Bu ülkede erkek şiddeti ve kadın cinayetleri konusunda resmi veri bulunmuyor. Varsa da kamuoyuyla paylaşılmıyor. İşte bu noktada ‘bianet’ devreye giriyor. İyi ki var. bianet, bağımsız bir iletişim ağı. Her ay erkek şiddeti ve üç ayda bir ifade özgürlüğü raporları yayınlıyorlar. Yani çetele tutuyorlar!
Bugün bianet’in kurucusu Nadire Mater’le huzurlarınızdayım. Yine çok faydalı bir şey yapıyorlar, erkek şiddetini konuşulur hale getirmek için kapı aralıyorlar. 52 hafta boyunca 52 erkeğin, erkek şiddeti hakkında görüşlerini okuyacağız. Üç tanesi yayınladı bile, Murat Çelikkan, Mehmet Eroğlu ve Tuğrul Eryılmaz. Devamı da gelecek, okumanız dileğiyle...
Türk milletinin Afrin’de savaşan erkek çocuklarına destek olmalıyız. Evet ama bu milletin çocukları sadece onlardan ibaret değil ki. Harcanıp giden, arka çıkılmayan, göz göre göre hayatları yok edilen kız çocuklarımızı unutacak mıyız?
Onların daha oyun çağındayken o zamana kadar hiç görmedikleri bir adamla evlendirilmelerine daha doğrusu satılmalarına göz yumacak mıyız? Kendisi daha çocuk yaştakilerin doğurmalarına sesimizi çıkarmayacak mıyız?
Tabii ki hayır!
Daha yeni 115 çocuğun doğum yaptığı hastanenin bu doğumları gizlediği, bildirmediği ortaya çıktı. Sonrası daha da kötü, çünkü resmi makamlarca da örtbas edilmeye çalışıldı.
Hep böyle oluyor, ses çıkmazsa sürüp gidiyor. Sürmesin! Kız çocukları da insan gibi yaşayabilme şansına kavuşsun! Milletvekili Barış Yarkadaş, Meclis’e önerge verdi. Herkesin, hepimizin kız çocuğu var. Bu meselenin AKP’si MHP’si, CHP’si yok. O çocuklar bu milletin çocukları. Bu önergeye kulak verelim. Milletimizin kız çocuklarına yaşanabilir bir hayat vermeye çalışalım...
- Araştırma önergesi vermeye neden ihtiyaç duydunuz?
Çünkü korkunç bir rezalet yaşanıyor! Ve üstü örtülmeye çalışılıyor. 115 çocuğun hamile kaldığını ve bu skandalın üstünün devlet kurumları tarafından örtüldüğünü sizin gazeteden Dinçer Gökçe’nin haberiyle öğrendik. Sorun çok boyutlu. Biz de Meclis’in el atması gerektiğini düşünüyoruz. Önerge vermemizin sebebi bu. Bu sosyal bozulmayı ancak Meclis’teki tüm partilerin ortaya koyacağı bir irade tamir edebilir...
- Senin çok ilginç, kimsenin aklına gelmeyecek haber kaynakların var, nereden buluyorsun onları?
Bazen onlar beni buluyor ve çok önemli haberleri fısıldıyorlar telefonda. Haber öncesi araştırma yaparken o kadar değişik tiplere denk geliyorum ki. Dolandırıcı, pornocu, seks işçisi, pezevenk, katil, hırsız... Hiçbiriyle bağlarımı koparmadım, arada telefon açıp hatırlarını sorarım...
- Hayatın sert, acımasız ve kederli alanlarından haberler bulup çıkardığından mı, bütün bu insanlarla hızlı bağ kurabiliyorsun? Haber kaynakların o yüzden mi sana güveniyor?
