Ayşe'nin gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Kutup ayısı gibi...

Sanırım bu ülkede ‘üşüyen’ birçok insan var.

Seçil Akar, onlardan sadece birisi.

Valla, rahatlamak için bana bir mektup yazmış, iyi yapmış, çok hoşuma gitti.

Ama çok zor sorular da yöneltmiş.

Onlara ben nasıl cevap vereyim?

Kolaysa, okuyup, siz cevap verin...

* * *

‘Hey kimse yok mu!’ diye bağırmak istiyordum ben de...

İzninizle biraz rahatlayacağım, inanılmaz hislerime bir yazınızla tercüman oldunuz da. Yoğun ötesi bir iş tempom var. Yaşım sizinkinden beş - on yaş fazla.

(Burası hassas, zaten ne yapacaksınız yaşımı?)

13.5 yıldır evliyim.

(Burası da hassas, 13.5 yıl sadece dile kolaydır!)

İki tane mis gibi çocuğum var.

(Burası sizin için hassas, biyolojik tik taklarınıza hemen kulak veriniz!)

Gelirim ortanın oldukça üstü. Her hafta bir kitap okurum, dergilere ise bayılırım. Beş altı tane yerli, iki üç tane yabancı yayına aboneyim.

Müzik dinler, konserlere giderim.

Tiyatro ile aram birkaç yıl önce bozuldu.

(Burası da tiyatroseverler için hassas. Bana yavaş ve durgun geliyor. Herhalde benim suçumdur. Yok, yok kesinlikle öyledir).

Sinema ise...

Baş tacım.

Bayılırım.

* * *

Gelelim sorunuma...

Kocam dövmüyor.

İçip beni satmıyor.

Cinsel taciz hemen hemen hiç yaşamadım.

Laf atmalar ise (çok şükür) sürüyor!

Allah için olmayınca insan garipsiyor.

Yani ben.

Doğu’da da yaşamadığım için köyümden sürülmüyor, korucularla PKK arasında kalmıyorum. Ensest, kızlık zarı, fuhuş, pop müzik, Televole, Emrah’ın kilo vermesi ve Seren Serengil’le sadece arkadaş olması ilgimi çekmiyor.

Sibel Can’a gelince, ona karşı ‘indifferent’ım.

(Burası da dilimizi koruyalım, yabancı kelime sokmayalım’cılar için hassas, ne yapayım, indifferent’ın tam Türkçe karşılığı yok!)

Televizyonla ile mesafem sınırlı.

Soap Opera türü diziler izlemiyorum, diğer yerli dizilerden hicap duyuyor, Cine 5’de ve Prima’da yakalarsam bir iki film izliyorum. Yüksek rayting’li haber programlarına denk gelirsem bayağı zorlanıyorum: Yeni açılan kıtıpiyoz bir güzellik salonunun, ne idüğü belirsiz bir medyum bozuntusunun, ne söylediği anlaşılmayan acayip kılıklı insanların, hangi açıdan verildiği belli olmayan olayların ‘haber’ olduğu konusunda hep kuşkuluyum da...

* * *

Demek istiyorum ki...

Allahaşkına, ben yok muyum?

Bu ülkede neden benim ilgimi çeken hiçbir televizyon programı yok? Hadi bir iki tane var diyelim, ama neden ben hiçbir programda kendimi bulamıyorum? Suç sadece benim mi? Neden hep acıyarak, hep üzülerek, hep kızarak, hep yabancılaşarak seyretmek zorunda kalıyorum her şeyi?

Neden tartışma programları kalitesiz, sunan bilgisiz, konu ilgisiz...

Yabancılaşıp gittim, kendi ülkemde.

O çok sevdiğim fıkradaki Kutup ayısı gibi hep üşüyorum.

Oysa Amerika’da büyüyüp snoplaşmadım. Almanya’da yaşayıp farklılaşmadım. Ben hep buradaydım. Çevremde bir yığın benim gibi insan var. Ama na yapsak, ne etsek, biz yokuz!

İlla felaket gerekiyor, herhalde.

Toplumumuzun yaşadığı tüm sorunların bilincindeyiz. Olmamam olanaksız. İnandığım ve güvendiğim birkaç sivil kuruluşa da üyeyim.

Güneydoğu sancısı, demokrasi, insan hakları sorunları, seviyesiz yöneticilerimiz, kadın sorunu, işsizlik, enflasyon...

Evet, tamam hepsi var!

Ama lütfen ben de varım...

Heyy... Kimse yok mu?






 








Yazarın Tüm Yazıları