Paylaş
“Hani ya hani, o kız nerede?” Bilmiyorum ki nerede, tek bildiğim uzunca zamandır buralarda değil.
Kaçtı mı, kendi isteğiyle mi gitti? Onun cevabı da kocaman bir “Hayır”. Peki, onu tekrar bulmak, o kızı geriye getirmek, “Hadi, baştan başla” demek mümkün mü? Onun cevabı da yine “Hayır”, hem de en kocamanından.
Bir kız nereye gider, içindekiler ne zaman kaybolur ki? Onun cevabı da yok ki. Kızından kızına değişmez mi? Yaşı, günü belli olmaz ki.
Yeter ki girmeyiversinler ruhuna, bozmayıversinler hayatını, inandıklarının üzerine toprak dökmeyiversinler, hayallerinin üzerini gözyaşlarıyla ıslatmayıversinler.
İnandığı doğrularını onun, bunun yanlışlarıyla yoğurup, önüne koymasınlar. Doğrunun asaletini, yalanın çirkefliğiyle buluşturmasınlar ki o kız gitmesin, gidince de arkasından kimse; “Hani o kız nerede?” demesin.
Bir sürü kız var, bir sürü. Kimi gittiği günü bilmez bile, yaşı üçtür beştir, anasız babasızdır. Sevgiden bihaberdir, giderken farkına bile varmaz.
Kızlar vardır; mutlu mesut ana baba evinde yaşar, hayatı hep ana babasının yuvası gibi sanır. Bir gün olur, yuvadan uçma saati gelir, hızlı hızlı kanat çırpar ki bir an evvel uçsun gitsin sevdiğine.
Konar bir dama, yapar yuvayı dişi kuş misali. Gün gelir geçer, sabah biter, akşam olur. Aylar, yıllar sıralanır; aydınlık uzaklarda kalır; mutsuzluk sarmalar durur. Bir gün bakar ki; o kız gitmiş bir yerlere.
Kızlar vardır; hayatı bildi bileli sorar kendine; “İçimdeki o kız nerede?” diye. Tasadan, dertten, hayat mücadelesinden fırsat kaldıkça elbette.
Kızlar vardır; içinde gidebilecek bir kızın var olduğundan bile bihaber; günahsız, hesapsızdır.
Tek derdi; “Hani o adam nerede?”dir, kız olmadan kadın olmuştur. Bazen oturur bir pencere önüne, bakınır sağına soluna, dışarıda oynayan, ellerinde oyuncak bebekleri olan kızlara. Desen ki ona; “Hani o kız nerede?” diye anaysa, aklına kendi kızı gelir sadece.
Başka kızlar da vardır; bitmek bilmez ki kızı, kadını.
“Ana” kızlar vardır; bir sürüsü kızını bir şekilde kaybetmiş, öbür diyara uğurlamıştır. Ona sorsan; “O kız nerede?” diye, salınıverir yaşlar gözünden, zar zor cevap verir; “Allah’ın yanında, meleklerle” diye.
Kızlar vardır; elinde bir balta, odun keser; alır bir hayvan sürüsünü, o meradan bu meraya gezdirir durur. Güneşin altında teni kavrulur; beyazdan esmere döner, elleri nasırlı, yüzlerinde çizgiler.
Sorsan; “O kız nerede?” diye çevirir kafasını bakar arkasına, acaba bir yerlerde kayıp bir kız mı var diye.
Kızlar vardır; sürekli suratında bir tokat patlayan, sorsan ona da; “Nerede o kız?” diye cevabı; “Hangi kız?” olur.
Suçlu kız mı; sürekli hata işleyen, kimseyi memnun edemeyen tokadı, can acısını hak eden? Bilmez ki başka türlüsünü. Yatağa her başını koyduğunda suçlar durur; içinde hala var olduğunu sandığı ama tadına hiç varamadığı o kızı.
Yaşlı kızlar vardır; işin hakkını verir, “Hatanın neresinden dönsem kardır” der. Şu kiralık dünyadan göç etmeden hayata sarılır son kez. Geriye döner, şöyle bir bakar, özlemlerini anılarını takar koluna, içindeki o kızı gitmeden çağırır yine.