Bilmem, belki de. Telefonda konuştuğumda ya da kapılarına gittiğimde, “Hayatta olmaz, konuşmam!” diyeni bile ikna ettim, hiç eli boş dönmedim. Üstelik vaatte bulunmadan, yalan söylemeden... Kararlı, halini ve çekincesini anlayan, gözlerine kararlılıkla bakan, neden ısrar ettiğini doğru anlatan gazeteciye güven duyuyorlar. Kibir, en büyük düşmandır. Karşımızdaki o “sıradan” ya da “cahil” kişinin öyle bir sezgide, sağduyuda eğriyi doğrudan ayırt etme yeteneği vardır ki şaşırırsınız...
- Senin Anadolu’ya, doğuya gittiğin haberler sırasında taliplerin de çıkar hep... Çiçek gönderenin, gazeteye kebap gönderenin, evlenme teklif edenin... Nasıl oluyor bu? Seni en çok şaşırtan hangi hikâye hangisiydi?
Hey gidi gençlik... Epeyce çıkmıştı. Anında tavrımı koyup nutuk atardım bir de üstüne. Mahcup olurdu kimi. “Delikanlı kadınsın!” derlerdi. Adanalı biri vardı. Gazetedeki arkadaşlarıma birer demet çiçek verdikten sonra karşıma geçti, Aragon’un ‘Elsa’ya Şiirleri’nden okudu. Paltosunun cebine doldurduğu gül yapraklarını başımdan aşağı döktü. Bir ay sonra İstanbul’a geldiğinde buluşmak istedi. Kırmızılı, pullu payetli bir elbise getirmişti. Bana âşık olduğunu, İstanbul’da ev tutmak istediğini söyledi. “Evli misin?” diye sorduğumda, başını eğip evli ve dört çocuk sahibi olduğunu anlattı. Çektiğim nutku dinledikçe utandı...
CEMAL SÜREYA EDİTÖRÜMDÜ
Gülden Aydın, Elele-Avon Kadın Ödülü’nü aldı. Fotoğraf: Emre Yunusoğlu
Veee işte, karşımda yılın gazetecisi duruyor: Gülden Aydın. Tanıdığım en nevi şahsına münhasır... En tutturuk... En cesur... En atak... En uçuk gazetecisin! Maceran nasıl başladı?
- Teşekkür ederim, beni mahcup ediyorsun. Nasıl mı başladı? Sanat dergilerinde şiir ve öykülerim yayımlanıyordu. Kocam, başka bir kadına âşık olmuştu. Boşandıktan sonra öğretmenlikten istifa edip ‘2000’e Doğru’ dergisinde muhabir oldum. Sonra gerisi geldi: Aktüel, Hürriyet, kısa bir dönem Akşam ve yine Hürriyet...
BİRKAÇ GÜN HABER YAPMASAM KURDEŞEN DÖKERİM
Gazetecilik nasıl bir tutku senin için?
- Hayatımın ta kendisi, yol demek, yolculuk demek. Masa başından azat olup, yeni öykülere yelken açmak demek. Gözlerden uzak, saklı gerçekleri keşfetmek demek. Birkaç gün haber yapmasam, haber çıkaramasam kurdeşen döküyorum! Gazete binası zindan oluyor, boğuluyorum. Ama haberin kokusunu aldığımda bingo! Sezgilerimin minik çıngıraklarının peşinde yollara düşüyorum. Bir kez daha sıradan bir insanın, olağanüstü hayatına tanık oluyorum. En çok da kadınların, kız çocuklarının... Anlatıcıyım, aktarıcıyım ben.
Vayyy ne güzel anlattın gazeteciliği! Kime özendin de böyle oldun? Rol modelin kimdi?
- İtalyan kadın gazeteci ve savaş muhabiri Oriana Fallaci’nin ‘Bir İnsan’ romanından çok etkilenmiştim. Ama “Hmm, ikinci beş yıllık kalkınma planımda Fallaci gibi olacağım!” demedim. Vatan, millet, dünya için hayallerim büyüktü ama kendim için hayal kurmadım. Gerçeğin iz sürücüsü oldum.
Kadın girişimcileri yazdığım, içimin açıldığı gün...
