Ayşe Arman

Kılıçdaroğlu: Biyonik adam değil davasına inanan adamım

5 Temmuz 2017
Bir itirafla başlayayım, Kemal Kılıçdaroğlu’nu hep seviyordum ama eleştiriyordum da...

Tamam dürüst geliyordu, iyi insan geliyordu ama nasıl desem, biraz atalet içinde geliyordu, sanki kurtlarla kapışamaz gibi geliyordu, lider karizması yok gibi geliyordu!

Vatandaş olarak hayal kırıklığına uğramıştım.

Hatta, ondan umudu kesmiştim.

Ben bir “hareket” bekliyordum.

Yazının Devamını Oku

Ben de katıldım

4 Temmuz 2017
Adalet Yürüyüşü’nün 19. gününde ben de yürüyüşe katıldım.

Kemal Kılıçdaroğlu’nu hep severdim ama itiraf ediyorum, şimdi hayranlık duyuyorum. Benim gözümde artık bir parti başkanı değil gerçek bir lider!!!

Bu yapılanın da son yılların en önemli şeyi olduğunu düşünüyorum.

Binlerce insan hak-hukuk-
adalet için yürüyor. Burada olunca görüyorsunuz, gerçekten partiler üstü bir şey bu, bir CHP manevrası değil, her kesimden, her yaştan insan var. Ve herkesin tek talebi var: Adalet.

Kılıçdaroğlu, müthiş bir performans sergiliyor. Şa-ha-neeee. Diyor ki, “Bir ay önce deselerdi ki Ankara’dan İstanbul’a yürüyeceksin! Ben de inanmazdım!” Ama 69 yaşında olmasına rağmen yapıyor. Karavanından çıkıyor. Enerjik, dinamik, dimdik ve çok kararlı yürüyor. Bir de güler yüzlü, herkesle sohbet ediyor. Kimseyi kırmıyor. Anayolda yürüyoruz, yol kenarları kadın, çocuk dolu, bize erik ikram ediyorlar, su veriyorlar.

Sabah bir 6 km yürüdük, sonra 4.5 daha, şu an güneş tepede olduğu için bekliyoruz, akşam üzeri bir 8 km daha yürüyeceğiz. Şu ana kadar iki tişört değiştirmiş durumdayım, her etepta üzerinizdeki sırılsıklam oluyor. Amaaaa yürünmeyecek gibi de değil, eğer aklınızda yürüsem mi, yürümesem mi gibi bir düşünce varsa bence a) şıkkı...

Hiç bir taşkınlık yok, sadece masum bir talep var: Adalet. Adalet için yürüyenler provokasyonlara da kapılmıyor, onları kışkırtmaya çalışanları sadece alkışlıyor. Bunu da müthiş buluyorum. Neyse, ben gidiyorum, bugün yazı mazı yazmadım, izlenimlerimi yarın okuyabilirsiniz...

Yazının Devamını Oku

Aydın’ın ‘Topuklu Efe’si Özlem Çerçioğlu: 177 dönüm araziye AVM yerine şehir parkı yaptı

2 Temmuz 2017
Türkiye’de 81 il var ve sadece iki büyükşehir belediye başkanı kadın. Biri Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin, diğeri de Aydın Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu. Oysa daha çok olmalı. Kadınlar yerel yönetimlerde daha çok yer almalı.

Özlem Çerçioğlu’yla röportaj yapmaktan, zeybek oynamaktan ve kadın mehteran takımıyla birlikte coşku içinde İzmir Marşı’nı söylemekten büyük keyif aldım.

Kadın, her yerde kadın. Ofisi kuş cıvıltıları içinde. Topuklu ayakkabıları da ayağında. Cesaretinden ve Aydınlılara kol kanat germesinden dolayı adı ‘Topuklu Efe’.

Buyurun karşınızda full enerji bir kadın belediye başkanı.

Siz Türkiye’nin efsane kadın belediye başkanlarından birisiniz.

- Estağfurullah!

Yoo öyle. Sadece iki büyükşehir belediye başkanı var. Biri sizsiniz. Kadınların gururusunuz. Ayrıca Aydın halkı sizi çok seviyor. Bu kadar sevilmenizin sebebi ne?

- Ben neysem oyum. Milletvekili ve belediye başkanı olmadan önce nasıl yaşıyorsam yine aynı şekilde yaşıyorum. Hafta sonları arabamı kendim kullanırım. Kot pantolonumu, spor ayakkabımı giyerim. Tek başıma veya çocuklarımla sokakta dolaşırım. Alışverişimi kendim yaparım. Herhalde bundadır. Başkan havası basmıyorum. Beni kendilerinden biri olarak görüyorlar ki, öyle zaten.

