Paylaş
Sayfada fotoğrafını gördüğünüz Efe Boz için ağladım.
Hayatı elinden alındığı için ağladım.
Haksız yere öldüğü için ağladım.
Efe Boz’un annesibabası için ağladım.
Sorumlular yırttığı için ağladım.
Adalet tecelli etmediği için ağladım.
Kimse ceza almadığı için ağladım.
Yemin ederim yürek dayanmaz!
Çocuğunu bir eğitim kurumuna gönderiyorsun... Onlara güveniyorsun... Anaokulunda daha çocuğun... 5.5 yaşında... Evladını orada müdüre, öğretmenlere, yardımcı ablalara teslim ediyorsun...
Tuvalete yalnız gönderiyorlar... Ayağı kayıyor, lavaboya tutunuyor, o Allah’ın belası lavaboyu adam gibi vidalamamışlar, fiziki şartları yeterli değil yani... Ve lavabo yavrunun tepesine düşüyor, seramiğin bir parçası da şahdamarını kesiyor...
Korkunç değil mi?
Nasıl olur da sen onu tek başına tuvalete yollarsın?
Nasıl olur da yardımcı ablalar eşlik etmez?
22 dakika boyunca bu çocuk geri gelmiyor, nasıl olur da “Nerede bu Efe?” diye soran olmaz?
O arada Efe’nin şahdamarı kesildiği için üç adım atabiliyor, sonra yere düşüyor, 7 metre sürünüyor, öyle küt diye ölmüyor yani, can çekişiyor, sesini duyurmak istiyor, yardım istiyor, biri onu kurtarsın diye bekliyor...
Ama nafile...
Ne öğretmenlerin ne de o ablaların aklına Efe’ye bakmak geliyor.
Ve küçük Efe, kan kaybından ölüyor...
Benim yazarken içim oyuluyor.
İnsan aklını kaybeder.
Bu şimdi kaza mı?
Allah kahretsin!
Neresi kaza?
Bal gibi fiziksel eksiklik bu...
Bal gibi anlayış hatası bu...
Bal gibi suç bu...
Müdür daha önceki tuvaleti soyunma odasına çevirmiş, kazan dairesini de tuvalete...
A4 kâğıda çizmiş, “Böyle olacak!” demiş.
On gün içinde alelacele yaptıkları o yer, Efe’ye mezar olmuş.
Bu şimdi sadece Efe Boz olayı mı?
Hayır, Efe’nin ölümünden sonra (o bir yıl içinde) tam 20 çocuk bu ülkede okullardaki fiziksel yetersizlik nedeniyle öldü.
Yuh olsun!
Her gün kadına şiddet yazıyoruz, kadına, çocuğu cinsel istismar yazıyoruz...
Her gün okullardaki fiziksel yetersizlik de yazılmalı demek ki...
Neresinden tutsanız elimizde kalan bir ülkede yaşıyoruz.
Ve çok acı ki...
Ailesi, annesi Nurdan ve babası Kemal Boz her şeyi yaptı. 7 yıldır hukuk mücadelesi veriyorlar. Sadece kendi biricik yavruları Efe için değil, bütün çocuklar için, bütün okullardaki fiziksel şartlar düzeltilsin diye, farkındalık yaratılsın diye... İmza topladılar, baba Kemal Boz 23 Nisan’da Ankara’ya yürüdü...
Hukuk savaşı 7 yıl sürdü.
Ve ne oldu?
Sorumlular kâğıt üzerinde ceza aldı ama OHAL’le infaz şartları değiştiğinden hepsi yırtıyor şimdi. Hiç ceza almadan serbest kalacaklar.
Ama küçük Efe toprağın altında. Yaşasaydı Alya yaşında olacaktı. Peki müdür? Emekli oldu, emekli maaşını alıp, “Benim suçum yoktu” diyebiliyor mu? İçi rahat mı? Ya o öğretmen? “N’apalım canım, bir kazaydı! Zaten Efe hoplayıp zıplayan bir çocuktu!” mu diyor? O yardımcı ablaların gönülleri rahat mı?
Peki ya taşeron şirket?
İşini adam gibi yapmayanlar?
O lavabonun vidasını sıkmayanlar?
Ya o mahkeme?
Ben ne diyeyim...
İçim parçalandı...
Annesi Nurdan Boz ağlayarak diyor ki, “Ben oğlumun mezarına gidemiyorum. Çocuğumun karşısına çıkamıyorum, utanıyorum. Senin ölümüne sebep olanlar ceza aldı diyemiyorum. Bu kadar uğraştık, elde var sıfır!”
Yazıklar olsun!
Yazıklar olsun!
Ama Boz ailesinin pes etmeye niyeti yok.
Bu mücadele burada bitmedi yani. Onlar vazgeçmeyecek. Devlet bir şey yapmıyor mu, kendileri oğullarının adını verdikleri ve fiziksel şartları yerinde örnek bir okul açacaklar...
Ve bir şekilde oğullarını, ismini hep yaşatacaklar.
Sizi, acılı anne Nurdan Boz’la baş başa bırakıyorum...
- 5.5 yaşındaki oğlunuz Efe, bundan 8 yıl önce Maltepe Dumlupınar İlköğretim Okulu’nunun anasınıfında tuvalete tek başına gönderildi. Ve sonra çok korkunç bir şey oldu...
