Ayşe Arman

Müthiş bir rol modeli daha: Sen çok yaşa Tuğba!

31 Mayıs 2019
TUĞBA Erbilen Gülten’i ayakta alkışlıyorum. TEDx konuşmasını izledim, üstelik gözyaşları içinde... Siz de mutlaka bulun ve izleyin... Cuma günleri bu köşede yürünmeyen yollarda yürüyen, kendi alanlarında ve hayatlarında fark yaratan kadınları yazıyorum. Serablal Palsili Tuğba’dan daha iyi bir örnek olamaz. Kutluyorum ve sizi hikâyesiyle baş başa bırakıyorum...

- Sadece Serebral Palsililere değil, kadın-erkek, küçük-büyük herkese müthiş bir rol modeli olduğunu düşünüyorum... Hikâyeni bilmeyenler için özetler misin?

Tabii. 1985’te doğdum. Olması gerekenden 40 gün önce. İlk 45 dakika hiç nefes almamışım. Doktorların müdahalesi sonucunda hayata döndürülünce de oksijensiz kaldığım için de doktorlar umutsuz bir portre çizmişler anne-babama...

- Ne kadar umutsuz?

Epey! “Yürüyemeyebilir, konuşamayabilir hatta yatağa bağlı bir hayat sürebilir!” demişler. Annemle babam yıkılmış tabii.

- Serebral Palsi teşhisi ne zaman konuyor?

Birkaç ay sonra. Çocuk doktorum bilinçli bir doktor olduğu için “Kızınız CP!” diyor. Ki o dönemde bu engel türünü bilen doktor sayısı pek fazla değil. Hâlâ çok iyi bilindiği söylenemez. 

 

Yazının Devamını Oku

Levent Kırca’nın gelini olduğumu hep sakladım

30 Mayıs 2019
AYÇA Erturan çok sevdiğim, çok güldüğüm bir komedyen. Hem yazan hem oynayan bir komedyen. Çok Güzel Hareketler Bunlar’da skeçler yazdı. Şimdi de ‘O kadar da değil’ adındaki kitapla karşımızda. Çok çok keyif aldım okurken, inşallah siz de alırsınız...

Bir kadın komedyen olarak çok komik, çok modern, çok sıkı tespitleri olan “O kadar da değil” adında bir kitap yazdın. Ne münasebetle yazdın?

Çok şiştim be Ayşe! Ben yıllardır kilo sanıyordum ama meğer içimde birikenlermiş. Özgürce, “Bunu şöyle desem sorun olur mu? Aman bunu yazdım kesin değiştirirler!” derdi olmadan, içimden ne geliyorsa söylemek istedim. Sonra bir baktım okuyanlar, “Gel bunu başkaları da okusun!” dediler ve kitap haline geldi.

- Bu aralar, “ünlü”lerin yazdığı kitaplarda patlama var. Eksik kalmayayım mı istedin?

Ünlü olmadan önce de yazdığım hatta ekmek paramı çıkardığım için pek öyle oldu sayılmaz. Aslına bakarsan, yıllar içinde bu tarz eleştirilere karşı derimi kalınlaştırdım. Böyle düşünen, “Herkes de yazar oldu!” diyen de olacaktır elbet ama mesele “yazan” insanla olmamalı, “okumayan”la olmalı.

- Tamam, seninki farklı... Farkını sen söyle... Neden okusun insanlar bu kitabı?

Benim insanları güldürmek gibi bir derdim var. Kendimi bildim bileli bu böyle. Bu kitapta da önceliğim bu. Mizahın dramdan beslendiğini düşündüğüm için benim kitabımda insanlar bu dramatik durumların ortaya çıkardığı trajikomik durumları “benim de başıma gelmişti!” diye okuyacaklar. Ya da “Ben olsam ne yapardım?” diye soracaklar.

