Şu tablonun güzelliğine bakar mısınız?
Dün Ahmet Hakan’ın sayfasında gördüm, olması gereken bu, özlediğimiz tablo da bu...
Belki de bizim, erkekleri adam etmemiz gerekiyor bu ülkede.
Belki değil öyle.
Belki de yaşanan sorunların kaynağı erkeklerdir, kötülüğün babası erkeklerdir!
Bizim aslında “kadın dayanışması” gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Sözde değil özde.
Ondan öğrendiklerimi sizinle de paylaşmak istedim, sohbetimizi röportaj olarak yazdım. Doğal kozmetik tüm dünyada yükselişte. Döndü Mes Yılmaz da Hollanda’da yaşayan bir güzellik uzmanı. Aslında bir cilt koçu. Tüm eğitimini orada almış. Çok uzun yıllardan beri Hollanda’da yaşıyor, eşi Hollandalı, dünya tatlısı bir kızı var. Orada dergilere, gazetelere yazılar yazıyor. Avrupa’da kadınlar daha çok doğal kozmetikten yana. Botoks, dolgu türü şeyler bizdeki kadar yaygın değil. Doğal ve fit yaşlanıyorlar. Bizim kadar kırışıklığa takmıyorlar. Ya da şöyle diyeyim, doğal görünmeye, doğal ürün kullanmaya gayret ediyorlar. Döndü Mens’in “Ev Yapımı Güzellik” diye bir kitabı var, yeni çıktı, bir-iki doğal peeling’ini evde uyguladım, hoşuma gitti. Bitki çayları eşliğinde yaptığımız bir minik sohbeti sizinle de paylaşmak istedim...
Sivas’ın bir köyünde doğmuşsunuz. Sonra Ankara, oradan Hollanda... Bu işlere nereden merak sardınız?
- Her zaman bakıma önem veren bir kadın oldum. Ama hazır satılan ürünler bana yeterli gelmiyordu. Elimi, aklımı, kalbimi birlikte kullanabileceğim bir iş yapmak istedim. Hollanda’da Güzellik Uzmanlığı Yüksek Okulu’nu bitirdim. Önce lisesinde okuyorsunuz, sonra lisans kısmına geçiyorsunuz. Yani bu işin liseden itibaren okulu var Hollanda’da. Maceram böyle başladı...
Siz cilt koçusunuz. Peki ne demek cilt koçu? Cildimizin de mi koça ihtiyacı var?
- Var tabii. Ama kendimiz de cildimizin koçu olabiliriz. Güzellik ve bakım, içten dışa doğru olan bir şey. Sadece cildimizi değil, tüm bedeniniz hatta ruhunuzu kapsıyor. Benim uzmanlık alanım doğal kozmetik. Hollanda’da aldığım eğitimlerle “cilt koçu” unvanının sahibi oluyorsunuz. Biz doğal sağlık ve güzellik için danışanlarımızı yönlendiriyoruz.
PAHALI ÜRÜN FAYDALIDIR İNANCI PALAVRA!
Bizim cilt bakımında doğru bildiğimiz yanlışlar var mı?
- Olmaz mı? Kozmetik sektörü çok gelişti ama cildinizi doğru biçimde temizlemeyi, ona bakım yapmayı bilmiyorsanız en pahalı ürün bile faydalı olmaz. İlk aşama cildi temizlemek. Cildinizi gün boyunca maruz kaldığı kirden tozdan makyaj artıklarından atmosferin etkilerinden arındırmazsanız, bakımın faydası olmaz. İkinci aşama cildi beslemek. Üçüncü aşama ise korumak. Güneşe, yaşlanma etkilerine, rüzgâra, terlemeye karşı korumak. Bu da cildi sağlıklı doğal ürünlerle beslemekle mümkün. Doğru bildiğimiz en büyük yanlış, en pahalı ürün en faydalısıdır inancı! Tamamen palavra!