O kız gelince yüzünü basar bir kırmızılık, ruhunu da kocaman bir sevinç; “Ne kızdım be” der, “Neler yaşamışım, iyisiyle kötüsüyle”
Yatağa yatarken o kıza sarılır yine, yaşam sevinci geri gelsin diye.
Hele bir de kız torun, “Anneanne ya da babaanne” derse, o gece ne kolestrol ne tansiyon takar, akşam yemeğine eti de tuzu da katar.
“Ama anne” diyene “Kızım, oğlum bana bir şey olmaz, ben gayet iyiyim evladım, adeta küçük bir kız çocuğu gibi” der.
Kızların hayatı zor olur; yağmurdan kaçar, doluya tutulur. İyiye çattım sanır, ömrünü en beterine kaptırır. Pamuklara sarılıyken bir bakar, etrafı dolmuş talaş. Hesapsız kitapsız yaşarken bakar ki onun bunun hesabını kitabını yapmak için ter dökmek lazım.
Herkesin önüne aşını koyar. Su bardakları, Türk kahvesi fincanları, tepsiler düşmez elinden. Bir hastalanır, yine su bardağı onun eline yapışır, o bir bardak suyu da gider o kız alır.
Üç kuruşu beş kuruş yapma yeteneğine sadece o kız sahiptir, kötü günde çaktırmadan çıkarıp koyuverir orta bir yere, o çocuk üzülmesin diye.
O kız sır saklar, bazen üç maymunu oynar; görür ama görmez, duyar ama duymaz, konuşulur ama o cevaplamaz.
Kız işte adı üstünde çabalar durur. Başına gelen her halta rağmen ayakta durur, herkese meydan okur. O sırada sorsan; “O kız nerede?” diye “Biraz uyusa, biraz dinlense, bir süreliğine hayata ara verse…” demez, “Buradayım” der, “burada”
O kızların en büyük aşkları babalarıdır ama kiminin babası sadece bir kelime olarak kalır. Bazı kızlar baba sevgisinden uçar; hayata, erkeğe babayla bağlanır.
Bazı kızlar baba sevgisi bilmez ama hep bir erkeğin sevgisini ister, kızken başlar beklemeye; kimi kızken bulur eşini, kimi ruhu hala kız ama yaşı geçken.
Ana da çok mühimdir kız için, baba çok sevilir ama ananın yeri hep başka bir yerdedir. Eh ana da o kızdır neticede. Anayla her konuştuğunda yaşlar her ne olursa olsun, o kızlar hiç beklemediğin bir anda çıkar ortaya. Ana kızına bakarken; “Ah kızlığım” diye düşünür, kızsa ne zaman ana olacağını.
Kızlar doğar, kızlar büyür. Kızlar büyürken ayakları çokça takılır; bazen düşerler, bazen önlem alıp bir yere tutunmayı bilirler.
Kızların ayaklarına çelmeler de takılır bolca; bazen takılırlar o çelmeye, bazen “Yemez” der, yola devam ederler.
Kızlar gece olunca düşüncelere dalar; biri kurulur bir cam önüne, biri yastığına sarılır, biri radyodaki müziklere takılır, biri çocukların formalarını, kocasının gömleğini ütüler bir gece yarısı.
Biri “O kız nerede?” der, vurur kendini gecelere; bir bardak içkide kapılır gider hayata, aşka. Sonra başlar pişmanlıklarına ağlamaya.
Biri gece olmadan yatar, sabaha ekmek biçmek için. Biri bağırır çağırır, dayak yerken komşu duysun da gelsin diye.
Öyle bir saat gelir ki tüm kızlar yatar, uyumadan önce hepsi dua eder yarınlara dair. Tam uykuya dalarken hepsinin gözünün önüne bir kız gelir; mutlu, mesut, gururlu.
Tam uykuya dalarken bir anda hoplayıverirler yerlerinden, akıllarına bir şey takılır illaki, akıl hesabı kitabı bitip yine tam uykuya dalacakken bir an bir kız gelir gözlerinin önüne. Özledikleri o kıza; “Nerelerdeydin?” demeye kalmaz basar uyku, gerisi kalır rüyalara, rüyalarımıza.
O kız hep buralarda olsun, arada sırada da olsa bir kapı aralığından baksın dursun, hiç kaybolmasın.
“O kız nerede?” demeyelim, bilelim ki çok yakınımızda; en yakın kapının aralığında.
Paylaş