Hem müzisyen, hem sinemacı hem müthiş bir edebiyatçı...
Onun şarkılarıyla büyüdük, şimdi kitaplarıyla zenginleşiyoruz. Bu aralar bir kitabı daha çıktı, ‘Gölgeler’. Edebiyat meraklılarını mutlu edecek bir kitap. Gerçek yazarların ve devlet adamlarının müstear isimlerinin, yani ‘Gölgeleri’nin romanı...
İstanbul’a, onun yazarlarına ve şairlerine bir saygı duruşu. Okurken hem pek çok yeni şey öğreneceksiniz hem de çok keyif alacaksınız.
Direnmenin bir yolu da sanattır ve güzel şeyler okumaktır, unutmayın. Bu röportaj tabii bir güne sığmadı yarın da devam edecek...
- Tebrikler! Müthiş üretkensiniz. Yeni bir kitap daha. ‘Gölgeler’i okurken, edebiyat tarihinin nasıl dipsiz bir kuyu olduğunu bir kere daha gördüm. Tanıdığımız, sevdiğimiz, dizelerini ezberlediğimiz birçok isim yazar, şair, devlet adamı farklı isimlerle çıkıyorlar okurun karşısına. Nereden çıktı bu ‘Gölgeler’?
İstanbul’a, onun yazarlarına ve şairlerine bir saygı duruşu aslında ‘Gölgeler’. Belgelere dayalı bir fantezi. Gerçekle, kurgunun birbirine sarıldığı, iç içe geçtiği bir hikâye. Edebiyatın derin sularında kulaç atan, yazarlarımızı ve şairlerimizi seven okurların bu çalışmaya ilgi göstereceğini sanıyorum.
- Fatih Sultan Mehmet, Mustafa Kemal Atatürk, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Nâzım Hikmet, Yahya Kemal, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Veli, Ülkü Tamer, Ece Ayhan, Cemal Süreya ve Attilâ İlhan... Hepsi müstear isim kullanmışlar... Neden?
Müstear isim, bence hazin bir hikâye. Doğru yazarlarımızın çoğu baskılardan, sansürden kurtulabilmek, ekmek paralarını yazıdan çıkarabilmek için başka isimlerin arkasına saklanmışlar. Bu durum hep ilgimi çekti ama konuyu gerçek yazarlarımız değil, onların “gölgeleri”, yani müstear isimleri açısından ele aldım.
Uzun zamandır sosyal medyadan takip ediyorum onu. Heyecanla. Kalbimin atışını hızlandıran satırları, fotoğrafları, paylaşımları var. Sosyal medya genellikle yüzeysel ama Hazal Yılmaz öyle değil, çok derin. Ve dijtal platformda kısa edebi metinler yazıyor. Önce blogger’dı, sonra kendi sitesini kurdu, derken ‘Çok Gezenler Kulübü’nü... Türkiye’yi ‘yerlisi gibi gezme’ kavramıyla tanıştırdı. Kendisi de 40’a yakın ülkeyi gezdi, bir kısmında yaşadı. Şimdi de ‘Anlam Arama’ diye bir kitap çıkardı. Çarpılıyorsunuz okurken. Hiç süslemeden, laf kalabalığı yapmadan, uzatmadan, hamaset tuzağına düşmeden yazıyor. En yıkıcı, en çatışmalı hisleri bile, usul usul, dingin bir sesle dışa vuruyor. Hem kendisi gibi hem de birçok kişi birden oluyor. O yazılardaki yalınlık, edebi tat, keskinlik, modernlik... Ben inanıyorum ki zamanın edebiyatı. ‘Anlam Arama’yı okuyun, bu genç kadını tanıyın, pişman olmayacaksınız.FOTOĞRAFLAR: DİLAN BOZYEL
* Anlam Arama’ diye bir kitap yazdın, ortalığı birbirine kattın. Başlıyorum sormaya... Sen kimsin, nesin?
- En zor soruyla başladın! Kendimi yaşımla, eğitimimle, işimle, yaşadığım yerle tanımlayamıyorum. Bunlar benim için hayatın değişkenleri. Ben meraklı, sabırsız, sarkastik, heyecanlıyım. Kafamın içinde sürekli çalışan bir makine var. Sabit fikirliliğe, ayrımcılığa, aşağılamaya, eşitsizliğe sert tepkiler veriyorum. Çok erken kalkıyorum, günü kaçırma endişem var. Beni nereye bıraksan orada yaşarım, çünkü ‘yuva’nın bir duygu olduğunu düşünüyorum, evine aldığın kanepe değil. Çıplak ayakla dolaşmayı, dünyaya dokunmayı seviyorum. Gözünün içi parlayan insanlarla, peşime takılan köpeklerle, tüylerimi diken diken eden hatta ağlatan müziklerle mutlu oluyorum.
‘Anlam Arama’ #anlamarayanlar için
Yürünmeyen yollarda yürüyen kadınlar günü...
Bugün de yaratıcı, üretken ve çalışkan iki kadınla huzurlarınızdayım...
Burçak Avcı ve Özlem Kunduracı 12 yıldır arkadaşlar, 5 yıldır birlikte çalışıyorlar ve insanlığa faydalı bir iş yapıyorlar. Şimdi de faydalı bir kitap çıkardılar: ‘Hemen Hafifle!’