Yazının Devamını Oku

Mutlaka alın: 200 Adımda Çocuk Yetiştirme Rehberi

1 Temmuz 2017
Çok sevdiğim bir adam Ömür Kurt. Hürriyet Cumartesi ekinde aile-çocuk yazıları yazıyor. Evet bilgili, eğitimli, birikimli, çok deneyimli bir gazeteci ve yaptığı işe hakim.

Ama sadece bu değil. Adam, iyi insan.

Bu daha değerli! Çok daha değerli.

Ve onu şahane yapan da bu.

Bence güvenilir yapan da.

Suratına bakın anlarsınız zaten, kalbini görürsünüz.

Yeğeni Günce’yle birlikte olan bu fotoğraflara bakmaya doyamadım.

Bir kaç yıl önce önce babasını, sonra kardeşini bir kazada kaybediyor Ömür Kurt. Ve kardeşinin dünyalar güzeli kızı Günce, bu acı kayıptan en az zararı alsın diye elinden gelen her şeyi yapıyor. Müthiş bir amca. Müthiş bir baba yarısı.

İnsanları sadece yaptıkları güzel işler için sevmiyoruz, insanlıkları da önemli. Ömür Kurt, benim için Günce’yle böyle şahane bir ilişki kurduğu için de değerli, ailesine bu kadar düşkün olduğu için de...

Yazının Devamını Oku

O ne profiteroldü be!

29 Haziran 2017
BU bir hizmet haberi. Yeni keşfettiğim bir lezzeti sizinle paylaşmaktan, sizleri de şişmanlatmaktan onur duyarım!!!!

Bütün Bodrum bu tatlı kadını konuşuyor, Bitez’deki Profiterol Sabriye. Minicik bir dükkânı var ve mü-kem-mel bir profiterolü. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın, benim vazifem duyurmak, kalite kontrolünü siz kendiniz yapın.

Sabriye, bir pastaneler zinciri değil, tek başına iş yapan bir kadın, onu tebrik ediyorum, kalitesini koruması ve başka kadın girişimcilere rol model olmasını diliyorum.

Sabriye, sana Bodrum’un “İnci Profiterolü” diyorlar. Gerçekten de öldürücü profiterol yapıyorsun. Nasıl bu kadar iyi bunun tadı?

- (Gülüyor) Çünkü çok severek yapıyorum. En önemlisi sevgimi katıyorum. Bir de iş manyağıyım. Ölsem, şişirerek iş yapmam. Çok özen gösteriyorum. Hiçbir katkı maddesi kullanmıyorum. İşin kaçamağını değil gerçeğini yapıyorum...

Bayağı marka olmuşsun, kolay mı oldu, zor mu?

- Kolay olmadı. Tutunmak zor. İlk açtığımda herkes burun kıvırdı, ayakta duramayacağımı söyledi. Ama ben azmettim. Yılmadım.

Senin profiterolün kimselerinkine benzemeyen tarafı ne?

- Ürün, tamamen benden çıkıyor. Başka kimsenin eli değmiyor, yorucu ama güzel. Bir de her gün yeni çıkarıyorum. Hep taze.

Yazının Devamını Oku

Şizoit bir bayramdı

28 Haziran 2017
TUHAF bir bayramdı bu.

Şizoit.

Parçalanmış duygular içindeydik.

Bir yandan mutluydum. Benim güzel annem 75 yaşına girdi, torunlarıyla girdi, doktorlara göre üç aylık ömrü kalan, çoktan ölmüş olması gereken ama çok şükür ki 6 yıldır hayatta olan kız kardeşiyle girdi.

Hep birlikteydik...

*

Çeşme yaptık, ev gibi bir otelde kaldık, çok az odalı, denizin dibinde. Sonra Bodrum’a döndük, her yazki ritüeller tekrarlandı, büyükler ziyaret edildi, eve arkadaşlar geldi, misafirler ağırlandı, kucaklaşıldı... Bunlar güzel kısımları...

Ve uzun kahvaltı sofraları...

Ama diyorum ya, bu bayram şizoitti...

Yazının Devamını Oku

Evinde uyurken, huzur içinde, bir melek gibi gitti

27 Haziran 2017
Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Ayşe Aral adına bir fon kuruldu, yeni çıkan kitabı “Haylaz Kalbim”in geliri kalp hastası çocukların tedavisine gidecek...

