Gazetemizin yazarı Melike Karakartal’ın yaşadıklarını kendisinden dinleyince...
Bu ne ya!!!!
Nasıl bir ülkede yaşıyoruz!
Aşağıda bütün detaylarıyla okuyacaksınız. Bir adam onu önce gazeteden arıyor, sonra cep telefonunu buluyor, sonra da kapısına dayanıyor, yanlış okumadınız, kapısına dayanıyor, kurye kılığında...
Ve tam bir saat 10 dakika boyunca kapısını tekmeliyor, yumrukluyor, hakaret ediyor, tehdit ediyor!!!!
Ne var ki, Melike adamı tanımıyor bile...
Gerçekten korku filmi gibi...
Ve bu adam şimdi serbest...
Kişilikli bir tekir.
Yakışıklı mı yakışıklı.
Benim için kedilerin kralıdır tekirler.
Hele sokakta yaşayanlar.
Onların özgürlük duygusuna, kimseye eyvallahı olmayan hallerine bayılırım, biterim...
SEN EV KIZI OL, BEN EV KEDİSİ OLMAM!
Ah kediler!
Çok uzun yıllar bir kediyle yaşadım,
Artık yettiniz!
Türkiye’nin her yerinden fışkıran bu cinsi sapıklar kahrolsun... Ama önce hukuk cezalarını versin!
İnsanın öz babası, 7 yaşındaki torununa nasıl kıyar, cinsel istismarda bulunur ya! Baban ya...
Güvendiğin, sığındığın adam... Çocuğunu teslim ediyorsun, sen annen için hastaneye refakate gidiyorsun, o torununa musallat oluyor...
O küçücük çocuğun külodunu çıkarıyor, türlü türlü rezillikler yapıyor.
Allah kahretsin ya!
Ne istersin 7 yaşında bir çocuktan... Bu röportaj, çok cesur ve eğitimli bir anneyle yapıldı. Karı-koca, 4 yıldır kızları için hukuk mücadelesi veriyor. Neden? Çünkü hukuki prosedürler çok uzun sürüyor, mahkeme, defalarca küçük çocuktan ifade almak istiyor, defalarca adli tıbba yolluyor, bu arada durmadan hukuki kararlar değişiyor.
Takip etmek çok zor hale geliyor. Olan aileye, daha da önemlisi o küçücük çocuğa oluyor, her defasında yeni bir travma yaşıyor.
Müthiş bir kadın! Müthiş bir anne: Aylin Sezgin. İnsan onu dinleyince “Ben de anne miyim?” diyor. Daha önce de yılın annesi seçilmiş. O, Tohum Otizm Vakfı’nın kurucu başkan yardımcısı. O güzel vakıf, Aylin Sezgin ve oğlu Cem sayesinde kuruluyor. Cem ve Can, Aylin Sezgin’in ikiz oğlu. Cem otizmli. Ama teşhis Türkiye’de konamıyor, Aylin Sezgin Amerika’ya gidince oğlunun otizmli olduğunu öğreniyor. Ve erken teşhisin önemini, tek tedavinin eğitim olduğunu... Çok sıkı kariyeri olan bir kadın. Her şeyi bırakıyor, kendini oğluna adıyor. Oğluna ve Türkiye’deki diğer otizmli çocuklara... Mine Narin ve birkaç arkadaşıyla Tohum Otizm Vakfı’nı kuruyorlar, yıl 2003, üç yıl sonra da Şişli’deki okulu açıyorlar. O okul, erken tanı ve eğitimle otizmli çocukların ne kadar şahane şeyler yapabileceğinin bir kanıtı, binlerce mezun verdi, üniversiteye gittiler, iş hayatına atıldılar. Keşke Tohum Otizm Vakfı Okulları tüm Türkiye’de yaygınlaşabilse... Nisan ayı Otizm Farkındalık Ayı.
Yarın da Dünya Otizm Farkındalık Günü. Birinci ve ikinci köprü, Galata Kulesi, Çanakkale Şehitler Anıtı gibi ikonik pek çok bina otizmin rengi olan mavi ışıkla aydınlatılacak!
Binlerce kişi mavi giyecek, #otizmemaviisikyak etiketiyle mesajlarını sosyal medyada paylaşacak. Siz de katılın...
Sizi tanıyalım...
- Adım Aylin Sezgin. İstanbulluyum. Üsküdar Amerikan ve Boğaziçi İşletme mezunuyum. 20 yaşında iki çocuk annesiyim, biri otizmli. Anne olduğumda büyük bir finans şirketinde üst düzey yöneticiydim. Ve otizmin varlığından habersizdim. ‘Yağmur Adam’ filmini bile izlememiştim. Sözünü ettiğim yıl 1997. Bırakın akıllı telefonları, arama motorları bile yok...