Vay beeee!
Bu ülkede ne kadar çok kadın farklı alanda değişik işlere imza atıyormuş, hep yeni fikirler peşinde koşuyormuş ve yürünmeyen yollarda yürüyormuş...
Geçen hafta, teknolojik bir çamaşırhane kuran bir kadın girişimci vardı bu sayfada, bugün ise modern bir tahsilatçı. Daha doğrusu, tahsilat amacıyla çağrı merkezi hizmeti veren bir şirketin kurucusu...
Evet, ülkemizde olumsuz şeyler de oluyor ama böyle güzel şeyler de oluyor. Kadına uygulanan şiddet, zorbalık, ayrımcılık, haksızlık beni perişan ediyor. Deliye dönüyorum. Bazen umutsuzluğa da kapılıyorum ama işte bugünkü konuğum Gonca Ergün gibi, yel değirmenlerine karşı savaşan, mücadeleden hiç vazgeçmeyen, pes etmeyen kadınlar da bana hep devam etme gücü veriyor...
Siz de hiç yılmayın!
Neyse kafanızdaki o fikirler, hep hayata geçirmek için uğraşın. Unutmayın, üretmekten, yaratmaktan güzel bir şey yok...
Yaşasın kadınlar! Yaşasın girişimci kadınlar!
Biliyorsunuz Catherine Deneuve’ün film endüstrisindeki taciz olaylarının süreci hakkında yazdığı yazı, ‘erkek’ cephesini mutlu etti.
“İşte bu ya!” dediler.
Mehmet Yılmaz da pazar günü, “Gazetelere de yansıyan görüşler ‘Çok yaşa Catherine” havasında. Buna karşılık kadın cephesinde bir öfke tonu var. Catherine Denevue neredeyse ‘cinsiyet haini’ ilan edilecek” diye yazdı...
- Yarın perşembe. Perşembeleri, bir süredir tutuklu olan eşiniz Osman Kavala’yla görüşme gününüz...
Evet öyle...
- Nasıl hissediyorsunuz perşembeleri?
Görüşme öncesinde heyecanlı ve Osman’ı göreceğim için mutlu oluyorum. Sonrasındaysa, kendimi yorgun hissediyorum. Çünkü söylemek istediklerimin hepsini söyleyememiş, sormak istediklerimin hepsini soramamış oluyorum. Ve kendime kızıyorum...
- Neden?
Bir gün önce söyleyeceklerimi ve soracaklarımı düşünüyorum aslında, neredeyse bir konuşma yapacakmışım ya da derse girecekmişim gibi hazırlanıyorum. Ama Osman’la bir camın ardından telefonla konuşurken o bir saat çok çabuk geçiyor. Bir saatin sonunda da telefon küt diye kesiliveriyor. O telefonun kesilmesi anı zor...
- Nasıl bir ruh haliyle cezaevinin yolunu tutuyorsunuz?
Sakin. Genellikle sakinim zaten. Üstüm aranırken, uzamasın diye çok dikkatli giyiniyorum. Gecikme telaşına hiç tahammülüm yok. Yola çok erken çıkıyorum ve Silivri’ye görüşme saatinden çok erken varıyorum. Orada beklemekten sıkılmıyorum, eşlerini ziyarete gelen kadınlara bakıyorum. Bazılarını uzaktan tanımaya başladım. Geçen hafta ziyarete her zaman çocuğuyla gelen genç bir kadının eşinin tahliye edildiğini öğrendim ve çok sevindim. Keşke bu acılar bitse...
Sayfada fotoğrafını gördüğünüz Efe Boz için ağladım.
Hayatı elinden alındığı için ağladım.
Haksız yere öldüğü için ağladım.
Efe Boz’un annesibabası için ağladım.
Sorumlular yırttığı için ağladım.
Adalet tecelli etmediği için ağladım.
Kimse ceza almadığı için ağladım.
Yemin ederim yürek dayanmaz!