Babalar, anneler böyle olmalı.
Eğer bu toplumda, cinsel istismara karşı bir savaş verilecekse böyle davranılmalı.
Çocuklara güvenmeli, onlara destek olmalı, onlarla birlikte mücadele vermeli...
Alanya’da bir anestezi uzmanı baba, 6 yıldır eskrim sporu yapan ve madalyaları olan milli sporcu kızının antrenörü tarafından istismar edildiğini öğrendi, tabii ki yıkıldı ama olayı örtbas etmek yerine şikâyetçi oldu...
“Aman kızımın adı çıkmasın” diye düşünmedi, yaşananları dile getirdi, kızının arkasında durdu...
“Benim kızımın bir suçu yok, o mağdur. Suçu olan, suçu işleyen o sapık ve cezasını çekmeli” dedi.
100’de 100 haklı.
Benzer istismarı, talepleri, sapıklıkları anlatan tam 5 kız var ortalık yerde. Bir değil, üç değil, beş kız...
Haykırıyorum, bağırıyorum...
Sesim kısılıncaya kadar da yazacağım.
Bu kaçıncı cinsel istismar vakası?
Hem de Eskrim Milli Takımı’nda.
Yuh artık!
Hem de milli takım antrenörü tarafından!
Çıldırmamak mümkün değil.
Bu ülkede kime güveneceksin?
Büyük bir trajedi, büyük bir haksızlık.
Tarifi olmayan bir vefasızlık...
Ve her şey, hepimizin gözü önünde yaşandı.
Önce üzerinde oynanmış, bölümler eklenmiş, sözde darbe günlükleri ortaya çıktı. Donanmanın altın çocuğu, darbecilikle suçlanıp itibarsızlaştırıldı. Acı, üzüntü... Önce günlükleri satmakla suçlanan oğlu kanserden gitti. Geride yeni doğmuş ikizlerini bıraktı. Üç ay sonra, geçen hafta da Örnek Amiral’i uğurladık.
İnşallah öteki dünya diye bir şey vardır, baba-oğul buluşmuş ve huzur bulmuşlardır.
Evet, mahkeme sonucunda her şeyin kumpas olduğu ortaya çıktı. Ama ateş de düştüğü yeri yaktı. Bir aile darma duman oldu.
Örnek Komutan’ın en yakınlarından, Cem Gürdeniz’le konuştum bugün.
Gittikçe artan mesafeler, günlük telaşlar, koşturma ve zamansızlık yüzünden farkında olmadan birbirimizle çok az iletişim kuruyoruz.
Ve çok az gerçek paylaşımda bulunuyoruz!
Oysa ki, hayatımıza değer katan anlar; sevdiklerimizle bir araya geldiğimizde ve yüz yüze ilişki kurduğumuz anlarda saklı.
Lipton, “Hayatı Fark Et” çatısı altında, #KonuşalımArtık kampanyasıyla, herkesi yüz yüze iletişime, birbirine daha fazla odaklanmaya, daha fazla paylaşımda bulunmaya çağırıyor.
Sizi bilmem ama ben bu çağrıyı ciddiye aldım ve hep tanışmak istediğim değerli bir büyüğümle tanıştım.
Psikolog yazar ve eğitimci Üstün Dökmen.
İyi bir ikili olduk.
Yürünmeyen yollarda yürüyen kadınların günü.
Huzurlarınızda iki kız kardeş, Eda ve Burcu Selan kardeşler.
Şahane bir şey yapıyorlar.
Kadınlar için büyük numara ayakkabı üretiyorlar.
Benim için Aynur Tartan da öyle. Zeki, çevik, güzel, hızlı, pratik, tatlı, girişken, esprili, komik... Bir elinde on marifet. Kimimiz onu televizyondaki kültür ve yemek ağırlıklı programlardan ve kitaplarından, kimimiz de Hürriyet’teki köşesinden tanıyoruz. Yeni bir kitabı daha çıktı. Bu sefer evlilikleri ve ilişkileri ameliyat masasına yatırmış. Ama farklı bir yöntem izlemiş. Kitapta hem evli bir çiftin hayatına tanık oluyorsunuz hem de sorunlar baş gösterdiğinde Aynur mikrofonu 4 uzmana yöneltiyor, onların görüşlerini okuyorsunuz.