Ve ikizler doğdu...
İzmir’in Menderes ilçesinde, iki yıl önce, yaşları 6 ile 11 arasında değişen 6 kız öğrencisine cinsel içerikli film izlettiren ve istismarda bulunan okul müdürü Adil Ş.’nin tutuklanmasını sağladı. Ki Saadet Öğretmen’e defalarca “Vazgeç!” dendi, “İşini kaybedersin!” dendi. Ama o vazgeçmedi. Onun çabaları sayesinde Adil Ş. tutuklandı, şu an cezaevinde, dava da devam ediyor.
Saadet Özkan’ın mücadelesi ABD’de ödüle layık görüldü. Saadet Öğretmen, “Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü”nü dün gece ABD Dışişleri Bakanlığı’nın geleneksel olarak Beyaz Saray’da düzenlenen törende, ABD Başkanı Donald Trump’ın eşi Melania Trump’tan aldı...
Tebrikler Saadet Öğretmen! Şu an Amerika’da, “Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü”nü aldın. Sen bizim gururumuzsun! Ne hissediyorsun?
- Çok çok teşekkürler. Çok mutluyum. Ama öncelikle haklarını savunduğum minik öğrencilerime teşekkür etmek istiyorum. Onlar benden daha cesur. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’na, başkanı Canan Abla’ya (Güllü) ve İzmir’de bana destek veren tüm avukatlara da teşekkür. Bu ödül hepimizin. Türkiye’de çocuğa ve kadına şiddetle savaşan eden herkesin. Ama mücadelemiz devam ediyor. Miniklerin davası da devam ediyor. Bu ödülü alacağımı onlara söyledim, “Bakın çocuklar, dünya sesimizi duydu! Her şey iyi olacak!” dedim...
Nereden çıktı bu ödül?... Nasıl oldu?
- Sizinle olan röportajımızdan ve CNN Türk’de çıkan haberlerden sonra Amerikalı diplomatlar aradı. Ankara’daki büyükelçilik çalışanları. Çıkan haberlerden çok etkilendiklerini, benimle tanışmak istediklerini söylediler, “Tabii buyurun” dedim.
Şaşırdın mı?
- Şaşırmaz olur muyum? E çünkü bizim yetkililerden arayan kimse olmadı. Ben yokmuşum gibi davrandılar. Sanki bu dava da yokmuş gibi. Biz, Canan Abla, İzmir Barosu’nun avukatları, miniklerin ailesi kendi kendimize uğraşıyorduk. Bu ülkede yalnız bırakılmaya da alışıyorsunuz...
Tüm Türkiye onu ayakta alkışladı.
Hani, İzmir yakınında görev yaptığı bir köy okulunda, okul müdürünün küçük çocuklara cinsel istismarını ortaya çıkardı...
Yılmadı, susmadı, “İşimden olurum” demedi.
Onun sayesinde, uzun zaman karambole gelen dava tekrar açıldı ve o sapık müdür şimdi cezaevinde!!!
Saadet Öğretmen, hem o miniklerin hem de hepimizin kahramanı. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden, çeşitli kurumlarından ödüller aldı. Ben de onunla yaptığım röportajdan sonra hep haberlerini vermeye devam ettim.
Şimdi de sıkı durun...
Saadet Öğretmen şu an Beyaz Saray’da...
Sen ne müthiş adamsın!
Biliyorsunuz, Arka Sokaklar’ın ünlü oyuncusu iki senedir uğraşıyor, bütün birikimini bir tiyatroya yatırdı ve Kadıköy’de sıfırdan bir tiyatro açtı.
Adı “Baba Sahne”.
Önümüzdeki cumartesi açılacak.
1 Nisan’da.
Hem de 10 yıl önce aramızdan ayrılan ustası Savaş Dinçel’in 75. doğum gününde...
Beni çok duygulandırıyor çünkü bu hikâyede, sanata verilen değer, ustaya gösterilen
Ağladım da...
Haluk Levent’in ‘İzmir Marşı’ klibinden söz ediyorum.
Ortalığı ayağa kaldıran, milyonların izlediği klip.
O marş, yani İzmir Marşı, bir ‘anahtar’ gibi...
Birdenbire, Kurtuluş Savaşı’nın kapısını açıveriyor insana...
O müthiş süreç, insanın gözünde canlanıveriyor.
Bugün özgür yaşıyorsak, o olağanüstü mücadele sayesinde olduğunu bir kere daha kavrıyoruz.