“Fazla ya da eksik kiloların mutlaka bir sebebi var. Gerçek bir hafifleme için o sebebi keşfetmen, vücudunla tanışman, onu dinlemen, bedeninin şifrelerini çözmen ve kavga etmeden anlaşmanın yolunu öğrenmen gerekir...” diyorlar. İki kadını da yakından tanıyorum, işlerini gerçekten iyi yapıyorlar. Kitap da çok iyi, ben bir sürü yerin altını çizdim bile. Yaşasın kadınlar! Yaşasın yüksek enerjili, girişimci kadınlar! Sizi Burçak ve Özlem’le baş başa bırakıyorum...
- İşte yine BO21 kızları karşımda. Sizi tanıyalım...
Ben BO21’in “O”su yani Özlem’i, Burçak da “B”si. 12 yıldır dostuz. 40 yılı aşkın süredir dünyada dönüp duruyoruz, son 5 yıldır da insanların hayatlarına dokundukça mutluluktan uçuyoruz! Burçak, yay burcu. 15 ve 18 yaşında iki oğlu var. Balık burcu olan benim ise 7 yaşında bir oğlum var. Burçak İ.Ü. İşletme, ben Gazi Ü. Çalışma Ekonomisi mezunuyum.
Tuba Ünsal - Mirgün Cabas...
Mustafa Sandal - Emina Sandal...
Hande Ataizi - Benjamin Harvey...
Söylenecek bir şey yok aslında. Evlenirken birbirine çok yakıştırdığımız çiftler, bir süre sonra birlikte yola devam edemeyeceklerini ilan ediyorlar. Hepsinin de çocuğu olmuş oluyor. Neler yaşadıklarını bilemeyiz. Anlayamayız da. Herkesin kendi hayatı, kendi özeli. Ama o kadar çoğaldı ki üzülüyor insan. Eskisinden tek farkı; Allah’tan bu ayrılıklar kanlı bıçaklı gerçekleşmiyor. Acayip rakamlı tazminatlar havada uçuşmuyor. Suçlamalar, hakaretler olmuyor. Mal kaçırmalar, çirkinlikler yaşanmıyor. Birbirlerini sevmeye, aile olmaya devam ediyorlar. Hatta çocuklar için tatillere birlikte çıkıyorlar, sonra döndüklerinde tekrar kendi özel hayatlarını yaşamaya devam ediyorlar. Gözümüzün önünde yeni bir hayat tarzı mı şekilleniyor ne?
CEM İLE DEFNE EN YAKIŞAN ÇİFT
CEM Yılmaz ve Defne Samyeli...
Benim son zamanlarda birbirine en çok yakıştırdığım çift.
Birbirleriyle ilişkilerini sahici, eğlenceli ve seksi buluyorum. İlişkilerine ilişmek isteyenlere yaptıkları esprilere de çok gülüyorum.
Birkaç gün sonra ikinci senemiz bitiyor Hindistan’da.
Ne acayip değil mi?
Dolu dolu iki sene...
Ben de inanamıyorum, üçüncü Musonlar’ı yaşıyoruz.
Nasıl da şiirsel oluyor Musonlar’da Hindistan...
Burada en sevilen mevsim. Haziran-eylül arası. Geldi gelecek diye sabırsızlıkla bekleniyor. Önce sıradan bir yağmur zannediyorsun, sonra anlıyorsun özel bir şey olduğunu...
Gerçekten şiirsel.
Şahane bir şekilde iniyor, aşk gibi...
Yaşasın!
Ali Koç’un başkan seçilmesine nasıl sevindim anlatamam...
Bir milat bu.
Bir devrim.
Yepyeni bir dönem başlıyooor!
İnanılmaz umutlandım ben.
Hem Fenerbahçe adına, hem de Türkiye adına...
Çünkü umudumu kaybetmeye başlamıştım.
Şehitler hakkında söylediği sözler yüzünden tepkiler yükseldiğinde aramıştım onu.
Konuşacak hali yoktu.
Aradan zaman geçti, geçen günlerde o beni aradı.
“Hâlâ buluşmak istiyor musunuz?” diye.
“Elbette!” dedim.
Nur Yerlitaş hep merak ettiğim bir insandı. Nevi şahsına münhasır bir kadın. Hazırcevap, doğal, samimi... Ha bir de öğrendim ki, 30 kilo vermiş, röportaja koşarak gittim ve sordum...
İşte karşımda bir reyting makinesi ve sosyal medya fenomeni duruyor...
- Ay neler diyorsun Ayşecim. Reyting makinesi olan ben değilim, Nurella!
Ardından edebiyat dünyasına sıçradı.
‘Senden Önce Ben’ üçlemesini yazdı ve hızla tüm dünyanın tanıdığı bir isme dönüştü.
Evet, Jojo Moyes’ten söz ediyorum.
New York Times’ın en çok satanlar listesine üç kitabıyla birden giren, kitapları 40’tan fazla dile çevrilen, Almanya’da 46 hafta boyunca birinciliğini koruyan Moyes’ın şimdiden klasikleşen üçlemesinin sonuncusu ‘Sonsuza Dek Sen’ Türkiye’de de yayınlandı.
Moyes, özellikle de sürekli acı çeken ve olumlu anlamda bir gelişmeye dair umudun olmadığı insanların yaşamlarını sonlandırma noktasında söz hakkı sahibi olmalarına saygıyla yaklaşıyor. Ötanazi hakkını savunuyor. Ben de sordum...
- 10 yıl boyunca The Independent’ta çalıştınız. Sıkı bir gazeteciydiniz, sonra roman yazmaya karar verdiniz? Neden?
Çünkü kitap yazma tutkum daha ağır bastı! Gazeteciyken de kitap yazma girişimlerim oldu. Ama hiçbiri basılmaya uygun kitaplar değildi. Sonra basılmaya değer kitaplar yazmaya karar verdim!