Sokakta taleplerimizi haykıracaklar. Sonuna kadar destekliyorum. Çünkü hayatta, hukukta, kadınlara karşı yapılan her yanlış, kadınların yaşam alanını biraz daha daraltıyor ve “Artık yeter!” demek gerekiyor. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’yle “Kıyafetime Karışma”yı konuştuk...
- Bu cumartesi Kadıköy’da Süreyya Operası’nın önünde buluşuluyor. Bu hareketin amacı ne?
Son yıllarda kadın üzerinden yürütülen siyaset dine alet edildi. Bunun sonucunda, kadınların her alanda hareketlerine kısıtlama getirecek söylemler geliştirildi, ilgili ilgisiz herkes tarafından. “Yaşam hakkımıza müdahale” olarak değerlendirdiğimiz bu tür hareketlerden canımız fazlasıyla yandı. Biz de “Hangi hakla?!” demek için bir araya geliyoruz...
Babaeski’de yaşıyor. Çöplükteki sokak hayvanlarına sahip çıkıyor. Eski bir mobileti var, atlıyor gidiyor, kimsesiz, aç, susuz köpeklere mama taşıyor, onlara kulübe yapıyor, hepsine tek tek isim veriyor, hasta olanları tedavi ettiriyor.
Ve bütün bu eylemleri küçük videolar halinde yayımlıyor.
Müthiş bir merhamet. Akıl alır gibi değil. İzleyin, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Takipçileri, “Samimiyetin vücuda bürünmüş hali... Koca yürekli, melek adam... Kötü insanlar dokunamasın diye yüreciğini bir fanusa koyup korumak istediğim insan... Aşmış insan... ‘Hiç’e erişmiş bir ‘çok’” diye yazıp duruyorlar.
Gökçer’in hangi yaralı hayvanı hangi hastaneye götürdüğünü biliyor, imece usulü tedavi ettiriyorlar. Ya da mama gönderiyorlar.
Bir de çok yakışıklı Gökçer. Gerçi bunun farkında bile değil, ilgilenmiyor da.
Gerçekten az rastlanabilecek güzel ruhlardan. Hikâyesinin içinizi ısıtması dileğiyle...
Nasıl bu kadar ‘gerçek’, bu kadar ‘şefkatli’ olabiliyorsun? Videoların, paylaştıkların, gerçekten insanı darmaduman ediyor...
Mardinli bir ailenin kızı. İstanbul’da eğitim alıyor ama şehri Mardin’e dönüyor. O kendi değerleri ve yetenekleriyle hayatlarını değiştirip ayakta kalmaya çalışan kadınlara öncülük ediyor.
Aslında Ebru, hepimiz için bir rol model!!!
Mardin için müthiş şeyler yaptı, mutfaktaki başarıyı, toplumsal faydaya dönüştürdü. Bir sürü kadına iş olanağı ve maddi gelir sağladı.
Ve dünyanın en prestijli gastronomi ödülü “Basque Culinary World Prize” ödülüne Türkiye’den aday oldu ve ilk 10’a kaldı. Dün yarışma sonuçlandı, Kolombiya’dan başka bir kadın şef, 1’incilik Ödülü kazandı. Ama Ebru Baykara Demir’in ilk 10’a kalması bile bizim, bu ülkenin kadınları için bir gurur kaynağıydı.
Gastronomi sektörünün Nobel’i sayılan “Bask Dünya Aşçılık Ödülleri”nde ilk 10’a kaldın. Bunu başaran ilk Türk’sün ve ilk kadınsın...
- Çok çok teşekkür ediyorum. Adaylık sürecinden itibaren heyecanım hep tavandı. Öyle anlar oldu ki aşırı heyecandan hastanelik bile oldum! Ödül dün Kolombiyalı başka bir kadın şefe gitti. Olsun, mutlu ve gururluyum...
Türkiye’nin tanıtımı için ne kadar önemli?
