Madem her şeyi sıfırladık...
O zaman yürekli olalım, açık olalım, şeffaf olalım, aynaya bakalım...
Ve kendimizle yüzleşelim...
Yetti bu ikiyüzlü ahlak anlayışımız...
1- Oleeeeey! Bu yıl benim için sosyal fayda ve iyilik yılı olacak. ‘İyilik Kolyeleri’ yapmaya devam. 2017’nin en şahane şeylerden biriydi. Sakajewa adını verdiğim iyilik kolyeleri çığ gibi büyüdü. İyilik bulaştı. Son üç ayda 200 bin lira sivil toplum örgütlerine destek sağladım. Benim etim budum ne, ama oldu. Üstelik kendi elimle yaptığım kolyelerle...
2- 2018’de de devam. Bu yıl, farklı modeller de yapacağım. Takıcı değilim, tasarımcı değilim. Ama işte son üç ayda, Tohum Otizm Vakfı, Parıltı Görme Engelliler Derneği, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Darüşşafaka, Pembe İzler Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi kuruluşlara destek oldum.
3- Şirketler benden kolye alıyor ve sivil toplum kuruluşlarına 15 bin lira destek oluyor. Ben de onları bir milyon takipçimle sosyal medyada paylaşıyorum. İyiliği bulaştırıyoruz. Buralara geleceğini ben de tahmin etmiyordum. Bütün taleplere de yetişemiyorum ama deniyorum. Brandweek’e de çıktım, iyilik kolyelerinin hikâyesini anlattım. Bir de artık ayıptır söylemesi, iyilik kolyeleri standımız var, oturma odası gibi bir şey, kamyona koyuyorum, hoooop tiyatro gibi kuruyoruz. Üç saatte Toplum Gönüllüleri Gençleri yararına 20 bin liralık satış yapıyoruz. İnanılır gibi değil...
4- Çağırın gelirim, elimde şahane bir sunum var, sahneye çıkıyorum, anlatıyorum, kolyelerle workshop yapıyorum, kolyelerin nasıl yapıldığını gösteriyorum. İyilik kolyelerinde son durum bu. 2018’de de buna tam gaz devam etmek istiyorum. Alışveriş merkezlerinde, dernek yararına yapılan etkinliklerde... İnsanlar bunun aslında bir kolye satışı değil iyilik faaliyeti olduğunu biliyor. Ve benim bundan bir kazanç elde etmediğimi de...
5- Ben bu sosyal fayda meselesine fena halde kafayı takmış durumdayım. 2018’de de sosyal fayda sağlayan girişimci kadınları cuma günleri yazmaya devam edeceğim. Onlardan biriyseniz, beni bulunuz!
6- Haftada bir gün köşe yazılarımdan birini Parıltı Görme Engelliler Derneği için telefonda okuyacağım. Böyle bir söz verdim. Duygu Kayaman’la gerçekleştireceğiz.
7- Hafta içi de bu ülkedeki kadın kıyımı, kadına şiddet ve kadınlara haksızlıklar konusunda yazmaya devam.
8- Mumbai’ye uçmadan ormandaki evde detoksa gideceğim. Ve eşyalarımı, giysilerimi azaltacağım. Bir sosyal fayda uygulaması olan
İster ciddiye alın, ister almayın.
Ama Susan Miller, astroloji alanına yaptığı katkılar ve elde ettiği başarılarla, bir ‘otorite’ kabul ediliyor.
Wall Street broker’larından Paris, Milano ve Tokyo’daki süper modellere, New York’taki kafelerden Sao Paulo ve İstanbul sokaklarına kadar, insanlar, özel ve iş yaşamlarında mutlu ve başarılı olmak için Susan Miller’ın yorumlarına başvuruyor.
Ben de itiraf edeyim, ara ara sıkıştığımda, belli kararları veremediğimde, “Susan Abla ne diyor bakalım” diye sitesini açıp okuyorum.
O tarihlerde gökyüzünü, gezegenlerleri, ruh halimi ve gerginliğimin sebebini anlamaya çalışıyorum. Ben onu yapıcı ve pozitif buluyorum. Bir tür hayat koçu. El feneri var elinde, ışık tutuyor. Tokat atmıyor, okşuyor, yol göstermeye çalışıyor. Astrolojiyi de ‘kâhinlik’ olarak tanımlamıyor, ona göre ‘matematiksel döngüler alanı’. Bir de şu güzel, astrolojik yorumlarının kader olduğuna inanmıyor, herkesin, hayatını kendi seçimine göre şekillendirebileceğini söylüyor.Var yani birtakım şeyleri değiştirmek için şansımız! Kafama uyan kafa bir astrolog yani!
Bu arada Hürriyet Pazar yazarı. ‘Susan Miller ile Astroloji’ adlı Türkçe uygulaması da var artık. Apple AppStore ve Google Play mağazalarından akıllı telefonlara ücretsiz indirilebiliyor. İngilizce dışında ilk mobil uygulamasını Türkçe yayınladı. Mutlaka indirin, Türkçe okumak tabii ki daha kolay, iyi bir tercüme üstelik.
Yeni yıla gireceğimiz bugün, 2018 hakkında genel olarak bir fikriniz olsun istedim. 2018’in hepimiz için mutlu bir yıl olması dileğiyle... Geri giden gezegenlere de dikkat edin!
