Paylaş
Özellikle kadınlar, entegrasyon ve dini konularla ilgili önemli çalışmalar yapan Akgün, geçtiğimiz günlerde İzmir’e gelerek çeşitli etkinliklere katıldı.
» 9 yaşında Almanya’ya gitmişsiniz. Nelerle karşılaştınız?
» Ben 47 yıldır Almanya’da yaşıyorum. Bence mesele Türk–Alman değil, eğitimli–eğitimsiz meselesidir. Eğitimliyseniz, yabancı dil biliyorsanız Avrupa’da herhangi bir şehirde hiç zorlanmazsınız.
» Ama Türkiye ve Türklere bakış yine de önyargılı olabiliyor..
» Eğitimden uzaksanız ve bu açığı kapatmak istemiyorsanız hakikaten zorluk çekiyorsunuz. Maalesef bu imaj tüm Türkiye’ye malediliyor. Türk imajı böyle belirleniyor. Bu, üzücü ve kırıcı bir imaj. Hele bir kadın için daha da zor..
» Neden?
» Çünkü kocanızın sizi mutlaka dövdüğü, vurduğu düşünülüyor. Kapalı olduğunuza inanılıyor. Hatta Türkiye ve İzmir’deki konsoloslarla görüştüm, buraya gelecekleri belli olduğunda etrafındakiler, “Eyvah o kapalı ülkede ne yapacaksın” deniyormuş. Ama İzmir’deki konsolos böyle söyleyenlere “Yanılıyorsunuz, İzmir’de harika bir hayat var, esas ben başka yerlere gidenlere acıyorum” demiş.
Almanya’daki dini gruplar zayıf mahallelerdeki gençlere baskı yapıyor
» Siz bir ara Almanya’da da mahalle baskısı var demiştiniz. Bu nasıl oluyor?
» Mahalle baskısı Almanya’da da hissediliyor. Daha çok sosyal açıdan zayıf mahallelerde var. Almanya’daki Türklerin alternatifleri daha az ve orada dini gruplar çok çok kuvvetli. Resmen kendi dünya görüşlerine göre bir İslam yaratmaya çalışıyorlar. Beni rahatsız eden gençlere baskı yapılması. Bunu her zaman konu etmek lazım. Alman sağcıları, dinciler benim için söylemediklerini bırakmaz. Ben ne politikada, ne de dışarıda kimseye yaranmak mecburiyetimde değilim çünkü benim bir çıkarım yok. Politikadan cebime beş kuruş girmedi, o yüzden rahatım.
Alman Parlamentosu’na direkt seçilen ilk Türk’üm
» Politikaya nasıl girdiniz?
» Alman bir kadın milletvekili politikaya girmemi önerdi. Açıkçası çok düşündüm. Ama bir Türk’ün parlamentoda olmasının iyi olacağını düşünerek kabul ettim. Alman Parlamentosu’nda direkt seçilen ilk Türk kökenli milletvekili benim. Yani listeden değil, seçim bölgesindeki en yüksek oyu alarak milletvekili oldum.
» Peki bu sizde nasıl bir sorumluluk yarattı?
» Büyük, çok büyük sorumluluk yarattı. İnsanlar beni seçmiş, beklentileri var. Almanya’da nereye gitsem, Türk kökenli vatandaşlar, ‘Sen bizim milletvekilimizsin, bize rehberlik ediyorsun’ diyor. Bütün kurumlar, okullar benden yardım bekliyor. Herkesin isteğini yerine getirmek için çok yoğun çalıştım. Parlamentoda çalışıyorsunuz, Avrupa Parlamentosu’nu takip ediyorsunuz, entegrasyon konusu ve İslam konusunda sözcüydüm. En büyük isteğim bana verilen güvene cevap verebilmekti.
Modern Türkler bazı Avrupalıların ezberini bozuyor, rahatsız ediyor
» Modern giyimli, yabancı dil bilen Türkler bazı Avrupa ülkelerine girişte sorun yaşıyor. Sizce bunun nedeni ne olabilir?
» Genellemiyorum, ama sizin şu görünümünüz, yabancı dil bilginizle bazı Avrupalıları rahatsız edebileceğinizi rahatlıkla söyleyebilirim.
» Bir Avrupalı yabancı dil bilen, modern görünüşlü Türk görünce niye rahatsız olsun?
» Çünkü adamın ezberini bozuyorsunuz. Kafasındaki Türk imajını yıkıyorsunuz. Ona göre 40 yıldır bildiği Türk kimliğini bozmaya hakkınız yok tabii. Ben Türkiye’yi de, Almanya’yı da çok iyi bildiğimi düşünüyorum. Çünkü 15 senedir de terapist olarak çalıştım. Önyargıların da farkındayım.
Almanya’daki Türkler en çok önyargılarla mücadele ediyor
» Oradaki Türklerin en büyük sorunu nedir sizce?
» Bence tek bir sorun yok. Mozaik gibi bir sürü küçük problemden oluşuyor. 50 yıl önce gelen Türklerin yarattığı imaj, dini akımlar, İslama karşı tüm Almanya’daki önyargılar belirleyici. Mesela benim bile Müslüman olduğumu kabul edemiyorlar.
» Nelerle karşılaştınız?
