Paylaş
Elime hareket kabiliyetimi engellemeyen küçük bir çanta, üzerimde hareket özgürlüğümü kısıtlamayacak, her yandan korumalı bir bluz seçtim bu sefer. Kotum joker, her yerde geçer misali aynısı, topuklularımı da 16 pondan 12’ ye emekli ediverdim. Yüzümde ise küçük bir nokta dışında her şey aynıydı. Küçük nokta dediğimde, iki kaşımın arasına bir gün önce yapılan küçük bir iğne, yani botoxum. (Ben de milli oldum yani)
Allah sizi inandırsın botoxun benim için en mutlu eden tarafı, kaşlarımı bir süreliğine de olsa, sağa sola olmadık yere istem dışı oynatamayacak olmam. Hep kendimi o noktadan ele verdim yıllarca.
Sevincim, üzüntüm hep iki kaş arasında benim. Tepkilerimi direk kaşlarıma yönlendiririm, heyecanlanınca, mutlu olunca çok salak bir şekil alırlar, üzülünce de yine öyle.
Ben adamı gözünden tanırım sözü, bende;
“kaşından tanırım” şeklindedir.
Ya Allah diyerek kendimi atıverdim Hürriyet’in girişteki danışmasına.
Genç yaşlardaki bir bey beni inanılmaz güzel ve misafirperver bir şekilde karşıladı bu sefer.
“Hoş geldiniz, nasılsınız, beğenerek okuyorum sizi”.
“Ay sağolun.”(Vavv, bak 1 ayda başladın tanınmaya)
“Özellikle yorumlarınıza bayılıyorum, çünkü herkesten daha farklı, kısa ve öz.”
“Sağolun. Bende elimden geldiğince, kolay okunulur, yazmaya çalışıyorum zaten.”
“Ayıp olmazsa sizden bir şey rica edebilir miyim? Size tam tarihimi verirsem eğer, yükselen burcumu söyleyebilir misiniz?”
“İyi de ben ne anlarım ki yükselenden?”
“Nasıl yani? Siz Kelebek’te burçları yazmıyormusunuz?…”
Sinirimden cevap bile vermedim, kendimi altıncı kata attım.
Beni gördüklerine genel olarak sevindi com.tr ciler.. Ama beş kişi vardı ki, sanki onların suratları azıcık asıldı. Aslı, Serkan, Murat, Fırat ve Anıl Bey… Nedeni düpedüz belli bu durumun. Kendileri benden en çok çeken kişiler. Yazı günleri erkek takımının, ertesi günü ise Aslı’nın kafasında boza pişirdiğimi sizlerden saklamayacağım.
Haftada üç yazdığımdan, geriye kalan dört gün bu arkadaşlar rahatlar.
Bende onlara bir şaka yapayım dedim.
“Selam millet, patron beni çağırdı, artık haftanın her günü yazmamı istiyormuş”.
Serkan hemen atladı.
“Yapma Ayşe ya, yani pardon yap da, hani çok zor olacak bak gör, hiç kafanı dinleyemeyeceksin, sen bunu bir daha düşünsen mi acaba?”
Serkan’ı daha fazla üzmek istemedim. “Şaka şaka, panik yapma, haftanın dört günü hala senin” dedim, Aslı’nın gösterdiği sandalyeme kuruldum..
Hürriyet.com.tr inanılmaz bir yer, oradayken kendimi adeta “borsa”da sanıyorum, herkes bağırıyor.
“Namus cinayeti haberi kimde? Bana yollayın”.
“Sel resmi hemen dördüncü sayfaya acil bekliyorum.”
“Hop arkadaşlar, durun sayfa yüklüyorum, kimse bir şey yüklemesin.”
“Oğlum bu ne ya? Sharon Stone resminin altına Ebru Gündeş’i girmişsin”
“Yükleme sırası bende, dördüncü sayfayı ellemeyin…”
Orada oturan ben de havaya mı girdim ne, başladım bağırmaya:
“Aaa hanımlar, beyler, lütfen benim karikatürleri büyütülecek gibi koyalım, yazılar okunmuyormuş daaaa!”
İki dakikalık bir sessizlik yaşandı sayemde, Aslı dedi ki:
“Ayşecim sen patronu görmeye gelmedin mi? Bak odasında hadi git konuş istersen.”
Düpedüz şutladı beni.