Bodrum Bitez’de minicik bir dükkân. Süssüz püssüz. Öyle minimalist, havalı filan değil ama tertemiz. Girdiğinde meze görüyorsun. Sadece meze! Sıra sıra, 40’a yakın meze cam tezgâh arkasında duruyor. Ama ne mezeler!... İnsan çıldırıyor. “O da olsun, bu da olsun, şundan da biraz, ay şu da varmış...” diyorsun ve kendinden geçiyorsun. Üç boy kap var, ne kadar istiyorsan o kadar veriyorlar.
Daha alırken, rakı ve şahane bir sohbetle onları bir güzel mideye indirdiğini hayal ediyorsun, öyle de oluyor.
Ben bu yaz defalarca aldım ve fonda caz çalan bu mezeciyi çok sevdim. Ve sonra öğrendim ki yine kadınlar! Ne varsa kadınlarda var! Yaşasın kadınlar! Gururla, küçük esnaf Çağlan Tütüncüoğlu’nu sizinle tanıştıyorum...
Yedi düvele nam salmış durumdasınız! Millet sizin mezelerle eş-dost ağırlıyor... Hatta “kendim yaptım” diye yutturanlar var. Ne diyorsunuz?
- Çok hoşuma gidiyor. Gelenler bir şekilde annesinin, anneannesinin lezzetini bulduğunu söylüyor. Bu da beni çok mutlu ediyor. Çünkü meze, söylemesi kolay ama yapması zor bir şey. Çünkü usulü olan bir şey...
Peki siz anneanne usulü meze yapmaya nasıl başladınız? Nedir sizin hikâyenizi?
- Ben aslında içmimarım. Ama hayatta ne yaparsam yapayım, yaptığım işi iyi yapmaya çalışan biriyim çünkü ailemden öyle öğrendim.
Anne-baba neci?
İzmir-Menderes’teki 6 çocuğa cinsel istismarda bulunan o sapık müdür için 82 yıl ceza çıktı. Bütün pedofili vakalarına emsal olabilecek bir sonuç. Saadet Öğretmen’e de mahkeme heyetine de TKDF’ye de İzmir Barosu avukatlarına da cesur yürek çocuklara ve ailelere de sonsuz teşekkürler...
Bizim güzel Saadet Öğretmenimiz... Canımız Saadet Öğretmenimiz... Senin öğretmenlik yaptığın İzmir Menderes’teki okulda cinsel istismara uğrayan 6 küçüğün davası sonuçlandı. Müdür, 82 yıl gibi rekor bir ceza aldı! Hepimizin yüzü güldü. Bu defa adalet yerini bulunca sevindirik olduk. Evet, pek çok insanın payı var, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun, İzmir Barosu avukatlarının, ailelerin ve küçüklerin ama en çok senin!!! Sen bizim bi’tanemizsin. Hiç yılmadın, sonuna kadar bu işin üzerine gittin...
- Beni mahcup ediyorsunuz, çok çok teşekkür ederim.
Karar açıklandığında ne hissettin?
- Karar açıklanırken nefesimi tutmuş, elimle hâkimin verdiği cezaları hesaplıyordum. Parmak hesabı yapmayalı yıllar olmuştu. Bir baktım, 82 yıl 6 ayı bulmuş! Önce inanamadım, doğru mu diye... Sonra teyit edildi. Ayaklarım birden yerden kesildi sanki. Ve gözyaşlarım akmaya başladı. Mutluluktan hıçkıra hıçkıra, sarsıla sarsıla ağladım. Bir anda bunca zamanın gerginliği boşalıverdi...
Sonra?
- Sonra bağrışlar, çağrışlar, “Adalet yerini buldu! Kamu toplum vicdanı yerini buldu!” çığlıkları. Biz bu davada 4’üncü seneye girdik. Uzun ve çok zorlu bir mücadeleydi. Sanki bir çocuk doğurmuşum ve 4’üncü yaşına girmişti. Yanlış anlaşılmasın, bizimki sadece o çocuk için mücadele eden kadınların zaferi değildi, başka çocuklar için de atacağımız adımlardı. Her çocuk için bir adalet ışığı var ve biz adaleti sağlayabiliriz. Bunu bu davada gördük...
O sırada çocuklar da orada mıydı?