» Geçenlerde Frankfurter Rundschau’dan bir gazeteci bana burkayı sorunca ‘yasaklanmalı’ dedim. Çünkü ben burkanın bir hapishane olduğunu düşünüyorum. Fakat gazeteci, ‘yasaklanmalı’ dememi eleştirmiş, ‘yasak mantığı yanlış’ demiş. Ben cevap metnimde; ‘Sizin aslında o kadınları düşündüğünüz yok, sizin arzunuz o kadınlara acıyabilmek, böylece kendinizi iyi hissetmek. O burka sizi memnun ediyor, yardım etme hissinizi tatmin ediyor’ dedim, hoşlarına gitmedi tabii. Hala, ‘Burkayı kendisi giymek istiyorsa giysin’ diyor, içindeki kadıncağızın perişanlığını düşünmüyor.
Avrupa Birliği’nin geleceğini parlak görmüyorum
» Avrupa Birliği’ndeki durumumuzu nasıl değerlendiriyorsunuz?
» AB çok önemli bir konu. Türkiye’nin AB’ye girmesinin, AB için de, Türkiye için de çok iyi olduğuna inandığımdan bu konuda çok çaba harcadım. Fakat Türkiye’nin önüne inanılmaz sorunlar çıkardılar. Maalesef Türkiye’yi gelen geçti. Yugoslavya parçalandıktan sonraki ülkeler, Hırvatistan girdi girecek, Sırbistan ile vize olayı kalktı ama Türkiye ile müzakereler başladı. Ama müthiş tıkanmış vaziyette.
» Avrupa Birliği’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Yunanistan krizi kıvılcım olabilir mi?
» Avrupa Birliği’nin kendi içinde inanılmaz problemleri olduğuna inanıyorum. Hatta AB’nin geleceğini hiç parlak görümüyorum. Eğer Yunanistan batar ve giderken yanında Euro’yu da götürürse o zaman AB içinde vatandaştan öyle bir reaksiyon gelecek ki AB hiç bir politik adım atamayacak. Bulgaristan, Romanya, Kıbrıs ile çıkan problemler, Hollanda’nın istenmemesi, İngiltere’nin uzak duruşu, yeni katılan ülkelerin AB’den çok Amerika’ya yakınlık duyması..Bütün bunları üst üste koyarsanız AB’nin çözümlenmeyen dağ gibi problemleri var.
Dr. Lale Akgün kimdir
1953´te İstanbul´da doğdu, 9 yaşından bu yana Almanya´da yaşıyor. 1972´de lise mezuniyetinden sonra tıp ve psikoloji eğitimi aldı. 1981-1997 arasında Köln Belediyesi´ne bağlı gençlik yardım ve aile danışmanlık kurumlarında çalıştı. 1984-1987 arasında Köln Üniversitesi Psikoloji Bölümü´nde doktora çalışmasını tamamladı. 1997´den 2002´ye kadar Kuzey Ren Vestfalya NRW Eyaleti Göç Merkezi Müdürlüğü yaptı. 1982’de Sosyal Demokrat Parti SPD´ye katılan Akgün, 2002 ve 2005’te Köln 2. Seçim Bölgesi´nden Federal Meclis´e doğrudan aday olark gösterildi.
Türkiye’deki insanların da Avrupa standardında yaşama hakkı var
» Oradan baktığınız zaman Türkiye nasıl görünüyor, nasıl bir süreçteyiz?
» Bu ülkeyi çok seven ve buraya gelince çok mutlu olan bir insan olarak Türkiye’deki insanların da Avrupa standartlarında yaşama hakları olduğuna inanıyorum. Fakat son zamanlarda bir muhafazakarlaşma durumu oluşuyor. Yani Türkiye sanki kabuğuna çekiliyormuş gibi. Bir de Türkiye’de müthiş bir gerilim görüyorum, sanki toplum ikiye bölünmüş gibi. Mesela İzmir’deki hayat ve buradaki insanların görüşü düşüncesi bambaşka, Adapazarı’nda bambaşka.
» Nasıl yani?
» Türkiye’de herkes kendi çevresinde yaşıyor. Mesela geçen gün gazetede bir ilan gördüm. Ev sahibi satmak istediği evinin muhafazakar bir mahallede olduğunu yazmış. Yani artık mahalleleler ayrılıyor. İsrail’de görümüştüm ben bunu daha önce, laikler bir tarafta, dinciler bir tarafta. Herkes kendi hayatını yaşıyor. Herhangi bir marş çalıyor, birileri oturuyor birileri kalkıyor. Başka bir marş çalıyor diğerleri oturup öbürleri kalkıyor. Resmen bir dikleşme.
Elektrik olmayan köye beyaz eşya hediye edilince almanlar dalga geçti
» Avrupalı bir parlamenter olarak bize ne öneriyorsunuz? Ne olması gerekiyor?
» Türkiye’deki sosyal politikaların daha çok ele alınması gerektiğine inanıyorum. İnsanlar, fakir fukara, dinden medet ummamalı, eğitim daha değişik olmalı, kazandıkları insanları geçindirmeli, insanlar insan gibi yaşayabilmeli. İnsanlara, kömür hediye etmek veya bir çuval yemek hediye etmektense o kömürü veya yiyeceği alabilecek duruma getirmek gerekli. Alman gazeteleri bizimle dalga geçiyor; Doğu’da bir köye beyaz eşya hediye edilmiş ama o köyde elektrik yokmuş.
Paylaş