Yazının Devamını Oku

HEPSİ ERKEK ŞİDDETİ KURBANI: Nergiz, Gizem, Şule, Sakine, Ceren, Müzeyyen

29 Mayıs 2019
Bugün Müzeyyen’in hikâyesini okuyacaksınız. Acı hikâyesini ve acı sonunu... Müzeyyen Boylu avukattı, kocasından şiddet görüyordu, boşanmak istedi. Sen misin boşanmak isteyen! 11 kurşun yedi! Öldürüldüğünde devlet korumasındaydı, nasıl korumaysa... Allah rahmet eylesin. Geride çocukları kaldı. Bir avukatın, bir hukukçunun başına bile bunlar geliyorsa vay halimize. Rahmetli Müzeyyen’in avukatı Aslı Pasinli’ye olan biteni sordum...

Geçtiğimiz günlerde korkunç bir şey yaşandı. Avukat müvekkiliniz, boşanmak istediği eşi tarafından katledildi. Koruma kararına rağmen katil çocuklarını bahane ederek avukat eşiyle görüştü ve 11 kurşun sıkarak onu öldürdü...

Maalesef bütün bunlar yaşandı! Müzeyyen Boylu müvekkilimdi. Yedi yıl önce Mesut Issı’yla evleniyor. Evliliği boyunca sistematik olarak şiddete maruz kalıyor. Geçen sene de Diyarbakır’da boşanma davası açıyor.

Peki faili, yani katili?

Başından itibaren boşanmak istemiyor. Müzeyyen’i davadan vazgeçirmek için de şiddet uyguluyor. Sürekli tehdit, şantaj ve iftira... Defalarca Müzeyyen’in annesiyle beraber yaşadığı evi basarak boşanmaktan vazgeçirmek için baskı kuruyor.

Çocukların velayeti?

Boşanma davası sürerken, geçici velayet Müzeyyen’e veriliyor. Ama adam çocukları kaçırıyor. Bunun üzerine Müzeyyen, 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi”ne dair kanun kapsamında, “çocuklarla failin kişisel ilişkinin kaldırılması” ve “kendisi için de koruma tedbirlerine” başvuruyor.

Talebi kabul ediliyor mu?

Ne yazık ki sadece 15 gün gibi kısa, ihtiyacını karşılamayan ve işlevsiz kalan önleyici bir tedbir kararı veriliyor!

Yazının Devamını Oku

Şiddete karşı seferberlik başlatmalıyız!

28 Mayıs 2019
Son bir ay içinde bu ülkede üç avukat öldürüldü. Şiddet artık hayatın her alanında. Biri avukattı, ondan boşanmak istemeyen eşi tarafından çocuklarının gözü önünde 11 kurşunla hunharca öldürüldü. Yarın tüm detaylarını okuyacaksınız. Diğeri ikisi de kadına şiddet davalarının avukatlarıydı. Sadece avukatlar mı şiddetten nasibini alıyor? Hayır, toplumun her kesimi. Doktorlar, öğrenciler, öğretmenler, şoförler, kamu görevlileri, gazeteciler... Şiddetin bulaşmadığı yer yok neredeyse. Kimsenin kimseye tahammülü yok, insanlar öfke patlaması içinde. Çok daha geç olmadan şiddete karşı seferberlik başlatmalıyız. Sesimizi yükseltmeliyiz. Bugün Sinop Baro Başkanı avukat Hicran Kandemir konuğum, şiddeti konuştuk...

Son bir ay içinde üst üste üç meslektaşınız öldürüldü. Yani üç avukat katledildi! Nedir bu? Neyin göstergesi?

Evet, hunharca katledildiler! Şiddetin toplumumuzun en büyük sorunu haline geldiğinin göstergesi bu! Devlet ve tüm sivil toplum kuruluşları birleşip şiddeti doğuran nedenleri, şiddetten korunmanın yöntemlerini ve şiddeti sona erdirmenin yollarını tespit edip bu büyük soruna karşı seferberlik başlatmalı.

TOPLUMUN GENETİĞİ BOZULDU

‘Şiddet dili’ yaşam tarzı mı oldu?

Maalesef öyle! Şiddet artık her yerde! Başta da siyasetçilerin dilinde. Ötekileştiren, kendinden olmayana öfkesini kusan bir siyaset dili halka kötü örnek oldu. Birçok dizide şiddet, hemen hemen her bölümde yer alıyor. Gazete haberlerinde şiddet haberleri verilirken kullanılan dil maalesef yeteri kadar özenli değil. Ailede, okulda, sokakta, televizyonda, sosyal medyada, her yerde şiddet dili hâkim.

