı kurtarmak için mi?’’

Gülüyor, ‘‘Ne alakası var, kendi egom için!’’ diyor. ‘‘Yeryüzündeki bütün canlıların, hepimizin yani, temel ihtiyaçları var. Beslenme, barınma gibi. Bizler grup halinde yaşayan canlılarız ve gücü birbirimizden alıyoruz. Birileri hayatımıza müdahale ettiği zaman da, haklı olarak sinirleniyoruz. Bazıları susup oturuyor, kahpe kader yapıyor; bazıları da tepki veriyor. Ben işte o ikinci gruptan olmak istiyorum. Bu hoşuma gidiyor. Ama bunun için, illa da klasik eylemcilerden olmanız gerekmiyor. Flüt çalarak yılan oynatan Hintliler vardır ya, neden öyle yaparlarmış bilir misin?’’

‘‘Hayır.’’

‘‘Yılan oynatırken aynı anda bir şeyler de satarlarmış, ondan. Bizimki de o hesap. İlgi çekiyorsun, bakışların sana dönmesine sebep oluyorsun, o arada da kendini ifade etme fırsatı buluyorsun. Yaptığımız eylemler, stratejimizin bir parçasıydı. Ki işe yaradı. Greenpeace bugün Birleşmiş Milletler'e bir ülke gibi katılıyor. Evet, Türk delegesi sizi dinliyoruz deniyor, Fransız delegesinin söyleyecek bir lafı var mı, sonra dönüp soruyorlar: Greenpeace delegesi bu konuda ne diyor? Dünyanın en etkili sivil toplum örgütlerinden biri...’’

***

‘‘Peki Malta ne alaka?’’

‘‘Tebdili mekanda ferahlık vardır dedim, Malta'ya yerleştim. Aşk da var tabii işin içinde! Greenpeace'in Akdeniz Ofisi İletişim ve Medya Yöneticisi bir arkadaşım vardı, birlikte çalıştığım, adı Caroline, şimdi sevgilim, onunla bir şirket kurduk: East to West.

‘‘Ne yapacaksınız?’’

‘‘Kültürel ön yargıları kıracağız...’’

‘‘Şahane de. Nasıl yapacaksınız?’’

‘‘Bak anlatayım...’’

İşte dün, o güzel havada, Tolga Temuge, bana olağanüstü bir projeden bahsetti. Bu adam müzikle çok ilgili. Sadece ilgili değil, ayrıca da bilgili. Amacı, dünyanın etnik ve kültürel öğelerini içeren bütün müziklerini bir araya getirmek. Yani Dünya Müzik Festivalleri düzenlemek. İlki bu temmuz ayında Malta'da gerçekleşecek. Ve sıkı durun...

Malta'ya gidenler bilir, orada rüya gibi bir St. Elmo Kalesi vardır. Akdeniz'in ortasındaki bu adayı ziyaret eden herkesin haberi olmayabilir ama o kalenin bir bölümünde Midnight Express filmi çekilmiştir. O film de, hiç şüphe yok ki bugüne kadar Türkiye'ye en fazla zarar vermiş filmdir.

İşkence sahnelerinin çekildiği o izbe zindanları gören Tolga, Malta Kültür Bakanı'yla temasa geçiyor ve o orayı bir sanat ve kültür merkezi haline dönüştürmek istediğini söylüyor. Bakan, bu fikre bayılıyor ve çalışmalar başlıyor. East to West'in düzenleyeceği ilk Dünya Müzik Festivali, 2-3 Temmuz'da gerçekleşecek. Ve Mercan Dede, Midnight Express filminin çekildiği o zindanlarda bir konser verecek.

Bence şahane bir fikir.

Sen Anadolu'nun tasavvuf müziğini Mercan Dede'nin yorumuyla dünyayla buluşturuyorsun. Eylem mekanı olarak da Türkiye'ye en zarar vermiş yeri seçiyorsun. Ama altını çizmeden, o filmden hiç söz etmeden. Tolga Temuge, insanların ellerinde Türk bayraklarıyla geldiği bir festival amaçlamıyor, milliyetçi değil, kültürel bir tınısı olsun istiyor. Türkiye'nin başka bir yüzünü insanlara gösterme derdinde. Erkan Mumcu ve Kültür Bakanlığı çok sıcak bakmış bu fikre. Bence Türkiye'nin tanıtımı için müthiş bir fırsat. Hepimiz bu zeki (ve çekici) adama destek vermeliyiz. Hava hala güneşli, ben sokağa çıkıyorum. Son olarak size Tolga'yla iletişim kurabileceğiniz bir internet adresi veriyorum: tolga@east2westevents.com
Yazarın Tüm Yazıları