Evet. Olay yeri inceleme raporunda diyor ki, “Muhtemelen yerler ıslaktı, ayağı kaydı. Tutunmak için lavaboya uzandığında, lavabo yerinden çıktı, kırıldı. Kopan bir parça da şahdamarını 12 santim kesti. Kan kaybı sonucu, oğlunuz Efe hayatını kaybetti...”
- Vidası tam takılmadığı için mi lavabo yerinden çıktı?
Evet. Fiziksel yetersizlik söz konusu.
- Bu nasıl bir acıydı sizin için? Nasıl ayakta kalabildiniz?
(Ağlıyor) Çok uzun bir yargılama süreci yaşadık. Halen de sorumlular cezalandırılmadı. 15 Temmuz sonrası yapılan infaz düzenlemesiyle şimdi de serbest kalacaklar. Bize olayı bir kazaymış gibi göstermeye çalıştılar. Sonradan olan biteni örtbas edebilmek adına, Efe’nin yaramaz, hoplayıp zıplayan bir çocuk olduğunu söylemişler. Yani ölümüne kendisi yol açmış! Efe suçluymuş!
- Çok korkunç...
Evet, çok korkunç şeyler yaşadık. Tüm bu suçlamalar bizi daha da perişan etti.
- İnsan, eğitim için anaokuluna gönderdiği çocuğunun ölebileceğini aklına getirebilir mi?
Hayır asla! Ben o sabah elinden tutup götürdüm. Hava çok güzeldi. Şarkılar söyleyerek gittik. Hatta 5 dakika geç kaldık, “Beni öğretmenime sen teslim et anne!” dedi. 5 dakika geç kaldığımız için sorumlu hissetti kendini. 5.5 yaşındaki çocuk sorumlu hissediyor, koskoca okul onun ölümüne sebep oluyor, sorumlu hissetmiyor...
- Nasıl olmuş peki olay?
Öğle yemeği yiyorlar. Yemekten çıkıyorlar, anasınıfının hemen yanında oyun bahçesi var. Orada öğretmeni dışında iki öğretmen daha var. Bir de yardımcı abla var. Efe’nin son görüntüsünde kaydıraktan kayıyor. Sonra öğretmeninin yanına gidiyor. Öğretmeni de mahkemede söyledi; tuvalete gitmek için ondan izin alıyor. Ve tam 22 dakika gelmiyor...
- Ve kimse gidip bakmıyor mı?
Hayır. Mahkeme yargıcı öğretmenine, “Yardımcı abla niye onunla gitmedi?” dedi. “Efe çok aklı başında bir çocuktu. Kendi başına gidebileceğini düşündüm!” dedi. 22 dakika 10 saniye Efe’nin tuvalete bulunduğu süre... Ve beni en çok üzen... Efe şahdamarı kesildikten sonra yaklaşık üç metre yürümüş, sonra 7 metre sürünmüş (Ağlıyor)... Sesini duyurabilmek için mücadele etmiş... Olay, bir anda oldubitti zannediliyor. Öyle değil. 5.5 yaşındaki bir çocuk tek başına gönderildiği bir tuvalette, feci bir şekilde yaralanıyor ve ondan sonra sesini duyurabilmek için mücadele ediyor, 7 metre sürünüyor kanlar içinde... Bu sadece benim hikâyem değil. Çocuğunu sabah güle oynaya okula gönderen ama akşam olmadan çocuğunun acı haberini alan o kadar çok anne-baba var ki... Okullarımız fiziksel anlamda yetersiz. Bunun çözülebilmesi için de devletimiz hiçbir şey yapmıyor. Efe’nin ölümünden bir yıl sonraki süreçte 20 tane çocuk daha öldü. Biz de bütün çocukların adına, okullardaki fiziksel yetersizlikler için bir mücadele başlattık. İmza topladık. Eşim, 23 Nisan’da Meclis’te olacak şekilde yürüyerek o imzaları Ankara’ya götürdü. “Başka Efe’ler ölmesin, çocuklarımıza güvenli öğrenim istiyoruz” talebiyle!
- Bir işe yaradı mı?
Ne yazık ki hayır!
- Peki 4 yıl süren yargılama sonunda ne oldu?
Okul müdürü 3 yıl 4 ay, taşeron firmanın mühendisi ve müdürü 2 yıl 6 ay aldı. Sınıf öğretmeni 1 yıl 8 ay hapis cezası aldı. Sadece sınıf öğretmeninin cezası 2 yılın altında olduğu için ertelendi. 2.5 yıl süren Yargıtay incelemesi sonucunda karar onandı...
- Peki sonra?
Ama yeni infaz düzenlemesi nedeniyle, diğer sanıklar da hiç hapis yatmadan serbest kalacaklar...
- Bu sizde nasıl bir his uyandırıyor?
Müthiş bir haksızlık! Sadece benim yavruma karşı değil, bana göre bu ülkedeki bütün çocuklara karşı suç işlediler. Ve hiç kimse ceza almadı...
- Bu 7 yıllık süreç size ne öğretti?
Bu ülkede adalet olmadığını. Ve çocuklarımızın ve bizlerin tesadüfen yaşadığımızı. Ve başımıza gelen bir haksızlıkta ne kadar çırpınırsak çırpınalım, maalesef adaletin tecelli etmediğini. Evladımın mezarına bile gidemiyorum. “Oğlum, bak senin ölümüne sebep olanlar ceza aldılar diyemiyorum...” (Ağlıyor)
Paylaş