Bunun üzerine ben de büyük bir zevkle, bu sefer şaka olmayan acı gerçeği onlara söyledim.
“Arkadaşlar, bundan böyle haftanın iki günü salı, perşembe gazeteye gelicem ben, şimdilik bye sizlere..
Patronun odasına doğru yürürken fısır fısır arkamdan konuşmaya başlamışlardı, hepsi izin günlerini ya salıya ya da perşembeye değiştirmek üzere….
Benimde kalbim başlamıştı kütlemeye. Kolay mı Fatih Bey’in odasına gidiyorum.
Girdim odaya oturdum, patron beni ancak on dakika sonra fark edebildi.
“Aaa sen mi geldin, hoş geldin, dur biraz işim var, az sonra döncem ben sana…”
On parmakta on maharet değil, on parmakta on telefon şeklindeydi Fatih Bey. Bir yandan da Aylin Hanım’a sürekli seslenmekte:
“Aylin, Irak’tan aradılar mı beni? Hangi kanala çıkıyorum ben bu gece? İsrailliler kaçta gelecekti? Belediye başkanı hala geri dönmedi mi? Bu telefonun şarjı bitti, telefon bekliyorum Sarkozi’den, şarj aletini getir….”
Patronun nefes alma molası sırası lafa girdim ben de…
“Eee daha daha nasılsınız Fatih Bey?”
Laptop üstü kafayı uzattı: ”Aaa sen gelmiştin değil mi? dedi. Hazır buradasın bak hiçbir şeye yetişemiyoruz, işin gücünde yok galiba, gidip biraz Aylin Hanım’a yardım etsen.
“Ben mi?”
“Evet sen. Amerika’dan telefon bekliyorum yarım saat içinde. İngilizcen de var işte, sen konuş. De ki “Fatih Bey’in işi çıkmış o tarihte Amerika’da olamayacakmış…”
Emir büyük yerden, olur dedim telefonun başında beklemeye koyuldum. Bir yandan da heyecan bastı beni. Adam Fatih Çekirge. Gelecek telefon olsa olsa Beyaz Saray’dan gelir, malum bizim patronun ilişkileri sağlam..
O sırada yanımdan Aslı geçti, ne yapıyorsun burada? Dedi.
“Valla, dedim. Amerikan telefon gelecekmiş patrona. Sanırım Obama arayacak. Benim konuşmamı istedi, malum İngilizcem falan çok güçlü ya…Toplantıya katılamayacağını söyleyeceğim de….”
Bunu duyan Aylin Hanım, kahkahalar içinde lafa girdi:
“Alemsiniz Ayşe Hanım, hayal gücünüz gerçekten genişmiş sizin. Fatih Bey’in bir akrabası var Amerika’da yaşayan. Oğlu evleniyor. Fatih Bey’in işleri de çok yoğun olduğundan düğüne gidemeyecekkkk….
“Hi iz nat kaming” dedim telefondakine, patronun odaya geri döndüm.
“Tamam patron,” dedim. “Telefonu hallettim”..
Yine laptop üstü şöyle bir baktı bana.
“Aaa sen gelmiştin di mi? . “Hoşgeldinnnn…”
Başım önüme eğik,”gelmiştim hatta artık gidiyorum”dedim.Ama unutmayın sizden izin aldım haftada iki buradayım artık,varsa bakılacak telefon falan emrinizdeyim…..
Not: Geçtiğimiz günlerde”varmısın yokmusun adlı yarışmada bir bayan yarıştı.Her türlü riske girdi ve tüm parayı kaybetti.Buraya kadar elbette kendi seçimi,bizi ilgilendirmez.İşin beni sinirlendiren tarafı ise şu:Bu hanımın kız çocuğu doğuştan hasta,şu anda da on dört yaşında .
O da annesine destek vermek için seyirciler arasındaydı.Yarışmanın ortasında Acun anneye çocuğun hastalığını anlattırdı.Anne de tüm detayıyla anlattı,hatta eskiyi anlatması dışında gelecek günlerde bu kızı bekleyen zorluklardan da bahsetti.Seyirciler ,yarışmacılar herkes ağladı.Tüm bunlar yaşanırken o kızı orada oturtmaya devam etmelerine inanılmaz kızdım.Bu çocuğun bunlara şahit olmaması gerekirdi.Bu yarışmanın danışman bir psikoloğu yok mu,ya da olması gerekmez mi?
Paylaş