Paylaş
- 1990-2010 arası tüm dünyada bizi en iyi şekilde temsil ettin. Dışişleri çalışanları ve büyükelçilerle şahaneydi ilişkilerin. Birbirinden müthiş konserler verdin. Bundan 6 yıl önce o iyi ilişkiler neden bozuldu?
Belli ki, beni mimlemişler. Diplomatlar konserlerime gelmez oldular. Yani bir şekilde, benimle anılmayı sakıncalı buldular. Malum, muhalif görüşteyim ya...
- Katar olayı nedir peki? Ne oldu orada?
Katar’da bir orkestra vardı. Dünyanın her yerinden getirttikleri müzisyenlerle kurmuşlar. İyi bir orkestraydı. Benim eserlerimi de repertuvarlarına almışlardı, başta “İstanbul Senfonisi”... Ama sonra iptal ettiler, o zamanki Türk elçisi kulis yapmış orada, “Fazıl Say çalmayın!” diye. İşte yanlış işler. E haliyle benim gibi ülkesini, vatanını çok seven bir sanatçıyı kırdılar...
- Tek sorun FETÖ müydü?
Biz dışardaki sade vatandaşlar, “Kim FETÖ’dür, kim FETÖ değildir?” hiçbir zaman bilemedik ki. O dönemlerdeki diplomatlar arasında FETÖ yapılanması da varmış, sonra bunlar “elimine edildi”. Gazetelerde okuduğumuz bu. Sanıyorum ki onlardır. Ama hatayı kimin yaptığı, hatanın kendisinden önemli değil zaten...
- Peki son aylarda nasıl olumlu gelişmeler yaşanıyor?
Büyükelçilerimiz tekrar konserlerime gelmeye başladılar! Kendiliğinden. Bu durum onlara karşı beni de daha geniş gönüllü yaptı. Doğrusu da budur. Niye kavga edelim? Bir örnek vermek isterim: 2015’te New York Carnegie Hall’de konser vermiştim. Bir cumartesi akşamıydı. Salon tıklım tıklım doluydu. Türk sanatçılar, orada 15-20 yılda bir çalar. Temsil açısından mühim bir yerdir. Tabii ki o şehrinde yaşayan sanatsever Türk vatandaşları ve diplomatlar da, o konseri da gururla izler. New York’ta 20 küsur diplomatımız var, “Pardon ama bir cumartesi akşamı hepsinin birden ne işi çıktı da hiçbiri gelemedi konserime?” diye düşünmüştüm. Konser bitiminde sadece 3. kâtip gelip selamlarını iletmişti, vaziyetimiz buydu. Bu durumun düzelme yoluna girmesi herkes için iyi oldu.
- ‘2018’deyiz, yeni bir sayfa açalım’ diyorsun. Bu da hepimizi çok umutlandırıyor. Sence bu mümkün mü?
Göreceğiz... Benim bir beklentim yok, sadece dost olunsun istiyorum. Artık Türk halkı olarak birbirimizle uzlaşmalıyız. Biz, uzlaşı arayan bir toplumuz. Bunda karşı olunacak bir şey yok...
NEW YORK’TA UYKU KAFE
BU da oldu sonunda!
New York’ta “Nap York” açıldı.
“Nap”, İngilizce, kestirme, şekerleme anlamına geliyor.
Gün içinde kısa bir uyku çekmek istiyorsanız bu kafeye dalıyorsunuz.
İçeride küçük odalar var, harbi küçük, bir yatak sığıyor ancak ve oda zifiri karanlık ama her türlü konforu var, kaç dakika uyumak istiyorsanız ona göre para ödüyorsunuz. İki kişi uyuyamıyorsunuz, seks de yasak. Sadece uyku. Temiz, jilet bir uyku. Odalara da oda değil ‘pod’ deniyor.
Bir de pek havalı bir mönüsü var. Yarım saatlik kestirme, 45 dakikalık kestirme, 100 dakikalık ful kestirme gibi seçenekleriniz var.
Gün içindeki minik şekerlemelerin faydaları say say bitiyor. Yaratıcılığı arttırıyor, duygusal direnç sağlıyor, hafızayı tazeliyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor...
İlginç, epey de müşterisi varmış. En çok da şehrin dışında yaşayıp Manhattan’da çalışanlar, turistler, jet-lag yaşayanlar, bir gece önce uykusunu alamayanlar tercih ediyormuş. Görevli bize, müdavimlerin arasında en çok “Yeni anne baba olanlar vardı!” dedi. Çocuk uyutmuyor tabii, gündüz birine teslim edip gelip buraya deliksiz bir uyku çekiyorlar.
Uyku önemli.
Hatta uyku için yeni seks deniyor haberiniz olsun!
MÜZİKALDEN MÜZİKALE
NEW York, insana hem enerji veren hem de enerjisini çeken bir şehir.
Müthiş uyarıcı.
Sürekli baştan çıkaran bir erkek gibi. Ama hırpalıyor da insanı.
Üçüncü haftamızdayız.
Devamlı yeni şeyler görmekten, ilham almaktan, yeni bilgiler edinmekten, yaratıcı işler izlemekten, kafamda sürekli yeni pencereler açılmasından hem muazzam haz duyuyorum hem de öldüm yorgunluktan. Dayak yemiş gibiyim!
Zaten duygularını uçlarda yaşayan bir insanım, burada iyice uçlardayım. Ama güzel olan şu, baskın olan şehrin kendisi, New York’un enerjisi, hepimiz içinde kaybolup gidiyoruz. Alya müthiş memnun.
En çok da gündüzleri sonsuza kadar dans ediyor olmaktan, geceleri de müzikalde müzikale koşmaktan...
Vayyy anasına...
Chicago, Aladdin, Wicked, May Fair Lady, Book of Mormon...
O kadar iyiler ki, insan değiller, sanki insan üstüler...
Ağzımız açık izliyoruz, Alya o kadar etkileniyor ki, çocuğun gözlerinden yaşlar süzülüyor...
Bu gece de biz Alya’yı satıyoruz, “Sleep No More” diye çok farklı bir oyuna gidiyoruz.
Bu, sadece büyüklere, farklı bir tiyatro performansı, “Aklınız uçacak!” dediler, bakalım...
MENSTRÜASYON KAPLARI
BİR yenilik daha!
Menstrüasyon kapları...
“Nedir o?” diyeceksiniz?
Kadınlar arasında böyle bir trend var. Pek çok yerde menstrüasyon kapları satılıyor. Farklı markalar yapıyor. Amacı şu; tampon ve ped gibi ürünler kullanıldıktan sonra atık olarak çöpe atılıyor ve uzun vadede -plastik vb yapısı sebebiyle- doğaya zarar veriyor. Ama artık gençler çok daha bilinçli. Vücutlarına zararlı olabilecek hiçbir şey değsin istemiyorlar. Menstrüasyon kaplarının birçoğu vegan. Yani hayvansal ürün kullanılmadan yapılmış. Medikal olarak da onaylanmış. Bu yüzden 12 saate kadar kullanmak mümkün. Toksin zehirlenmesi yaşama riski de yok. Kapın yapıldığı materyal da gayet sağlıklı. Kullanım sonrası yıkanarak tekrar kullanılabiliyor. Görüntüsü de minik bir huniyi andırıyor, farklı renklerde yeni bir icat.
Türkiye’de ne zaman yaygınlaşır bilinmez ama New York’ta özellikle genç kadınlar arasında çok yaygın.
Paylaş