BENİM duyar duymaz ağzımdan çıkan ilk cümle şuydu: “Bu dünya için fazla iyiydi!” 46 yaşında aramızdan ayrıldı Ayşe Aral.

Ama teselli şu; 46’yı ikiye katlayarak yaşadı, hızlı yaşadı, güzel yaşadı, dolu dolu yaşadı ve bir sürü duyguyu aynı anda yaşadı.

İlginç olan, o çok sevdiği babası Tekin Aral’ın doğum günü bu sene Babalar Günü’ne denk geldi, Ayşe de ertesi güne babasını anan bir yazı yazdı. Onu çok özlediğini anlatan bir yazı. O yazının yayınlandığı gün, Ayşe hayata veda etti. Toprağa verildiği gün de yazdığı kitabı “Haylaz Kalbim” yayınevinden dağıtıma verildi.

O kitap Ayşe Aral için çok önemliydi, geliri de kalp hastası çocuklarının tedavisi için kullanılacak. Kitap çok neşeli, insanı hayata davet eden bir kitap, bu tatlı, delidolu kadının bize bir vedası. Mutlaka okuyun. Siz de ona kitabını okuyarak veda edin.

Kız kardeşi Ayça Sarangil’i buldum ve sordum...

Bir süre önce ablan Ayşe Aral’ı kaybettin, başın sağ olsun...

- Teşekkür ederim.

Çok çok ani oldu ve beklenmedik bir şekilde oldu. Tam ne oldu?

Yazının Devamını Oku

Bana deli diyorlar çünkü farklıyım, asıl deli onlar çünkü hepsi aynı!

25 Haziran 2017
Çok ilginç bir kadın. Eski fotoğraflarına bakınca inanamıyorsunuz. “Bu o kadın mı, Zehra Serap Azbay mı?” diyorsunuz? Sürekli değişiyor çünkü. Binbir surat gibi. Saç farklı, tip farklı, havası farklı. Gerçekten inanılır gibi değil. Ve bu kadın, Funda Mentaloğlu takma ismiyle kitaplar yazıyor.

Sevdim; çünkü böyle insanlar çok yok. Çünkü böyle bir cesaret yok. 7 ay önce, saçını sıfıra vurdurup, yollara düşen biri o. Bu aralar Türkiye’de ama aslında Hindistan’da yaşıyor. Kendini ve dünyayı keşfediyor. Bir taraftan da sürekli yazıyor. Üçlemesinin son kitabı
‘Küfürsüz Aşklar’la karşımızda...

Seni tanıyalım...

- Tam ismim Zehra Serap Azbay. 37 yaşında, süper bekârım. Dünyaya İstanbul’dan katıldım. Ailem ise Boşnak. Liseyi, zar zor bitirip bir sürü işte çalıştım. İlk işim modellikti. Spot ışıklarını sevdim ama kuliste barınamadım. “Bir de tekstil sektörüne bakayım” dedim, bakmaz olaydım. En son siyasi anket firmasında rapor yazıyordum. İş hayatım, sonu gelmeyen heveslerle ve başarısızlıklarla dolu. Benim derdim yazmaktı. Bir tek onda sebat edebildim. Şimdi de dünyayı gezmekteyim.

 Sürekli değiştirdiğin bir hayatın var, tıpkı saçların gibi...

- Evet, bundan da çok memnunum! Senede bir-iki defa tipimi, saçımı ve giysilerimi değiştiririm. Her değişimde, kafam da değişir çünkü. Kazandığım yeni bakış açısı, yazdıklarıma katkıda bulunur. Böyle biri olduğum için bana deli diyorlar çünkü farklıyım. Asıl deli onlar çünkü hepsi aynı! Bir insan, nasıl olur da on yaşındaki fotoğrafıyla aynı kalır!

 Peki mesele nedir? Sıkılıyor musun? Seninki bir arayış mı?

- Elbette! Meraklı bir tipim ben. En çok da kendimi merak ediyorum. Ne zaman kurcalasam, altından başka biri çıkıyor. Çıkardığım her kişiliği kaleme alıyorum. Ya da fırçaya buluyorum. Daha neler çıkabilir, ne kadar gelişebilirim, nereye varabilirim diye merak içindeyim. “Ben kimim?” sorusunun cevabı kolay bulunmuyor.

Yazının Devamını Oku