Yani hayatın her alanında şiddet mi var?

Aynen öyle. Çok üzülerek söylüyorum, insanların birbirine karşı tahammülü kalmadı. Toplumumuzun o çok övündüğümüz değerleri, hoşgörü, yardımlaşma, aile dayanışması, komşuluk ilişkileri teker teker yok oluyor. Toplumun genetiği bozuldu!

Avukatlar ne kadar tedirgin?

Yazının Devamını Oku

Acun Ilıcalı, Fenerbahçe’deki dayanışma ruhunu anlattı... Haydi Fenerliler, son üç gün

27 Mayıs 2019
Fenerli bir aileyiz biz. “Nasılsın?” deyince, “Fener gibiyiz!” diyoruz. Futboldaki başarısızlıkları bizi üzüyor. Üzmek ne kelime, kahrediyor. Ama yine de takımızdır, bağrımıza basıyoruz. Başkanımızı seviyoruz, ona inanıyoruz, sabırla bekliyoruz. Basketboldaki başarılarıyla ise şahlanıyoruz. Mutluluktan ağlıyoruz. Bir sürü duyguyu birden yaşatan bir takım bu. Türkiye gibi. Hayat gibi. Bayılıyorum. Şu aralar bizde gurur tavan. Yemin ederim Fenerimiz, ‘sivil dayanışma’nın tarihini yazdı, yazıyor. Acun da kilit isimlerden biri. Onu tebrik ediyorum. Ve destek veren bütün Fenerlileri... Cem Yılmaz’ı, Beyaz’ı, Ezgi Mola’yı, diğerlerini ve SMS’le destek gönderen ve forma alan herkesi... Tek nefes, tek ses olmak böyle bir şey. Ben acayip umuda kapıldım. Çünkü Fener için tek ses olan bir halk, başka sorunlarda da bir araya gelebilir. Yarından itibaren son üç gün çok önemli. Acun’un anlattıklarını dikkatle okuyalım ve takımımız için yapabileceğimiz her şeyi yapalım. Sonra da aynı dayanışmayı toplumsal başka sorunlarda gösterelim.

Muazzam bir gönüllülük hareketi bu! Sadece Fenerbahçe için değil, bütün Türkiye için güzel bir şey. Hepimizin ortak bir payda altında toplanmaya ihtiyacımız var...

- Ben de aynen böyle düşünüyorum, o yüzden de çok önemsiyorum.

Nasıl gelişti her şey? ‘Fener Ol’a sen nasıl dahil oldun?

- Yaklaşık iki ay önce Ali Koç tarafından kulübe davet edildim. Başkanımız geldiği ilk günden itibaren “Kulübe nasıl katkı sağlarım?” diye kafa yoruyor. Yönetimle beraber ciddi çalışma içindeler. Beni davet etmeleri çok mutlu etti. Herhalde bir medya gücümün olması ve halk tarafından da sevilen bir kişilik olduğumun düşünülmesi bu çağrıya sebep oldu.


Yazının Devamını Oku

Ya benim olursun ya kara toprağın anlayışı son bulsun!

24 Mayıs 2019
BERFİN tek değil.

Bu ülkede pek çok asit saldırısı vakası var.

Kadına şiddetin en vahim tezahürlerinden biri.

Berfin Özek’in yüzüne eski sevgilisi 1.5 kilo kezzap attı ve onun sadece yüzünde, bedeninde değil, ruhunda da onarılmaz yaralar açtı.

Bir kere daha gördük ki bu kimyasalların serbest satışı sınırlandırılmazsa daha çok Berfin vakası yaşanacak. Ama yine bu olayda gördük ki biz tek ses, tek yürek olursak yapamayacağımız şey yok, her şeyin üstesinden gelebiliriz.