O tespitlerden pek çok şey öğrendim. Kitaba hâkim duygu şu: Erkekler, yaşları ne olursa olsun hiç büyümüyorlar, hep ergen kalıyorlar!!!
- Vaaay Aynur, yapmışsın yapacağını: “Ergen Erkekler Yalnız Kadınlar.” Su gibi akıyor, insan elinden bırakamıyor... Nereden çıktı bu kitap?
Eşimden, dostumdan, çevremden... Kısacası, hayatın içinden çıktı! Ben hayatın mutfakta geçtiğine inanırım.
O yüzden de erkekleri, kadın-erkek ilişkilerini, evlilikleri ve hayata dair ne varsa hepsini bir tencereye koydum, kaynattım. Gazetedeki köşe yazılarımdan da bir tutam ilham ekleyince, ortaya Kumru ile Şevket’in hikâyesi çıktı.
- Çok sıkı da tespitler var. Erkeklerin hep ergen kaldığını iddia ediyorsun, bir türlü büyüyemediklerini, yetişkin olamadıklarını... Neden?
BİZİM YÜZÜMÜZDEN! KADINLAR ERKEKLEŞTİ
Hep öyle oldu.
‘Sakajewa İyilik Kolyeleri’ de böyle doğdu.
İSİM ANNESİ ALYA
İki senedir biliyorsunuz Hindistan’da yaşıyorum. Evet, büyüleyici bir kültür, turist olarak şahane ama sürekli yaşamak için kolay bir ülke değil. Fakat olumsuzluklardan şikâyet etmek de bana göre değil, o yüzden çoğunlukla olumlu yanlarını paylaştım ama tabii ki zorlandığım, kıvrandığım, hatta kafayı yediğim oldu.
O ilk zamanlar çaya inebileceğim, lak lak edebileceğim, birlikte hayaller kurabileceğim bir alt komşum da yoktu.
Mumbai de vahşi bir şehir, öyle turistik bir yer değil, “N’apim burada, n’apim” dedim. Kızım okulda, sevgilim işte... Önce yaşadığımız otele sardım. Otel odasını, ev haline getirdim. Kumaşçı, perdeci, yastıkçı, bambucu gezdim; yuvamızı, kalemizi sağlamlaştırdım. Yoga yaptım, spor yaptım, fotoğraf çektim ama ömür de öyle geçmiyor. Sonra tapınak-mapınak gezerken o “mala”ları keşfettim. Boyunlarına taktıkları tespih kolyeler. Bildiğin ahşap. Doğal. Dokusu güzel, kokusu güzel. Önce takmaya başladım, sonra yapmaya...
Tek tek dizmeye başladım. Terapi gibi de oldu. Dizdikçe sakinleştiğimi gördüm, elimle bir şeyler üretmenin keyfini yaşadım. Tabii ilk yaptıklarım biraz uyduruk oldu. Olsun. Devam ettim. Geçen yaz, elimde 40 tane kolye vardı. Ne halt edeceğimi bilmediğim 40 kolye...
Toprağı sıksan, cinsel istismar fışkırıyor!
Bu defa Antalya’dan.
Bir aile içi cinsel istismar vakası daha. Üvey baba ama babası gibi, üç yaşından beni kızla beraber. 4 kıza sistematik bir şekilde cinsel istismarda bulunuyor. Allah’tan Burcu Erten gibi cesur avukatlarımız var. Bu davanın peşini bırakmıyor ve sonuç alıyor. Avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlıyorum.
Yaşasın cesur kadınlar!
- Sizi tanıyalım...
Ben avukat Burcu Erten. Öncelikle kadınım, anneyim, sonra hukukçuyum. İki çocuk büyütüyorum. Cinsel istismar davalarına karşı çok hassasım. Bu tarz davalarda sonuna kadar mücadele etmemiz, genç kızlara, çocuklara yardımcı olmamız gerektiğine inanıyorum.
- Elinizdeki davayı anlatır mısınız?
4’üncü sınıfta üvey babası tarafından cinsel istismara maruz kalmış küçük bir kızın davası bu. 9 yaşından 13 yaşına kadar anal yolla bir istismar söz konusu ki üvey baba eşiyle de bu tarz ilişkiye girmekten hoşlanıyormuş. İstismarla başlıyor, sonra anal yolla tecavüze kadar gidiyor. Bir kere değil, birden fazla. Kız, evden uzaklaşabilmek için annesine, “Beni yurda ver” diye yalvarıyor.