Paylaş
Biri tek celsede boşanmış, haberimiz olmadan. Bir diğeri ayrılacakmış, ay bir mutlu görseniz.
Bana “Bak şimdi, plan yaptım, bu yaz geziyoruz kızım, sen de tam iyileş, of Allahım zevke bak... Bak dur dinle... (Bana bir şarkı dinletiyor) ‘I am free again’... Nasıl? I am free again, nay nay nay nay budur bu!”
İkisinin de delirmiş olabileceğini düşünüyorum. Sanki biri zorla tutuyordu, kölelik yaşıyorlardı!
Kocalarıyla musmutlu yaşıyorlardı.
Neden diyorum ikisine de, bir insan boşanırken neden bu kadar mutlu olur? Adamlar çektiriyor muydu size bizden gizlice?
Yok be ya diyorlar, kocalarını hâlâ seviyorlar.
Gelsin arkadaşım olsun diyor biri, kocam olmasın da.
Bizim kızlar sıkılmış, yaşanacak daha çok şey varmış vs...
Sonra bakınıyorum televizyona. Bir süredir bakar oldum, televizyonda ne var ne yok göz gezdiriyorum.
Evlilik programları en büyük ilgi alanım. Allahım, en son izlediğimde bu kadınlar pek efendiydi (ekranlarda bir yedi seneleri var ne de olsa)...
Kadınlar eh, kem küm ederek varlıklarını gösterirlerdi.
Şimdi olmuşlar sanki birer canavar. Kabul etmiyor geleni gideni: “İstemiyorum bana ne, çıkmayacağım buna, hayır asla...”
“İsterim altı evi, beş arabası olsun, köprünün bilmem ne tarafında otursun, yalı istemem korkarım, mazallah deniz aman ben düşerim sonra, ha alışveriş merkezine yakın olsun çünkü alışverişi pek severim...”
Bu ve bunun gibi şart şurtlarla gelen adam, bir bakıyorsun geldiğiyle kalmış. “Aaa olmadı, tipi tipime uygun değil, elektrik durumu gelişmedi, yani alamadım...”
Adama resmen tipsiz diyor, benim sinirlerim geriliyor. Sağ tarafımı açmak için evde çalışıyorum ya; hareketi kaç kere yaptığımı şaşırıyor, sil baştan bir daha yapıyorum.
O arada yayın akıyor.
Erkekler resmen eziliyorlar. Bir kadına yaranabilmek için kılı kırk yarıyorlar.
Bir de tabii aday olan damatlar var. Kadın geliyor, kendinden çok emin.
Biraz sohbet, biraz muhabbet, yok diyor olmadı, biraz konuştuk da bana Mercedes almazmış, bir de Anadolu yakasında oturuyormuş, annesi de pek yakın...
Bu arada şoke oluyorum. Yine sayımı da hareketi de unutuyor, başka harekete geçiyorum!
Acaba evlilik programlarına “sakalın yoksa programa katılamazsın” diye şart mı geldi?
Bakıyorum herkeste sakal. Pis sakal, temiz sakal, yuvarlak sakal, küt sakal, şu sakal bu sakal... Herkes sanki sözleşmiş, sakalın yoksa gelme demiş.
Ha bir de sunucular var. Ay Allah kolaylık vere! O kadın kısmı, sunucunun da canına okuyor. Abuk sabuk laflar ediyor, siz yaptınız, siz ettiniz bla da bla...
Sunucu gülüyor, aşağıdan alıyor... Eh yapacak haliyle, böyle para nerede?
Bir bakıyorum benim hareketler durmuş, kaptırmışım kendimi programa. Halı üstünde hareketsiz duruyorum. Ah Ayşe diyorum, hocan demedi mi sana öyle çok oturursan bir daha zor kalkarsın yerinden!
Öyle de oluyor, kalkamıyorum...
Hay bin evlilik programı, nesine kaptırırsın kendini, şimdi çözülene kadar bekle iyi mi...
Paylaş