Henüz Berfin tek bir denizyıldızı ama ben inanıyorum, birlikten güç doğar. Biz birlik olunca, başka denizyıldızlarına da faydamız olur. Sağlık Bakanlığı’nın girişimiyle Berfin, Prof. Dr. Mehmet Mutaf tarafından tedavi edilecek. Bir buçuk yıllık bir süreç bu. Uzun ve zahmetli bir uğraş, inşallah başarıya ulaşacak ve Berfin parmakla gösterilmeden normal bir hayat sürebilecek, yüzünü gizlemesine gerek kalmadan insan içine çıkabilecek. Dün başlayan Mehmet Mutaf Hoca röportajı bugün de devam ediyor...

GÖĞÜS KABURGASINDAKİ KIKIRDAKTAN KULAK YAPIYOR

- Hocam eksik burnu, kulağı nereden yapıyorsunuz?

Yazının Devamını Oku

Berfin onun sayesinde insan içine karışabilecek!

23 Mayıs 2019
Ve bugün huzurlarınızda Profesör Dr. Mehmet Mutaf. “Rekonstrüktif cerrahi”de çok değerli bir hekim. Türkiye’nin göz bebeği. Kendini mesleğine adamış biri. Asit saldırıları vakaları ve Güneydoğu’daki patlamalarda yüzleri yaralananlar hep ona getiriliyor. Müzik teorisyeni eşi ve üç çocuğuyla Bodrum’da yaşıyor. Tüm dünyadan asit mağdurları onu buluyor. Hindistan’dan Bodrum’a geliyorlar hocaya ameliyat olabilmek için. Hoca çok renkli ve karizmatik biri. Eski bir müzisyen. “Ayşa” şarkısı pek meşhurdu hatırlarsınız. Başka bilinen şarkıları da vardı. Zaten halen hekimden çok rock’çıya benziyor. İlginç, sıra dışı bir kişilik. Kimselere eyvallahı olmayan, kendi doğrularıyla yaşayan biri.Eski sevgilisi tarafından yüzüne 1.5 kilo asit dökülen Berfin, Sağlık Bakanlığı’nın girişimiyle, Mutaf Hoca’nın ellerine emanet. Sağlık Bakanlığı’na da teşekkürü borç bilirim. Ameliyatların ilki, 17 Haziran’da Bodrum Acıbadem’de gerçekleştirilecek, sonrakiler İstanbul’da. Onlara da teşekkürler. Tüm sürecin takipçisi olacağım. Bugün ve yarın Mutaf Hoca’nın röportajını okuyacaksınız...

Hocam, eksik olmayın, Berfin’i tedavi etme sözü verdiniz! Seri ameliyatlar yapacaksınız. Kaç ameliyat? 

Yaklaşık 5. Ama şu anda kesin bir şey söylemem zor. Duruma bakacağız. Tedavinin 1 buçuk yıl süreceğini düşünüyorum.

Neyle başlayacaksınız?

Acilen düzeltilmesi gereken göz çevresi geliyor. Göz kapaklarının yanmasından dolayı bir gözü zaten görme yeteneğini kaybetmiş. Öbürü de şu an risk altında. Öncelikle gözlerin göz kapağıyla buluşması gerekiyor. Çünkü gözler kapanamayınca kuruyorlar, körlüğe gidebiliyor. Berfin’in ilk önceliği bu.

Bir de ağız ve dudaklar mı?

Evet. Herkes, “Bu halde bile ne kadar güzel gülüyor yavrucağım!” gibi yorumlar yapmışlar. Oysa gülmüyor Berfin, dudaklarını kapatamıyor. Yanığın çekmesinden dolayı gülüyor gibi duruyor. Bu yemek yerken de konuşurken de büyük problem, onu da düzelteceğiz.

Esas olarak siz Berfin’e kendi dokusundan yeni bir yüz mü yapacaksınız?