BUGÜN Cuma... Kadın girişimcileri, yaratıcı kadınları yazma günü bugün. Refika Birgül’le huzurlarınızdayım. Tanıdığım en yaratıcı kadınlardan biri. Biliyorsunuz o, nevi şahsına münhasır bir aşçı, yemek ve yemek kültürü yazarı!
İnsanlarla arasına asla mesafe koymayan dünyalar tatlısı biri. Ukala değil, “Her şeyi en iyi ben bilirim!” havası basmıyor. Bence kendi alanına yepyeni bir soluk getirdi...
Veeee olağanüstü güzel YouTube videoları var. Köftesini ve mücverini mutlaka izleyin. Bana ilham verdi, 2018’de ben de onun peşinden bu işlere gireceğim. Onun kadar da samimi ve sahici olmaya çalışacağım. Bir yönü daha var, yerli malının en ateşli savunucularından. Buyurun sizi aşağıdaki röportaja alayım...
- Sen sürprizlerle dolu bir kadınsın! Beni yine şaşırttın. Sofralarımızdaki birçok yemeğin ana malzemesinin ithal olduğunu öğrendim senden. Ve şok geçirdim... Bir kere, neler onlar?
Artık herhangi bir markete gidip bakliyat aldığında, üzerinde menşei yazıyor Ayşecim. Bak burada (elindeki bakliyatları gösteriyor) nohudun Meksika’dan... Mercimeğin Kanada’dan... Fasulyenin Tacikistan’dan... Börülcenin Peru’dan geldiğini okuyoruz...
- Oha! Pardon ama tepkim böyle oldu...
Yok yok anlıyorum seni. Benim tepkim de farksız...
Yılın bu zamanları “anne ocağı” oluyor.
Mami bütün aileyi topluyor.
Aile genişledikçe yemek masası bahçeye doğru uzuyor; bir yerlerden ekstra masa bulunuyor, ekleniyor, hafif bir kot farkı oluyor ama kırmızı masa örtüsünün altından anlaşılmıyor.
Üzerinde şamdanlar, mumlar, yılbaşı süsleri, geyikler, minik çam ağaçları...
Aslında nasıl süslendiğinin hiçbir önemi yok, burası aile sofrası...
Yılın bir zamanı bütün aile buradayız işte.
*
Yemek masası hem Alman hem Türk yemekleriyle donatılmış vaziyette...
Minicik bir kafede.
O bir kanatsız melek.
Cerrah formunda.
Yardımcı Doçent Dr. İbrahim Alataş.
Alanı, beyin ve sinir cerrahisi.
Yani o söylemesi zor kelime: Nöroşirürji.
Çukurova Tıp Fakültesi mezunu. Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi’nde ihtisas yapmış. Uzun süre devlette çalışmış, hatta 2012’de Sağlık Bakanlığı tarafından yılın doktoru seçilmiş.
Ama mevcut şartlarda, ihtiyacı olanlara yeteri kadar yardımcı olamayacağını düşündüğü için devletten istifa ediyor ve özel bir hastaneye geçiyor. Daha doğrusu, onların transfer teklifini, ücretsiz ameliyat yapabilme şartıyla kabul ediyor.
AVUKAT SELİN NAKIPOĞLU:
GÜNDEMDE KADIN YOK, ‘KUTSAL AİLENİN BEKASI’ VAR!
2017 kadınlar açısından nasıl bir yıldı?
- Felaket! Kadına ve çocuğa yönelik erkek şiddetinin hız kesmediği; dahası, kazanılmış haklarımızı kaybetme noktasına geldiğimiz bir yıldı! Sokak ortasında kadınlar bıçaklanırken, kurşunlanırken ve şiddetin her türüne maruz kalırken, gerekli önlemleri almak yerine duruma seyirci kalındı!
2016’yla kıyaslarsak, 2017’de daha çok kadın mı katledildi?
- Valla devletin tuttuğu istatistikler olmadığı için, haber ağı Bianet’in verilerine bakıyoruz. Kasım ayı itibariyle 257 kadın, erkek şiddetine maruz kalmış. 2016’da katledilen kadınların sayısı 261. Henüz aralık ayını bilmiyoruz. İntihar görünümlü cinayetler ve Suriyeli göçmen kadınların maruz kaldığı şiddet de bu rakamlara dahil değil. Zaten sorun da rakamlar değil, rakamlar ne kadar büyük olursa olsun kimsenin ilgilenmemesi... Her gün beş erkek, kadınlar tarafından öldürülseydi böyle mi olacaktı?
EN AĞIR ŞİDDET, BOŞANAN KADINA
Gerçekten kadınların yüzde 70’i boşanmak istediği için mi cinayete kurban gidiyor?
Sema Demir.
Nevi şahsına münhasır bir kadın. Müzelere tutkusu var. Yanlış okumadınız, üniversite öğrencisiyken bu tutkusu daha da depreşiyor.
Ama onun ilgisini çeken, canlı müzeler.
İnsan merkezli, kanlı canlı yaşayan müzeler.
O müzeler de öyle sadece vitrinlerden, etiketlerden, kasvetli koridor ve salonlardan oluşmuyor...
Literatürde, “Open air museum” (açık hava müzesi) ya da “Living museum” (yaşayan müze) diye adlandırılıyor.
TUTTURUK VE TUTKULU KADIN
İşte bu tutturuk ve tutkulu kadın, ülkemizde de yaşayan müzeler kurmak için harekete geçiyor.