Yazının Devamını Oku

Çiğdem Öğretmen’e destek verelim

22 Mayıs 2019
Dün başlayan röportajla ilkokul öğretmeni Çiğdem Özavcı ve özel gereksinimli kızı Ayşenaz’ın hikâyesini öğrenince ve ne kadar büyük zorluklar/acılar/korkular yaşadıklarını görünce kendi halimden, normalliğimden utandım. “O anneyse ben neyim!” diye düşündüm. Bunu da söyledim ona. O ise çok genç olmasına rağmen çok büyük bir olgunlukla şöyle dedi: “Hayatları böyle karşılaştırmamak gerek. Hepimizin yolculuğu farklı. Kimi dünyanın yükünü taşır omzunda, kimi ise bize çok basit gelen bir şeyden dolayı hayata küser. Ama bence hiçbir dert bir diğerinden hafif değildir!” Devam etme gücünü nasıl bulabildiğini de sordum. “Kızımın yarın yanımda olmaması ihtimali ayakta tutuyor beni. Varımla, gücümle bir gün daha, bir gün daha nefes alabilmesi için uğraşıyorum” dedi. Gerçekten müthiş biri. Büyük sorunlarla boğuşuyor. Bütün özel gereksinimli çocukların ailelerine kolaylıklar diliyorum.

Sosyal medyada insanın kalbine dokunan ve hepimize pek çok şey öğreten paylaşımlarınız var. Sosyal medya sizin için ne ifade ediyor?

Önce kendi halinde paylaşımlar yapıyordum. Gelen mesajlar, “özel gereksinimli” çocukları olan ailelerin ne kadar umuda ihtiyacı olduğunu gösterdi bana. Ben paylaşımlarıma devam ettim. Onlar benden öğrendi, ben de onlardan. Birbirimize destek oluyoruz. Yalnız olmadığımızı anlıyoruz. Sosyal medyanın olumsuz tarafları var ama aynı zamanda birçok problemin çözüm bulduğu bir yer. Sahip olmamamız gereken hakları dile getirdiğimiz yer. Mesela evde fizik tedavi alamamak gibi bir sorunumuz var. Biz Ayşenaz için kendi imkânlarımızla bunu sağlayabiliyoruz. Ama sağlayamayan nice aile var. Devletin onlara destek olması gerekiyor. Bu sorunu sosyal medya aracılığıyla birçok kez dile getirme şansım oldu. Hatta change.org’ta bir kampanya başlattık. Hâlâ bir çözüme kavuşamadı ama bir hareketlenme oldu. Umarım çözümlenir.

Sorun tam olarak nedir?

Ayşenaz durumundaki çocukların, “dirençli epilepsi” nedeniyle oluşan fiziksel engelleri için düzenli fizik tedavi almaları gerekiyor. İlk başlarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın sağlamış olduğu 2 saatlik ücretsiz fizik tedaviyi özel eğitim kurumlarına giderek alabiliyorduk. Fakat yaşadığı solunum güçlüğü nedeniyle, Ayşenaz’ın boğazında bir delik (trakeostomi) açıldı. Açık yaranın enfeksiyon kapma ihtimali olduğundan, kızımızı her hangi bir kuruma götürüp fizik tedavi aldıramadık. 3 ay alamadığı fizik tedavi nedeniyle skolyoz oluştu. Biz de kendi imkanlârımızla evde fizik tedavi aldırmaya başladık. Bu süre içinde birçok kez Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’na dilekçe yazdım. Ne yazık ki yönetmeliklerinde evde fizik tedavi yok.

Peki nasıl düzelebilir bu durum?

Bir yönetmelik değişikliğine bakıyor aslında iş. Biz de bu yüzden change.org’da imza kampanyası başlattık. Ben kendi çabalarımla Sağlık Bakanlığı’nın bir fizik tedavi hastanesini eve gelmeye ikna ettim ama uygulama biraz garip.

Nasıl yani?

Her yıl hastanelerden alabileceğimiz 30 seans fizik tedaviyi, bir ayda her gün verip bitirebileceklerini söylüyorlar. Gerek duyulursa bir 30 gün daha verebilirlermiş. Ama sonra yine tek  başınasın! Oysa bizim çocuklarımızın bu fizik tedaviye bir ömür boyu ihtiyaçları var! Bizim için en büyük adım, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Özel Eğitim Genel Müdürlüğü’nün yönetmelik değiştirip fizik tedaviyi evde uygulanır hale getirmesi olur.

Yazının Devamını Oku